TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.Q. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/11553)
|
|
Karar Tarihi: 24/10/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Sinan
ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
M.Q.
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, insan haysiyetiyle bağdaşmayan koşullarda hukuka
aykırı olarak idari gözetim altında tutulma nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ile kötü muamele yasağının, idari gözetim kararına itiraz kabul
edildiği hâlde lehe vekâlet ücreti hükmedilmemesi
nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra başvuru Komisyona sunulmuştur.
3. Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama
imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
4. Komisyonca 13/1/2017 tarihinde adli yardım talebinin kabulüne
ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve ilgili
kurumlardan temin edilen bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 1985 doğumlu olup Özbekistan Cumhuriyeti
vatandaşıdır. Başvurucu hangi tarihte, ne şekilde Türkiye'ye giriş yaptığını
belirtmemiştir.
7. Başvurucu, Türkiye'de yaşamaktayken İstanbul Valiliğinin
21/5/2015 tarihli kararıyla -4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi
uyarınca- başvurucunun sınır dışı edilmesine ve bir ay süreyle idari gözetim
altına alınmasına karar verilmiştir.
8. Başvurucunun itirazı üzerine İstanbul 8. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 26/6/2015 tarihli kararıyla idari gözetim kararının
sonlandırılmasına karar verilmiş, başvurucu tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme
Merkezinden 29/6/2015 tarihinde salıverilmiştir.
9. Verilen karardan başvurucu vekili 26/6/2015 tarihinde
haberdar olmuştur.
10. Başvurucu 10/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
11. İlgili hukuk için bkz. B.T.
([GK], B. No: 2014/15769, 30/11/2017, §§ 19-38) başvurusu hakkında
verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 24/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu; usule ilişkin güvencelerden faydalandırılmaksızın
hukuka aykırı şekilde idari gözetim altında tutulduğunu, tutulma koşullarının
insan haysiyetiyle bağdaşmayacak ölçüde kötü olduğunu, dış dünyayla iletişim
kurma imkânı tanınmadığını ve bu koşullara karşı makul sürede sonuç alabileceği
etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca itiraz
üzerine Sulh Ceza Hâkimliği kararıyla serbest bırakılmasına rağmen lehe vekâlet
ücretine hükmedilmediği belirterek Anayasa'nın 15., 17., 19., 35., 36., 38. ve
40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder(Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun geri gönderme merkezinde tutulmasına ilişkin şikâyetleri kötü
muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ele alınmıştır.
1. Kötü Muamele Yasağı
ile Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, usule ilişkin güvencelere aykırı olarak idari
gözetim altında tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, insan
haysiyetiyle bağdaşmayan koşullarda geri gönderme merkezinde tutulması
nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş; bu konulardaki
şikâyetini ileri sürebileceği etkili bir başvuru mekanizması bulunmadığını
ifade etmiştir.
16. Anayasa Mahkemesi, B.T. başvurusunda
idari gözetim altında tutulma yerlerinin yönetim, denetim ve işletilmesinin
İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen bir kamu hizmeti olduğunu, 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesine göre idari
işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakkı doğrudan etkilenenlerin idari yargıda
tam yargı davası açılabileceğini, teorik düzeyde mevcudiyeti tespit edilen bu
yolun -sırf bilgi eksikliği nedeniyle- fiiliyatta hiç işletilmemesinin etkisiz
olduğu biçiminde yorumlanamayacağını belirtmiş ve yabancının salıverilmesi
hâlinde etkili hukuk mekanizmasının tam yargı davası olduğunu ifade etmiştir (B.T., §§ 45-58).
17. Anayasa Mahkemesi aynı başvuruda; idari gözetimi sona
erdirilen başvurucuların hukuka aykırı olarak idari bir kararla
özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları nedeniyle uğradıklarını öne sürdükleri
maddi ve manevi zararlarının karşılanması bakımından başarı şansı sunma,
yeterli giderim sağlama kapasitesini haiz ve ulaşılabilir olduğu görülen tam yargı davası yolu tüketilmeden yapılan
başvuruların incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varmıştır (B.T., § 73; A.A., B. No: 2014/18827, 20/12/2017, § 37).
