|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
MİRZA YENER BAŞVURUSU (2)
|
|
(Başvuru Numarası: 2015/19159)
|
Karar Tarihi: 11/6/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Mirza YENER
|
Vekili
|
:
|
Av. Cihan
KOÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tazminat talebiyle açılan davada uğranılan zararın
askerî görev koşulları sebebiyle oluştuğu ileri sürülmesine karşın bu iddiaya
ilişkin olarak yeterli inceleme yapılmadan hüküm kurulması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 2002 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde
uzman erbaş olarak göreve başlamış; 2013 yılı içinde 3. Komanda Tugayı Siirt
Merkez Komutanlığında uzman erbaş olarak görev yaptığı sırada işitme yetisi
yönünden rahatsızlanmıştır. Özel bir sağlık kurumunda test yaptıran
başvurucunun kulaklarında işitme kaybı bulunduğu tespit edilmiştir.
9. Siirt Asker Hastanesi Baştabipliğinin düzenlediği 2/5/2013
tarihli rapor ile bilateral sensörinöral işitme kaybı
tanısı konulan ve hakkında TSK bünyesine görev yapamaz kararı alınan
başvurucunun sözleşmesi 15/5/2013 tarihli işlemle feshedilmiştir.
10. Başvurucu; işitme kaybının askerî hizmet koşulları nedeniyle
oluştuğunu, sağlıklı başladığı meslek hayatında engelli konumuna geldiğini
belirtmek suretiyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini için Millî Savunma
Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde tazminat
davası açmıştır.
11. AYİM Başsavcılığı tarafından uyuşmazlığa ilişkin olarak
bildirilen 24/12/2014 tarihli görüşte özetle başvurucunun işitme kaybının
askerlik hizmetinin tesiri ile ortaya çıkıp çıkmadığı konusunda yaptırılacak
tıbbi incelemenin sonucuna ve illiyet bağını kesecek başka bir olgunun bulunup
bulunmadığı hususuna ilişkin yapılacak hukuki değerlendirmeye göre karar
verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
12. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 14/10/2015 tarihli kararıyla
davayı reddetmiştir. Mahkeme gerekçesinde öncelikle başvurucunun
rahatsızlığının görevin etkisi ile meydana geldiğini kabule yeterli somut
dayanak bulunmadığını vurgulamıştır. Başvurucunun rahatsızlığı sonucu uğradığı
zarar ile illiyet bağı kurulabilecek herhangi bir idari işlem ya da eylemin ve
kusursuz sorumluluk gerektirecek bir hâlin bulunmadığını ifade eden Mahkeme
dosya içeriğine göre karar verilebileceğini, bilirkişi incelemesine gerek
olmadığını ifade etmiştir. Mahkeme sonuç olarak tazminat davasının hukuki
dayanaktan yoksun olduğunu belirterek ret gerekçesini oluşturmuştur.
13. Başvurucu nihai kararı 27/11/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 15/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu
hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini
oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun
Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı
bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen
birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan
zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur.
İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile
hüküm ve esasları, Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle
Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Danıştay içtihatlarına göre idarenin
mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye
ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler,
mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif edilmektedir.
Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru) sorumluluğun
temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru bulunmasa dahi
idarenin mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§28, 29, 30).
15. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi
mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak
üzere uzatılabilir.''
16. 1602 sayılı mülga Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde;
İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin hükümleri uygulanır.''
17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Danıştay
ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 11/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; göreve başlarken yapılan sağlık kontrolünde
işitme yönünden herhangi bir rahatsızlığının tespit edilmediğini, askerî
hizmeti sırasında düzenli olarak atış görevlerinde bulunduğunu ve diğer
personelin atış görevine nezaret ettiğini, görevi devam ederken 2013 yılında
işitme bozukluğu teşhisi konduğunu, konunun teknik inceleme gerektirdiğini
ancak Mahkemenin tüm bu hususları dikkate almadan kanaat üzerinden karar
verdiğini ileri sürmektedir. Başvurucu, özetlenen sebeplerle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası,
uyuşmazlığa dair ileri sürülen savın etkin bir şekilde incelenmemesi iddiasına
ilişkindir. Bu hâle göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı
kapsamında silahlarin eşitliği ilkesi yönünden
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
23. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına sahiptir.
Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673,
20/9/2014, § 37).
24. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen silahların eşitliği
ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla
anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu
ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın
hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Mehmet
Fidan, § 38).
25. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki
tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
26. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme,
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer,
§ 19).
27. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili
de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların
tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Silahların
eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir.Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya
hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın bütünü kapsamında
değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında
silahların eşitliği ilkesinin güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının
korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir (Mustafa
Kupal, B. No: 2013/7727, 4/2/2016, §§§ 50, 51, 52).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
28. Somut olayda başvurucunun sağlık kontrolünden geçirilerek
askerliğe elverişli olduğunun kabulüyle uzman erbaş olarak atandığı, görevi
devam ederken işitme kaybı teşhisi konulması nedeniyle bu görevi yapamayacağına
karar verilerek adi malul sıfatıyla emekliye sevk edildiği hususunda ihtilaf
bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının tarafları
arasındaki ihtilaf, işitme kaybının başvurucunun yaptığı görevin koşullarının
bir sonucu olarak ortaya çıkıp çıkmadığı noktasındadır. Başvurucu, işitme
kaybının yürüttüğü askerlik hizmetinin koşullarından ileri geldiğini öne
sürmekte iken idare, işitme kaybının görev koşullarından kaynaklanmadığı
görüşünü savunmuş; davaya bakan AYİM ise işitme kaybının meydana gelmesinde
askerî hizmetin bir etkisinin olmadığı sonucuna varmak suretiyle tazminat
talebini reddetmiştir.
29. Başvuruya konu uyuşmazlıkta başvurucunun temel iddiası,
işitme kaybının yürüttüğü askerlik hizmetinin koşullarından (atış görevleri)
ileri geldiği ve bu nedenle idarenin mali sorumluluğu bulunduğu yönündedir.
30. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada
bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek
değildir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi
tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların işin mahiyetinin
gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti
konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma
düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi bulunmaktadır.
31. Somut olayda idarenin başvurucunun görev koşullarına ve
görevi sırasında patlayıcı maddelerin çıkardığı şiddetli gürültüye maruz
kaldığına yönelik herhangi bir itirazı söz konusu olmamıştır. Mahkemenin de
aksine bir değerlendirmesi bulunmamaktadır. Şu hâlde görevi sırasında askerî
mühimmat patlamalarından kaynaklanan şiddetli gürültüye düçar
olduğu hususunda kamu makamlarının itirazının bulunmadığı başvurucunun
kulağında meydana gelen işitme kaybının görevinden kaynaklandığı yolunda öne
sürdüğü iddianın temelsiz olduğu söylenemez.
32. Başvurucunun kulağında meydana gelen işitme kaybının görev
koşullarından kaynaklandığı iddiasının temelsiz olmaması, bunun ispatlandığı
anlamına gelmediği vurgulanmalıdır. Bu nedenle bu iddiaya dair daha güçlü ve
ikna edici kanıtların varlığının aranması anlaşılabilir bir durumdur. Ne var ki
başvurucunun kulağında oluşan işitme kaybının askerlik görevinin koşullarından
kaynaklandığını kendi imkânlarıyla ispatlamasının güçlüğünü de gözönünde bulundurmak gerekir.
33. İşitme kaybının sebebinin ortaya konulmasının tıbbi
incelemeyi gerektirdiği izahtan varestedir. Başvurucunun işitme kaybının görev
koşulları nedeniyle oluştuğu yönündeki iddiasını, tıbbi bir inceleme olmaksızın
ispatlaması mümkün değildir. Başvurucu tarafından ileri sürülen işitme kaybının
görevi sebebiyle gerçekleştiği yönündeki iddia, Mahkemeye 1602 ve 2577 sayılı
Kanunlarla tanınan imkân kullanılarak gererkirse
bilirkişi incelemesi de yaptırılması suretiyle açıklığa kavuşturulması gereken
bir olgudur.
34. Bu bağlamda başvurucunun ileri sürdüğü iddianın sonuca
bağlanabilmesini sağlayacak bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve
başvurucunun içinde bulunduğu görev koşullarının işitme kaybına yol açıp
açmadığının tespit edilmesi, yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde iddiaların ve
delillerin etkili bir biçimde incelemesi açısından gereklilik arz etmektedir.
35. Sonuç olarak tıbbi rapor olmadan başvurucunun bu iddiasını
ispatlanmasının mümkün olmayacağı dikkate alındığında mahkemece bu iddiaya
ilişkin bir irdeleme ve araştırma yapılmadan uyuşmazlığın sonuçlandırılması
başvurucunun davalı idareye nazaran zayıf bir konuma düşürülmesi sonucunu
doğurmuştur. Bu durum silahların eşitliği ilkesiyle çelişmektedir.
36. Açıklanan gerekçelerle yargılamaya bir bütün olarak
bakıldığında Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
37.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde
dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Yeniden yargılama yapılmasını isteyen başvurucu ayrıca 200.000 TL
maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
39. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
40. Silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
41. Silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında silahların
eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapasımda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
güvencelerinden olan silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin14/10/2015 tarihli ve
E.2014/1353, K.2015/1641 sayılı kararıyla ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.