TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AYGÜL AKAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/10140)
Karar Tarihi: 9/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Hasan SARAÇ
Başvurucular
1. Aygül AKAR
2. Ayten AKSOY
3. Besime GÜNERİ
4. Fatma BAŞ
5. Hayriye BULUT
6. Hüsniye TURANTEPE
7. Kibar GÜNDÜZ
8. Mehmet BAŞ
9. Murat BAŞ
10. Mustafa BAŞ
11. Songül BAŞ
12. Şerife BAŞ
13. Yıldız YILDIZ
Başvurucular Vekili
Av. Mehmet Selim OKÇUOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçleri tarafından kullanılan silahlı maddi güç sonucu ölüm olayının meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/6/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ortamından ve ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarından fiziksel olarak temin edilen dosyada ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Şerife Baş 26/8/1994 tarihinde ölen H.B.nin eşi, diğer başvurucular ise H.B.nin çocuklarıdır.
9. 26/8/1994 günü saat 10.15 sıralarında Bingöl'ün Yayladere ilçesi Çalıkağıl-Mozan yaylası mevkiinde bulunan jandarma karakoluna terör örgütü mensuplarınca ateşli silah ve bombalar kullanılarak saldırı gerçekleştirilmiştir. Çatışmada yedi er şehit olmuş, dört er ve erbaş yaralanmıştır. Aynı gün içinde bu karakola yardım için gelen konvoya da saldırı düzenlenmiştir.
10. Olayla ilgili olarak 26/8/1994 tarihinde düzenlenen terör olay raporunun ilgili kısımları şöyledir:
''[S]aat 07.30'da PKK terör örgüt mensuplarının geri çekilmesi ile çatışmanın sona erdiği, saat 10.00 sıralarında Kobra helikopterlerince teröristlerin kaçış istikametlerinin bombalandığı, saat 16.00 sıralarında teröristlerin muhtemel barınaklarının uçaklarla bombalandığı...''
11. Söz konusu raporda ayrıca olaya müdahale eden birlikler içinde iki kobra helikopter ve iki bombardıman uçağının olduğu da yazılıdır.
12. Başvuruculardan Murat Baş ve Songül Baş 27/8/1994 tarihinde hastaneye getirilmiştir. Raporda başvurucu Songül Baş'ın sol kol dirsek altından itibaren kemiğe inen yumuşak doku tahribatı ve sağ sırt tarafından 1 cm çapında derine inen muhtemel şarapnel yarasının mevcut olduğu belirtilmiştir. Diğer başvurucu Murat Baş'ın raporunda da sol ayak bileği üstünde 1,5 cm çapında muhtemel şarapnel parçasının mevcut olduğu bilgisine yer verilmiştir. Dosya içinde bulunan ve ortopedi kliniği tarafından düzenlenen epikriz raporuna göre başvurucu Murat Baş 27/8/1994 tarihinden 6/9/1994 tarihine kadar hastanede yatarak tedavi görmüştür. Murat Baş'ın ateşli silahla yaralandığı raporda açıkça belirtilmiştir.
13. Başvurucuların babası olan H.B. de aynı olayda bombardıman sonucu ölmüştür. H.B. ilgili Cumhuriyet Başsavcılığa haber verilmeden ve otopsi yapılmadan köy mezarlığına 27/8/1994 tarihinde defnedilmiştir. Nüfus Müdürlüğünden temin edilen Merkezî Nüfus İdare Sistemi (MERNİS) Ölüm Tutanağı'na göre H.B.nin ölüm nedeni ''aşırı kan kaybı''dır.
