TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİL ASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3038)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Halil ASLAN
|
Temsilcisi
|
:
|
Yılmaz ASLAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kasten insan
öldürme suçundan yargılandığı davada Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince
delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar
verilmesi, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi ve akıl hastalığına
rağmen cezaevinde tutulması nedenleriyle anayasal hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 10/3/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
26/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 13/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun kasten insan
öldürme suçunu işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığı, cezalandırılması talebiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu
davası açmıştır.
8. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
27/1/2011 tarih ve E.2009/76, K.2011/14 sayılı kararıyla başvurucu, kasten
insan öldürme suçundan 25 yıl hapis cezasına mahkûm edilmiştir.
9. Başvurucunun temyizi üzerine
anılan Mahkeme kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/3/2012 tarih ve E.2011/6343,
K.2012/2019 sayılı ilamıyla onanmış ve aynı tarihte kesinleşmiştir. Hakkındaki
cezanın infazı için 22/6/2012 tarihinde başvurucu cezaevine alınmış ve aynı
tarihte müddetname düzenlenmiştir.
10. Başvurucu temsilcisi,
başvurucunun (oğlunun) cezai ehliyeti bulunmadığı halde cezalandırıldığı
gerekçesiyle Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesine yargılamanın yenilenmesi
talebinde bulunmuş, Mahkeme 7/5/2013 tarih ve E.2009/76, K.2011/14 sayılı ek
kararı ile 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311.
maddesinde yer alan yargılamanın yenilenmesini gerektiren bir neden olmadığı
gerekçesiyle istemin kabule değer olmadığına karar vermiştir.
11. Başvurucunun karara itiraz
etmesi üzerine Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi 29/5/2013 tarih ve 2013/487 D.
İş sayılı kararı ile anılan mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucu temsilcisi,
12/6/2013 tarihinde bu kararın kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığına
başvurmuştur.
12. Başvurucu temsilcisi
Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinden, oğlu hakkındaki cezanın infazının
durdurulmasını talep etmiştir.
13. Talep üzerine Bakırköy 2.
Ağır Ceza Mahkemesi, 20/2/2014 tarih ve E.2009/76, K.2011/14 sayılı ek
kararıyla talebin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
“…Hükümlü
vasisi ve babası Y. A. dilekçesinde hükümlü olan vasisi bulunduğu oğlu HALİL ASLAN’ın [Başvurucu] akıl hastası olduğunu, buna ilişkin alınan rapora istinaden infazının
geri bırakılması için Bakırköy C.Başsavcılığına
müracaat ettiğini ve savcılıkça 16/01/2014 tarihli, 2012/1-3379 ilamat sayılı talebinin ret edildiğini belirterek, itirazen bu kararın kaldırılmasını ve hükümlü olan vasisi
bulunduğu oğlu Halil Aslan’ın infazının ertelenmesini talep etmiş olup,
Bakırköy C.Başsavcılığının 16/01/2014 tarih ve
2012/1-3379 ilamat sayılı kararında da belirtildiği
üzere mevcut Adli Tıp Kurumu 3 İhtisas Kurulunun 27/12/2013 tarih ve 13992
karar sayılı raporu gözetilerek hükümlü vasisi Halil Aslan’ın talep ve itirazı
yerinde görülmemekle, 5295 sayılı
Yasanın 98, 16 ve 5237 sayılı TCK’nun 57. maddeleri
gözetilerek talebinin reddine… kesin olarak karar verildi…”
14. Başvurucu temsilcisi bu
karardan 21/2/2014 tarihinde haberdar olmuştur.
15. Başvurucu, sağlık durumunu
gerekçe göstererek birçok defa tahliye talebinde bulunmuş, Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığı taleplerin değerlendirilmesi bakımından ilgili kurumlardan adli
rapor talebinde bulunmuştur.
16. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp
İhtisas Kurulunun başvurucu hakkındaki 8/2/2013 tarih ve 1388 No.lu kararında; ‘… Halil Aslan’ın [Başvurucu] 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunun 16/6. maddesi gereğince ağır hastalık, sakatlık kapsamında
değerlendirilmediği, hayatını yalnız idame ettirebileceği’ oy
birliği ile mütalaa olunmuştur.
17. Başvurucunun hükümlü olduğu
dönem içindeki sağlık durumunun tespiti amacıyla alınan Bakırköy Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim Araştırma Hastanesinin 2/10/2013
tarih 1240 No.lu raporunda; ‘atipik psikoz saptandığı, bu hastalığın kısmi salah halinde
devam ettiği, halen 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunun 18. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği’
belirtilmiştir.
