TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET KISA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16176)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet KISA
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit
ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik
rahatsızlık dolayısıyla oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) jandarma uzman
çavuş olarak görev yapmakta iken 2007-2009 yılları arasında Hakkari'nin
Yüksekova ilçesinde, 2012 yılında Şırnak'ın Silopi ilçesinde terörle mücadele
faaliyetleri kapsamında yürütülen operasyonlara katılmıştır.
9. 18/4/2012 tarihinde Çorlu Asker Hastanesi Dâhiliye Servisi ve
Psikiyatri Servisinde muayene edilen başvurucuya anksiyete bozukluğu ve alkolik
karaciğer hastalığı tanısı konulmuş ve bu tanıya uygun olarak
başvurucunun tedavisi düzenlenmiştir.
10. 8/5/2013 tarihinden itibaren Ankara Gülhane Askerî Tıp
Akademisi (GATA) Asker Hastanesinde tedavi görmeye başlayan başvurucuya anılan
Hastanenin Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen muhtelif tarihli raporlarla anksiyete depresif bozukluk, karışık anksiyete
depresif bozukluk tanılarına istinaden 27/11/2013 tarihine kadar
istirahat verilmiştir.
11. İstirahatinin bitmesini müteakip GATA Asker Hastanesinde
yeniden muayene edilen başvurucuya 27/11/2013 tarihli sağlık kurulu raporuyla remisyonda travma sonrası
stres bozukluğu tanısı konulmuş ve hakkında "Sınıfı görevine devam edebilir"
kararı verilmiştir.
12. 25/12/2013 tarihinden itibaren GATA Asker Hastanesinde
tedavisine devam edilen başvurucu, anılan Hastanenin Sağlık Kurulu tarafından
düzenlenen muhtelif tarihli raporlarla
travma sonrası stres bozukluğu tanısına istinaden 2/10/2014 tarihine
kadar istirahatli sayılmıştır.
13. GATA Asker Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen
2/10/2014 tarihli raporla başvurucu hakkında
travma sonrası stres bozukluğu (kronik nitelik kazanmış) tanısına
istinaden "TSK'da görev yapamaz, silah
taşımasında ve bulundurmasında tıbben sakınca vardır" kararı
verilmiştir. Bu raporun 28/10/2014 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı tarafından
onaylanarak kesinleşmesinin ardından başvurucunun 16/3/2015 tarihinde TSK’dan
ilişiği kesilmiştir.
14. Sosyal Güvenlik Kurumunun aylık bağlama işlemine esas olmak
üzere başvurucuyu yeniden GATA Asker Hastanesine sevk etmesi üzerine GATA Asker
Hastanesi tarafından düzenlenen 22/5/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda da
başvurucuya aynı teşhis konulmuş, ayrıca hastalığın ortaya çıkmasında askerlik
hizmetinin sebep ve tesiri olduğu tıbbi kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
15. Bu süreçte başvurucu 9/12/2014 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığına
müracaat etmiş ve askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık
nedeniyle oluşan zararlarının tazminini talep etmiştir. Başvurucu, talebinin
cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 13/2/2015 tarihinde Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu; dava
dilekçesinde Yüksekova ve Silopi'de görev yaparken terörle mücadele kapsamında
katıldığı operasyonlar nedeniyle geçirdiği travma sonucu psikolojisinin
bozulduğunu ve TSK’da görev yapamaz hâle geldiğini, bu sebeple uğradığı zararın
idarece tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
16. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 8/4/2015 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde; başvurucunun Silopi'de görev yaptığı 2012 yılında teröristlerle
çatışmaya girdiğine dair dosyada herhangi bir bilgi belge bulunmadığı,
başvurucunun terörle mücadele kapsamında değerlendirilebilecek en son
faaliyetinin 2009 yılında Yüksekova'da teröristlerle girdiği çatışma olduğu belirtilmiştir.
Başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığının kaynağı olarak gösterdiği nitelikteki
en son görevi gerçekleştirdiği 2009 yılından itibaren bir yıl içinde zorunlu
idari başvuruda bulunması gerekirken bu süre geçtikten sonra 9/12/2014
tarihinde idareye başvurduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla idareye süresinde
yapılmayan başvurunun zımnen reddi üzerine 13/2/2015 tarihinde açılan davanın
süresinde olmadığı kabul edilmiştir. Kararda ayrıca, 2012 yılı ve devamı
süreçte alınan raporların eylemin ve zararın öğrenilme tarihine bir etkisinin
bulunmadığı da vurgulanmıştır.
17. Karşıoyda ise davanın süresinde
olup olmadığına karar verilebilmesi için öncelikle tıbbi bilirkişi incelemesi
yaptırılması veya başvurucunun yeniden hastaneye sevk edilerek hakkında ayrıca
bir rapor düzenlettirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Karşıoy
gerekçesinde, yaptırılacak bu inceleme yolu ile başvurucunun rahatsızlığının
hangi nedenlerden oluştuğu, hangi tarihte ortaya çıktığı veya çıkabileceği,
2007-2012 yılları arasında da başvurucuda bu rahatsızlığın mevcut olup
olmadığı, rahatsızlığa neden olabilecek başka faktörler bulunup bulunmadığı
gibi hususların ortaya konulmasından sonra başvurucunun zararının ortaya
çıktığı tarihin ve zararı öğrenme tarihinin, dolayısıyla davada süre aşımı olup
olmadığının değerlendirilebileceği ifade edilmiştir.Karşıoy
görüşünde ayrıca, 2013 yılından önce düzenlenen raporlarda başvurucu hakkında
sınıfı görevini yapabileceği yönünde karar verildiği için TSK'dan ilişiğin
kesilmesinden kaynaklanan zararların oluşması ve öğrenilmesi durumunun söz
konusu olamayacağına da dikkat çekilmiş, bu itibarla dava açma süresinin
başvurucunun TSK'da görev yapamayacağını tespit eden rapor esas alınarak
hesaplanması gerektiği ifade edilmiştir.