14. Bombalama olayının gerçekleştiği tarihten üç gün sonra İlçe Jandarma Komutanlığı (Komutanlık) tarafından H.B.nin eşi olan başvurucu Şerife Baş'ın parmak izini içeren bir tutanak düzenlenmiştir. Tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
''...29/8/1994 günü güvenilir bir kaynaktan elde edilen bilgiden 26/8/1994 günü Çalıkağıl J.Krk.K.lığını basan PKK örgüt mensuplarının Yavuztaş köyüne giderek muhtarı ve iki çocuğunu yanına aldıkları, daha sonra Yavuztaş köyü muhtarı [H.B.nin] cesedinin köy çıkışında bulunduğu[,] iki çocuğunun ise yaralı olduğunun köyden gelen vatandaşlardan ve görgü tanıklarından öğrenildiği, muhtar [H.B.nin] defnedildiği, çocukları [başvurucular] Murat Baş ile Songül Baş'ın tedavi için Elazığ ilinde olduklarının, [H.B.nin] evinin nedeni bilinmeyen bir sebepten yakıldığı, en son evin harabe bir şekilde olduğu, ...maddi hasarın 30.000.000. [eski] TL olduğunun öğrenildiği....müştereken imza altına alınmıştır.''
15. İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından 8/9/1994 tarihinde Olay Yeri Tespit Tutanağı düzenlenmiştir. Tutanakta H.B.nin PKK örgütü mensuplarınca öldürülmesinden sonra köyün vatandaşlar tarafından boşaltıldığı, olayın incelenmesi için gidildiğinde ise köylülerin boşalttığı evlerin yanıcı maddeler kullanılmak suretiyle örgüt mensuplarınca iki saat önce yakıldığı, yangın söndürme faaliyetine başlandığı fakat köydeki tüm evlerin yandığı belirtilmiştir.
16. Başvurucu Şerife Baş 16/9/1994 tarihinde Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığı ile suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu vermiş olduğu dilekçede, çatışma bölgesinden çok uzakta bulunan köylerinin uçaklar tarafından saat 15.30-16.00 gibi bombalandığını, eşi H.B.nin bu bombalama sonucu öldüğünü, başvurucular Songül Baş ve Murat Baş'ın yaralandığını, olayla ilgili olarak hiçbir yetkilinin gelmediğini belirterek şikâyetçi olmuştur.
17. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının olay yerinin Kiğı ilçesinde kaldığı gerekçesiyle 17/10/1994 tarihinde verdiği yetkisizlik kararından sonra sırasıyla Kiğı Cumhuriyet Başsavcılığı, 8. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı, 7. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı yetkisizlik ve görevsizlik kararları vermiştir. 30/11/1994 tarihinde verilen görevsizlik kararı üzere dosya son olarak 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığına (Askerî Savcılık) gönderilmiştir. Daha önceki süreçte verilen yetkisizlik ve görevsizlik kararlarında olay ''bombalama sonucu ölüm ve yaralanma'' olarak nitelendirilmişken son görevsizlik kararında ''PKK terör örgütü mensuplarınca sivil şahıslar [H.B.nin] öldürülmesi ve [başvurucular] Murat Baş ile Songül Baş'ın yaralanmaları'' olarak belirtilmiştir.
18. Askerî Savcılık 13/2/1995 tarihinde başvuruculardan yaralı olanların ifadelerine başvurulması ile olaya savaş uçaklarınca veya terör örgütü mensuplarınca sebebiyet verilip verilmediğinin açıklığa kavuşturulması için Kiğı Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazmıştır. Yaralı başvurucuların göç etmesi nedeniyle talimatın yerine getirilemediği 16/5/1995 tarihli yazıdan anlaşılmıştır. Bundan başka başvuruculardan Şerife Baş'ın ifadesi için İstanbul'daki başka bir askerî savcılığa talimat yazılmıştır. Bu yazıda, yukarıda açıklanan tutanak içeriği ile Uşak Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçe içeriği arasındaki çelişkinin açıklanması talep edilmiştir.
