TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDAL ÖNDER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4777)
|
|
Karar Tarihi: 22/1/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 10/6/2015-29382
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Erdal ÖNDER
|
Vekili
|
:
|
Av. Emine ERSÜS
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutuklu olarak yapılan yargılamasında cezaevinde
tutulmasının hayati tehlike oluşturduğu gerekçesi ile serbest bırakılma
taleplerinin reddedilmesi ve sağlık durumu nedeniyle cezaevi şartlarında
tutulmasının yaşamını tehlikeye sokması nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yeniden rapor aldırılması ve tedbiren
tahliyesi talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/4/2014 tarihinde İzmir 14. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 19/11/2014 tarihinde kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, başvuru tarihinde Kırıklar 2 No.lu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak tutulmaktadır.
6. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. Maddesi İle Görevli)
suç işlemek amacıyla örgüt yönetme ve uyuşturucu madde ticareti yapma
suçlarından başlattığı soruşturma kapsamında başvurucu 6/12/2010 tarihinde
gözaltına alınmış ve 9/12/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Daha sonra başvurucu
hakkında anılan suçlardan açılan kamu davası İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
(CMK 250. Maddesi İle Görevli) 27/6/2012 tarihli birleştirme kararı sonrasında
E.2009/238 sayılı dosyasına kayden görülmeye devam
edilmiştir.
7. Başvurucunun 2005 ve 2006 yıllarında iki ayrı beyin ameliyatı
geçirmesi sebebiyle ve cezaevi şartlarında kalmasının hayati tehlike
oluşturduğu iddiası ile yargılama esnasında serbest bırakılması talep
edilmiştir. Bunun üzerine Mahkeme, ameliyatlara ilişkin raporlarla birlikte
başvurucuyu 15/8/2012 tarihinde Adli Tıp Kurumuna sevk etmiştir.
8. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 27/8/2012 tarih ve
K.9308 sayılı raporunda tedavisi ve poliklinik kontrollerinin sağlanması
şartıyla başvurucunun cezaevi şartlarında infazına devam edilebileceği
bildirmiştir.
9. Başvurucu anılan rapora itiraz ederek, Adli Tıp Genel Kurulundan
rapor alınmasını talep etmiştir. Başvurucunun bu talebi yargılamanın yapıldığı
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2012 tarihli duruşmasında
reddedilmiştir.
10. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 26/4/2013 tarih ve E.2009/238,
K.2013/61 sayılı kararıyla başvurucunun toplam 55 yıl 2 ay hapis ve 187.500 TL
adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
11. Anılan karar, başvurucunun rahatsızlığı nedeniyle tahliye
talebini de içerecek şekilde 11/6/2013 tarihinde temyiz edilmiş olup, Yargıtay
aşamasında derdesttir.
12. Başvurucu, 3/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun’un “Tutukluların
yükümlülükleri” kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bu
Kanunun; … hastalık nedeniyle nakil,… muayene ve
tedavi istekleri,… muayene ve tedavileri,… sağlık denetimi, hastaneye sevk,
infazı engelleyecek hastalık hâli, …konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34
ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin
tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da
uygulanabilir.”
14. 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (1), (2), (3) ve (6)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Akıl
hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü,
iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi
altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.
(2) Diğer
hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan
bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı,
mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının
infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3)
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca
düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin
sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın
yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun
tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal
temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer,
kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı
yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre
bulunmadığı takdirde birer yıllık*1* dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule
uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını
veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar
verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine,
mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan
kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere
aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
…
(6) (Ek
fıkra: 24/01/2013-6411 S.K./3. mad) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya
sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre
iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”
15. 5275 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri şunlardır:
“Hastalık
nedeniyle nakil
Madde 57-
(1) Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam
teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.
(2) Bu
hastanelere gönderilen hükümlülerin başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık
kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri
hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim
tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi, tedavinin hangi sebeple bulunduğu
hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya nerede ve ne tür bir tedavi
gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve
hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri tercih edilir.
(3)
Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve tedavisinin devam edip etmeyeceğinin
sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi gerekir; aksi hâlde hükümlü ait
olduğu kuruma iade edilir.
(4)
Hükümlü, acil hâller dışında özel sağlık kuruluşlarında tedavi edilemez. Acil
hâllerin varlığı hâlinde Adalet Bakanlığına bilgi verilir.
(5)
Hükümlü, sağlık nedenleriyle bulunduğu kurumda kalmasının uygun olmadığı, kurum
hekiminin önerisi ve en üst amirinin isteği üzerine alınacak sağlık kurulu
raporuyla belirlendiği takdirde, başka kurumlara nakledilebilir.
