TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN ÜNLÜ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/18779)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin
ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Osman ÜNLÜ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Tahsin
Murat PULAK
|
|
|
Av. Adil
AKTAY
|
|
|
Av. Utku
Çağrı AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve değer
kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet ve özel hayata saygı haklarının, idare
lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/11/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucuya ait Karaman ili, Ermenek ilçesi, Çavuş köyü, 104
ada ve 37 parselde kayıtlı taşınmazın da bulunduğu Ermenek ilçesinde, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığının 10/4/2002 tarih ve 1572 sayılı tasdikli projesi
kapsamında Ermenek Barajı ve Hidroelektrik Santrali Tesisleri Projesi ve göl
sahası inşaatı yapılması planlanmış ve 13/7/2006 tarihinde Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünce (İdare) kamu yararı ve kamulaştırma kararı alınmıştır.
Bakanlar Kurulunun Baraj ve Hidroelektrik Santrali Projesi'ne ilişkin
2009/14599 sayılı acele kamulaştırma kararı 31/1/2009 tarihli ve 27127 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
9. İdare, 10/2/2009 tarihinde Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinden
(Mahkeme) başvurucuya ait taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulması ve
kamulaştırma bedelinin tespiti talebinde bulunmuştur. Mahkeme 21/4/2009 tarihli
kararı ile bilirkişi raporuna dayanarak el koyma bedelini 15.250,43 TL olarak
belirleyip bedelin başvurucuya ödenmesine ve bahsedilen taşınmaza acele el
konulmasına karar vermiştir.
10. İdare tarafından 5/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında Mahkemece bilirkişi
incelemesi yaptırılmış, bilirkişilertaşınmazın
özelliklerini gözeterek ve net gelir yöntemine göre 2010 yılı fiyat, masraf ve
verim verilerini kullanarak taşınmazın toplam değerini 11.292,30 TL olarak
belirlemiştir.
11. Mahkeme 22/2/2012 tarihli kararıyla; taşınmazın kamulaştırma
bedelinin 11.292,30 TL olarak tespitine, acele kamulaştırma yoluyla el koyma
dosyasında tespit edilen bedelin mahsubu ile bakiye kalan 3.958,13 TL'nin
başvurucu tarafça İdarenin bankada açtırdığı hesaptan paranın çekildiği tarihe
kadar varsa işlemi olan mevduat faizi ile birlikte davacı İdareye iadesine
karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, mezkûr taşınmazın tamamının ise baraj gölü
içinde kalması nedeniyle tapu kaydının iptali ile tapudan terkinine karar
vermiştir.
12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince
16/10/2012 tarihinde bozulmuştur. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 21/3/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
13. Mahkeme, bozma kararına uyarak 7/3/2014 tarihli kararıyla;
taşınmazın kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen 17.229,50 TL'den önceki
aşamalarda başvurucuya ödenen 15.250,43 TL'nin mahsubu ile bakiye kalan ve
başvurucu adına bankaya yatırılan 1.979,07 TL'nin 5/9/2010 tarihinden 7/3/2014
tarihine kadar yasal faiz işletilerek başvurucuya ödenmesine, mezkûr taşınmazın
başvurucu adına kayıtlı olan tapu kaydının iptali ile davacı İdare adına tapuya
kayıt ve tesciline karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi'nin
30/9/2014 tarihli kararı ile onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi
aynı Dairenin 14/9/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
15.Nihai karar, başvurucuya 27/10/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 26/11/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073,
6/7/2017, §§ 18-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu öncelikle kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre bilirkişi tarafından
kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin
verileri yerine komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verileri dikkate alınarak hesap
yapılması nedeniyle taşınmaz bedeli olması gerekenden düşük hesaplanmıştır.
Başvurucu ayrıca, derece mahkemelerince belirlenen kamulaştırma bedelinin değer
kaybına uğratıldığını belirtmiştir. Başvurucu, bu gerekçelerle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, daha önce Karaman'ın Ermenek ilçesinde
yapılan aynı kapsamdaki kamulaştırma işlemleri yönünden benzer şikâyetleri
çeşitli bireysel başvurularda incelemiş ve karara bağlamıştır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014; Ali Şimşek ve diğerleri).
21. Başvurucu ilk olarak kamulaştırma bedelinin düşük
belirlendiğinden yakınmaktadır. Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri uyarınca
kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve
usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın
anayasal ögeleridir. Kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı olan bedelinin
tespiti ise uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu
konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden Anayasa Mahkemesinin
yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim
Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).
22. Somut olayda ise Yargıtay 18. Hukuk Dairesi gerekçesini
önceden ortaya koyarak Ermenek ilçesindeki arazilerin kamulaştırılmasında
gerçek değere ulaşmak için mevki kavramını ilçe düzeyinden daha geniş yorumlamıştır.