19. Olayla ilgili olarak ilk ifade başvurucu Şerife Baş'ın olup ifade 19/4/1995 tarihinde alınmıştır. Başvurucu ifadesinde; olay günü köyde harmanda bulundukları sırada önce bir helikopterin geldiğini, biraz sonrasında ise üç savaş uçağının harman yerine yakın yerlere bomba attığını, uçakların ardından yine bir helikopterden makineli tüfekle ateş edildiğini ve yine bombaların atıldığını, eşi H.B.nin ilk bombalama sırasında başından, diğer ateş açma eylemlerinden sonra ise göğsünden yaralanarak olay yerinde öldüğünü, başvurucular Songül Baş ile Murat Baş'ın atılan bombalar ve ateşli silahlar ile yaralandığını, kendisinin parmak izinin bulunduğu tutanağın içeriğinin kesinlikle doğru olmadığını, daha sonra köye gelen komutanın zararlarının ödenmesi için kendilerine 30.000.000 (eski) TL para ödeneceğini söylemesi üzerine kendisinin söylemediği beyanları içeren tutanağa parmak bastığını, kendisine herhangi bir ödemede bulunulmadığını beyan etmiştir.
20. Askerî Savcılığın sorusu üzerine Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı ve 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı (Komutanlık) söz konusu bölgede belirtilen tarih ve zaman diliminde hava harekatı yapılmadığını bildirmişlerdir. 22/12/1995 tarihli yazısında ise Komutanlık, söz konusu tarihlerde eğitim uçuşları icra edildiğini, uçuşların silahsız olduğunu, söz konusu bölgede bu Komutanlığa bağlı üslerden yapılan bir uçuş faaliyeti olmadığını belirtmiştir.
21. Askerî Savcılık 26/12/1995 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir. Askerî Savcılık olayı ''PKK terör örgütü mensuplarınca sivil şahıslar [H.B.nin] öldürülmesi ve Murat Baş ile Songül Baş'ın yaralanmaları'' şeklinde nitelemiş ve dosyanın Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemeleri Cumhuriyet Başsavcılığına (DGM Cumhuriyet Başsavcılığı) gönderilmesine karar vermiştir.
22. DGM Başsavcılığı yukarıda belirtilen tutanak içeriği ile dilekçe ve ifadelerin içeriklerinin birbirini teyit etmemesi üzerine olayın araştırılmasını Diyarbakır Valiliği, Jandarma Asayiş Komutanlığı ile Yayladere İlçe Jandarma Komutanlığından istenilmesine karar vermiştir. Ayrıca yaralıların ifadelerinin alınmasını talep etmiş ve dosyalarda ölü muayene ve otopsi tutanağının bulunup bulunmadığını araştırmıştır. Yapılan yazışmalar neticesinde H.B.nin ölümü ile ilgili olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından derhâl bir soruşturma başlatılmadığı, ölü muayenesi ve otopsi işlemlerinin yapılmaksızın kişinin defnedildiği resmî olarak anlaşılmıştır. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 2/2/1996 tarihinde olayın faillerinin araştırılması ve sonrasında düzenli olarak bilgi verilmesini istemiştir. Bu tarihten itibaren kolluk tarafından olayın faillerinin yakalanamadığına dair matbu tutanaklar Başsavcılığa düzenli olarak gönderilmeye başlanmıştır. Dosya içinde bu hususta düzenlenmiş son tutanak ise 21/1/2010 tarihlidir.
23. Başvurucu Murat Baş'ın ifadesine ilk kez 15/4/1996 tarihinde başvurulmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle olay tarihinde köyde harmanla uğraşırken saat 16.30 civarında helikopter ve jet sesleri duyduğunu, biraz ileride bombaların patladığını, kendisinin sol bacağından yaralandığını, babasının ilk bomba atılması sonucu başından yaralandığını, yanlarına gelen kardeşi diğer başvurucu Songül Baş'ın da ikinci bombanın atılmasının ardından yaralandığını, babalarının olay yerinde vefat ettiğini, Elazığ'da tedavi olduğunu, ayağında platin bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu Songül Baş da benzer şekilde aynı tarihte ifade vermiştir. İfadesinde özetle atılan bombalar sonucunda kolundan ve belinden yaralandığını ve ameliyat olduğunu, sol kolundaki yaralanma nedeniyle damarlarında çekilme olduğunu açıklamıştır.