Hükümlünün
muayene ve tedavi istekleri
Madde 71-
(1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için
muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir.
Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet
veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.
Hükümlünün
muayene ve tedavisi
Madde 78-
(1) Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan
muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık
nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına
işlenir ve dosyasında saklanır.
(2) Sağlık
Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile üniversitelerin sağlık
kuruluşları, hükümlülerin tedavileri bakımından gerekli yardımları yapmakla
görevlidirler.
…
Hastaneye
sevk
Madde 80-
(1) Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum,
kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine
bildirilir.
İnfazı
engelleyecek hastalık hâli
Madde 81-
(1) Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler
sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı
saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 22/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 3/4/2014 tarih ve 2014/4777 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A.
Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 2005 ve 2006 yıllarında beyin tümörü teşhisiyle iki
ayrı beyin ameliyatı olduğunu, bu rahatsızlığının hakkında verilen tutuklama
kararı sonrasında cezaevinde yeniden nüksettiğini, bunun üzerine sağlık
nedenleriyle tahliyesini talep ettiğini, Mahkemenin kendisini Adli Tıp Kurumuna
sevk ettiğini, Kurulun verdiği raporda cezaevinde kalabileceği sonucuna
ulaşıldığını, raporun yeterli olmadığı ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan
rapor alınması talebinin de Mahkeme tarafından reddedildiğini, hakkında yapılan
yargılamanın sonucunda mahkûmiyetine ve tutukluluğunun devamına karar
verildiğini, temyiz talebi ile tekrar sağlık nedeniyle serbest bırakılmasını
talep ettiğini, Yargıtay’ın halen karar vermediğini ve bu sebeple başvuru
yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiğini, hayatının risk altında
olduğunu, cezaevinde şiddetli baş ağrıları, kusma ve nöbetler geçirdiğini,
tümörün yenilendiğini ve acilen ameliyat olması gerektiğini belirterek
Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, mevcut rahatsızlığının cezaevinde tedavi ettirilip ettirilemeyeceğine
yönelik rapor aldırılması ve tedbiren tahliyesine
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun tutuklu olarak
bulunduğu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde daha önce geçirmiş olduğu
rahatsızlığının yeniden nüksetmesi nedeniyle cezaevinde tutulmasının yaşamını
tehlikeye sokmasının yaşam hakkını ihlal ettiği ileri sürülmüş ise de,
tutukluluğun infazı sürecinde tutulma koşullarına dair şikâyetin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye tabi tutulma/ceza verilmesi yasağı
çerçevesinde Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi kapsamında kötü muamele yasağı
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
21. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir
kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
22. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
23. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/403, 26/3/2013,
§ 17).
24. Başvurucu, tutuklu olarak yargılandığı dosyanın temyiz
incelemesi için Yargıtay’a gönderildiğini, temyiz dilekçesinde rahatsızlığına
ilişkin olarak serbest bırakılma talebinin belirtildiğini ancak Yargıtay’ın bu
tür talepleri sürüncemede bıraktığından Yargıtay’ın kararı beklenmeden bireysel
başvuruda bulunduğunu ifade etmiştir.
25. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Anayasa
Mahkemesinin başvuru yolları henüz tüketilmeden bir başvuruyu kabul edip
incelemesi kural olarak mümkün değildir. Ancak başvuru yolunun tüketilmesinin
başvurucunun hakkına yönelik ihlalin giderilmesi açısından herhangi bir etkisi
yoksa başka bir deyişle başvurulacak yol etkisizse ya da başvuru yolunun
tüketilmesinin beklenmesi halinde başvurucunun haklarına yönelik ciddi ve geri
dönülmesi imkansız bir tehlike ortaya çıkacaksa
anayasal haklara saygı ilkesi Mahkemenin bu başvuruları incelemesini gerektirebilir
(B.No. 2013/1243, 16/4/2013, § 24).
26. Tutuklu ve hükümlülerin hastalık nedeniyle serbest bırakılmaları
veya infazın ertelenmesine dair mevzuatımızdaki düzenlenmelerin tespit edilmesi
bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvuru yollarının tüketilmesi
hususunun değerlendirilmesi açısından önemlidir.