18. Başvurucu hakkındaki Adli
Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 27/12/2013 tarih ve 14274 No.lu
kararında; başvurucunun “…T.C Anayasası’nın
104/2-b maddesinde belirtilen sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali
kapsamında değerlendirilmediği; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun 16/1. maddesi gereği 5237 sayılı TCK’nın 57. maddesinde
belirtilen yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda koruma ve tedavi altına
alınmasının (infazına devam edilmesinin) uygun olduğu” oy birliği
ile mütalaa olunmuştur.
19. Başvurucu, Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığının 11/03/2014 tarih ve 2012/1-3379 sayılı “Sağlık Kurumunda Koruma ve Tedavi Altına Alınmak
Üzere İnfazın Geri Bırakılması ve Tahliye Kararı” uyarınca bulunduğu
Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edilerek, Bakırköy Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin
yüksek güvenlikli bölümüne sevk edilmiştir.
20. Bu kararın ilgili bölümü
şöyledir:
“Bakırköy
2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/76 esas 2011/14 karar nolu
ilamıyla 25 yıl hapis cezasına hükümlü Halil Aslanı T.C. Adalet Bakanlığı Adli
Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurumunun 27 Aralık 2013 gün
69365276-101.01.02-13/112046/142174 sayı ve 13992 karar nolu
kararıyla 18/12/2013 tarihli muayenesinde A tipik piskotip
bozukluk tespit edildiği mevcut durumu ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
104/2-B maddesi kapsamında değerlendirilmediği 5275 sayılı Kanunun 16/1 maddesi
gereği 5237 sayılı TCK'nun 57. maddesinde belirtilen
yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda koruma ve tedavi altına alınmasının ve
infazına devam edilmesinin uygun olduğu mütalaa edilmiştir. Hükümlü hakkındaki
bu rapor dikkate alınarak:
Hükümlü
Halil Aslan'ın cezasının infazının 5275 sayılı Kanunun 16/1 maddesince geri bırakılmasına,
bulunduğu Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliyesine;
Hükümlünün
kurumdan tahliyesinden sonra serbest bırakılmayarak iyileşinceye kadar TCK 57.
maddesince Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi yüksek güvenlikli bölümüne sevk ve teslimi ile koruma ve tedavi altına
alınmasına;
Sağlık
Kurumunda tedavide geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılacağından hükümlünün
Başsavcılığımızca düzenlenen 22/06/2012 günlü, 2012/1-3379 nolu
müddetnamede hesap edilen koşullu salıverme tarihi
olan 08/10/2023 tarihinden önce şifa bularak iyileştiği takdirde hastaneden
taburcu işlemi yapıldığında serbest bırakılmayıp Metris Ceza İnfaz Kurumuna
tesliminin sağlatılması ve cezasının infazına devam edilmesine;
Koşullu
salıverme tarihi olarak hesaplanan 08/10/2023 tarihinde koruma ve tedavisine
devam edildiği takdirde bu cezasından dolayı Mahkemesinden koşullu salıverme
kararı aldırılmak üzere durumun Başsavcılığımız İnfaz Bürosuna bildirilmesi gerektiğine
karar verilmiştir…”
B. İlgili Hukuk
21. 13/12/2004 tarih ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un ilgili maddeleri
şöyledir:
“Hapis
cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi
Madde 16-
(1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve
hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi
altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.
(2) Diğer
hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan
bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı,
mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının
infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3) (Değ.
24/1/2013-6411/3 md.) Yukarıdaki fıkralarda
belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet
Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca
düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer
Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı
yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ
edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal
temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun
sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun
istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet
Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı
takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak
incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren
Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar
verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine,
mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan
kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere
aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
…
Akıl hastalığı
dışında ruhsal rahatsızlığı olan hükümlülerin cezalarının infazı
Madde 18- (1)Hapsedilme ve diğer nedenlerden kaynaklanan akıl hastalığı
dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir hastalıkları
hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına geri
gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde
infaz edilir.
(2) Birinci fıkrada
belirtilenlerin cezalarının infazı için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç
duyduğu uzman ve diğer tıp görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır.
Hastalık nedeniyle
nakil
Madde 57- (1)
Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü
Devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.
