TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLHAN CİHANER BAŞVURUSU (7)
|
(Başvuru Numarası: 2014/6141)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
İlhan
CİHANER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
GÜLER
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal yayın yapan Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan
bir haberde kullanılan ifadelerin kişilik haklarını zedelediği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Ulusal düzeyde yayın yapan Yeni Şafak gazetesinin
30/12/2009 tarihli nüshasında, o tarihte Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan
başvurucu hakkında “Andıççı savcıya 26 yıl isteniyor” başlıklı bir haber
yayımlanmıştır.
6. Gazetede yayımlanan haber şöyledir:
“Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi, Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında Adalet Bakanlığı'nın yürüttüğü
soruşturmanın ardından yargılanmasına karar verdi. Albay Dursun Çiçek imzalı
'AK Parti ve Gülen Cemaatini Bitirme Planı'nı Erzincan'da uygulamaya koymakla
suçlanan Savcı Cihaner, 'evrakta sahtecilik', 'görevi kötüye kullanmak'tan 26
yılla yargılanacak. Savcıların yargılanmasını düzenleyen yasalara göre dava
dosyası Yargıtay 11. Ceza Dairesi'ne gönderildi.
ANDIÇ'IN İŞARET FİŞEĞİNİ
ATEŞLEDİ
Türkiye'nin gündeminden aylarca düşmeyen
'Darbe Andıcı'nı Erzincan'da uygulamaya koymakla suçlanan Cihaner'in cemaat,
vakıf ve derneklere yönelik yaptığı operasyon tartışma konusu oldu. Cihaner, 2
yıl önce İsmail Ağa Cemati ve Medine Vakfı'na yönelik Erzincan ve ilçelerinde
soruşturma başlattı. 2009'da birçok ünlü işadamı ve siyasetçiyi kapsayacak
şekilde dosyayı genişleten Cihaner, 16 kentte operasyon yapmak için hazırlık
yaparken, soruşturmanın 'Darbe Andıcı'ndaki hedeflerin gerçekleştirilmesi için
yapıldığı ortaya çıktı. Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Osman Şanal, bir ihbarla
soruşturmanın kendi yetki alanına girdiği gerekçesiyle dosyayı Cihaner'den
aldı. Cihaner, bu arada Gülen Cemaati'yle ilgili ikinci bir soruşturma
başlattı.
HUKUKSUZLUK TESPİT EDİLDİ
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner'in
hakkında 'Darbe Andıcı'nı uygulamaya koyduğu ve Erzurum Ağır Ceza Savcısı'nın
yetkilerini çiğnediğine yönelik iddialar üzerine Adalet Bakanlığı müfettişleri
inceleme başlattı. Müfettişlerin raporu doğrultusunda Adalet Bakanlığı, 30
Kasım'da Başsavcı Cihaner hakkında hazırladığı fezlekeyi, 'görevi kötüye
kullanmak' ve 'resmi belgede sahtecilik', 'imar yasasına muhalefet'
suçlamalarıyla Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Savcı ise Cihaner
hakkında 26 yıl hapis talebiyle iddianame hazırladı. İddianameyi inceleyen
mahkeme, Cihaner'in yargılanmasına karar vererek dosyayı, Yargıtay 11. Ceza
Dairesi'ne gönderdi.
Cihaner'in, cemaatlere yönelik soruşturmadaki
usulsüzlükleri de iddianameye girdi. İddianamede, şüpheli Adem Sayar'ın
ifadesinin alınması sırasında, suç unsuru bulunmayan cinsel içerikli konuşma ve
mesajları tehdit unsuru olarak kullandığı belirtildi.
Cihaner hakkındaki suçlamalar
İddianamede Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı
İlhan Cihaner hakkında Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı iki
cemaate yönelik iki ayrı soruşturmayla ilgili Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı'nın
yetkisinde olduğu değerlendirilerek bilgi talep etmesine rağmen soruşturmayı
gizlemek, *Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen, bir kamu
görevlisinin kaleme aldığı öne sürülen şikayet dilekçesinde Fethullah Gülen
taraftarı dini grubun şeriat ihtilali planladıkları dile getirilmesine, bu
iddianın Erzurum yetkili cumhuriyet savcılığının yetki alanında olmasına rağmen
ısrarla soruşturmaya devam etmek, *Resmi bir ödenek olmadığı halde adliye
lojmanlarının bahçesine kameriye yaptırarak imar kirliliğine neden olmak.
