TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELEHATTİN DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6873)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
|
|
|
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Selehattin
DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, "kasten
öldürme ve kasten yaralama" suçlarını işlediği iddiasıyla
yargılandığı davada delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, Yargıtay
onama kararının gerekçesiz olduğunu ve makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
yargılamanın yenilenmesi ile tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/5/2014 tarihinde Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 18/7/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 17/10/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği,
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 4/11/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu, Bayburt
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 6/3/2009 tarihinde
gözaltına alınmış, Bayburt Sulh Ceza Mahkemesinin 7/3/2009 tarih ve 2009/5
Sorgu sayılı kararı ile "kasten
öldürme" suçundan tutuklanmıştır.
8. Başvurucu ve diğer altı şüpheli hakkında, Bayburt
Cumhuriyet Başsavcılığının 26/8/2009 tarih ve E.2009/510 sayılı iddianamesi ile
"kasten öldürme, kasten yaralama ve
hakaret" suçlarından kamu davası açılmıştır.
9. Başvurucu, 31/12/2010 tarihinde tahliye edilmiş, tahliye
kararına itiraz üzerine 17/3/2010 tarihinde tutuklanmış, 26/3/2010 tarihinde
tekrar tahliyesine karar verilmiştir.
10. Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi, 23/11/2011 tarih ve
E.2009/36, K.2011/36 sayılı kararı ile başvurucunun "kasten öldürme" suçundan 15 yıl hapis, "kasten yaralama" suçundan
toplam 4.480,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmen
tutuklanmasına karar vermiş, başvurucu 4/1/2012 tarihinde tutuklanmıştır.
11. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
9/7/2012 tarih ve E.2012/1939, K.2012/5624 sayılı ilâmı ile "kasten öldürme" suçundan,
sanıklar arasında menfaat çatışması bulunduğu halde aynı vekil ile temsil
ettirilmelerinin sanıkların savunma hakkını kısıtladığı gerekçesiyle hüküm
bozulmuş, "kasten yaralama"
suçundan verilen ceza kesin nitelikte olduğundan temyiz istemi reddedilmiştir.
12. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda
Mahkemece, 17/10/2012 tarih ve E.2012/35, K.2012/34 sayılı karar ile katılanlar
ve tanıkların istikrarlı beyanları, keşif tutanağı, otopsi raporu ve muhafaza
altına alma tutanağı ile tüm dosya kapsamını değerlendirerek, başvurucunun,
kürekle maktulün kafasına vurarak ölümüne sebebiyet verdiği gerekçesiyle "kasten öldürme" suçundan 15 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
18/3/2014 tarih ve E.2013/6201, K.2014/1677 sayılı ilâmı ile “toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Selehattin Demir ve diğer sanıkların maktulü kasten öldürme
suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların
niteliğini tayin, takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin niteliği
ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş,
sanık Selehattin Demir müdafiinin
temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede sübuta yönelen ve yerinde
görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına” karar
verilmiştir.
14. Karar, 24/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 16/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29.
maddesi, 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 86. maddesinin (2) numaralı
fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (e) bendi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 16/5/2014 tarih ve 2014/6873 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, 6/3/2009 tarihinde gözaltına alınarak,
7/3/2009 tarihinde tutuklandığını, Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında
açılan kamu davasında lehine olan tanık beyanı ve Adli Tıp Kurumu raporu
dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu, raporda, maktuldeki izlerin kürekle
yapıldığına dair bir husus bulunmadığı ve tanığın, küreğin kendisine ait
olduğunu belirttiği halde diğer tanıkların beyanlarına dayalı olarak suçun
işlenmesinde kürek kullanıldığının Mahkemece kabul edildiğini, delillerin eksik
ve hatalı değerlendirildiğini bu nedenle hakkaniyete aykırı karar verildiğini,
hükmün Yargıtay tarafından gerekçesiz şekilde onandığını ve makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru konusu olayda, başvurucu, Bayburt Cumhuriyet
Başsavcılığınca hakkında açılan kamu davasında lehine olan tanık beyanı ve Adli
Tıp Kurumu raporu dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu, raporda, maktuldeki
izlerin kürekle yapıldığına dair bir husus bulunmadığı ve tanığın, küreğin
kendisine ait olduğunu belirttiği halde diğer tanıkların beyanlarına dayalı
olarak suçun işlenmesinde kürek kullanıldığının Mahkemece kabul edildiğini,
delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini bu nedenle hakkaniyete aykırı
karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
24. Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
kapsamında başvurucu ve diğer altı şüpheli hakkında, 26/8/2009 tarihli
iddianame ile "kasten öldürme, kasten
yaralama ve hakaret" suçlarından kamu davası açılmıştır.
Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi, 23/11/2011 tarihli kararı ile başvurucunun "kasten öldürme" suçundan 15 yıl
hapis, "kasten yaralama"
suçundan toplam 4.480,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 9/7/2012
tarihli ilâmı ile "kasten öldürme"
suçundan, sanıklar arasında menfaat çatışması bulunduğu halde aynı
vekil ile temsil ettirilmelerinin sanıkların savunma hakkını kısıtladığı
gerekçesiyle hüküm bozulmuş, "kasten
yaralama" suçundan verilen ceza kesin nitelikte olduğundan
temyiz istemi reddedilmiştir. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda
Mahkemece, 17/10/2012 tarihinde, katılanlar ve tanıkların istikrarlı beyanları,
keşif tutanağı, otopsi raporu ve muhafaza altına alma tutanağı ile tüm dosya
kapsamını değerlendirerek, başvurucunun, kürekle maktulün kafasına vurarak
ölümüne sebebiyet verdiği gerekçesiyle "kasten
öldürme" suçundan 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 18/3/2014 tarihli ilâmı ile onanarak kesinleşmiştir.
25. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
27. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
28. Başvurucu, Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince verilen
mahkûmiyet kararının Yargıtay tarafından gerekçesiz şekilde onandığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır."
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de,
hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır
(B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
31. Anılan kurallar uyarınca ilk derece mahkemesi kararları
gibi temyiz merci kararlarının da gerekçeli olması gerekmektedir. Ancak temyiz
mercilerinin yargılamayı yapan mahkemenin kararına katılmaları halinde, bunu ya
aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararlarına yansıtmaları yeterlidir.
Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş
ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını
ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
32. Somut olayda Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi, katılanlar ve
tanıkların istikrarlı beyanları, keşif tutanağı, otopsi raporu ve muhafaza
altına alma tutanağı ile tüm dosya kapsamını değerlendirerek, başvurucunun,
kürekle maktulün kafasına vurarak ölümüne sebebiyet verdiği gerekçesiyle
mahkûmiyetine karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince,
Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul
edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 13). Dolayısıyla Yargıtay kararının
gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
33. Açıklanan nedenlerle; gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
34. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu, Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında
açılan kamu davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde
göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
38–39).
37. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
38. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625,
9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, "kasten öldürme ve kasten yaralama”
suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında
isnat olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası
ile 86. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve (3) numaralı fıkrasının (e) bendinde
hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmışlardır. Bu çerçevede başvurucu
hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence
kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §
32).
39. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır.
Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun ilk gözaltına alındığı 6/3/2009
tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının
nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
Yargıtay 1. Ceza Dairesince, Bayburt Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2012 tarihli
hükmünün onandığı 18/3/2014 tarihidir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
40. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucunun, Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
kapsamında 6/3/2009 tarihinde gözaltına alınarak, Bayburt Sulh Ceza
Mahkemesinin 7/3/2009 tarihli kararı ile "kasten
öldürme" suçundan tutuklandığı, başvurucu ve diğer altı şüpheli
hakkında, Bayburt Cumhuriyet Başsavcılığının 26/8/2009 tarihli iddianamesi ile "kasten öldürme, kasten yaralama ve
hakaret" suçlarından kamu davası açıldığı anlaşılmıştır.
Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince, 23/11/2011 tarihinde başvurucunun "kasten öldürme" suçundan 15 yıl
hapis, "kasten yaralama"
suçundan toplam 4.480,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
verildiği, temyiz üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 9/7/2012 tarihli ilâmı ile "kasten öldürme" suçundan,
sanıklar arasında menfaat çatışması bulunduğu halde aynı vekil ile temsil
ettirilmelerinin sanıkların savunma hakkını kısıtladığı gerekçesiyle hükmün
bozulduğu, "kasten yaralama"
suçundan verilen ceza kesin nitelikte olduğundan temyiz isteminin reddedildiği
belirlenmiştir. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemece,
17/10/2012 tarihli karar ile başvurucunun "kasten
öldürme" suçundan 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 18/3/2014 tarihli
hükmün onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
41. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B.
No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
42. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
ceza davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucuların tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep oldukları da
söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu beş
yıl on iki günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle yeniden yargılama yapılmasını ve tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin beş yıl on iki günlük yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 3.350,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlali edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 3.350,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.