24. Başvurucular vekili 7/10/2008 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına (özel yetkili başsavcılık) (CMK 250. madde ile görevli) dilekçe vererek olayın faillerinin tespit edilerek cezalandırılmasını, ayrıca dosya hakkında gelişme olup olmadığının bildirilmesini talep etmiş; sonrasında kendisine soruşturmanın derdest olduğu ve faillerin yakalanması çalışmalarının devam ettiği yazıyla bildirilmiştir.
25. Başvurucular vekili 5/10/2011 tarihinde soruşturmanın genişletilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucular vekili, olay tarihinde icra edilen operasyonların icra tarzının araştırılmasını, başvurucu Songül Baş'ın vücudunda hâlen şarapnel parçası bulunduğunu, bunun tıbbi bir operasyon ile alınmak suretiyle yaralanmanın bombalama sonucu oluşup oluşmadığının tespit edilmesini, olay tarihinde uçuş faaliyeti gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin araştırılmasını ve mahallinde keşif yapılmasını talep etmiştir.
26. Özel yetkili Başsavcılık taleplerle ilgili olarak İlçe Jandarma Komutanlığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığıyla 10-11/10/2011 tarihlerinde yazışmalar yapmıştır. İlçe Jandarma Komutanlığı, olay tarihinde terör örgütünün yaptığı saldırıyı belirttikten sonra operasyonlara takviye amacıyla silahlı helikopter ve uçakların gönderildiği, terör örgütü mensuplarının muhtemel kaçış istikametlerinin ve barınakların bombalandığını 25/11/2011 tarihli yazısı ile bildirmiştir.
27. Başsavcılık ayrıca başvurucu Songül Baş ve avukatı ile irtibata geçilerek ameliyatın gerçekleştirilmesi ve maddi delilin temini için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 10/10/2011 tarihinde talimat yazmıştır. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile anılan talimatın ifası için yapılan çalışmada talimat gereği yerine getirilememiş ve bu hususta bir tutanak düzenlenmiştir. Tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
''...[İ]simli şahsın avukatı olan Av.M. Selim OKÇUOĞLU'nun irtibatı olan 0216... Sayılı numara ile 31/12/2012 günü saat 15.20'de 2 kez aranmış ancak telefonu açan olmadığından avukat ile görüşmek mümkün olmamıştır. 02/04/2012 günü saat 14.00 sıralarında...şubemiz hizmetlerinde kullanılan...dahili hat aranmış ve yapılan görüşmede ..hususlar kendisine aktarılmış, M.Selim Okçuoğlu tarafından da kendilerine en uygun hastanenin Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi veya Kartal Yavuz Selim Devlet Hastanesinin uygun olacağını, bunu müvekkil, [başvurucu] Songül Baş ile görüşüp Beşiktaş adliyesinde Cumhuriyet Savcısı H.U.nun yanına yarın ve hafta içi bir gün uğrayıp bu hususta talimat talep edeceğini beyan etmiştir.
10/4/2012 günü....[Avukat] M. Selim Okçuoğlu'nun irtibatı olan ...sayılı numara saat 15.45 sıralarında aranmış, telefonuna çıkan sekretere konu izah edilmiş, sekreter tarafından Av. M.Selim Okçuoğlu'nun il dışında olduğunu, bu hususla ilgil not aldırılmış ve ...16.00 sıralarında Av. M.Selim Okçuoğlu'nun kullanmış olduğu ..cep telefonu arandığında cevap alınamadığı görülmesi üzerine ....sesli mesaj bırakılmıştır.
11/4/2012 günü saat 10.30 sıralarında Av.M. Selim Okçuoğlu'nun kullanmış olduğu ...cep telefonu 3 kez aranmış ancak cep telefonu çalmasına rağmen açan olmamıştır.''
