TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ARSLAN İLHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/6357)
Karar Tarihi: 4/7/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Mustafa Eyyub DEMİRBAŞ
Başvurucular
1. Arslan İLHAN
2. Davut ÖNDER
3. Engin OKUDUCU
4. Erdal TUNCEL
5. Erol DEMİRHAN
6. Filiz DEMİRCİ
7. İsmail KIRMIZIDAL
8. Kenan KARAVİL
9. Mehdi ATİLLA
10. Mehmet ÖZTÜRK
11. Mehmet Zeki KARATAŞ
12. Mesut DAŞ
13. Seyithan AKYÜZ
14. Sıddık OGUN
15. Şeyhmus BİLGİÇ
16. Vasfiye AKGÜL
17. Yusuf ORAK
Vekili
Av. Vedat ÖZKAN
Başvurucu
18. Engin AYAYDIN
Vekilleri
Av. Rehşan BATARAY SAMAN
19. Abdurrahim BALİCAK
20. Ahmet Sadık SANER
21. Eşref BOLAT
22. Haci AYDIN
23. Hakan İRAZ
24. İlyas TOPTAMUR
25. Mazlum KAPAN
26. Ürfi AKSU
27. Yılmaz KAHRAMAN
Av. Sevil ARACI BEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; soruşturma aşamasında aleyhe beyanda bulunan gizli tanıkların duruşmada dinlenmemesi ve soruşturma evresindeki beyanlarının hükme esas alınması, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması, yargılamanın özel statülü mahkemede yapılması, Yargıtay ilamının gerekçesiz olması ve ana dilde savunma hakkı tanınmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2014/10347 ve 2014/12544 sayılı başvuruların hukuki irtibat nedeniyle 2014/6357 sayılı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmelerine ve incelemenin 2014/6357 sayılı başvuru üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formundaki ilgili olaylar ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ndeki (UYAP) dosyadan ulaşılan bilgiler özetle şöyledir:
A. PKK/KCK ve YDGH/YDGM Yapılanmaları
7. Başvurucular hakkındaki soruşturma ve kovuşturmanın değerlendirilmesi bakımından ülkemizde uzun yıllardır süregelen teröre, terörle mücadeleye ve son dönemde yoğunlaşan terör saldırılarına ilişkin bazı bilgilere yer verilmesi uygun görülmüştür.
8. Türkiye'de uzun yıllardır devam eden bir terör sorunu bulunmaktadır. Cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümü, devletin örgütlü ve silahlı şiddet hareketlerini bastırma çabalarıyla geçmiştir. Son otuz beş yılda ağırlıklı olarak PKK ile mücadele edilmekle birlikte diğer bir kısım terör örgütünün (DHKP/C, TKP/ML, El Kaide, DAEŞ, Hizbullah gibi) de saldırılarına maruz kalınmış ve bu örgütlere yönelik olarak da mücadelede bulunulmuştur. Türk yargısı, PKK'nın silahlı bir terör örgütü olduğuna dair çok sayıda karar vermiştir (Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 11, 12).
9. Anayasa Mahkemesi bir kararında PKK'yı Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı, toplumu Türk ve Kürt ulusları biçiminde ikiye bölmeyi amaçlayan ve ezilen halk olarak nitelediği Kürt kökenli vatandaşları ayrı bir ulus olarak kendi devletini kurma yolunda kanlı şiddet eylemlerine yönelten bir terör örgütü olarak tanımlamıştır (AYM (SPK), E.2007/1, K.2009/4, 11/12/2009).
10. Uluslararası alanda birçok devlet ve kuruluş da PKK'yı silahlı bir terör örgütü olarak kabul etmektedir. Dışişleri Bakanlığı verilerine göre PKK, Avrupa ülkelerinin çoğunun ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada ve Avustralya gibi diğer birçok ülkenin terör örgütleri listesinde yer almakta; Avrupa Birliği (AB) de PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmekte; NATO'nun çeşitli belge ve açıklamalarında PKK'ya terör örgütü olarak atıfta bulunulmaktadır. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Zana/Türkiye [BD] (B. No: 18954/91, 25/11/1997, § 58) kararında, PKK'yı amaçlarına ulaşmak için şiddet kullanan bir terör örgütü olarak nitelendirmiş; ABD Yüksek Mahkemesi de Holder v. Humanitarian Law Project (561 U.S. 1 [2010]) davasında PKK'nın cinayet işleyen bir örgüt olduğunu kabul ederek Amerikan Kongresince de belirtildiği üzere onun şiddet eylemlerinin ne denli kirli/ağır olduğuna işaret etmiş ve bu örgütle iş birliği içinde olmanın terör yöntem ve araçlarını meşrulaştırma ve geliştirme anlamına geleceğini vurgulamıştır (Selahattin Demirtaş, § 15).
