TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ONUR URBAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6222)
|
|
Karar Tarihi: 6/3/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 28/3/2019 -30728
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Zehra
GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Onur URBAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Güray
DAĞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, anlatımları mahkûmiyet için belirleyici ölçüde kanıt
olarak kullanılan tanığın duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. 1985 doğumlu olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte
İstanbul'da ikamet etmektedir.
9. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet
Başsavcılığının 18/5/2004 tarihli iddianamesi ile DHKP/C terör örgütü üyesi
olma suçundan Y.K. isimli şüpheli hakkında kamu davası açılmıştır. Y.K.,
hazırlık soruşturması sırasında 14/5/2004 tarihinde kollukta verdiği beyanında
başvurucunun da aralarında yer aldığı birçok kişinin örgüt üyesi olduğunu iddia
etmiştir.
10. Başvurucu, yasa dışı DHKP/C silahlı terör örgütü üyesi
olduğu şüphesiyle 4/6/2004 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış; 8/6/2004
tarihinde ise tutuklanmıştır.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/6/2004 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun da aralarında yer aldığı bir kısım şüpheli hakkında
silahlı çetenin sair efradı olma, silahlı çeteye yardım ve yataklık yapma
suçlarından kamu davası açılmıştır.
12. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga
250. madde ile görevli) (Mahkeme) 22/5/2006 tarihli kararı ile başvurucunun atılı
suçlardan beraat etmesine hükmedilmiştir.
13. Yargıtay9. Ceza Dairesinin 22/6/2009 tarihli kararı ile
hüküm bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesi şöyledir:
"...başka dosya sanığı [Y.K.nin] aşama
beyanları, sanıkların yakalanma şekilleri ve tüm dosya kapsamına göre atılı
suçtan mahkûmiyetlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden takdirde
yanılgıya düşülerek yazılı şekillerde beraatlerine
karar verilmesi (...) bozmayı gerektirmiştir."
14. Bozma kararına uyularak devam edilen yargılamanın 18/10/2012
tarihli celsesinde başvurucu, aleyhinde beyanda bulunan Y.K.nın kollukta işkence altında alındığını ileri
sürdüğü beyanlarını yargılama aşamasında reddettiğini belirterek bu beyanların
delil değeri bulunmadığını iddia etmiştir.
15. Mahkemenin 31/1/2013 tarihli kararı ile başvurucunun DHKP-C
silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"Başka dosya sanığı [Y.K.nin] 14.05.2004
tarihinde DHKP-C silahlı terör örgütü adına Bağcılar ilçesinde duvarlara örgüt
sloganları yazarken yakalandığı, hakkında yapılan soruşturmada, [Y.nin] DHKP-C silahlı
terör örgütü örgüt mensubu olduğu ve örgüt adına muhtelif eylemler
gerçekleştirdiğinin tespit edildiği, bunun üzerine hakkında (...) kamu davası
açıldığı, [Y.nin] hazırlık soruşturması sırasında diğer örgüt
mensupları hakkında bilgiler vermesi üzerine aramaya alınan sanık Onur Urbay'ın suç tarihinde Bakırköy ilçesinde, sureti dosyada
bulunan 'Türkiye'de hukuk yok mu','polis sahte belge
düzenleyip dernek kapatıyor, insan tutukluyor.' ibarelerine havi bildirileri
dağıtırken yakalandığı, (...) böylece sanıklar Onur Urbay
ve [E.T.nin] bozma ilamında da belirtildiği üzere üzerlerine atılı DHKP-C silahlı
terör örgütü üyesi olma suçunu bilerek ve isteyerek kasten ayrı ayrı
işlediklerinin sabit olduğu ve sanıkların müsnet
suçtan ayrı ayrı cezalandırılmalarının gerektiği sonuç ve vicdani kanaate
varılmıştır."
16. Başvurucu, hükme esas alınan tanık beyanının zora dayalı
olarak verildiğini, daha sonra tanığın bu beyanları reddettiğini belirterek
hükmü temyiz etmiştir.
17. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli kararı ile
hüküm onanmıştır.
18. Başvurucu, nihai karardan 22/4/2014 tarihinde haberdar
olduğunu beyan ederek 29/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Doğrudan soru yöneltme” kenar başlıklı
201. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil
sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere
ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak
doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim
aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun
yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir.
Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin
ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden
veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunması zorunlu belge ve tutanaklar” kenar başlıklı 209. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan
sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade
tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak
belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik
durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur.”
22. 5271 sayılı Kanun’un
“Duruşmada okunmayacak belgeler” kenar başlıklı 210. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından
ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme
sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme
yerine geçemez.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Duruşmada
okunmasıyla yetinilebilecek belgeler” kenar başlıklı 211. maddesi
şöyledir:
“(1) a) Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş
veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,
b) Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada
hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi
olanağı bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı
değilse,
c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın
duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,
Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce
yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu
belgeler okunabilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili,
sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin
dışında kalan tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış
delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe
takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes
aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
(...)