(2) Bu
hastanelere gönderilen hükümlülerin başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık
kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri
hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim
tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi, tedavinin hangi sebeple bulunduğu
hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya nerede ve ne tür bir tedavi gerektiğini
açıkça belirten bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu
bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri tercih edilir.
(3)
Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve tedavisinin devam edip etmeyeceğinin
sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi gerekir; aksi hâlde hükümlü ait
olduğu kuruma iade edilir.
(4)
Hükümlü, acil hâller dışında özel sağlık kuruluşlarında tedavi edilemez. Acil
hâllerin varlığı hâlinde Adalet Bakanlığına bilgi verilir.
(5)
Hükümlü, sağlık nedenleriyle bulunduğu kurumda kalmasının uygun olmadığı, kurum
hekiminin önerisi ve en üst amirinin isteği üzerine alınacak sağlık kurulu
raporuyla belirlendiği takdirde, başka kurumlara nakledilebilir.
Hükümlünün
muayene ve tedavi istekleri
Madde 71-
(1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için
muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir.
Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet
veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.
Hükümlünün
muayene ve tedavisi
Madde 78-
(1) Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan
muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle
yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve
dosyasında saklanır.
(2) Sağlık
Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile üniversitelerin sağlık
kuruluşları, hükümlülerin tedavileri bakımından gerekli yardımları yapmakla
görevlidirler.
…
Hastaneye
sevk
Madde 80-
(1) Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum,
kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine
bildirilir.
İnfazı
engelleyecek hastalık hâli
Madde 81-
(1) Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler
sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı
saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir.”
22. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan
kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir.
Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık
kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.
(2) Hakkında güvenlik
tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık
kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan
kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya
hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.”
23. 5237 sayılı Kanun’un 81.
maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.”
24. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 309. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya
temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka
aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca
bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 10/12/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/3/2014 tarih ve 2014/3038
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu temsilcisi,
başvurucunun kasten insan öldürme suçundan yargılandığı davada, delillerin
eksik ve hatalı değerlendirildiğini, akıl hastası olmasına rağmen mahkemece
ceza verildiğini, başka mahkemelerde yargılandığı suçlardan dolayı akıl hastası
olması sebebiyle ceza verilmediğini, Adli Tıp Kurumu raporunun gerçeği
yansıtmadığını, akıl hastası olan birinin cezaevinde bulunmasının hukuka aykırı
olduğunu, haksız yere cezaevinde bulunduğunu, bu durum nedeniyle yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunduğunu, ancak talebinin hukuka aykırı olarak
reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve infazın durdurulması
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Başvuru dilekçesinde,
başvurucunun mahkûmiyet kararına konu olan asıl dava ve yargılamanın
yenilenmesi başvurusunun incelenmesi sürecinde adil yargılanma hakkının ihlali
şikâyetleri ile akıl hastalığına rağmen ceza infaz kurumunda tutulduğuna
ilişkin Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında değerlendirilebilecek şikâyeti yer
almaktadır. Bu sebeple başvurucunun iddiaları üç ayrı şikâyet çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mahkûmiyet Kararına Konu Asıl Dava Yönünden Adil
Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem
ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
29. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme,
ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan
bireysel başvuruları inceleyebilecektir.
30. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye
yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No:
2012/51, 25/12/2012, § 18 ).
31. Başvuru konusu olayda, Bakırköy 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 27/1/2011 tarih ve E.2009/76, K.2011/14 sayılı kararı,
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/3/2012 tarih ve E.2011/6343, K.2012/2019 sayılı
ilamı ile onanmış ve hüküm aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu durumda başvuru,
zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
32. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu
kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından
başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Yenilenmesi Talebine Konu Dava Yönünden Adil Yargılanma
Hakkının İhlali İddiası
33. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı
47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.…”
34. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
35. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı
Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt
dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
36. Başvuru konusu Bakırköy 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 7/5/2013 tarih ve E.2009/76, K.2011/14 sayılı yargılamanın
yenilenmesinin reddine dair ek kararı, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin
29/5/2013 tarih ve 2013/487 D. İş sayılı itirazın reddine dair kararıyla
kesinleşmiştir. Başvurucu temsilcisi 12/6/2013 tarihinde bu kararın kanun
yararına bozulması için Adalet Bakanlığına başvurmuştur.
37. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi
gereğince hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz
incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararların Yargıtayca
bozulmasını isteme hakkı yalnızca Adalet Bakanlığının takdirine bırakılmıştır.