11. PKK, kuruluşundan itibaren örgütlenmesinde birçok kez değişiklik yapmış; bu bağlamda farklı isimlerle (KADEK, KONGRA/GEL, TÜDEK, KKK, KCK (Koma Civaken Kürdistan) (Kürdistan Demokratik Topluluğu), PJAK, PÇDK, PYD, ARGK, ERNK, HPG, HRK, TAK, YPG gibi) gerek Türkiye'de gerekse yurt dışında silahlı/silahsız eylem ve faaliyetlerine devam etmiştir (Selahattin Demirtaş , § 19).
12. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28/12/2011 tarihli ve E.2011/10371, K.2011/30790 sayılı kararının söz konusu yapılanmalarla ilgili belirlemeleri şöyledir:
"PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve üyelerini sistematik bir yapıya kavuşturmaya amaçlayan, örgütün yasama meclisi KONGRA-GEL tarafından kabul edilip sistemin anayasası olarak nitelendirilen KCK (Koma Civaken Kürdistan) sözleşmesinde, KCK ile PKK'nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısının açıkça vurgulandığı ve KCK yapılanması bakımından PKK'nın amaç ve stratejisinin benimsendiği, silahlı terör örgütü PKK'nın gençlik yapılanmaları olup Dairemizce de terör örgütü oldukları kabul edilen YDG (Yurtsever Demokratik Gençlik) ve YDGM (Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi) yi de içinde barındıran bir üst yapılanma olarak öngörülen KCK'nın, PKK ile organik bağlantısı, açıklanan amaç ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, üye sayısı, sahip olduğu silahlı ve zorlayıcı gücü itibariyle Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden cebren ayırmaya yönelik amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli silahlı terör örgütü niteliğinde bulunduğu sonucuna varılmıştır."
B. Başvurucular Hakkındaki Adli Süreç
13. 21/10/2008 tarihinde babayorgun238@hotmail.com adresinden Adana İl Emniyet Müdürlüğü haber merkezinde kurulu bulunan 155@adana.pol.tr adresine gönderilen e-mail ile yapılan ihbar üzerine Adana Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile görevli) (Başsavcılık) soruşturmaya başlamıştır.
14. Başsavcılık, e-mail ihbarı ve terör örgütünün yayın organlarına düşen haberlerden hareketle şüphelilerin teknik takipleri devam etmekte iken 1/2/2009 tarihinde Adana Ç... mağazası karşısında bulunan bir siyasi partinin il başkanlığı binasının önündeki dolmuş duraklarında şüpheli bir paketin olduğunun bildirilmesi üzerine paket içinde iki adet hafıza kartı ele geçirmiştir. Bu hafıza kartlarının içindeki dokümanlar arasında kent meclisi ile buna bağlı alanların oluşumu ve üyelerinin kimler olduğunu gösterir bir sayfadan ibaret word belgesine ulaşılmıştır. Söz konusu örgütsel dokümanın içinde bulunduğu hafıza kartının ve çantanın belirtilen yerde unutulmasına ilişkin olarak bir kısım süpheliler arasında iletişimin tespiti tutanaklarına yansıyan görüşmeler de olmuştur.
15. Yapılan soruşturmada ele geçen fotoğraflar üzerinde inceleme yaptırılmıştır. Ayrıca ev arama kararları verilerek elde edilen deliller hakkında ekspertiz raporları alınmıştır. İletişim tespiti kararları alınarak şüphelilerin telefonlarının dinlenmesi sağlanmıştır. İletişimin tespiti sonucu elde edilen bilgiler ile uygunluk oluşturan fiziki takiplerin öncesinde teknik izleme kararları alınarak eylemler delillendirilmiştir. Bunlar dışında şüphelilerin yurt dışı giriş-çıkış kayıtları ile banka kayıtları alınmıştır. Soruşturma evresinde dinlenen gizli tanıkların verdiği bilgilerin bir kısmı ile dinleme kayıtlarının da örtüştüğü belirlenmiştir.
