logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Latif Aktaş [2.B.], B. No: 2014/5578, 22/1/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

LATİF AKTAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5578)

 

Karar Tarihi: 22/1/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Şükrü DURMUŞ

Başvurucu

:

Latif AKTAŞ

Vekili

:

Av. Mehmet ALAGÖZ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, yargılamanın makul sürede bitirilmemesi, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olması ve tutukluluk durumunun resen ele alındığı duruşmalarda Cumhuriyet Savcısının görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 7/4/2014 tarihinde Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 10/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından, 12/9/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 12/9/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığının 18/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Akçakale Sulh Ceza Mahkemesinin 28/11/2007 tarih ve 2007/489 Değişik İş sayılı kararı ile kasten insan öldürme suçundan tutuklanmıştır.

8. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/5/2008 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında yakın akrabayı öldürme suçundan kamu davası açılmıştır.

9. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/141 sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda 2/9/2009 tarihli karar ile başvurucunun isnat edilen suçtan mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.

10. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 21/6/2010 tarihli kararı ile hükmün bozulmasına karar vermiştir.

11. Yeniden yapılan yargılamada Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 20/4/2012 tarih ve E.2010/237, K.2012/154 sayılı ilamla başvurucunun müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

12. Söz konusu kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi,13/5/2013 tarihli kararı ile hükmün bozulmasına karar vermiştir.

13. Yargıtay bozma kararı sonrası Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E. 2013/281 sayılı dosyasında yapılan yargılamada 15/11/2013 tarih ve K. 2013/394 sayılı ilamla başvurucunun 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Söz konusu karar başvurucunun yüzüne karşı tefhim edilmiştir.

14. Başvurucu 3/2/2014 tarihli dilekçe ile tahliye talebinde bulunmuştur. Şanlıurfa 3. Ağır Ceza Mahkemesi 7/2/2014 tarih ve 2014/43 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir.

15. Bu karar, başvurucu vekiline 13/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 7/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/281, K.2013/394 sayılı ilamının temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 14/8/2014 ve E.2014/2736, K.2014/3828 sayılı kararla hükmün onanmasına karar vermiştir.

B. İlgili Hukuk

18. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

 b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

 Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

 ...

 2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),

 ....”

19. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”

20. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak (Ek ibare: 11/04/2013-6459 S.K./16. md), şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.

(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.

(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."

21. 26/9/2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

“(1) Kasten öldürme suçunun;

 d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

 İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 22/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/4/2014 tarih ve 2014/5578 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, yargılamanın makul sürede bitirilmediğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu, tutukluluk durumunun resen ele alındığı duruşmalarda Cumhuriyet Savcısının görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini iddia ederek Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi aştığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğu yönündeki şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası, tutukluluk durumunun resen ele alındığı duruşmalarda Cumhuriyet savcısının görüşünün kendisine tebliğ edilmemesi yönündeki şikâyetinin aynı maddenin sekizinci fıkrası, yargılamanın makul sürede bitirilmemesi yönündeki şikâyetinin ise 36. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası

25. Başvurucu, tutukluluğun makul süreyi aştığını ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu iddia etmiştir.

26. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.

27. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

28. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).

29. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).

30. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).

31. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte, tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir kabulü ifade eden "kanaat"e bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 32).

32. Bu nedenle mahkûmiyete ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin, itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 33).

33. Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle 28/11/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından15/11/2013 tarihinde başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Buna göre ilk derece mahkemesinin 15/11/2013 tarihli mahkûmiyet ve tutukluluğun devamı kararı ile başvurucunun tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir. Bu karar, başvurucunun yüzüne karşı tefhim edilmiştir. Başvurucu bu karara karşı kanuni süresi içerisinde itiraz kanun yoluna başvurduğuna dair bir belge ve bilgi sunmamıştır. Başvurucunun 3/2/2014 tarihli tahliye talebi üzerine Şanlıurfa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği 7/2/2014 tarih ve 2014/43 Değişik iş sayılı kararın bireysel başvuru süresi üzerinde etkisi bulunmamaktadır.

34. Bu belirlemeler karşısında, uzun tutukluluk ve tutukluluğun formül gerekçelerle devamına ilişkin şikayetleri içeren başvurusunun, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluğun devamına ilişkin karar tarihi olan 15/11/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 7/4/2014 tarihinde yapıldığı anlaşılmakla, bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.

35. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının“süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Tutukluluk Durumunun Resen Değerlendirildiği Duruşmalarda Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Tebliğ Edilmediği İddiası

36. Başvurucu, çelişmeli yargılamanın gereği olarak tutukluluk durumunun resen ele alındığı duruşmalarda Cumhuriyet savcısının görüşünün kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

37. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

38. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek ve tutulması kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa hükmü esas olarak, tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine, bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (B. No: 2012/1108, 16/7/2014, § 67).

