TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/17349)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan DEMİR
|
Vasisi
|
:
|
Aysel DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit
ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik
rahatsızlık dolayısıyla oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1989 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK)
jandarma uzman çavuş olarak göreve başlamış, 1993 yılında astsubaylığa nasbedilmiştir.
9. Başvurucu; terörle mücadele faaliyetlerinin yürütüldüğü Elazığ'ın Karakoçan ve Arıcak ilçelerinde 1993 ile 1995,
Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde 1998 ile 2000, Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde
2004 ile 2006 yılları arasında görev yapmıştır.
10. Başvurucu 2006 yılında atandığı Ordu İl Jandarma
Komutanlığında görev yaparken psikolojik olarak rahatsızlanması nedeniyle
Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Asker Hastanesine (GATA) sevk edilmiştir.
GATA’ya yatırılan başvurucuya 15/4/2010 tarihli sağlık kurulu raporu ile psikotik bozukluk tanısı konulmuş ve iki ay
istirahat verilmiştir.
11. 15/4/2010 tarihli sağlık kurulu raporu ile verilen istirahatinin
bitmesini müteakiben aynı Hastane tarafından düzenlenen 17/6/2010, 16/9/2010,
14/12/2010, 5/6/2011, 30/6/2011, 19/7/2011, 26/1/2012, 4/5/2012, 3/8/2012,
2/11/2012, 15/3/2013 tarihli sağlık kurulu raporlarıyla başvurucu 13/6/2013
tarihine kadar istirahatli sayılmıştır. Belirtilen sağlık kurulu raporlarında
başvurucu hakkında psikotik bozukluk, anksiyete
bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi tanılara yer
verilmiştir.
12. Söz konusu istirahatlerinin bitmesi üzerine başvurucu
yeniden sağlık kuruluna sevk edilmiştir. 13/6/2013 tarihinde düzenlenen sağlık
kurulu raporu ile başvurucu hakkında kronik
nitelik kazanmış travma sonrası stres bozukluğu, organik olmayan psikoz, kronik
nitelik kazanmış psikotik bozukluk
tanısıyla "TSK’da görev yapamaz.
Hastalığının oluşumunda askerlik mesleğinde yaşadığı travmatik
olayların sebep ve tesiri vardır." kararı verilmiştir. Söz
konusu raporun Millî Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından onaylanmaması üzerine
başvurucu Ankara Mevki Asker Hastanesine sevk edilmiştir.
13. Ankara Mevki Asker Hastanesi sağlık kurulu tarafından
düzenlenen 25/12/2013 tarihli rapor ile başvurucu hakkında kronik nitelik kazanmış travma sonrası stres
bozukluğu, organik olmayan psikoz, kronik nitelik kazanmış psikotik
bozukluk tanısıyla "TSK’da
görev yapamaz. Hastalığının oluşumunda askerlik mesleğinde yaşadığı travmatik olayların sebep ve tesiri vardır."
kararı verilmiştir. Bu raporun 20/2/2014 tarihinde MSB tarafından onaylanarak
kesinleşmesinin ardından başvurucunun 17/7/2014 tarihinde TSK’dan ilişiği
kesilmiştir.
14. Bu süreçte GATA tarafından düzenlenen 22/5/2014 tarihli
raporda başvurucunun fikren veya bedenen bir işle meşgul olmak imkânından
mahrum kaldığının, kendisine vasi tayini gerektiğinin belirtilmesi üzerine
Anamur Sulh Hukuk Mahkemesinin 30/7/2013 tarihli kararı ile eşi Aysel Demir
başvurucuya vasi olarak atanmıştır.
15. Başvurucunun vasisi 12/8/2014 tarihinde İçişleri Bakanlığına
müracaat ederek başvurucunun askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik
rahatsızlık nedeniyle oluşan zararlarının tazminini talep etmiş, söz konusu
talebin cevap verilmemek suretiyle reddi üzerine 16/10/2014 tarihinde Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde;
başvurucunun gerek Elazığ, Şırnak ve Hakkari illerinde
görev yaparken terörle mücadele kapsamında katıldığı operasyonlar gerekse
atandığı diğer yerlerde aldığı riskli görevler (ceza infaz kurumundaki arama
faaliyeti sırasında mahkûmlar tarafından rehin alınması gibi) nedeniyle
geçirdiği travma sonucu psikolojisinin bozulduğu ve TSK’da görev yapamaz hâle
geldiği, bu sebeple uğradığı zararın idarece tazmin edilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
16. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 4/2/2015 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde, başvurucunun psikiyatrik rahatsızlıklarına dayanak olarak
gösterdiği ve terörle mücadele kapsamında ya da riskli olarak
değerlendirilebilecek en son görev faaliyetinin 2005 yılında gerçekleştiği
belirtilmiştir. Başvurucunun 2006 yılında atandığı ve TSK'dan ilişiğinin
kesildiği 2014 yılına kadar görev yaptığı Ordu İlJandarma
Komutanlığı emrinde, travmatik etki yaratabilecek
nitelikte operasyon, keşif, pusu vb. faaliyetlere katıldığına dair herhangi bir
kayıt bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Başvurucunun psikiyatrik
rahatsızlığının kaynağı olarak gösterdiği nitelikteki en son görevi
gerçekleştirdiği 2005 yılından itibaren bir yıl ve her hâlükârda beş yıl içinde
zorunlu idari başvuruda bulunması gerekirken bu süre geçtikten sonra 12/8/2014
tarihinde idareye başvurduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla idareye süresinde
yapılmayan başvurunun zımnen reddi üzerine 16/10/2014 tarihinde açılan davanın
süresinde olmadığı kabul edilmiştir. Kararda ayrıca 25/12/2013 tarihli rapor ile
rahatsızlığa sonradan tanı konulmasının zararın öğrenilmesine ve dava açma
süresine bir etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.
17. Karşıoyda ise davanın süresinde
olup olmadığına karar verilebilmesi için öncelikle bilirkişi incelemesi
yaptırılması gerektiği belirtilmiştir. Buna gerekçe olarak başvurucunun
rahatsızlığının hangi tarihte oluştuğu, daha önce müracaatı hâlinde bu
rahatsızlığının tespit edilip edilemeyeceği, rahatsızlığın kaynağına esas
teşkil eden olaylar ile rapor tarihleri arasındaki sürede yaşanmış diğer
olayların rahatsızlığa tesir edip etmeyeceğihususlarının
ortaya konulması gerekliliği gösterilmiştir. Karşıoy
görüşünde ayrıca, daha öncebaşvurucunun TSK’da görev
yapamayacağına ilişkin herhangi bir rapor düzenlenmemiş olduğuna da dikkat
çekilmiştir.
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 30/9/2015
tarihlikararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar başvurucu vekiline 5/11/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 12/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Murat
Kurt, B. No: 2015/13014, 8/3/2018, §§ 21-26.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; geçirdiği psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle
TSK'da görev yapamaz hâle geldiğinin ancak 2014 yılında kesinleşen sağlık
raporuyla anlaşıldığını, söz konusu rapor üzerine süresi içinde idari başvuru
yaparak dava açtığını belirtmiştir. Mahkemenin aynı nitelikteki uyuşmazlıklarda
farklı yönde verdiği kararlar olduğunu hatırlatan başvurucu; Mahkemenin dava
açma süresini psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olay
tarihinden başlatarak davayı süre aşımından reddetmesi nedeniyle eşitlik
ilkesinin, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenin
dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını
hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının
incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
30. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu
görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1)Kanunilik
35. Başvurucunun idari eylemden doğan zararının tazmini
istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme
kararının 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Kanunu'nun 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının
mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
36. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği
olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret
etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B.
No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a)
Genel İlkeler
37. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
38. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
39.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut
olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir
(Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar
Çoban, § 66).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
40. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak psikiyatrik
rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarihin esas
alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
41. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda
da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı
bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol
açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı
veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra
başlayacağı kabul edilmektedir (Murat Kurt,
§ 44; Mehmet Çınar ve Nuray Çınar, B.
No: 2015/4807, 19/4/2018, § 46).
42. Bu bağlamda bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun
psikiyatrik rahatsızlığının sağlık raporlarının düzenlenmesinden daha önce
başladığında ve hastalığa neden olduğu ileri sürülen olayların da çok zaman
önce yaşandığında tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte fiziksel
rahatsızlıklarda, rahatsızlığın ilk defa bilindiği veya bilinmesi gerektiği
tarihten itibaren zararın değerlendirilebileceği kabul edilebilir ise de
psikiyatrik rahatsızlıklar açısından rahatsızlığı doğuran olayın bilindiği
tarihte uğranılan zararın değerlendirilebilmesi çoğunlukla mümkün olmayabilir.
Zira somut olayda olduğu gibi psikiyatrik hastalıklar, hastalığa sebep olduğu
ileri sürülen olaylarla aynı tarihlerde ortaya çıkmamakta; çok sonraki bir
tarihte ve anılan olaylara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla
psikiyatrik hastalığa neden olan olayların yaşandığı anda başvurucuların
uğradıkları zararı öğrenmeleri ve değerlendirmeleri her zaman beklenemez
(Benzer mahiyette bir olaya ilişkin aynı yönde değerlendirme için bkz. Alpay Dinç ve diğerleri, B. No:
2014/12678, 6/7/2017, § 66).
43. Somut olayda başvurucu; Mahkeme tarafından dava açma
süresinin başlangıcına esas alınan, askerlik mesleğinin ifası sırasında terörle
mücadele faaliyetleri kapsamında katıldığı en son görev tarihi olan 2005
yılından sonra da TSK'da görevini sürdürmüştür. Başvurucunun rahatsızlığı
sebebiyle TSK'daki görevini sürdüremeyeceği, hastalığının ortaya çıkmasında
askerlik mesleğinin sebep ve tesiri olduğu ise 25/12/2013 tarihinde düzenlenen
sağlık kurulu raporuyla kesin şekilde tespit edilmiştir.
44. Dolayısıyla başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığa neden
olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarih itibarıyla anılan
rahatsızlığının bulunduğunu ve bu rahatsızlığın muvazzaf askerlik görevi
kapsamındaki olayların sebep ve etkisinden kaynaklandığını mutlak suretle
bildiğinden ya da bilmesi gerektiğinden söz edilemez. Başvurucunun anılan
hastalığının askerlik mesleğinin sebep ve etkisinden kaynaklandığını kesin
olarak ortaya koyan sağlık raporunun ardından zararını değerlendirebildiği
söylenebilir. Bu itibarla olay tarihi esas alınarak uğradığı zararla ilgili
tazminat davası açmasının beklenmesi başvurucuya orantısız bir külfet
yüklemektedir.
45. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin başvurucunun
uğradığı zararı öğrenmesine ve değerlendirmesine imkân tanımayan olay tarihini
(başvurucunun katıldığı enson operasyon tarihi) esas
alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava
açmasını aşırı derecede zorlaştırarak neredeyse imkânsız hâle getirdiği
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından
reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Öte yandan bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta
idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı ancak
davanın esastan incelenmesi sonucu Mahkemenin belirleyeceği bir husustur.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesinin ve vardığı sonucun
yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın
esasına ilişkinbir unsur içermediği açıktır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
48. Başvurucu ayrıca, bireysel başvuruda bulunduktan sonra
Anayasa Mahkemesine verdiği 9/8/2016 tarihli dilekçesinde davasını süre
aşımından reddeden askerî hâkimlerin bir kısmı hakkında hakkında
Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
(FETÖ/PDY) üyeliği nedeniyle işlem yapıldığını belirtmektedir. Bu itibarla
yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yürütüldüğünden söz
edilemeyeceğini ifade eden başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
49. Somut başvuruya konu, Mahkeme kararının Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından
başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
52. Adil yargılanmahakkı kapsamındaki
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 4/2/2015 tarihli ve
E.2015/174, K.2015/305 sayılı kararıyla ilgilidir.)
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.