16. Başsavcılık, soruşturma safhasında X-1 ve X-2 kod adı ile gizli tanıkları dinlemiş ve bu tanıklara fotoğraf teşhisi yaptırmıştır. Gizli tanıklar; başvuruculardan İlyas Toptamur, Filiz Demirci, Sıddık Ogun, Haci Aydın, Davut Önder, Eşref Bolat, Hakan İraz ve Engin Ayaydın'ın anılan terör örgütünün gençlik yapılanması olan YDGM içinde yer aldıklarını fotoğraflarını da teşhis ederek bildirmişlerdir. Ayrıca bu kişilerin Adana'da terör örgütü lehine meydana gelen korsan gösteri, toplu taşıma araçlarına taşlı ve molotoflu saldırıda bulunulması, lastik yakma, cadde ve sokağın trafiğe kapatılması, kırsal alana silahlı faaliyette bulunmak üzere eleman temin edilip gönderilmesi olaylarını da organize ettiklerini beyan etmişlerdir.
17. Başsavcılık, yaptığı soruşturma sonucunda başvurucular ile birlikte toplam kırk yedi şüpheli hakkında PKK şehir yapılanması KCK'nın oluşumunda ve bir kısım şüphelilerin anılan terör örgütünün gençlik yapılanması olan YDGM içinde yer aldıkları yönünde delillere ulaşmıştır. Bunun sonucunda 12/7/2010 tarihli iddianame ile başvurucuların 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314., 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5. ve 7. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma, bıçak veya diğer aletleri izinsiz olarak satma satın alma taşıma veya bulundurma, kamu malına zarar verme, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, izinsiz patlayıcı madde bulundurma suçlarından kamu davası açılmıştır.
18. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) (Mahkeme) 16/10/2012 tarihli kararıyla başvurucuların üzerlerine atılı suçlardan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetlerine karar vermiş, diğer suçlardan ise beraat ve mahkûmiyet hükümleri kurmuştur.
19. Mahkeme; Başsavcılığın yukarıda dayandığı delilleri her bir sanık yönünden ayrı ayrı değerlendirerek irdelemiş, sanıklar hakkındaki suçlamaları ve ulaştığı kaanati belirterek mahkûmiyet sonucuna nasıl ulaştığını gerekçesine işlemiştir. Gizli tanıkların aleyhlerine beyanda bulunduğu başvurucular yönünden de gizli tanık beyanları dışındaki delililer de değerlendirilerek hüküm kurulmuştur. Mahkemenin genel gerekçesi şu şekildedir:
"...sanıklardan Adana iline ait KCK şemasında yer alan isimlerin hepsinin KCK yapılanması ile organik bağlarının oluştuğu, belirtilen örgüt ile hiyerarşik bağ kurdukları, örgüt tarafından gerçekleştirilen vazifelendirme ve görevlendirmeler istikametinde faaliyet yürüttükleri neticesine ulaşılmıştır...."
20. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi (Daire) 24/2/2014 tarihli kararı ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerini yaptığı duruşmada incelemiştir. Daire, daha önce verdiği 28/12/2011 tarihli ve 2011/10371-130790 sayılı kararına da atıfla (bkz. § 12 ) kovuşturma konusu örgütü silahlı terör örgütü sayarak sanıkların bu örgüte üye oldukları yönündeki Mahkeme kararını başvurucular yönünden onamıştır.
21. Başvuruculardan İlyas Toptamur hakkındaki ilamın infazı aşamasında aynı suçtan daha önce yargılandığının ve cezalandırıldığının anlaşılması üzerine Başsavcılık 9/9/2014 tarihinde karar düzeltme yoluna gidilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına talepte bulunmuştur. Bunun üzerine Daire 23/1/2015 tarihli kararı ile Mahkeme kararını, başvurucu İlyas Toptamur yönünden bozmuştur. Bozma üzerine Mahkeme 29/6/2015 tarihli kararıyla başvurucu İlyas Toptamur hakkında kesinleşmiş hüküm bulunması nedeniyle davanın reddine hükmetmiş ve karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
22. UYAP üzerinden yapılan Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) sorgulamasına göre başvuruculardan Haci Aydın'ın 27/2/2018 tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 4/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu İlyas TOPTAMUR Yönünden
24. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi gereği başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında ilgilinin 2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.
25. Genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).
26. Bu kapsamda başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29, benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman Kapan ve diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016).
27. Somut olayda Anayasa Mahkemesinin incelemesi tamamlanmadan önce Yargıtay 9. Ceza Dairesi, başvuruya konu kararın bozulmasına karar vermiştir (bkz. § 21). Bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde başvurucu ve müdafiinin yüzlerine karşı başvurucu hakkında kesinleşmiş hüküm bulunması nedeniyle ret kararı verilmiştir. Dolayısıyla anılan karardan başvurucunun haberdar olduğu görülmektedir. Başvurucu, bununla birlikte İçtüzük'ün 59. maddesinin (5) numaralı fıkrasında belirtilen yükümlülüğe açıkça aykırı olarak bozma ve beraat kararlarına dair herhangi bir bildirimde bulunmamıştır.