28. Başvurucular vekili, tarihi net olarak tespit edilemeyen fakat dilekçeye göre Aralık 2011'de kaleme aldığı düşünülen dilekçesinde ayrıca olayda kaynağını kanunlardan almayan örgütlenme ile saldırı olayının gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin de araştırılmasını talep etmiştir.
29. Özel yetkili Başsavcılık bunlardan başka Genelkurmay Başkanlığı ile 13/1/2012 tarihinde, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ile 19/7/2012 tarihinde, söz konusu tarih ve zaman diliminde uçuş gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususlarında yazışmalar yapmıştır. Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ile yaptığı yazışmalar neticesinde belirlenen tarihlerde herhangi bir kaydın bulunmadığını bildirmiştir. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kayıtların saklama süresinin dolduğu gerekçesiyle talep edilen bilgilere ulaşılamadığını 2/8/2012 tarihinde bildirmiştir.
30. Başvurucu vekili 10/3/2013 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) (CMK 250. madde ile görevli) müracaat ederek Sosyal Güvenlik Kurumuna ibraz edilmek üzere Olay Tutanağı'ndan bir suret talebinde bulunmuştur.
31. Talimatın icrası kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile görevli) Kartal Emniyet Müdürlüğüne yazı yazmış, başvurucu Songül Baş ile irtibata geçilerek Kartal'da bulunan iki hastaneden birinde ameliyatın gerçekleştirilmesini ve delilin muhafaza altına alınmasını istemiştir.
32. Kartal Emniyet Müdürlüğü ameliyat işlemi için başvuruculardan Murat Baş ile irtibata geçmiştir. Başvurucu, Emniyet Müdürlüğüne ameliyatı İstanbul'da değil Diyarbakır'da yaptıracaklarını beyan etmiş ve evrakın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini 20/6/2012 tarihinde beyan etmiştir.
33. Süreç içinde özel yetkili mahkemeler ile başsavcılıkların kaldırılması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı 7/3/2014 tarihinde Kiğı Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
34. Kiğı Cumhuriyet Başsavcılığı 15/5/2014 tarihinde dosya hakkında yetkisizlik kararı vermiş ve dosyayı Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığı 9/2/2015 tarihinde meçhul sanık hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, adam öldürme, yaralama suçlarından yapılan soruşturmada 20 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
35. Başvurucu vekili tarafından olayın maddi koşullarında belirsizlik olduğu, terör olayı raporu ile bazı tutanakların çeliştiği, eylemin askerî operasyonda kullanılan uçaklarla meydana geldiği, böylece zamanaşımına uğramayacak olan insanlığa karşı suçlar kapsamında kalan soruşturmada zamanaşımı müdddetinin dolduğu gerekçesiyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. ve 3. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz edilmişse de itiraz 10/4/2015 tarihli karar ile reddedilmiştir.
36. İtirazın reddine dair kararın 12/5/2015 tarihinde kendilerine tebliğ edilmesi üzerine başvurucular 11/6/2015 tarihinde bireysel başvuru yapmışlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
37. İlgili hukuk için bkz. Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, §§ 32-69.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiği İddiası
1- Başvurucuların İddiaları
39. Başvurucular; H.B.nin olay tarihinde kullanılan uçak ve helikopterlerden atılan bomba ve ateşli silahların kullanılması sonucu öldüğünü, bu nedenle devletin öldürmeme yükümlülüğünü ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular bundan başka ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğinden de şikâyet etmişlerdir. Bu kapsamda olaya ilişkin olarak maddi delillerin toplanmadığını, ölü muayenesi ve otopsi işlemi yapılmadığını, başlatılan soruşturmanın ise zamanaşımına uğramayacak suç olarak değerlendirilmesi gerekirken bunun aksi değerlendirme yapılarak zamanaşımı dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, böylelikle Anayasa'nın 17. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
a. İddiaların Nitelendirilmesi ve İnceleme Kapsamının Belirlenmesi Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü ve bu şikâyetlerin dile getirme biçimi dikkate alındığında bu başlık altındaki bütün iddiaların Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
41. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, ... hakkına sahiptir."
42. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvuruculardan Şerife Baş, ölen H.B.nin eşi, diğerleri ise çocuklarıdır. Ayrıca başvuruculardan Songül Baş ile Murat Baş aynı olayda yaralanmışlardır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
44. Başvuruların yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddialarının öncelikle kabul edilebilirlik kriterleri bakımından bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
46. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
47. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bir soruşturma yapmayı (etkili soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Yaşam hakkının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile yaşamı koruma yükümlülüğünü kapsamakta iken yaşam hakkının usul boyutu, pozitif yükümlülüğün bir başka unsuru olan etkili soruşturma yükümlülüğünden ibarettir (benzer değerlendirme için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).
48. Yaşam hakkının ihlal edildiği şikâyetleriyle ilgili soruşturmaların etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
49. Diğer taraftan başvurucunun yetkili makamlara müracaat etmesine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvurucudan soruşturmanın sonucunu beklemesini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucu, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine getirebilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. Bu sebeple anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucu, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucunun etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varması gerektiği her başvurunun şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 87).
50. Öte yandan soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da başvuruculardan beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88).
51. Somut olayda, yaşanan olayla ilgili olarak derhal bir soruşturma başlatılmadığı, bu kapsamda olay yeri incelemesinin yapılmadığı, krokilerin çizilmediği, görüntü kayıtlarının alınmadığı ve fotoğraf çekme işleminin gerçekleştirilmediği, hepsinden öte ölü muayenesi ve otopsi işleminin yapılarak olayın en büyük maddi delilinin tespit edilmediği "Olay ve Olgular" kısmında ayrıntılı olarak izah edilmiştir. Olayla ilgili olarak ilk somut iddia başvuruculardan Şerife Baş'ın Uşak Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede (bkz. § 16) ileri sürülmesine rağmen iddia edilen hususlarla ilgili olarak başta mezar açma işlemi olmak üzere yapılması gereken en önemli işlemlerin icra edilmediği tespit edilmiştir. İkinci olarak eylemin nitelendirilmesinde ve maddi koşullarının belirlenmesinde yer alan çelişki baştan beri giderilememiştir. Bunların yanında olay tarihi ile saatinde uçak veya helikopterlerin saldırı sonrasındaki operasyonlara katılıp katılmadıkları hususunda da belgeler arasında bir bütünlük bulunmamaktadır. Askerî makamların verdiği bazı belgelerde söz konusu tarihte uçak ve helikopterlerin kullanıldığına dair kayıtlara ulaşılamadığı veya böyle bir faaliyetin gerçekleştirilmediği belirtilmişken olaydan hemen sonra düzenlenen rapora göre saat 16.00 civarında iki uçak ve iki helikopterin operasyonlara katıldığı belirtilmiştir. Aynı şekilde İlçe Jandarma Komutanlığının 29/11/2011 tarihli cevap yazısında da silahlı helikopterler ve uçakların gönderildiği, muhtemel kaçış istikametlerinin bombalandığı belirtilmiştir. Tüm bu bilgilere rağmen söz konusu belgelerde yer alan bu çelişkinin net olarak ortadan kaldırılamadığı anlaşılmıştır.
52. Başvurucu Şerife Baş'ın parmak izini taşıyan belgeye göre (bkz. § 14) olay terör örgütü mensupları eylemleri sonucu gerçekleştirilmişken bu belgenin haricindeki tüm dilekçe ve ifadelerde ölüm ve yaralanma olayının uçak ve helikopterlerce yapılan bombardıman sonucu olduğu iddia edilmiştir. Bu belgeye dayanılarak ilgili savcılıklarca soruşturmanın belli evresine kadar olay ''bombalama sonucu ölüm ve yaralama'' olarak nitelendirilmişken belli aşamadan sonra ''PKK terör örgütü mensuplarınca sivil şahıslar [H.B.nin] öldürülmesi ve [başvurucular] Murat Baş ile Songül Baş'ın yaralanmaları" olarak nitelendirilmiş ve nihayet meçhul sanık hakkındaki soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda suç devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, adam öldürme, yaralama olarak kabul edilmiştir.