18. Anayasa Mahkemesi R.M. ve
diğerleri (B. No: 2015/19133, 17/4/2019, § 31) başvurusunda bir kez
daha yukarıda yer verilen ilkelere bağlı kaldığını vurgulamıştır. Başvurucunun
geri gönderme merkezinde tutulması nedeniyle kötü muamele yasağı ile kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiaları bakımından açıklanan
ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
20. Bununla birlikte bu aşamada oluşan durum nedeniyle mevcut
başvuru yönünden işbu kararın ardından açılması muhtemel idari davanın süresine
ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması zorunluluğu hasıl olmuştur.
21. Öncelikle vurgulanmalıdır ki idari yargı yerlerinde açılacak
davaların süresine ilişkin koşulları incelemek ve idari davaların süresinde
açılıp açılmadığını değerlendirmek ilgili mahkemelerin takdirindedir. Öte
yandan inceleme konusu başvuruda olduğu gibi B.T.
kararındaki içtihat değişikliğinin Resmî Gazete'de
yayımlandığı 16/2/2018 tarihinden önce tam yargı davası yolu tüketilmeden,
doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılan müracaatların başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmasını müteakip açılacak davalarda
dava açma süresinin derece mahkemelerince bu kişilerin mahkemeye erişim
haklarının ihlaline neden olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiğine de
işaret edilmelidir (B.T., § 59).
22. Kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
yönünden başvuru yollarının tüketilmemesine istinaden kabul edilemezlik kararı
verildiğinden anılan yasak ve hakla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40.
maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasının bu
aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
2. Lehe Vekâlet Ücretine
Hükmedilmediğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, sulh ceza hâkimliğince idari gözetim kararına
itirazının kabul edilmesine rağmen lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, anayasal açıdan önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığı başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm altına
alınmıştır.
25. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun
başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik
kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini
taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek
nitelikte olsa bile kanunda belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez
bulunabilecektir (K.V. [GK], B.
No: 2014/2293, 1/12/2016, § 55).
26. Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların
kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür: Anayasal önem olarak adlandırılabilecek
olan birinci koşul başvurunun Anayasa’nın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımaması, kişisel önem olarak adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise
başvurucunun önemli bir zarara uğramamasıdır
(K.V., § 57).
27. Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma
unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce
yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesi, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili
hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden
yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun
anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir(K.V., § 63).
28. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsurunda ise
Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem taşıdığının
söylenebilmesi için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli bir meseleye
ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu
farklılığın da önemli olması gerekir (K.V.,
§ 64).
29. Kişisel önemin bulunmaması koşulu ise -başvurucunun içinde
bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere- her olayın kendine özgü koşulları
dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi
tarafından değerlendirilir (K.V.,
§§ 66, 67).
30. Somut olayda başvurucu, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi
gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun
iddiasının özü mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik olup başvurucu tarafından dile getirilen
şikâyete benzer şikâyetlerin Anayasa Mahkemesince daha önce incelendiği
anlaşılmaktadır (Daygınat MAGOMEDZHAMILOVA ve diğerleri, B. No:
2015/516, 20/3/2019, §§ 33-42).
31. Başvurucu açısından kişisel olarak önem taşıyan husus, kesin
nitelikteki kararla yararına bir miktar vekâlet ücreti takdir edilmemesidir.
Takdir edilmeyen vekâlet ücreti nedeniyle başvurucunun içinde bulunduğu kişisel
koşullara göre kendisine ciddi
anlamda zarar verdiği ve kendisi için ne denli önemli olduğu hususunda herhangi
bir açıklamasının olmadığı da gözetildiğinde önemli bir zarar olduğu kanaatine
ulaşılamamıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın yorumlanması ve
uygulanması açısından önem taşımadığı gibi başvurucunun da önemli bir zarara
uğramadığı sonucuna varıldığından anayasal ve kişisel önemden yoksun olduğu
anlaşılan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Lehe vekâlet ücretine hükmedilmediğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca adli yardım talebi
geçici olarak kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN
MUAF TUTULMASINA 24/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.