28. Bu itibarla başvuru sonrasında gerçekleşen ve başvurunun değerlendirilmesini etkileyecek nitelikteki bir konuda bilgi verilmeyerek Anayasa Mahkemesini yanıltıcı, öte yandan yeniden yargılamayla ilgili işlemlerin başlatılmasına yol açabilecek bir davranışın ortaya konduğu anlaşılmaktadır (Benzer yönde kararlar için bkz. Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 38; S.Ö., § 29).
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle reddine ve 6216 sayılı Kanun’un 51. maddesi uyarınca başvurucu İlyas TOPTAMUR aleyhine takdiren 500 TL disiplin para cezası hükmedilmesine karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucu Haci AYDIN Yönünden
30. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür (Bayram Şahin, B. No: 2013/463, 16/5/2013,§ 16).
31. Somut olayda, başvurucunun başvuru yaptıktan sonra vefat ettiği ve incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir neden de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer Başvurucular Yönünden
33. Başvuru, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan Mahkeme kararına yönelik olduğundan diğer hükümler yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucular, tutukluluklarının makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
35. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun -ilk derece mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmemiş ise- kararın verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Muhammet Ömeroğlu, B. No: 2014/657, 17/5/2016, § 40).
36. Somut olayda ilk derece mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına başvurucular tarafından itiraz edildiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge bulunmamaktadır. Bu nedenle başvuruların ilk derece mahkemesinin nihai kararını verdiği 16/10/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 6/5/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiği İddiası
38. Başvuruculardan Filiz Demirci, Sıddık Ogun, Davut Önder, Eşref Bolat, Hakan İraz ve Engin Ayaydın; soruşturma aşamasında aleyhlerinde beyanda bulunan gizli tanıkların duruşmada dinlenmediğini ve soruşturma evresindeki beyanların hükme esas alındığını belirterek tanık sorgulama haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
39. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
40. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Sanığın hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi için gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45).
41. Bazı olaylarda tanığın kim olduğunun sanıklar tarafından bilinmesi, tanığın kendisi veya yakınları için tehlike doğurabilir. Tanıklık yapacak olanların misillemeye uğramaktan korkmak için haklı sebepleri bulunabilir. Ayrıca örgütlü suçla mücadelede tanığın kimliğinin gizli tutulması hafife alınamaz. Örgütlü suçlardaki artış, bazı tedbirlerin alınmasını gerektirebilir. Bu nedenle bir tanığın kimliği saklı tutulmuşsa savunma tarafının ceza yargılamalarında normal koşullarda bulunmayan zorluklarla karşı karşıya kalabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır (Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015, § 57).
42. Bu durumda ilk olarak tanığın kimliğini gizlemek için makul gerekçelerin olup olmadığının ve ikinci olarak gizli tanık ifadesinin verilecek hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Üçüncü olarak hükmün büyük ölçüde veya yalnızca gizli tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılama detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır. Eğer sanık veya müdafii tarafından güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla sorgulanmamış tanık delili, mahkeme kararının dayandığı esas veya belirleyici delil ise ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise adil yargılanma hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Baran Karadağ, § 68).
43. Somut olayda Mahkeme, soruşturma aşamasında dinlenen gizli tanıkların beyanları dışında elde edilen diğer delilleri değerlendirmiştir. Mahkeme, her bir sanık yönünden yaptığı değerlendirmede kayıt altına alınan konuşmaları diğer delillerle ilişkilendirerek mahkûmiyet hükmü kurmuştur. Gizli tanıklar, başvurucuların karıştıkları bir kısım olaylardan ve YDGM içinde bulunduklarından söz etmişlerdir. Gizli tanık beyanları diğer delillerle desteklenmiştir. Dolayısıyla gizli tanık anlatımlarının Mahkemenin dayanak aldığı olgulardan sınırlı bir parçaya işaret ettiği görülmektedir. Mahkûmiyet hükmü, esas olarak duruşmada başvurucuların ve müdafilerinin huzurunda tartışılmış; iletişimin dinlenmesi, gizli izleme, arama ve yakalama tutanaklarına, ekspertiz raporuna, CD izleme tutanağına ve bilirkişi raporuna dayandırılmıştır. Dolayısıyla başvurucular hakkındaki mahkûmiyet hükmünün sadece duruşmada sorgulanma imkânı bulunamayan tanık beyanlarına dayandırıldığı söylenemez. Gizli tanık beyanlarının tek ve belirleyici delil olmadığı gözetildiğinde tanık sorgulama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
45. Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
46. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
47. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
48. Anılan ilkeler, taraf sayısı, davanın karmaşıklığı, delil toplanmasındaki güçlük ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında suç isnadının 7/12/2009 tarihinde gözaltına alınma ile başladığı ve 24/2/2014 tarihinde Daire tarafından mahkûmiyetin onanması ile bittiği belirlenmiştir. Somut olayda 4 yıl 2 ay 17 gün sürdüğü anlaşılan yargılamanın süresinin makul olduğu ve makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiği İddiası