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya
çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında
davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ulusal
hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın tanık
kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No:
1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram duruma göre suç ortaklarını (Trofimov/Rusya, B. No: 1111/02, 4/12/2008, § 37),
mağdurları (Vladimir Romanov/Rusya,
B. No: 41461/02, 24/7/2008, §§ 7, 97) ve bilirkişi tanıklarını (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §§
81, 82) kapsayabilir. Bu bakımdan duruşmada ister okunsun ister okunmasın ifadeleri
mahkeme önünde bulunan ve mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler,
Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi bakımından tanık
olarak kabul edilmektedir (Kostovski/Hollanda [GK], B. No: 11454/85,
20/11/1989, § 40).
27. AİHM, duruşma salonunda bulunmayan tanıkların beyanlarının
mahkûmiyet hükmüne esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken
iki hususa vurgu yapmaktadır. AİHM ilk olarak tanığın duruşmaya katılmaması
için geçerli nedenlerin olup olmadığını incelemektedir. İkinci olarak -makul
bir gerekçenin olduğu durumda bile- sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı
bir tanık tarafından verilen ifadenin hükmün dayandığı tek veya belirleyici
temel olup olmadığını değerlendirmektedir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca bu
nitelikteki tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılamalar detaylı
incelemelere tabi tutulmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011,§§
119, 147; Cevat Soysal/Türkiye,
B. No: 17362/03,23/9/2014, § 75).
28. AİHM, yukarıda bahsi geçen ilkelere ek olarak Sözleşme’nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d)
bendinin sanığa aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına veya tanık ifadesinin
alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı
tanınması gerektiğini kabul etmektedir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No:
21363/93..., 23/4/1997, § 51; Lüdi/İsviçre,
B. No: 12433/86, 15/6/1992, § 49; Hümmer/Almanya, B. No: 26171/07, 19/7/2012, § 38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 6/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu; suç unsuru taşımayan bir bildiri dağıtırken
gözaltına alındığını, yasa dışı herhangi bir eylem iddiası bulunmadığı hâlde
örgüt üyeliği suçundan yargılanarak cezalandırıldığını, mahkûmiyet hükmüne esas
alınan tek delilin başka dosyada yargılanan bir sanığın kolluk beyanı olduğunu
ancak bu beyanın delil niteliğini haiz olmadığını, nitekim söz konusu beyanın
daha sonra beyan sahibi tarafından reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını
sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık
sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
35.Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir
ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme
hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın
tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların
beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın
yapılabilmesi bakımından gereklidir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya
belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya
sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere
dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle
bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila
Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§
46-67; Levent Yanlık, B. No:
2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44,
45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların
duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.
36.Somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen
tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip
vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak
tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine
dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren
tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil
yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp
sınırlandırılmadığına bakılacaktır (Abdurrahim Balur, B. No:
2013/5467, 7/1/2016, § 80).
37. Nitekim bu anayasal gereklilikler ilgili usul kanunlarında
da belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre de olayın delili bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık
duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın
veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Yargılama konusu
olayla ilgili sadece bir tanığın beyanından başka bir delilin bulunmadığı
hâllerde bu tanığın duruşmada mutlaka dinlenilmesi gerektiği ifade edilerek
doğrudan doğruyalık ilkesine açık bir vurgu
yapılmıştır. Dolayısıyla olayın tek delilinin bir tanığın açıklamalarından
ibaret olması hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 211. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca, bu tanığın duruşmada dinlenmesi yerine önceki beyanlarının okunması
ile yetinilebilmesi mümkün değildir (Az. M.,
§ 58).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Somut olayda başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan Y.K.,
DHKP/C örgütüne yönelik olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında kollukta
verdiği ifadesinde diğer örgüt üyeleri hakkında açıklamalarda bulunmuş ve
başvurucunun da örgüt üyesi olduğunu iddia etmiştir. Bu bilgi üzerine arama
listesine alınan başvurucu 4/6/2004 tarihinde bildiri dağıttığı sırada
yakalanarak gözaltına alınmış ve hakkında örgüt üyeliği suçundan kamu davası
açılmıştır. Mahkeme, başvurucuyu örgüt üyeliğinden mahkûm etmiştir. Mahkûmiyet
kararı büyük ölçüde Y.K.nın
beyanlarına dayanmaktadır.