Bombalarla komplo kurdu
iddiası
Erzurum Başsavcılığı, Çatalarmut Barajı'nda
bulunan mühimmatla ilgili soruşturmada Cihaner ile bazı jandarma görevlilerinin
polis ve cemaate komplo kurduğunu tespit etti. İfadeleri soruşturma dosyasına
giren gizli tanıklar, jandarma görevlilerinin baskı yaparak 'bombaları polis
koydu' şeklinde tanıklık yapmalarını istediğini anlattı. İfadeler, Ergenekon
savcılarına gönderildi. Soruşturmada 3 jandarma görevlisi ve iki MİT mensubu
tutuklandı.
İtiraz etmekte kararsız
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner,
Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi'nin kendisinin yargılanmasına yönelik kararı
hakkında, "Tebligat henüz bana ulaşmadı. Avukatlarımla henüz görüşmedim.
Karara itiraz edebiliriz de etmeyebiliriz de. Henüz karar vermedik. Yargı
bağımsızlığı adına dosyanın yüksek mahkeme tarafından görülmesini istiyorum. Bu
dosyanın Yargıtay tarafından ele alınmasını bekliyorum" dedi.”
7. Başvurucu, söz konusu haber nedeniyle kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek 29/12/2010 tarihinde, Ankara 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde ilgililer aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
8. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 20/10/2011 tarihli
kararında "...bahse konu tarihte davacı
hakkında Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi'ne açılan davanın haber konusu yapılması
kapsamında kullanılan başlık ve haber içeriğindeki diğer ayrıntıların haberle
ilgisi olmadığı, görünürde gerçeklik ilkesinin masumiyet ilkesini ortadan
kaldıracak nitelikteki dayanaksız duyum ve yorumlarla sağlanmasının mümkün
olmadığı, başlıktaki çarpıcı haberin okuyucuda merak saikini ön plana
çıkartacak düzeyde hukuka uygunluk unsurunu taşımadığı ve bu suretle söz konusu
yayının hukuka aykırı olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde
olduğu..." gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 7.000 TL
manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine, başvurucunun kararın en yüksek
tirajlı ulusal gazetede yayımlanmasına yönelik isteminin ise reddine karar
vermiştir.
9. Davalının temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
23/1/2013 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Dairenin gerekçesi şöyledir:
"...
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı
karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda
koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün
tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok
üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız
kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır.
Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle
yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını,
konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi
de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın
yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan
olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davalı şirkete ait Yeni Şafak gazetesinin
03.09.2009 günlü sayısında “Bursa Andıçın ikinci pilot bölgesi” başlığı altında
yayımlanan haberde ve 30.12.2009 tarihli nüshada 1. sayfada “O Savcıya 26 Yıl
İsteniyor” başlıklı haberle, 15. sayfada devam eden “Andıççı Savcıya 26 Yıl
İsteniyor” biçimindeki anlatımlara yer verilmiştir.
Okuyucunun ilgisini artırmak amacıyla,
habercilik tekniğine uygun olarak, özle biçim arasındaki denge korunarak
kullanılan çarpıcı başlık kişilik haklarına saldırı oluşturmaz. Dava konusu
haberde kullanılan başlık haberin içeriği ile birlikte bir bütün olarak
değerlendirildiğinde; özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, yargılamanın
dayanağı olan belgelere dayanılarak yayımlanan haberin görünür gerçekliğe uygun
olduğu, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği ve davacının kişilik
haklarına saldırı oluşturmadığı sonucuna varılmaktadır."
10. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, Ankara 1.
Asliye Hukuk Mahkemesince 29/5/2013 tarihli karar ile Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin bozma gerekçesine atıf yapılarak davanın reddine karar verilmiştir.
11. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 17/3/2014 tarihli ilamı ile onanmıştır.
12. Karar 7/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 6/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. Anayasa'nın 9. maddesi şöyledir:
"Yargı yetkisi, Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır."
15. Anayasa'nın 28. maddesi şöyledir:
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi
kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
(İkinci fıkra mülga: 3.10.2001-4709/10 md.)
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.
…"
16. Anayasa'nın 138. maddesi şöyledir:
"Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
…"
17. Anayasa'nın 140. maddesi şöyledir:
"Hâkimler ve savcılar adlî ve idarî yargı
hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hâkim ve
savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.
Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları,
hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin
ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında
disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle
ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma
yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren
suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük
işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.
…
Hâkimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden
başka, resmî ve özel hiçbir görev alamazlar.
Hâkimler ve savcılar idarî görevleri yönünden
Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.
…"
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
58. maddesi şöyledir:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören,
uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para
ödenmesini isteyebilir.
....”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/5/2014 tarihli ve 2014/6141 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, başvuruya konu haberin Yeni Şafak gazetesinde
yayımlandığı 30/12/2009 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğunu ve o
tarihte adı geçen gazetenin sahibinin de aralarında bulunduğu bazı şüpheliler
hakkında ceza soruşturması yürüttüğünü, bu sebeple Yeni Şafak gazetesinin
kendisi aleyhine mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan yayınlar
yaptığını ileri sürmüştür.
21. Başvurucu, ayrıca Yeni Şafak gazetesi aleyhine açtığı
manevi tazminat davasının etkin olmayan bir yargılama sonucunda ve Yargıtayın
emsal nitelikteki kararlarına aykırı olarak reddedildiğini, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesince de kararın onandığını, Derece Mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız
olmadıklarını belirtmiştir.
22. Başvurucu, Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma
hakkının, anılan gazetede yayımlanan haber nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesinde
güvence altına alınan masumiyet karinesinin, Derece Mahkemeleri tarafından
verilen kararların gerekçelerinin yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 141.
maddesinin ve gazetede yayımlanan haberin kişilik haklarına zarar vermesi
nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlalin
tespiti ile yargılamanın yenilenmesi veya 10.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesinde başvurucu, tahkir içeren sözler
nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının, Derece Mahkemelerinin
değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle ihlal edildiğini belirterek
Anayasa’nın 17., 25., 26., 28., 36., 38. ve 141. maddelerinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve
şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate alındığında bu şikâyetlerin
Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür. Başvurucunun
adil yargılanma ve gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin
özü, Derece Mahkemelerinde yapılan yargılamaların ve verilen kararların
kendisinin şeref ve itibarını korumakta yetersiz kaldıkları iddiasıdır.
25. Başvurucu, ayrıca şikâyete konu haber nedeniyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte söz konusu
yayının yapılması nedeniyle herhangi bir kamu gücünü kullanan organ veya
yetkili hakkında şikâyetçi olmamış, genel olarak yayının yapılması sırasında ve
daha sonra Derece Mahkemelerinde yapılan yargılama sırasında devletin itibarını
korumadığından şikâyetçi olmuştur.
26. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu
ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol,
B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
27. Başvuruya konu haberde yer alan bazı ifadelerden,
suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri işlediği
ve suçlu olduğu inancı yansıtılmış olsa bile başvurucunun, söz konusu haberin
devlet yetkililerin açıklamalarına dayandığı veya bunların söz konusu haberin
yapılmasına neden oldukları yönünde bir şikâyette de bulunulmadığı göz önüne
alındığında başvuruya konu şikâyetin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
28. Başvurucunun, başvuruya
konu kararları veren İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayın ilgili Dairesinin
bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma
Hakkının İhlali İddiası Yönünden
29. Başvurucu, başvuruya konu kararları
veren Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bağımsız ve tarafsız olmadığını ileri
sürmüştür.
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Başvuru dilekçesinde… işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin..., belirtilmesi gerekir..."
31. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
32. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
..."
33. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvurucular, ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmünün hangi nedenle
ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle iddialarını
kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa
hükümlerine atıfta bulunulması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez.
34. Somut başvuru dosyasında, subjektif veya objektif esaslar
doğrultusunda İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın ilgili Dairesinin
bağımsızlığını ve tarafsızlığını kuşkulu hâle getirecek bir durum tespit
edilememiş, yargılamanın bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin herhangi bir
husus da saptanmamıştır.
35. Açıklanan nedenlerle ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu
tarafından kanıtlanamamış olması gerekçesiyle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma
Hakkının İhlali İddiası Yönünden
36. Başvurucu, tahkir içeren sözler karşısında Derece
Mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle şeref ve
itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner (B. No:
2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) kararında
ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu
tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç [GK],
B. No: 2013/6617, 8/4/2015 §§ 35-66; Nihat
Özdemir[GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015 §§ 29-61) ve Bölümler
önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047,
15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B.
No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
38. Başvuruya konu sözler ve iddialar (bkz. § 6) nedeniyle
başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul
edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile ulusal günlük gazetenin ve şikâyet konusu haberin yazarı gazetecinin
Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu
özgürlükle ilgili olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
39. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17.
maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamındadır. Devletin, bireyin manevi
varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale
etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek
şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah
Doğtaş, B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı
etkileyen sözlü saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı
bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal
edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, §
36; İlhan Cihaner, § 42). Anayasa
Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına aykırı olarak yapılan
saldırının, başvurucunun kişisel itibarına saygı gösterilmesini isteme
hakkından yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılıp yapılmadığını olayın
şartlarına göre değerlendirir (Kadir Sağdıç,
§ 39; İlhan Cihaner, § 45).
40. Öte yandan ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi, bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından
kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için
değil; incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de
geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir
toplum”dan söz edilemeyen çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir
gereğidir; bazı istisnalara tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve bu
hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (Kadir Sağdıç, § 48; İlhan Cihaner, § 55; Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
41. Mevcut olaydakine benzer başvurularda başvurunun sonucu;
prensip olarak başvurunun, ihtilaflı yazı ve sözlerin sahibi tarafından
Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması veya bu yazıya veya
sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına
dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi hâlde Anayasa’nın anılan
maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde benzer olaylarda çelişkili
sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar
arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir
şekilde denge kurmaları gerekir.
42. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp
sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya
makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve
sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner, §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
43. Somut davanın kendine has koşullarında Mahkemelerin
başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp
kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki
ihtilaf -büyük ölçüde- dava konusu haberin maddi olgularının açıklanması veya
değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular
ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular
ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı
hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç,
§ 57; İlhan Cihaner, § 64; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82,
8/7/1986, § 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle
birlikte yargılamaya konu bir haberin bir bütün olarak ele alındığında kamu
yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması
gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene
dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile
ilgili bir konuda gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da
aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Scharsach ve News
Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§
39-43).
44. Başvurucu, söz konusu günlük gazetede yayımlanan haberin
kişilik haklarına zarar vermesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, başvuruya konu haberin Yeni Şafak
gazetesinde yayımlandığı 30/12/2009 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı
olduğunu ve o tarihte adı geçen gazetenin sahibinin de aralarında bulunduğu
bazı şüpheliler hakkında ceza soruşturması yürüttüğünü, bu sebeple Yeni Şafak
gazetesinin kendisi aleyhine mesleki itibarını ve kişilik haklarını hedef alan
yayınlar yaptığını, haberin gerçeğe aykırı bir şekilde yapıldığını ve asıl
amacının başlatılan soruşturmayı yönlendirmek ve yargı organları üzerinde baskı
kurmak olduğunu ileri sürmüştür.