Dolayısıyla başvurucunun kanun yararına bozma yoluna gidilmesi istemi, sadece
Adalet Bakanlığının takdirini harekete geçirmeye yönelik bir taleptir. Bu
kapsamda yapılan başvurular bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken bir
yol olarak kabul edilmediğinden, bu yola gidilmesinin bireysel başvuru süresi
üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır (B. No: 2013/1751, 13/6/2013, § 16).
38. Somut olayda başvuru yolları, Bakırköy
3. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/5/2013 tarih ve 2013/487 D. İş sayılı itirazın
reddi kararıyla tüketilmiştir. Ret kararının başvurucuya ne zaman tebliğ
edildiği dosya kapsamından tespit edilememiş ise de başvurucunun en geç Adalet
Bakanlığına kanun yararına bozma yoluna gidilmesi talebinde bulunduğu 12/6/2013
tarihinde kararı öğrendiği kabul edilmelidir. Dolayısıyla nihai öğrenme
tarihinin 12/6/2013, bireysel başvuru tarihinin de 10/3/2014 olduğu
gözetildiğinde, bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük sürenin geçtiği
anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Anayasa’nın 19. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
40. Başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesiyle
ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer
kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle,
başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Anayasa’nın 19. maddesi
şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları
kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi;
bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak
ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı
veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine
getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde
veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir
müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun
olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek
isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı
verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
…”
42. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“1. Herkes özgürlük
ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın
öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili
bir mahkeme tarafından verilmiş mahkûmiyet kararı sonrasında yasaya uygun
olarak tutulması;
…
e) Bulaşıcı bir
hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastası, bir alkoliğin, uyuşturucu
maddelere müptelâ bir kimsenin yahut bir serserinin kanuna uygun mevkufiyeti,
…”
43. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
44. Özgürlüğünden mahrum
bırakılmış bir kişinin beden ve ruh sağlığı, özgürlüğünün kısıtlanması
sırasında yetkililer tarafından kendisine şiddet uygulanmasa veya yetkililerin
kendisini aşağılama niyeti olmasa bile, cezanın infazı koşullarından
etkilenebilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hukuka uygun olarak
özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutulma koşullarına sahip
olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi
sıkıntıya ya da tutulmaya bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta
bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 94).
45. AİHM ayrıca, AİHS’in özgürlüğü kısıtlanan bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel
zorunluluk” getirmediğini, ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel
ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının, yetkililerin sorumlu
tutulabileceği tutulma koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması
halinde bu durumun AİHS’in 3. maddesi kapsamına
girebileceğini belirtmektedir (Mouisel/Fransa,
B. No: 67263/01, 14/11/2002, §§ 38-40). Bu bağlamda devletin, özgürlüğünden
yoksun bıraktığı kişinin beden ve ruh sağlığından sorumluluğu bulunmaktadır.
46. AİHS, özgürlükten yoksun
bırakılan kişilerin hastalıkları, sakatlıkları veya yaşlılıkları nedeniyle
salıverilmelerini ve tedavi görmeleri için hastaneye yatırılmalarını
öngörmemiştir. Ancak, tutulan hasta bir kişiye gerekli tıbbi yardımın
verilmemesi acil bir duruma veya kişinin yoğun ve uzun süreli acı çekmesine yol
açmış ise insanlık dışı muamele yasağı ihlal edilmiş olabilir. Örneğin akıl
hastası tutuklu veya hükümlülere ceza evinde yeterli sağlık yardımında bulunulmaması
AİHS’in 3. maddesine aykırılık oluşturabilir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229 /95, 3/4/2001, § 111).
47. Başvurucu, rahatsızlığının
cezaevi şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle
kötüleştiği ve bu nedenlerle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma
nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir
ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde bir şikâyette
bulunmamaktadır. Cezasının infazı sırasında akıl hastalığına tutulan hükümlünün (başvurucunun) tedavi veya kontrollerinin ihmal edilmesi
nedeniyle hastalığının ilerlediği yönünde de bir şikâyeti yoktur.
48. Başvurucu temsilcisi,
başvurucunun cezasının infazı sırasında sağlık durumuyla ilgili hususlar
dikkate alınarak özgürlükten yoksun bırakılma halinin sonlandırılmamasının hak
ihlaline sebep olduğunu iddia etmiştir. Diğer bir anlatımla, bireysel başvuru
kapsamındaki talebin, hastalık nedeniyle sağlık kurumunda tedavi edilme değil, “mahkûmiyet kararına bağlı olarak”
cezaevinde tutulmanın, akıl hastalığı nedeniyle sonlandırılması yani serbest
bırakılması olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, başvurucunun akıl hastalığına
rağmen ceza infaz kurumunda tutulduğu yönündeki şikâyetleri, Anayasa’nın
özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 19. maddesi kapsamında
değerlendirilmelidir.
49. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak ortaya konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve
şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum
bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin
özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi
kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu
olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
50. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19.
maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki
temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile
uyumludur (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 30).
51. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule
uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece
mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk
kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi
keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede
öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 44).
52. Başvurucu, akıl hastası
olduğu için hürriyetinden yoksun bırakılmamış, “mahkûmiyet
kararına bağlı olarak” cezaevinde iken akıl hastalığına
yakalanmıştır. 5275 sayılı Kanun'un 78. ve 81. maddelerinde hükümlü ve
tutukluların sağlık durumunun takibi ve infaza engel bir durumda yapılacaklar
belirtilmiştir. Başvurucu temsilcisinin, başvurucunun sağlık durumundan (akıl
hastalığı) dolayı salıverilmesine ilişkin yargı makamlarından talepte bulunması
üzerine bu mevzuat çerçevesinde ilgili kurumlardan adli raporlar talep
edilmiştir.
53. Kanuna uygun şekilde “mahkûmiyet kararına bağlı olarak”
cezaevinde tutulan başvurucunun sağlık durumuyla ilgili yukarıda belirtilen
kurul raporları dikkate alındığında, başvurucunun durumu, sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali kapsamında
değerlendirilmemiştir. Başvurucunun rahatsızlığının acil bir duruma veya
kişinin yoğun ve uzun süreli acı çekmesine yol açtığı yönünde bir tespit de
bulunmamaktadır. Bununla birlikte, atipik piskotip bozukluk nedeniyle başvurucunun “yüksek
güvenlikli sağlık kuruluşunda koruma ve tedavi altına alınmasının uygun
olacağı” belirtilmiştir (§ 18).
54. Başvurucu alınan raporlar
doğrultusunda, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 11/03/2014 tarih ve
2012/1-3379 sayılı “Sağlık Kurumunda Koruma
ve Tedavi Altına Alınmak Üzere İnfazın Geri Bırakılması ve Tahliye Kararı”
uyarınca bulunduğu Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edilerek,
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin yüksek güvenlikli bölümüne sevk edilmiştir. Diğer bir
anlatımla, cezasının infazı sırasında akıl hastalığına tutulan hükümlünün
(başvurucunun) iyileşinceye kadar yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve
tedavi altına alınmasına karar verilerek, kapalı ceza infaz kurumundan
tahliyesi sağlanmıştır.
55. Başvurucunun sağlık
durumunun yukarıda bahsedilen raporlarla tespitine kadar “mahkûmiyet kararına bağlı olarak”
cezaevinde tutulmasının, insanlık dışı veya aşağılayıcı bir ceza/muamele olarak
değerlendirilmesine neden olabilecek bir olgunun bulunmadığı, başvurucunun bu
süre zarfında cezaevinde tutulma nedeniyle ilgili olarak gerek cezaevi
koşullarından kaynaklı gerekse yetkililerce yapılan uygulamalardan hukuka
aykırı bir durum da bulunmamaktadır.
56. Savcılık makamı, salıverilme
talebinden sonra ilgili kurumlardan başvurucu hakkında adli rapor tanzim
edilmesi talebinde bulunmuş ve başvurucunun sağlık durumunun tespitine yönelik
her türlü araştırmayı yapmıştır. Başvurucu, alınan raporlar doğrultusunda akıl
hastalığının tedavisinin için Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve
Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yüksek güvenlikli bölümüne
gecikilmeksizin sevk edilmiştir. Başvurucunun tahliye tarihine kadar geçen
evrede özgürlüğüne getirilen sınırlamaların bir mahkûmiyet kararına dayalı
olduğu ve yetkililerin bu evredeki işlemlerinin keyfi uygulamaya yol açacak
nitelikte bulunmadığı anlaşılmaktadır.
57. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan özgürlük ve
güvenlik hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle,
A. Başvurucunun,
1.
Mahkûmiyet kararına konu asıl dava yönünden adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”,
2.
Yargılamanın yenilenmesi talebine konu dava yönünden adil yargılanma hakkının
ihlali iddiasının “süre aşımı”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan özgürlük ve
güvenlik hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.