TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET KISA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/16176)
Karar Tarihi: 3/7/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Gülbin AYNUR
Başvurucu
Mehmet KISA
Vekili
Av. Cavit ÇALIŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık dolayısıyla oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) jandarma uzman çavuş olarak görev yapmakta iken 2007-2009 yılları arasında Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde, 2012 yılında Şırnak'ın Silopi ilçesinde terörle mücadele faaliyetleri kapsamında yürütülen operasyonlara katılmıştır.
9. 18/4/2012 tarihinde Çorlu Asker Hastanesi Dâhiliye Servisi ve Psikiyatri Servisinde muayene edilen başvurucuya anksiyete bozukluğu ve alkolik karaciğer hastalığı tanısı konulmuş ve bu tanıya uygun olarak başvurucunun tedavisi düzenlenmiştir.
10. 8/5/2013 tarihinden itibaren Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) Asker Hastanesinde tedavi görmeye başlayan başvurucuya anılan Hastanenin Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen muhtelif tarihli raporlarla anksiyete depresif bozukluk, karışık anksiyete depresif bozukluk tanılarına istinaden 27/11/2013 tarihine kadar istirahat verilmiştir.
11. İstirahatinin bitmesini müteakip GATA Asker Hastanesinde yeniden muayene edilen başvurucuya 27/11/2013 tarihli sağlık kurulu raporuyla remisyonda travma sonrası stres bozukluğu tanısı konulmuş ve hakkında "Sınıfı görevine devam edebilir" kararı verilmiştir.
12. 25/12/2013 tarihinden itibaren GATA Asker Hastanesinde tedavisine devam edilen başvurucu, anılan Hastanenin Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen muhtelif tarihli raporlarla travma sonrası stres bozukluğu tanısına istinaden 2/10/2014 tarihine kadar istirahatli sayılmıştır.
13. GATA Asker Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen 2/10/2014 tarihli raporla başvurucu hakkında travma sonrası stres bozukluğu (kronik nitelik kazanmış) tanısına istinaden "TSK'da görev yapamaz, silah taşımasında ve bulundurmasında tıbben sakınca vardır" kararı verilmiştir. Bu raporun 28/10/2014 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı tarafından onaylanarak kesinleşmesinin ardından başvurucunun 16/3/2015 tarihinde TSK’dan ilişiği kesilmiştir.
14. Sosyal Güvenlik Kurumunun aylık bağlama işlemine esas olmak üzere başvurucuyu yeniden GATA Asker Hastanesine sevk etmesi üzerine GATA Asker Hastanesi tarafından düzenlenen 22/5/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda da başvurucuya aynı teşhis konulmuş, ayrıca hastalığın ortaya çıkmasında askerlik hizmetinin sebep ve tesiri olduğu tıbbi kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
15. Bu süreçte başvurucu 9/12/2014 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığına müracaat etmiş ve askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle oluşan zararlarının tazminini talep etmiştir. Başvurucu, talebinin cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 13/2/2015 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde Yüksekova ve Silopi'de görev yaparken terörle mücadele kapsamında katıldığı operasyonlar nedeniyle geçirdiği travma sonucu psikolojisinin bozulduğunu ve TSK’da görev yapamaz hâle geldiğini, bu sebeple uğradığı zararın idarece tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
16. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 8/4/2015 tarihinde oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun Silopi'de görev yaptığı 2012 yılında teröristlerle çatışmaya girdiğine dair dosyada herhangi bir bilgi belge bulunmadığı, başvurucunun terörle mücadele kapsamında değerlendirilebilecek en son faaliyetinin 2009 yılında Yüksekova'da teröristlerle girdiği çatışma olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığının kaynağı olarak gösterdiği nitelikteki en son görevi gerçekleştirdiği 2009 yılından itibaren bir yıl içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerekirken bu süre geçtikten sonra 9/12/2014 tarihinde idareye başvurduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla idareye süresinde yapılmayan başvurunun zımnen reddi üzerine 13/2/2015 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı kabul edilmiştir. Kararda ayrıca, 2012 yılı ve devamı süreçte alınan raporların eylemin ve zararın öğrenilme tarihine bir etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.
17. Karşıoyda ise davanın süresinde olup olmadığına karar verilebilmesi için öncelikle tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılması veya başvurucunun yeniden hastaneye sevk edilerek hakkında ayrıca bir rapor düzenlettirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Karşıoy gerekçesinde, yaptırılacak bu inceleme yolu ile başvurucunun rahatsızlığının hangi nedenlerden oluştuğu, hangi tarihte ortaya çıktığı veya çıkabileceği, 2007-2012 yılları arasında da başvurucuda bu rahatsızlığın mevcut olup olmadığı, rahatsızlığa neden olabilecek başka faktörler bulunup bulunmadığı gibi hususların ortaya konulmasından sonra başvurucunun zararının ortaya çıktığı tarihin ve zararı öğrenme tarihinin, dolayısıyla davada süre aşımı olup olmadığının değerlendirilebileceği ifade edilmiştir.Karşıoy görüşünde ayrıca, 2013 yılından önce düzenlenen raporlarda başvurucu hakkında sınıfı görevini yapabileceği yönünde karar verildiği için TSK'dan ilişiğin kesilmesinden kaynaklanan zararların oluşması ve öğrenilmesi durumunun söz konusu olamayacağına da dikkat çekilmiş, bu itibarla dava açma süresinin başvurucunun TSK'da görev yapamayacağını tespit eden rapor esas alınarak hesaplanması gerektiği ifade edilmiştir.