39. Tutukluluk incelemesinin düzenlendiği 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, kovuşturma evresinde tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar verileceği hükme bağlanmıştır.

40. Başvurucunun yargılandığı dosya kapsamında, 22/12/2010, 19/10/2011, 28/12/2011, 14/12/2011, 24/2/2012, 23/3/2012, 11/9/2013 ve 6/11/2013 tarihli tutukluluk incelemesinin resen yapıldığı duruşma tutanaklarının incelenmesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün başvurucu ve vekiline tebliğ edilmediği görülmektedir.

41. Kovuşturma aşamasında 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre tutukluluk halinin devamına ilişkin yapılacak değerlendirme resen (ex officio) yapılmakta olup Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemez (B. No: 2012/1108, 16/7/2014, § 70).

42. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun tutukluluk durumunun resen değerlendirildiği duruşmalarda Cumhuriyet savcısının görüşünün tebliğ edilmemesi yönündeki iddiasının "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası

43. Başvurucunun, yargılamanın makul süreyi aştığına ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

44. Başvurucu, yargılamasının makul olmayan bir süredir devam ettiğinden şikâyetçi olmuştur.

45. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

46. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

47. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

48. Başvuru konusu olayda, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı 27/5/2008 tarihinde başvurucunun da aralarında bulunduğu iki şüpheli hakkında yakın akrabayı öldürmek suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası açmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).

49. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun tutuklandığı ve böylece isnattan haber olduğu anlaşılan 28/11/2007 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının onandığı tarihi olan 14/8/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

50. Başvuru konusu olayda, başvurucu Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Akçakale Sulh Ceza Mahkemesinin 28/11/2007 tarih ve 2007/489 Değişik İş sayılı kararı ile tutuklanmış ve Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/5/2008 tarihli iddianame ile hakkında yakın akrabayı öldürme suçundan kamu davası açılmıştır.

51. Başvurucunun yargılandığı dava dosyası 26/11/2010 tarihinde aynı Mahkemenin E.2009/112 sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.

52. Başvurucunun yargılandığı Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2010/237 sayılı dosyada 21/1/2011 tarihinden 20/4/2012 tarihine kadar birleştirilen E.2009/112 sayılı dosyanın sanığı hakkındaki yakalama kararının infazını beklemiştir. Yakalama kararının infazının sağlanamaması üzerine 20/4/2012 tarihlinde bu sanık hakkındaki davanın ayrılmasına karar verilmiştir.

53. Başvurucunun yargılandığı dosya kapsamında 2/9/2009 tarihinde verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/6/2010 tarihli kararı ile, 20/4/2012 tarihli mahkûmiyet kararının ise Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 13/5/2013 tarihli kararı ile bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemenin en son verdiği 15/11/2013 tarihli mahkûmiyet kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14/8/2014 tarihli onama kararı ile kesinleşmiştir. Başvurucunun yargılamanın uzamasına neden olacak eyleminin olmadığı tespit edilmiştir.

54. Somut olayda başvurucuya bir suçun isnat edildiği 28/11/2007 tarihi ile nihai kararın verildiği 14/8/2014 tarihi arasında geçen süre 6 yıl 8 ay 16 gündür.

55. Bu belirlemelere göre somut olayda yargılamanın uzamasındaki esas etkenin yargılamayı yapan mahkemenin verdiği kararların iki kez Yargıtay tarafından bozulmasına karar verilmesi ile hakkında yakalama kararı bulunan bir sanığın yakalanmasının beklenmesi olduğu, sanık ve müşteki sayısının yargılamanın uzamasını makul gösterecek nitelikte olmadığı belirlenmiştir.

56. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-44).

57. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği itibariyle davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu altı yıl sekiz ay on altı günlük sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

58. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

59. Başvurucu, 30.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

60. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

61. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin altı yıl sekiz ay onaltı günlük yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

62. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun;

1. Tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğu yönündeki iddiasının “süre aşımı”,

2. Mahkemece resen yapılan tutukluluk incelemelerinde başvurucu veya avukatına Cumhuriyet Savcısının görüşünün bildirilmediği yönündeki iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

22/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Latif Aktaş [2.B.], B. No: 2014/5578, 22/1/2015, § …)
   
Başvuru Adı LATİF AKTAŞ
Başvuru No 2014/5578
Başvuru Tarihi 7/4/2014
Karar Tarihi 22/1/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, yargılamanın makul sürede bitirilmemesi, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olması ve tutukluluk durumunun resen ele alındığı duruşmalarda Cumhuriyet Savcısının görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Konu Bakımından Yetkisizlik
Tutukluluk (süre) Süre Aşımı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
102
108
5237 Türk Ceza Kanunu 82
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi