TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ETHEM ÖBEK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/17483)
Karar Tarihi: 9/5/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Başvurucu
Ethem ÖBEK
Vekili
Av. Mustafa DURMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş kazasından kaynaklanan tazminat isteğiyle aleyhe açılan davada taşınmazların tapu kaydına ihtiyati tedbir şerhi konulması ve bu tedbirin uzun süre devam etmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi ve gerçekleşen kazada sorumluluğun bulunmadığının dikkate alınmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Olayın Arka Planı
8. 20/5/1999 tarihinde A.Z.Ü. adlı şahsa ait trafo yerine takılmak üzere kaldırıldığı sırada başvurucuya ait vincin kırılması sonucunda trafo altında kalan A.K. vefat etmiş, Y.P. ise yaralanmıştır.
9. Meydana gelen ölüm ve yaralanma olayında kusurlu olduğu tespit edilen, aralarında başvurucunun da bulunduğu kişiler aleyhine kamu davası açılmıştır.
10. Niğde Ağır Ceza Mahkemesi yapmış olduğu yargılama sonucunda başvurucunun tedbirsizlik ve dikkatsizlikle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin de hayati tehlike arz edecek şekilde yaralanmasına neden olma suçundan adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş ve hükmü ertelemiştir. Hüküm, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/12/2006 tarihli onama kararıyla kesinleşmiştir.
B. Başvuruya Konu Yargılama Süreci
11. 20/5/1999 tarihli iş kazasında yaralanan Y.P. 8/9/2000 havale tarihli dilekçesiyle, meydana gelen iş kazası neticesinde sürekli şekilde malul kaldığı iddiasıyla aralarında başvurucunun da bulunduğu sorumlular hakkında maddi ve manevi tazminat isteğiyle dava açmıştır.
12. Y.P. dilekçesinde ayrıca başvurucu adına kayıtlı araç ve taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için tedbir isteğinde de bulunmuştur. Niğde Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 8/9/2000 tarihli tensip zaptı ile ihtiyati tedbir talebini kabul ederek başvurucu adına kayıtlı bulunan 886 ada 9 parsel, 48 ada 48 parsel, 2817 ada 7, 8, 9, 11, 12 ve 17 parsel, 808 ada 7 parsel, 1646 ada 4, 5, 6, parsel, 1667 ada 5 parsel ve 688 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar ile 51 AY 124 ve 06 ETM 08 plakalı araçlara tedbir uygulamıştır.
13. Bu arada aynı kazada hayatını kaybeden A.K.nın mirasçıları da aynı kişiler aleyhine maddi ve manevi tazminat isteğiyle dava açmış; her iki dava, aralarındaki hukuki ve fiilî bağlantı nedeniyle birleştirilmiştir.
14. Başvurucunun talebi üzerine 51 AY 124 plakalı araç ve 48 ada 48 parsel üzerindeki tedbir sırasıyla 29/6/2011 ve 7/9/2011 tarihinde kaldırılmıştır.
15. Mahkeme 16/1/2013 tarihli kararla davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Anılan kararda Y.P lehine hükmedilen 66.646,20 TL maddi tazminatın 2.000 TL'sinin başvurucu ile diğer davalılardan ve kalan miktarının davalılardan yalnızca A.Z.Ü.den tahsiline, A.K. mirasçıları lehine hükmedilen toplam 33.247 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminatın ise bütün davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
16. Hüküm temyiz edilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi davacılar arasında zorunlu ya da ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmadığı hâlde her iki davanın birleştirilip yeterli bir araştırma ve inceleme yapılmadan karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
17. Mahkeme bozma ilamına uyarak A.K.nın mirasçıları yönünden davayı tefrik etmiştir. 6/9/2014 tarihinde Y.P. yönünden yargılamaya son verilerek 16/1/2013 tarihli karar yeniden verilmiştir. Gerekçeli karar incelendiğinde daha önce verilen tedbir kararının devamına ya da ortadan kaldırılmasına yönelik herhangi bir ibarenin bulunmadığı saptanmıştır.
18. Temyiz edilen hüküm 8/9/2015 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
19. Nihai karar 14/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 10/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. İbrahim Geçer (B. No: 2014/19056, 19/2/2019, §§ 19-31) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bireysel başvurular sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
24. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
25. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).