27. 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinde hükümlülerin sağlık
nedenleriyle infazlarının geri bırakılması konusu düzenlenmiştir. Bu bağlamda
hükümlülerin akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda cezanın infazına, resmî
sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunacağı, ancak bu
durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike
teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılacağı hükme
bağlanmıştır. Diğer taraftan maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık
nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve
toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun
cezasının infazının da geri bırakılabileceği kabul edilmiştir. Bu kararları
vermek için anılan maddenin ikinci fıkrasında infazın yapıldığı yer Cumhuriyet
başsavcılığı görevlendirilmiştir. Bununla birlikte savcılığın, 5275 sayılı
Kanun’un 16. maddesi uyarınca verilecek kararlarına karşı şikâyet ve
itirazların da aynı maddenin (6) numaralı fıkrasının son cümlesi uyarınca infaz
hâkimleri tarafından değerlendirileceği belirtilmiştir.
28. Tutuklular açısından açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte
4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 101. maddesi
kapsamında tutukluluğun ölçülülüğünün belirlenmesinde ve 109. maddesi uyarınca
tutukluluk yerine adli kontrol tedbirinin uygulanmasında mahkeme tarafından
tutuklunun sağlık durumu her tutukluluk incelemesinde değerlendirilebilecektir.
Diğer taraftan 5275 sayılı Kanun’un 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca hükümlüler için öngörülen aynı Kanun’un 16. maddesi çerçevesinde
hastalık nedeniyle infazın ertelenmesi hususu tutuklular açısından da
uygulanabilir.
29. Anılan düzenlemelerin uygulanmasında bazı belirsizlikler
bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Gülay Çetin/Türkiye kararında, Yargıtay’da
temyiz incelemesinde bulunan dosyalarda bir tutuklunun sağlık durumunun son
derece vahim olması halinde onun serbest bırakılmasına karar vermeye yetkili
merciin belirsiz olduğu belirtilmiştir (Gülay
Çetin/Türkiye, B.No. 44084/10, 5/3/2013,
§§ 146-148).
30. Başvuru konusu olayda başvurucu, hakkında verilen mahkûmiyet
kararından sonra 11/6/2013 tarihinde temyiz dilekçesi ile birlikte sağlık
nedeniyle tahliye talebinde bulunmuştur. Temyiz incelemesi için Yargıtay’a
gönderilen dosya açısından başvurucunun talebi başvuru tarihi itibarıyla halen
incelenmemiştir. AİHM’in Gülay Çetin/Türkiye kararında belirttiği belirsizlik
durumuna ilişkin herhangi bir düzenlemenin halen yapılmamış ve bu kararda
belirtilen belirsiz durumun ortadan kalktığına dair bir husus tespit
edilememiştir. Bu sebeple başvurucunun temyiz ettiği tarihten yaklaşık 10 ay
sonra makul sayılabilecek bir bekleme süresinden sonra 3/4/2014 tarihinde
yaptığı başvurunun başvuru yolları tüketilmeden yapılmasının makul olduğu kabul
edilmelidir. Özellikle Yargıtay aşamasında sağlık nedeniyle yapılacak bir
tahliye başvurusunun etkisizliği ve başvuru yolunun tüketilmesinin beklenmesi
halinde başvurucunun haklarına yönelik ciddi ve geri dönülmesi imkânsız bir
tehlike ortaya çıkması ihtimali gözetildiğinde başvurunun incelenmesinin
gerektiği kabul edilmelidir.
31. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu Kırıklar 2 No.lu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmasının yaşamını
tehlikeye attığını ve buna ilişkin olarak yaptığı itirazın halen Yargıtay’da
inceleme aşamasında olduğunu ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın 17. maddesi şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
….
Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “İşkence yasağı” başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse
işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi
tutulamaz.”
34. Demokratik toplumların en temel değerlerinden biri olarak
herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan
onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı yasağı getirilmiştir (B.No: 2013/293, 17/7/2014, .§ 80).
35. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme’nin 3.
maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur
kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir.
Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında
belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike
halinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi
benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna
öngörülmemiştir (B.No. 2013/3550, 19/11/2014, § 33).
36. Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz” şeklindeki kural hükümlü ve tutuklulara
yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus, 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" başlıklı 2.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza
ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve
onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten
yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar
altında çektirilir" şeklinde düzenleme ile açıkça
vurgulanmıştır. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet kararının veya tutuklama
kararının infazında mahkûmlar için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı
koruyacak nitelikte olmalıdır (B.No. 2013/3550,
19/11/2014, § 36).
37. AİHM, hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan
onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan
tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da tutukluluğa bağlı
kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması
gerektiğini vurgulamaktadır (B.No:
2014/648, 18/9/2014, § 65). AİHM ayrıca, Sözleşme’nin tutuklu bir kimsenin
sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel zorunluluk” getirmediğini, ancak doğal olarak ortaya
çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının, yetkililerin
sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma
riski bulunması halinde bu durumun Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına
girebileceğini belirtmektedir (B.No:
2014/648, 18/9/2014, § 66).
