TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ERARSLAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/20273)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet
ERARSLAN
|
|
|
2. Aydın
GÖKBAYRAK
|
|
|
3. Hüseyin
Cahit GÖKBAYRAK
|
|
|
4. Neşe
ERARSLAN
|
|
|
5. Sefer
GÖKBAYRAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
ELBEYOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zilyet olunan taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle
kadastro tespitinin iptal edilmesi üzerine açılan tazminat davasının
reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Tapulama Tespiti ve
İtiraz Süreci
9. İstanbul'un Beykoz ilçesi Güllü köyünde yapılan tapulama
çalışmaları sırasında 152 parsel olarak sınırlandırılan 11.156 m²
yüzölçümündeki taşınmaz "tarla" vasıflı olarak 26/9/1969 tarihinde
1/2 paylarla soyadları belirtilmeyen R. ve N. adlarına tespit edilmiştir.
Tapulama tutanağının edinme sebebinde taşınmazın A. kızı H.nin
1943 yılında ölümüyle bu kişilere intikal ettiği belirtilmiş, bununla birlikte
herhangi bir kayda dayanılmadan senetsizden tespit yapılmıştır.
10. Orman Genel Müdürlüğünce, Beykoz Tapulama Mahkemesinde
anılan tapulama tespitine askı ilanı süresi içinde itiraz edilmiş; Mahkeme
3/7/1974 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme; tapulama
tespitinin iptali ile uyuşmazlık konusu taşınmazın 8.706 m² yüzölçümlü kısmına
ilişkin orman tahdidinin tapu kütüğüne aktarılmasına, bakiye 2.450 m²
yüzölçümlü kısmının ise ayrı bir parsel numarası altında davalı taraf adına
tapuya tesciline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, yapılan keşif ve uzman
bilirkişi raporlarına göre taşınmazın 8.706 m2 yüzölçümlü kısmının kesinleşmiş ve tapuya
tescil edilmiş devlet orman tahdidi sınırları içinde kaldığı belirtilmiştir.
11. Dava konusu taşınmaz, yüzölçümü 2.450 m2 olarak düzeltilmek suretiyle "hükmen
tapulama" edinimli olarak 5/1/1977 tarihinde
tespit malikleri Rahmi ve Naide adlarına tapuya
tescil edilmiştir. Tapu Müdürlüğünce Mahkeme kararına dayalı olarak 2/9/2005
tarihinde isim tashihi yapılarak taşınmaz, R. ve N. adlarına 1/2 paylı olarak
tescil edilmiştir. Aynı tarihte yapılan intikal sonrası kayıt maliklerinin
mirasçıları tarafından bu taşınmaz satılarak yine 2/6/2005 tarihinde M.K.E.adına tapuya tescil
edilmiştir.
12. Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 30/11/1976 tarihli Mirasçılık
Belgesi'ne göre Rahmi Sümer 18/10/1972 tarihinde vefat etmiş olup mirası Nahide
Gökbayrak'a intikal etmiştir. Aynı Mahkemenin 30/11/1976 tarihli Mirasçılık
Belgesi'nde de Nahide Gökbayrak'ın 17/3/1981 tarihinde vefat ettiği ve
mirasının ise eşi M.G. ve çocuklarıHanife Erarslan
ile başvurucu Sefer Gökbayrak, Aydın Gökbayrak, Hüseyin Cahit Gökbayrak'a
intikal ettiği belirtilmiştir. Son olarak Mahkemenin 19/4/2011 tarihli
Mirasçılık Belgesi'ne göre Hanife Erarslan 12/3/2011 tarihinde vefat etmiş olup
mirası başvurucu Ahmet Erarslan ve Neşe Erarslan'a intikal etmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
13. Başvurucular, uyuşmazlık konusu taşınmazın 8.706 m2 yüzölçümlü kısmının herhangi bir tazminat
ödenmeksizin orman olarak tapu kaydının iptal edildiği gerekçesiyle Hazine
aleyhine Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 31/1/2013 tarihinde tazminat
davası açmışlardır.
14. Mahkeme 19/11/2013 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, tazminat talep edilen taşınmaz bölümünün daha
önce tapulama tespitine yapılan itiraz üzerine Tapulama Mahkemesince orman
tahdidi sınırları içinde kaldığına işaret edilmiştir. Gerekçede, Anayasa'nın
169. maddesine göre orman alanlarının özel mülke konu olamayacağı ve
kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilemeyeceği belirtilmiştir. Mahkemeye göre
başvurucuların adına yapılan kadastro tespitleri yolsuz olup yolsuz tescile
dayalı olarak tazminat davası açılamaz. Mahkeme ayrıca, başvurucuların bir
zararlarının da bulunmadığını belirtmiştir.
15. Temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 16/6/2014
tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talepleri aynı Dairenin
19/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar, başvurucular vekiline 27/11/2015 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 25/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 12/7/1966 tarihli ve 766 sayılı mülga Tapulama Kanunu'nun 2.
maddesi şöyledir:
"Tarıma elverişli olmıyan
sahipsiz yerler ile aynı nitelikte olan sahipsiz kayalar, tepeler, dağlar ve
Orman Kanunu uyarınca orman sayılan yerler, tapulamaya tabi tutulmaz. Birlik
sınırları içinde kalan bu gibi gayrimenkullerin tapulamaya 766 tabi olup
olmadığı hususunda ilgililer arasında anlaşmazlık çıkarsa, tapulama tutanağı ve
krokisi yapılır. Anlaşmazlık sebebi tutanakla belirtilir.
Anlaşmazlık bu kanunda yazılı usul ve ilgili
kanunların esasları dairesinde çözülür."
19. 766 sayılı mülga Kanun'un 46. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
"Orman Kanunu uyarınca, tahditleri
yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıtlar, müseccel
bulunduğu birliğin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır."
20. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun "Kamu malları" kenar başlıklı
16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine
ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz
yerlerden:
...
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine
tabidir.”
21. 3402 sayılı Kanun’un 18. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“ Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu
altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca
Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı
zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.”
22. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Tabii olarak yetişen ve emekle
yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman
sayılır"
23. 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu yerler dışında orman sınırlarında
hiçbir suretle daraltma yapılamaz."
24. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
1007. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Tapu
sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan
görevlilere rücu eder."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mülkiyet hakkına
ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün
birinci maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul
etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B.
No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
26. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün
birinci maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması
durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da
içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği
yönündeki en azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet hakkı
kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya
[BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Lihtenştayn
Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No:
42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği
kararlar için Pine Valley Developments
Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87,
29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No:
17849/91, 20/11/1995, § 31).
27. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti [BD] (k.k.),B.
No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve
uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak
reddedildiği durumlarda “meşru bir beklentinin”
bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
28. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir
olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması, hukuki bir düzenlemeye
ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına dayanması gereken
meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
29. Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından
AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile
yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi
alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağına dair Türk
hukukundaki düzenlemeler nedeniyle başvurucuların bu taşınmazların mülkiyetini
elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentilerinin doğmasının mümkün
bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 21303/07,
14/10/2014, § 35; Kadir Gündüz/Türkiye
(k.k.), B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, B. No:
41192/04, 24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.),
B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44).
30. Başvurucuların emsal olarak gösterdikleri Turgut ve diğerleri/Türkiye (B. No:
1411/03, 8/7/2008) kararınakonu olayda 1911 yılında
tapuya tescil edilen taşınmazın tapu kaydı, orman olduğu için özel mülkiyete
konu olamayacağı gerekçesiyle yargı kararıyla iptal edilmiştir. AİHM,
başvurucuların miras bırakanının 1911 yılında bu taşınmazı edindiğine ve
başvurucuların tapu kayıtlarının Hazine yararına iptal edildiği tarihe kadar
söz konusu taşınmazın iç hukuktaki tüm sonuçlarıyla birlikte meşru olduğuna
işaret etmiştir. AİHM sonuç olarak tazminat ödenmeksizin tapu kaydının iptal
edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Turgut ve diğerleri/Türkiye, §§ 86-93). Devecioğlu/Türkiye(B. No: 17203/03,
13/11/2008) kararında da AİHM,
tapu siciline güven ilkesi çerçevesinde satın alınan bir taşınmazın tapu
kaydının tazminat ödenmeksizin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna varmıştır (Devecioğlu/Türkiye,
§§ 31-41).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucular, tapulama tespitine itiraz üzerine Beykoz
Tapulama Mahkemesince yapılan yargılamada murislerine herhangi bir tebligat
yapılmadığını ve Mahkeme kararı uyarınca orman olduğu gerekçesiyle tapudaki
paylarının terkin edilerek mülklerinden yoksun kaldıklarını belirtmişlerdir.
Başvurucular, benzer olduğunu öne sürdükleri mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin
AİHM'in Turgut ve
diğerleri/Türkiye ile Devecioğlu/Türkiye
kararlarına vurgu yaparak buna rağmen Hazine aleyhine açtıkları tazminat
davasının reddedildiğinden yakınmışlardır. Başvurucular, bu gerekçelerle
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Bakanlık görüşünde, başvurucuların mülkiyet iddiasında
bulundukları taşınmazın tapulama sırasında senetsizden tespit gördüğü ve bu
tutanakların kesinleşmediğine dikkat çekilmiştir. Bakanlığa göre başvurucuların
mevcut bir mülkü bulunmadığı gibi orman alanlarının zilyetlik yoluyla
kazanılması mümkün olmadığından bu taşınmazların edinilmesine ilişkin meşru bir
beklentileri de mevcut değildir.
34. Başvurucular, cevap dilekçesinde başvuru formundaki
beyanlarını yinelemişlerdir.