53. Başvurucuların ve vekillerinin de bu aşamada soruşturmanın ilerlemesine yönelik katkılarının değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Buna göre başvurucu Şerife Baş olaydan kısa bir süre sonra 16/9/1994 tarihinde dilekçe, 19/4/1995 tarihinde ise ifade vermiştir. Olayda yaralananların ifadelerine ise ancak 15/4/1996 tarihinde başvurulmuştur. Başvurucular vekilinin soruşturma ile teması 7/10/2008 tarihli dilekçeyle başlamış, 5/10/2011 tarihinde soruşturmanın genişletilmesi ve 2011 Aralık ayında ise olayda örgütlü bir yapının bulunup bulunmadığının araştırılmasını içeren dilekçeyle devam etmiştir. Başvurucu bu tarihten sonra sadece 10/3/2013 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmek üzere örnek alma talebinde bulunmuş, sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz emiştir. Bununla beraber olaydaki en büyük maddi delilin elde edilmesine yönelik talimatın gereğinin yapılması hususunda gerek vekil gerekse başvurucu Şerife Baş ile yapılan temasların sonuçsuz kaldığı anlaşılmıştır (bkz. §§ 27-32).
54. Tüm bu hususların birlikte değerlendirilmesi neticesinde, ileri sürülen hususlarla ilgili olarak başlatılan soruşturmanın genel olarak etkili olarak ilerlediği söylenemez. Özellikle özel yetkili mahkemelerin kaldırılması sonrasında umut verici bir gelişme doğuracak bir işleme rastlanmadığının belirtilmesi de gerekmektedir. Bu hususta yapılan son işlem başvurucunun vücudundaki şarapnel parçasının alınmasına yönelik talimatın yerine getirilmesidir. Buna göre, ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere ameliyatın İstanbul yerine Diyarbakır'da gerçekleştirilmesi hususundaki tercihin bildirilmesine yönelik 20/6/2012 tarihinde yapılan müracaat haricinde başvurucular yönünden umut doğurabilecek herhangi bir işlemin yapılmadığı sadece ilgili başsavcılıkların verdiği çeşitli tarihlerdeki yetkisizlik kararlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dosyada en son olarak, Kiğı Cumhuriyet Başsavcılığının verdiği 15/5/2014 tarihli yetkisizlik kararından sonra herhangi bir işlem yapılmaksızın yaklaşık dokuz ay sonra kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (bkz. § 34) verilmiştir.
55. Bu gerekçeler ile soruşturmanın etkililiğini sağlayabilecek nitelikte bir soruşturma işlemi yapılmadığı, bu nedenle başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemelerinin gerekmediği dikkate alındığında başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendilerine tebliğ edildiği tarihten uzun zaman önce soruşturmanın etkisizliğini fark etmeleri gerektiği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle 11/6/2015 tarihinde yapılan başvurunun süresi içinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
57. Başvurucular, olaydan sonra köyü terk etmek zorunda kalmaları nedeniyle köylerindeki ev ve arazilerini kullanamadıklarını belirterek yerleşme hürriyeti ile mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucuların ileri sürdükleri hususlar ile iddialarını dile getiriş biçimlerinden şikâyetlerinin mülkiyet hakkına ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu hak yönünden yapılmıştır.
59. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
60. Somut olayda başvurucular ileri sürdükleri bu hususlarla ilgili olarak etkili yargısal sistem olan hukuksal tazmin yollarına müracaat ettiklerine ve bu yolların tükettiklerine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi sunmamışlardır. Bu nedenle başvurucuların hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna varılmıştır.
61. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.