26. Ferat Yüksel kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
27. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
28. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları
30. Başvurucu eyleminin, sahip olduğu vinci rica üzerine bedelsiz olarak A.Z.Ü.ye vermekten ibaret olduğunu ve kazanın meydana gelmesine neden olan vince parça ekleme işinin kendisi tarafından meydana getirilmediğini belirterek iş kazasından sorumlu tutulmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
32. Somut olayda başvurucu, iş sahibi A.Z.Ü.nün vince parça eklemesinin illiyet bağını ortadan kaldırdığını ileri sürerek gerçekleşen sonuçtan sorumlu tutulmasının doğru olmadığını ileri sürmektedir. Başvurucu tarafından ileri sürülen bu iddia, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir.
33. Açıklanan gerekçelerle başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, ihtiyati tedbir sürecinin makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
36. Anayasa Mahkemesi daha önce benzer bir şikâyeti Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. başvurusunda incelemiş ve sonuca bağlamıştır.
37. Anayasa Mahkemesi muhtemel bir alacağın güvence altına alınarak etkisizleşmesinin önüne geçilmesi amacıyla ihtiyaç duyulan tedbirlerin alınması ve bu tedbirler kapsamında kamu makamlarının mülk üzerinde belirli bir süreyle hukuki tasarruflarda bulunulmasının sınırlandırılması bakımından geniş bir takdir yetkisi bulunduğunu kabul etmiştir. Ancak söz konusu tedbirlerin uygulanmasının mülk sahibine kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet de yüklememesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu doğrultuda hukuki ilişkinin diğer tarafının haklarını korumak için tedbiri uygulayan kamu makamlarının söz konusu tedbirin başvurucunun mülkiyet hakkına etkilerini de gözetmesi ve ölçüsüz bir müdahaleye yol açmaması gerekmektedir (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti., § 79).
38. Buna göre mülkiyet hakkını sınırlandıran bir tedbirin uygulanmasının ölçülü olabilmesi için gerek kapsamı gerekse de süresi itibarıyla orantılı olarak uygulanması gerekmektedir. Mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirler uygulanması ve bu tedbirlerin belirli bir süre de devam etmesi ancak bireye şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği takdirde ölçülü görülebilir. Diğer bir deyişle mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin söz konusu olduğu durumlarda tedbiri uygulayan kamu makamlarının ivedi olarak ve özenli bir biçimde davranma yükümlülükleri bulunmaktadır. Aksi hâlde yani tedbirin makul olmayan bir süre devam etmesi, mülkiyet hakkının tanındığı yetkilerin kullanılmasının belirsiz olacak şekilde ötelenmesi suretiyle mülk sahibine orantısız bir külfet yüklemiş olur (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti., §§ 73-80).
39. Benzer nitelikteki somut olay bakımından da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Somut olayda başvurucunun on dört taşınmazına 8/9/2000 tarihli tensiple birlikte tedbir kararı uygulanmıştır. Başvurucunun talebi üzerine yargılama sürecinde bir taşınmaz üzerindeki tedbir kararı kaldırılmış ise de diğer taşınmazlar üzerindeki tedbir yargılamanın sonuna kadar kaldırılmamıştır. Dolayısıyla olayda mülkiyet hakkını sınırlandıran tedbir süresinin yaklaşık 15 yıl olduğu tespit edilmiştir. Bu tedbir süresi bir bütün olarak ele alındığında söz konusu sürenin makul olmadığı kuşkusuzdur. Bu durumda mülkiyet hakkını sınırlandıran tedbirin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
44. Başvurucu, ihlallerin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa Mahkemesi, ihtiyati tedbirin uygulanmasının makul bir süreyi aşması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Somut başvuruda bu sebeple ihlalin yargı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
46. Somut olayda, 8/9/2000 tarihli tedbir kararları yargılamanın sonuna kadar verilmiş olup hükmün kesinleşmesiyle 8/9/2015 tarihinde kendiliğinden ortadan kalktığından Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı ihtiyati tedbirin kaldırılmasını gerektirmemektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılan tedbirin uzun sürmesine ilişkin olarak tedbir sürecinde mülkiyet hakkının gerektirdiği ivediliğin ve özenin gösterilmesi bakımından yargısal makamların sorumluluğu olduğuna dikkat çekmektedir.
47. Buna göre başvuru konusu olayda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından etkin giderim yolu tazminat olarak görülmektedir. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zararı ortaya koyan somut bilgi veya belgeler sunması gerekmektedir. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 226,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Niğde 1.Asliye Hukuk (İş) Mahkemesine (E.2014/384) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.