38. 5275 sayılı Kanun’da tutuklu ve hükümlülerin hastalık halinde
muayene ve tedavilerinin nasıl yapılacağı hususu ayrıntılı bir şekilde
düzenlenmiştir. Kanun’un 71. ve 78. maddeleri uyarınca hükümlü veya
tutukluların acil veya olağan muayene ve tedavisi ilk önce ceza infaz kurumunun
revirinde kurumun hekimi tarafından yapılır. Muayene ve tedavinin kurumda
mümkün olmaması hâlinde hükümlü ve tutuklular devlet veya üniversite hastanelerinin
mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir. Kanun’un 57. maddesine göre bulunduğu
yere en yakın tam teşekküllü devlet veya üniversite hastanelerinin hükümlü
koğuşuna yatırılan hükümlü ve tutukluların başka yerlerdeki hastanelere sevki
acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri hastalığın uzmanı
olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim tarafından onaylanan
bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu bulunan devlet
veya üniversite hastaneleri tercih edilir. Hükümlü veya tutuklunun kontrol ve
tedavisinin hastanede devam etmesi gerekiyorsa sağlık kurulu raporuyla bu
hususun belgelendirilmesi gerekir.
39. Somut olayda başvurucu, 2005 ve 2006 yıllarında geçirdiği
ameliyatlara sebep olan hastalığının yeniden nüksettiğini ve bu sebeple yaptığı
tahliye taleplerinin de Mahkeme tarafından Adli Tıp raporu gerekçe gösterilerek
reddedildiğini ileri sürmüştür. Bunun dışında hastalığının her şart ve durumda,
cezaevinde bulunma nedeniyle tek başına yaşamsal risk oluşturacak bir nitelik
taşıdığı belirtilmemektedir. Başvurucunun rahatsızlığının geri dönülmez bir
noktaya ulaştığı yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Diğer taraftan
başvurucu, cezaevinde sağlık şartlarının hastalığına nasıl etki ettiğine dair
herhangi bir rapor sunmadığı gibi buna ilişkin cezaevi idaresine yaptığı
herhangi bir başvurudan da bahsetmemektedir. Aksine cezaevi şartlarında
tedavisinin mümkün olup olmadığına ilişkin Mahkememiz tarafından rapor
aldırılmasını talep etmektedir.
40. Başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu cezaevinde geçirdiği
rahatsızlıklara ilişkin hastaneye sevk edilip edilmediğine, sevk edildi ise
yapılan teşhis ve tedavilerin ne olduğunu ve yeterli olup olmadığına dair
herhangi bir husus belirtmemiştir. Başvurucu, rahatsızlığının cezaevi şartları
veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle kötüleştiği ve bu
nedenlerle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir ızdırap
ve acıya maruz kaldığı yönünde bir delil de ortaya koymamıştır. Başvurucunun
tedavi veya kontrollerinin ihmal edilmesi nedeniyle hastalığının ilerlediği
yönünde bir tespit de bulunmamaktadır.
41. Başvurucunun geçirdiği ameliyatlara ilişkin sağlık durumuna
rağmen cezaevinde tutulmasının, insanlık dışı veya aşağılayıcı bir ceza/muamele
olarak değerlendirilmesine neden olabilecek bir olgunun da bulunmadığı, bu
nitelikte değerlendirilebilecek somut bir duruma ilişkin şikâyet olmadığı
görülmektedir. Başvurucu, cezaevinde tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği şikâyetine ilişkin olarak gerek cezaevi koşullarından gerekse
yetkililerce yapılan uygulamalardan kaynaklanan somut bir delil sunmamıştır.
42. Suç isnadına veya mahkûmiyet kararına bağlı olarak özgürlüğünden
yoksun bırakılan bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için
hiçbir “genel zorunluluk”
bulunmadığı, hasta bir kişinin cezaevinde tutulmasının, ancak cezaevi şartları
veya uygulanan tedbirlerin kişiyi olağanın üzerinde sıkıntıya sokacak nitelikte
olması halinde insanlık dışı veya aşağılayıcı bir muamele olarak
nitelendirilebileceği ve bu kapsamda da somut bir delil olmadığı dikkate
alındığında başvurucunun rahatsızlığına rağmen cezaevinde tutulmasına ilişkin
şikâyetlerinin somut bir olguya dayanmaması nedeniyle kötü muamele yasağı
kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine dair iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 22/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.