2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için
erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan
kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından bahsedilen
yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır. Dolayısıyla Yargıtay Dairesinin
Ermenek ilçesi için belirlediği mevki kavramını daha geniş yorumlayan bedel
tespiti yöntemi 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11.
maddesinin (f) bendine açıkça aykırı olmadığı gibi ikna edici gerekçesi ile
keyfî olmaktan da uzaktır (Tahsin Erdoğan, §§
64-70).
23. Başvurucu ayrıca, yargılamanın uzun sürmesinden kaynaklı
olarak kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratıldığını ileri sürmüştür.
24. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca
ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen
dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş
olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden
arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi
arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz
uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini
önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, § 42).
25. Yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece
tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi
arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen
kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin
sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede
önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden
başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali
Şimşek ve diğerleri, § 66).
26. Mahkeme, yargılama neticesinde taşınmazın kamulaştırma
bedeli olarak tespit edilen 17.229,50 TL'den önceki aşamalarda başvurucuya
ödenen 15.250,43 TL'nin mahsubu ile bakiye kalan ve başvurucu adına bankaya
yatırılan 1.979,07 TL'nin 5/9/2010 tarihinden 26/2/2014 tarihine kadar yasal
faiz işletilerek başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
27. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 2010
yılı 5. ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2014 yılı 3. ayı itibarıyla
enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 133,22 TL'dir. Bu durumda
başvurucuya ödenmesi gereken 1.979,07 TL tutarındaki kamulaştırma bedeli
alacağının 2014 yılı 3. ayıitibarıyla Merkez Bankası
verileri kullanılarak enflasyon karşısında değerkaybının
giderilmiş karşılığı 2.636,46 TL’dir.
28. Dolayısıyla yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilen 1.979,07 TL tutarındaki alacağının değer
kaybını telafi edecek fark 657,39 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince,
başvurucunun alacağına 5/9/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine
karar verilmiş olup bu doğrultuda başvurucuya 624,14 TL tutarında faiz ödemesi
yapıldığı görülmektedir. Bu durumda başvurucunun alacağında meydana gelen değer
kaybı %1,68'dir.
29. Bu koşullar altında somut olaya bakıldığında taşınmaz
malikine ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı
değer kaybını çok büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit
edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi
sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı
değerlendirilmelidir. Ayrıca Mahkeme kararıyla tespit edilen kamulaştırma
bedeli, kararla birlikte taşınmaz malikine ödenmiştir. Bu durumda kamulaştırma
bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın
karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- mülkiyet hakkının
ihlaline neden olacak kadar ağır sonuçlara yol açmadığı değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna
varılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, lehine hükmedilen tazminatın bir bölümünü vekâlet
ücreti olarak ödemek zorunda kalmasından şikâyet etmiştir.
2. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun vekâlet ücretine ilişkin
şikâyetinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
34. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi
bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2011/33,
K.2012/54, 11/4/2012; AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108,
K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013; E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014; E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 18).
35. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
36. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
hak arama özgürlüğünün bir gereği olmakla birlikte hak arama özgürlüğünün
varlığının kabulü için tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi
etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya
caydırıcı nitelikte olan (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013), kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi
mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can
Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).
37. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli
olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile
ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38).
38. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil
etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B. No: 2014/10261,
8/12/2016, § 101).
39. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033,
13/4/2016, § 46).
40. Mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim
hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
41. Başvuru konusu olayda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi ve 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı
Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk
Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 14. maddesinin
(1) numaralı fıkrası ile 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT)
uyarınca başvurucu aleyhine reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
42. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının
gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu
kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili,
verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik
düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple
yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042,
9/3/2017, § 70).
43. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların
reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı
tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları
çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını
anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları
çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının
asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen,
§ 54).
44. Başvuru konusu olayda dava Mahkemece kabul edilerek
başvurucu taraflar yararına 2014 yılı AAÜT uyarınca ayrı ayrı 1.500 TL maktu
vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Bu durumda başvurucu aleyhine hükmedilen 1.500
TL maktu vekâlet ücretinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Bu nedenle mahkemeye
erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
50. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate
alındığında yaklaşık 5 yıl 4 ay 9 günlük yargılama süresinin makul olmadığısonucuna varmak gerekir.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. Başvurucunun Diğer
İddiaları
52. Başvurucu, özel yaşama saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte ise de somut başvurunun konut
dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı haklarıyla bir ilgisi görülmediğinden bu
haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
E. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/3011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
54. Başvurucu, 470.897,97 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
55. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
56. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
57. Mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarının ihlali iddiaları
yönünden başvuru kabul edilemez bulunduğundan başvurucunun bu haklara yönelik
maddi tazminat taleplerinin reddi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun diğer iddialarının incelenmesine GEREK
OLMADIĞINA,
D. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, maddi
tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ermenek Asliye Hukuk
Mahkemesine (E.2013/246, K.2014/85) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.