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Mahkemenin
16/9/2015 tarihlikararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar, başvurucuya 9/10/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 12/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Murat
Kurt, B. No: 2015/13014, 8/3/2018, §§ 21-26.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 3/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; geçirdiği psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle
TSK'da görev yapamaz hâle geldiğinin ancak 2014 yılında düzenlenen sağlık
raporuyla anlaşıldığını, söz konusu rapor üzerine süresi içinde idari başvuru
yaparak dava açtığını belirtmiştir. Mahkemenin aynı nitelikteki uyuşmazlıklarda
farklı yönde verdiği kararlar olduğunu hatırlatan başvurucu; Mahkemenin dava
açma süresini psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olay
tarihinden başlatarak davayı süre aşımından reddetmesi nedeniyle eşitlik
ilkesinin, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenin
dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını
hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının
incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
30. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun
43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
36. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi; bu incelemelerinde, idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin
bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
37. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini
ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
38. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınması gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
39. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut
olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar
Çoban, § 66).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak
psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarihin
esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
41. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda
da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı
bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya
yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (Mehmet Çınar ve Nuray Çınar, B. No: 2015/4807, 19/4/2018, §
46).
42. Bu bağlamda bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun
psikiyatrik rahatsızlığının sağlık raporlarının düzenlenmesinden daha önce
başladığında ve hastalığa neden olduğu ileri sürülen olayların da çok zaman
önce yaşandığında tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte fiziksel
rahatsızlıklarda, rahatsızlığın ilk defa bilindiği veya bilinmesi gerektiği
tarihten itibaren zararın değerlendirilebileceği kabul edilebilir ise de
psikiyatrik rahatsızlıklar açısından rahatsızlığı doğuran olayın bilindiği
tarihte uğranılan zararın değerlendirilebilmesi çoğunlukla mümkün olmayabilir.
Zira somut olayda olduğu gibi psikiyatrik hastalıklar, hastalığa sebep olduğu
ileri sürülen olaylarla aynı tarihlerde ortaya çıkmamakta; çok sonraki bir
tarihte ve anılan olaylara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla
psikiyatrik hastalığa neden olan olayların yaşandığı anda başvurucuların
uğradıkları zararı öğrenmeleri ve değerlendirmeleri her zaman beklenemez
(benzer mahiyette bir olaya ilişkin aynı yönde değerlendirme için bkz. Alpay Dinç ve diğerleri, B. No:
2014/12678, 6/7/2017, § 66).
43. Somut olayda başvurucu; Mahkeme tarafından dava açma
süresinin başlangıcına esas alınan, askerlik mesleğinin ifası sırasında terörle
mücadele faaliyetleri kapsamında katıldığı en son görev tarihi olan 2009 yılından
sonra da TSK'da görevini sürdürmüştür. Başvurucunun rahatsızlığı sebebiyle
TSK'daki görevini sürdüremeyeceği 28/10/2014 tarihinde, hastalığının ortaya
çıkmasında askerlik mesleğinin sebep ve tesiri olduğu ise 22/5/2015 tarihinde
düzenlenen sağlık kurulu raporlarıyla tespit edilmiştir.
44. Dolayısıyla başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığa neden
olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarih itibarıyla anılan rahatsızlığının
bulunduğunu ve bu rahatsızlığın muvazzaf askerlik görevi kapsamındaki olayların
sebep ve etkisinden kaynaklandığını mutlak suretle bildiğinden ya da bilmesi
gerektiğinden söz edilemez. Başvurucunun anılan hastalığının askerlik
mesleğinin sebep ve etkisinden kaynaklandığını ortaya koyan sağlık raporunun
ardından zararını değerlendirebildiği söylenebilir. Bu itibarla olay tarihi
esas alınarak uğradığı zararla ilgili tazminat davası açmasının beklenmesi
başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.
45. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin başvurucunun
uğradığı zararı öğrenmesine ve değerlendirmesine imkân tanımayan olay tarihini
(başvurucunun katıldığı enson operasyon tarihi) esas
alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava
açmasını aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu
yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Öte yandan bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta
idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı ancak
davanın esastan incelenmesi sonucu Mahkemenin belirleyeceği bir husustur.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesinin ve vardığı sonucun
yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olduğu, davanın
esasına ilişkinbir unsur içermediği açıktır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
48. Başvurucu, bireysel başvuruda bulunduktan sonra Anayasa
Mahkemesine verdiği 9/8/2016 tarihli dilekçesinde davasını süre aşımından
reddeden askerî hâkimler hakkında Fethullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği nedeniyle işlem
yapıldığını belirtmektedir. Bu itibarla yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından yürütüldüğünden söz edilemeyeceğini ifade eden başvurucu,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
49. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından
başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
51. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
52. Adil yargılanmahakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin8/4/2015 tarihli ve
E.2015/617, K.2015/589 sayılı kararıyla ilgilidir),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.