50. Başvurucular 4/12/2004 tarihli ve5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli mahkemede yargılanmaları nedeniyle kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
51. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda daha önce verdiği kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi uyarınca yargılama yapan ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar verilmiştir (Deniz Seki, B. No: 2014/5170, 25/6/2015, §§ 51-57; Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No: 2013/6068, 18/11/2015, §§ 47-52). Başvurucuların iddiası bakımından farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir husus bulunmamadığı ve kanuni hâkim güvencesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
53. Başvurucular, Mahkeme kararının Yargıtay tarafından değerlendirilmediğini belirterek gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
54. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
55. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
56. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
57. Somut olayda kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu Mahkemenin hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Tercüman Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
59. Kovuşturma evresinde Türkçe savunma yapan Engin Ayaydın, Engin Okuducu ve Mehmet Öztürk dışındaki başvurucular, tüm yargılama boyunca Kürtçe savunma yapmak istemişler; taleplerinin reddedilmesi üzerine de savunma yapmamışlardır. Başvurucular kendilerine ana dilde savunma hakkı tanınmaması nedeniyle tercüman yardımından yararlanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
60. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Sözleşme'nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
61. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendi, hakkında suç isnadı bulunan kişinin mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkını güvence altına almaktadır. Bu hak yalnızca hakkında suç isnadında bulunulan kişilere tanınmış bir haktır ve bu haktan faydalanabilmek için sanığın ödeme gücü olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır (Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725, 19/11/2014, § 51).
62. Somut olayda Mahkeme; başvurucuların meramlarını anlatacak ölçüde Türkçe bildiklerini, Türkiye’de öğrenim hayatını sürdürdüklerini veya belli seviyede eğitimlerinin olduğunu belirtmiştir. Mahkeme; başvuruculara Türkçe savunma yapmadıkları takdirde susma hakkını kullanmış sayılacaklarının ihtarına karar verildiğine, buna rağmen başvurucuların Kürtçe savunma taleplerinde ısrar ettiklerine işaret ederek ve Anayasa'nın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca AİHM’nin kararlarının da gözetilmesi gerektiği değerlendirilmesi ile bu taleplerini susma hakkı olarak değerlendirmiştir. Mahkeme kararının gerekçesi şöyledir:
"...Mahkememizce savunması alınmak istenen diğer sanıkların ise tüm yargılama boyunca ana dilleri olan Kürtçe savunma yapmak istedikleri, müdafiilerinin de bu taleplerinin kabulü ile sanıklara tercüman atanmasını talep ettikleri görülmüş, ancak sanıkların meramlarını anlatacak ölçüde Türkçe bildikleri, Türkiye’de öğrenim hayatını sürdürdükleri veya belli seviyede eğitimlerinin olduğu, ... buna rağmen sanıkların Kürtçe savunma taleplerinde ısrar ettikleri görülmekle, bu talepleri susma hakkı olarak değerlendirilmiştir...."
63. Başvurucuların yargılamanın hiçbir aşamasında Türkçeyi anlamadıkları ve konuşamadıklarını ileri sürmedikleri gibi Mahkemenin gerekçesi de gözetildiğinde tercüman yardımından yararlanma hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
f. Diğer İhlal İddiaları
65. Başvurucular, kendilerine haksız olarak ve çok yüksek ceza verildiğini ayrıca telefon görüşme kayıtlarının suç unsuru taşımadığını belirterek hakkaniyete uygun yargılanma haklarının; temyiz yolunun etkili olmadığını belirterek etkili başvuru haklarının ayrıca soyut ve gizli tanık beyanına dayanılarak hüküm kurulması sebebiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddiaları, yargılamanın sonucunun adil olmadığı şikâyetine ilişkin olduğundan bu kapsamda değerlendirilmiştir.
67. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
68. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, Mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Başvurucu İlyas TOPMAMUR yönünden,
a. Başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
b. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi uyarınca başvurucunun 500 TL disiplin para cezası ile CEZALANDIRILMASINA,
2. Başvurucu Haci AYDIN yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
3. Diğer başvurucular yönünden,
a. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
b. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
c. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
d. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
e. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
f. Tercüman yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
g. Dğer ihlal iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 4/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.