39. Mahkeme; başvurucu aleyhinde beyanda bulunan tanığı (Y.K.)
duruşmada dinlememiş, bu tanığın başka bir soruşturma kapsamında kollukta
verdiği ifadeyi esas almıştır. Dolayısıyla başvurucu, aleyhinde beyanda bulunan
tanığı sorgulama imkânı bulamamıştır. Başvuru formunun ekinde yer verilen bilgi
ve belgelerin incelenmesinden bahsi geçen tanığın neden duruşmada dinlenmediği
hususunda Mahkemece herhangi bir gerekçe de gösterilmediği anlaşılmaktadır. Bu
itibarla sanığın hakkaniyete uygun yargılamanın önemli araçlarından olan tanık
sorgulama imkânından yararlandırılmamasının geçerli
bir nedene dayandığını gösterme yükümlülüğü somut olayda kamu
makamlarınca ifa edilememiştir.
40. Öte yandan tanığın duruşmada dinlenmemesi hususunda makul
bir gerekçe gösterilmemiş olması adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılabilmesi bakımından tek başına yeterli değildir. Bu nedenle
tanığın duruşmada dinlenmemiş ve başvurucu tarafından sorgulanmamış olmasının
genel olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği de
belirlenmelidir. Bu bağlamda mahkȗmiyet hükmünün
yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık
tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı önem taşımaktadır. Ayrıca
hükmün yalnızca veya büyük ölçüde sanığın sorgulama imkânına sahip olmadığı bir
tanık tarafından verilen ifadeye dayanması durumunda savunma tarafına dengeleyici
güvenceler sağlayan bir usulün takip edilip edilmediği, karşıt dengeleyici
imkânlar tanınıp tanınmadığı tespit edilmelidir.
41. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde başka
bir davada yargılanmakta olan Y.K.nın
soruşturma evresinde başvurucu aleyhine verdiği ifadenin ağırlığı hususunda
derece mahkemesince herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
Bununla birlikte sözü edilen tanığın ifadesinin mahkûmiyet hükmünün
kurulmasında tek olmasa da belirleyici olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §
15). Kararın gerekçesine göre Y.K.nın
beyanlarından sonra başvurucu hakkında yasal işlem başlatılmış ve başvurucuya
isnat edilen suçlama ile başvurucu arasındaki bağlantı bu beyana dayanılarak
kurulmuştur. Başvurucu, yargılama sırasında ve temyiz dilekçesinde Y.K.nın kollukta işkence altında
alındığını ileri sürdüğü beyanlarını sonradan geri aldığını belirterek bu
beyanlara itiraz etmiş; ilk derece mahkemesi bu hususta herhangi bir
değerlendirmede bulunmamıştır (bkz. §§ 15, 16). Yargıtay, başvurucunun temyiz
dilekçesinde bildirdiği bu itirazlarla ilgili bir değerlendirme yapmaksızın
hükmü onamıştır.
42. Telafi edici faktörler bağlamında başvurucunun olayların
kendi versiyonunu ve tanığın ifadesinin güvenilirliği hususundaki kuşkularını
mahkemeye bildirme imkânı elde ettiğini not etmek gerekir. Öte yandan derece
mahkemesinin duruşmada dinlenmeyen tanığın ifadesine ek olarak başvurucunun
bildiri dağıtmış olmasına da dayandığı görülmektedir. Ancak bunların, ifadesi
mahkûmiyette belirleyici olan tanığın duruşmada dinlenmemesini telafi etmeye
yeterli olduğu söylenemez. Başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan tanığın
işkenceye maruz bırakıldığı ve sonradan tanığın bu beyanları geri aldığı iddia
edilmiş olmasına rağmen Mahkemece tanık beyanının güvenilirliği hususunda
başvurucuda oluşan kuşkuların giderilmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut
olayda duruşmada dinlenmeyen tanığın ifadesine dayanılarak mahkûmiyet hükmü
kurulmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna
ulaşılmaktadır.
43. Sonuç olarak başvurucuya beyanları mahkûmiyette belirleyici
ölçüde esas alınan tanığı sorgulama veya sorgulatma imkânı verilmediğinden ve
savunma haklarının korunması için hiçbir tedbir alınmadığından başvurucunun
hakları Anayasa’nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde
kısıtlanmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun aleyhinde beyanda
bulunan tanığı sorguya çekme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
45. Başvurucunun tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar
verildiğinden yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki diğer şikâyetleri
hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
49.Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin
ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet
Doğan, §§ 57, 58).
50. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması
hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği
hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden
Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken
işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
51. Anayasa Mahkemesi, tanık Y.K.nın duruşmada dinlenmemesi ve tanığın neden
duruşmada dinlenmediğine ilişkin gerekçenin ortaya konulmaması, bu tanığın
duruşmada sorgulanamamasını dengeleyici savunma imkânlarının başvurucuya
tanınmaması nedenleriyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar
vermiştir.
52. Bu durumda tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve
ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesine (E.2009/223, K.2013/8) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan ve
2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
(kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (E.2009/223, K.2013/8) yerine
bakmakla görevli mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan ve 2.475 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E.
Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F.
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/3/2019 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.