45. Başvurucunun davalının sözlerinin şahsiyet haklarına
yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı; haberin
davacının kişilik haklarına saldırı, hakaret veya iftira niteliği taşımadığını,
o tarihte gündemde olan olay ve iddialara dayanılarak objektif olarak yayımlandığını,
sadece bir durum açıklamasına yönelik olup iddia ve itham içermediğini, haberde yer verilen bilgilerin kamuoyunun ilgisine
matuf olduğunu ve birçok basın organında yer alması nedeniyle gizlilik vasfının
kalmadığını iddia etmiştir. İlk Derece Mahkemesi, davacı hakkında
Tunceli Ağır Ceza Mahkemesine açılan davanın haber konusu yapılması kapsamında
kullanılan başlık ve haber içeriğindeki diğer ayrıntıların haberle ilgisi
olmadığı, başlıktaki çarpıcı haberin okuyucunun merakını ön plana çıkartacak
düzeyde hukuka uygunluk unsuru taşımadığı ve davacının kişilik haklarına
saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar
vermiştir. Davalının temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
23/1/2013 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, okuyucunun
ilgisini artırmak amacıyla habercilik tekniğine uygun olarak ve özle biçim
arasındaki denge korunarak kullanılan çarpıcı başlığın kişilik haklarına
saldırı oluşturmayacağı yönünde değerlendirme yapmıştır. Daire, dava konusu
haberde kullanılan başlığı, haberin içeriği ile birlikte bir bütün olarak
incelemiş; özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, başvurucu hakkındaki
yargılamanın dayanağı olan belgelere dayanılarak yayımlanan haberin görünür
gerçekliğe uygun olduğu, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği ve
davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı sonucuna varmıştır. Bozma
ilamına uyularak yapılan yargılamada, Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesince
29/5/2013 tarihli karar ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bozma gerekçesine atıf
yapılarak davanın reddine karar verilmiştir.
46. Bireysel başvuru dilekçesine başvurucu tarafından eklenen
bilgi ve belgelere göre İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada
başvurucunun söz konusu gazete haberinde verilen olayların gerçek dışı ve
kendisine yönelik karalama kampanyasının bir parçası olduğu yönündeki
değerlendirmelerine karşı davalı, söz konusu haberin o tarihte gündemde olan
olay ve iddialara dayanılarak yayımlandığını
ve kamuoyunun ilgisine yöneltildiğini ileri sürmüştür. İlk Derece
Mahkemesi de 29/5/2013 tarihli karar ile başvurucunun talebini, söz konusu
haberin bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki
dengenin bozulmadığı yönündeki değerlendirmesiyle reddetmiştir.
47. Davalının, başvuruya konu haberde dile getirdiği
düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve
içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği
sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda bir haber, köşe yazısı veya makalenin
kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber, köşe
yazısı veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine
yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o
kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan
Cihaner,§ 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili
olarak bilgi ve fikir yayma işlevine, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma
hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
48. Şikâyet konusu haberin yayımlandığı dönem, ülkede sivil
hükûmete karşı darbe hazırlığı yapıldığına ilişkin iddialar üzerine başlatılan
ve “Ergenekon Soruşturmaları” adı verilen bir dizi soruşturmanın devam ettiği
bir dönemdir. Bu çerçevede haberin yayımlandığı tarihte ve öncesinde, Ergenekon
Soruşturması adı verilen soruşturma kapsamında birçok kişinin ev ve iş
yerlerinde aramalar yapılmış, bu kişiler gözaltına alınmış ve bazıları da
yetkili mahkemelerce tutuklanmıştır. Ergenekon Soruşturması olarak
nitelendirilen soruşturma kapsamında yapılan aramalarda ve ilgililerin
bilgisayarlarında çok sayıda örgütsel doküman ve örgütün yapısını gösteren
belgelerin ele geçirildiği soruşturma dosyasındaki iddialar arasındadır.
Haberin yayımlandığı tarihte basın ve yayın organlarında Ergenekon Soruşturması
olarak nitelendirilen soruşturma kapsamında yürütülen operasyonlara, verilen
gözaltı ve tutuklama kararları ile ele geçirilen delillere yönelik pek çok
haber yayımlanmıştır.
