TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
COŞKUN ALP BEYLİKÇİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/385)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
Coşkun Alp BEYLİKÇİ
|
Vekili
|
:
|
Av. İlhan DURMUŞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1956 yılında
açılan ve murisinden intikalle takip ettiği hukuk davasının henüz ilk derece
mahkemesinde karara bağlanmamış olması nedeniyle makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradığı zararın
tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/1/2014 tarihinde
Lüleburgaz 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 31/3/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 2/4/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun murisinin de
taraf olduğu ve 26/12/1956 tarihinden itibaren açılan dokuz adet tespite itiraz
davası, verilen muhtelif ayırma, birleştirme ve bozma kararları neticesinde
farklı esas sıralarına kaydedilmiş, nihai olarak davaların taraflarının ve
dayanılan kayıtların aynı olduğundan bahisle, Lüleburgaz 2. Kadastro
Mahkemesinin E.2003/2 sayılı dosyası üzerinde birleştirilmiştir.
8. Lüleburgaz 2. Kadastro
Mahkemesinin E.2003/2 sırası üzerinde kayıtlı olan dava, hâlen İlk Derece
Mahkemesinde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
9. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
10. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
11. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
12. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
13. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 8/9/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/1/2014 tarih ve 2014/385
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, murisinden
intikalle takip ettiği hukuk davasının uzun süredir sonuçlandırılmadığını ve
yargılamanın uzamasında kendisinin kusuru bulunmadığını belirterek, Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
18. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
19. Başvurucu 1956 yılında
açılan ve tarafı olduğu hukuk davasının henüz İlk Derece Mahkemesinde karara
bağlanmamış olması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
20. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke
ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
21. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
22. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
23. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
24. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
25. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
26. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, kadastro mahkemesi nezdinde açılan bir tespite itiraz davasının söz
konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
27. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 26/12/1956 tarihidir. Başvurucu,
mirasçı olarak dahili dava edilmek suretiyle yargılama sürecine katılmıştır. Ancak miras bırakanından intikalle davayı takip etmekte olan
başvurucu açısından da makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin
başlangıç anı, başvurucunun yargılamaya katıldığı tarih değil, somut olayda
murisi açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anı olan
26/12/1956 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
28. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
29. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51).
30. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, kadastro mahkemesinde açılan ve muhtelif taşınmazları
konu alan tespite itiraz davalarının verilen bozma, ayırma ve birleştirme
kararları sonucunda birçok farklı esas numarası aldığı, nihai olarak, dayanılan
kayıtlar ve davanın taraflarının aynı olması nedeniyle belirtilen davaların
tümünün Lüleburgaz 2. Kadastro Mahkemesinin E.2003/2 sayılı dosyası üzerinde
birleştirildiği, hâlihazırda keşif aşamasında olduğu anlaşılan davanın
taraflarında iki yüz yirmi yedi kişinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
31. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin İlk Derece Mahkemesinde
geçen bölümünün tamamının Kadastro Mahkemesinde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu
olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda
hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 9-15).
32. Özellikle somut yargılama
açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı
nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme
yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No. 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No. 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
33. Kadastro mahkemesi
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından,
özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu yaklaşık elli sekiz yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
35. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 19.500,00 TL tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
36. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
37. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık elli sekiz yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında ve başvuru konusu
yargılama faaliyetini miras bırakanından intikalle takip etmekte olduğu nazara
alınarak, başvurucuya takdiren 1.150,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
38. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,1 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık elli sekiz yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 1.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,1 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.