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Mahkemenin 16/9/2015 tarihlikararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar, başvurucuya 9/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 12/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Murat Kurt, B. No: 2015/13014, 8/3/2018, §§ 21-26.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 3/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; geçirdiği psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle TSK'da görev yapamaz hâle geldiğinin ancak 2014 yılında düzenlenen sağlık raporuyla anlaşıldığını, söz konusu rapor üzerine süresi içinde idari başvuru yaparak dava açtığını belirtmiştir. Mahkemenin aynı nitelikteki uyuşmazlıklarda farklı yönde verdiği kararlar olduğunu hatırlatan başvurucu; Mahkemenin dava açma süresini psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olay tarihinden başlatarak davayı süre aşımından reddetmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenin dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
30. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi; bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
37. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
38. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınması gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
39. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
41. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (Mehmet Çınar ve Nuray Çınar, B. No: 2015/4807, 19/4/2018, § 46).
42. Bu bağlamda bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığının sağlık raporlarının düzenlenmesinden daha önce başladığında ve hastalığa neden olduğu ileri sürülen olayların da çok zaman önce yaşandığında tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte fiziksel rahatsızlıklarda, rahatsızlığın ilk defa bilindiği veya bilinmesi gerektiği tarihten itibaren zararın değerlendirilebileceği kabul edilebilir ise de psikiyatrik rahatsızlıklar açısından rahatsızlığı doğuran olayın bilindiği tarihte uğranılan zararın değerlendirilebilmesi çoğunlukla mümkün olmayabilir. Zira somut olayda olduğu gibi psikiyatrik hastalıklar, hastalığa sebep olduğu ileri sürülen olaylarla aynı tarihlerde ortaya çıkmamakta; çok sonraki bir tarihte ve anılan olaylara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla psikiyatrik hastalığa neden olan olayların yaşandığı anda başvurucuların uğradıkları zararı öğrenmeleri ve değerlendirmeleri her zaman beklenemez (benzer mahiyette bir olaya ilişkin aynı yönde değerlendirme için bkz. Alpay Dinç ve diğerleri, B. No: 2014/12678, 6/7/2017, § 66).
43. Somut olayda başvurucu; Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan, askerlik mesleğinin ifası sırasında terörle mücadele faaliyetleri kapsamında katıldığı en son görev tarihi olan 2009 yılından sonra da TSK'da görevini sürdürmüştür. Başvurucunun rahatsızlığı sebebiyle TSK'daki görevini sürdüremeyeceği 28/10/2014 tarihinde, hastalığının ortaya çıkmasında askerlik mesleğinin sebep ve tesiri olduğu ise 22/5/2015 tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporlarıyla tespit edilmiştir.
44. Dolayısıyla başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarih itibarıyla anılan rahatsızlığının bulunduğunu ve bu rahatsızlığın muvazzaf askerlik görevi kapsamındaki olayların sebep ve etkisinden kaynaklandığını mutlak suretle bildiğinden ya da bilmesi gerektiğinden söz edilemez. Başvurucunun anılan hastalığının askerlik mesleğinin sebep ve etkisinden kaynaklandığını ortaya koyan sağlık raporunun ardından zararını değerlendirebildiği söylenebilir. Bu itibarla olay tarihi esas alınarak uğradığı zararla ilgili tazminat davası açmasının beklenmesi başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.
45. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin başvurucunun uğradığı zararı öğrenmesine ve değerlendirmesine imkân tanımayan olay tarihini (başvurucunun katıldığı enson operasyon tarihi) esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Öte yandan bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı ancak davanın esastan incelenmesi sonucu Mahkemenin belirleyeceği bir husustur. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesinin ve vardığı sonucun yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olduğu, davanın esasına ilişkinbir unsur içermediği açıktır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
48. Başvurucu, bireysel başvuruda bulunduktan sonra Anayasa Mahkemesine verdiği 9/8/2016 tarihli dilekçesinde davasını süre aşımından reddeden askerî hâkimler hakkında Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği nedeniyle işlem yapıldığını belirtmektedir. Bu itibarla yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yürütüldüğünden söz edilemeyeceğini ifade eden başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
49. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
51. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Adil yargılanmahakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin8/4/2015 tarihli ve E.2015/617, K.2015/589 sayılı kararıyla ilgilidir),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.