49. Başvuruya konu haberin yayımlandığı dönemde başvurucu ile
ilgili olarak bir süre basın ve yayın organlarında haber yapılmış, yazılar
yazılmıştır. Nitekim başvurucunun bireysel başvuru dosyasına eklediği gazete
kupürleri de bunu doğrulamaktadır. Başvurucu, haberin yayımlandığı dönemde
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısıdır. Başvuruya konu haberde, AK Parti ve Gülen
Cemaatini bitirme planını Erzincan'da uygulamaya koymakla suçlanan İlhan
Cihaner hakkında bazı soruşturmalarda usulsüzlük yaptığı iddialarına ilişkin
Bakanlık müfettişleri tarafından inceleme başlatıldığı, yapılan inceleme
neticesinde düzenlenen rapora istinaden başvurucu hakkında evrakta sahtecilik
ve görevi kötüye kullanmak suçlarından iddianame düzenlendiği ve hakkında 26
yıl hapis cezası istendiği, Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince de başvurucunun
yargılanmasına karar verildiği belirtilmektedir. Haberde söz konusu iddianamede
yer alan suçlamalar sıralanmış, başvurucunun cemaatlere yönelik yürüttüğü iddia
edilen soruşturmalardaki usulsüzlüklerinin de iddianameye girdiği ileri
sürülmüştür. Şikâyet konusu haberde dile getirilen iddialar ile haberin
yayımlandığı dönemdeki olaylar ve başvurucunun beyanları birlikte
değerlendirildiğinde söz konusu haberde sarf edilen sözlerin ve iddiaların bir
ölçüde genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sunduğu kabul edilebilir.
50. Ayrıca başvurucunun, olayların geçtiği zaman diliminde
üst düzey bir kamu görevi olan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olduğu ve gazete
haberinden önce meydana gelen olaylarla birlikte daha da artan tanınmışlık
derecesi dikkate alındığında az bilinen bir kişi olduğu iddia edilemez.
51. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Saday/Türkiye, B. No:
32458/96, 30/3/2006, § 33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve
savcılarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak
devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda bireylere, yargı sistemi ve
ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı
tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının
korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (İlhan Cihaner, § 85).
52. Başvurucu, olayların meydana geldiği dönemde uzunca bir
süre kendisi hakkında eleştiriler içeren haberlerin hedefi olmuştur. Ancak
somut başvuruya konu haber, o dönemde Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan
başvurucu hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin bir haber yazısıdır ve ne
başvurucunun şahsına hakaret içermekte ne de ona karşı şiddeti teşvik
etmektedir.
53. Son olarak başvuruya konu haberde abartıya kaçılmadığı da
söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün kapsamının -demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak- bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya
izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç, § 76; Radio France ve diğerleri/Fransa, B. No:
53984/00, 30/3/2004,
§ 37).
54. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemez. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına bizzat
düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın 26.
maddesinin, sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil aynı
zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, § 66; Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, §
57).
55. Somut olayda Derece Mahkemeleri, davalının basın
özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının
korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. Derece
Mahkemeleri, söz konusu haberin genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı
sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş; ayrıca haberin yapıldığı şartlar
üzerine de eğilmiştir. Derece Mahkemeleri davaya konu haberde geçen olayların
gerçekliği meselesine eğilmiş ve yayının yapıldığı tarihte meydana gelen
olaylarla yayının içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığı,
başvuruya konu köşe yazısında geçen olayların “görünür gerçekliğe uygun” olduğu
yönünde değerlendirme yapmıştır.
56. Diğer taraftan hakkında dava açılan haberde yer alan
iddialar, olgulara dayalı ithamlar şeklinde de değerlendirilse, değer yargıları
olarak da kabul edilse Derece Mahkemeleri, anılan gazetedeki yazının başvurucu
hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin bir haber yazısı olduğunu belirterek
haberde yer alan iddiaların olgusal temelden tümüyle yoksun olmadığını
değerlendirmiştir.
57. Açıklanan nedenlerle yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı
ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir
payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların
haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu
kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlali yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2.
Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlali yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.