B. Değerlendirme
35. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
36. Başvurucular, öncelikle orman tahdidinden ve tapulama
tespitine itiraz davasında Tapulama Mahkemesince usulüne uygun taraf teşkili
sağlanmadan karar verildiğinden şikâyet etmişlerdir. Bu davanın görüldüğü
tarihte yürürlükte olan mülga 766 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre orman
sayılan yerlerin tapulamaya tabi tutulamayacağı belirtilmiş olup 46. maddesinin
üçüncü fıkrasında da kesinleşen orman tahditlerinin tapu kütüğüne olduğu gibi
aktarılacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda Tapulama Mahkemesi de
3/7/1974 tarihinde yapılan yargılama sonucunda uyuşmazlık konusu 8.706 m2 miktarlı taşınmaz bölümü yönünden daha önce kesinleşen
orman tahdidinin olduğu gibi tapu kütüğüne aktarılmasına karar vermiştir.
Taşınmazın kalan kısmı ise anılan Mahkeme kararı uyarınca 5/1/1977 tarihinde
tapuya tescil edilmiştir (bkz. §§ 10, 11).
37. Anayasa ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un anılan hükümleri
uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012
tarihi olup Anayasa Mahkemesi, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem
ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Ahmet Melih Acar, B. No: 2012/329,
12/2/2013, § 15; G.S., B. No:
2012/832, 12/2/2013, § 14). Anayasa Mahkemesi içtihadına göre mülkiyetten
yoksun bırakma şeklindeki mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler, kural olarak
anlık eylemler olup sürekli bir müdahale oluşturmaz (Agavni Mari Hazaryan ve
diğerleri, B. No: 2014/4715, 15/6/2016, § 114). Ancak bu kuralın bir
istinası ise mevzuatta bir tazminat yolunun bulunması ve bu tazminat yolunun
zaman bakımından yetki alanında devam etmesi durumudur.
38. Somut olayda başvurucuların şikâyet ettiği orman tahdidinin
kesinleşmesi ve tapulama tespitine itiraz süreçleri Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiştir.
Bununla birlikte başvurucular, bu defa Hazine aleyhine Beykoz 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde 31/1/2013 tarihinde tazminat davası açmışlardır. Mahkeme
19/11/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiş, temyiz edilen hüküm Yargıtay
5. Hukuk Dairesinin 16/6/2014 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme
isteminin aynı Daire tarafından reddedildiği 19/10/2015 tarihinde
kesinleşmiştir (bkz. §§ 14, 15).
39. Bu durumda somut olayda orman tahdidinin kesinleşmesi ve
tapulama tespitine itiraz süreci Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
dışında kesinleşmiştir. Ancak başvurucuların açtığı tazminat davasına ilişkin
yargılama süreci Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içinde kesinleştiği
için mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin tazminat yönünden
değerlendirilmesi gerekmektedir (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri,
§§ 94-120).
40. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti; makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
41. Meşru beklenti; objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp
bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet
hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının
tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile
yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
42. Başvuru konusu, tapulama sırasında başvurucuların miras
bırakanlarının adlarına tespit edilen söz konusu taşınmazın 8.706 m2 miktarlı kısmına yönelik olup başvurucular,
orman olduğu gerekçesiyle bu tespitin yargı kararıyla iptal edilmesine rağmen
kendilerine tazminat ödenmemesinden şikâyet etmişlerdir.
43. Bununla birlikte mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden
şikâyet eden bir kimse önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak
zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri,
B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin daha önce
de belirttiği üzere Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak
mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına
almaktadır (Mehmet Şentürk [GK],
B. No: 2014/13478, 25/7/2017, § 53).
44. Başvurucular, kendilerinin veya miras bırakanlarının
adlarına söz konusu taşınmaz bölümünü edindiklerini gösteren herhangi bir tapu
kaydına veya başkaca bir kayda dayanmamışlardır. Nitekim kadastro sırasında da
bu taşınmaz bölümü bir tapu kaydına veya başkaca bir kayda dayalı olmadan
(senetsizden) zilyetlik yoluyla mülk edinmeyi sağlayan kazandırıcı zamanaşımı
koşulları çerçevesinde başvurucuların miras bırakanlarının adlarına tespit
edilmiştir. Dolayısıyla tapulama öncesinde söz konusu taşınmaz bölümüne ilişkin
olarak başvurucuların veya miras bırakanlarının adlarına herhangi bir tapu
kaydının veya taşınmazı edindiklerini ispat eden başka bir belgenin bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
45. Öte yandan somut olayda başvurucuların miras bırakanlarının
lehine yapılan tapulama tespiti kesinleşmeden Orman İdaresince itirazda
bulunulduğu ve yargı kararıyla tespitin iptal edilerek ihtilaflı taşınmaz
bölümünün orman olarak tapuya tesciline karar verildiği dikkate alınmalıdır.
Buna göre söz konusu taşınmaz bölümünün tapulama sonucu başvurucuların miras
bırakanlarının adlarına hiçbir zaman tapuya tescil edilmemiş olduğu
görülmektedir.
46. Başvurucular, esas itibarıyla mülk edinmeyi sağlayan
zilyetlik yoluyla kazandırıcı zamanaşımı koşullarının miras bırakanlarının
yararına gerçekleştiğini ve bu suretle uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini
edindiklerini iddia etmişlerdir. Ancak dava konusu taşınmaz bölümü yönünden
tahdidin olduğu gibi tapu kütüğüne aktarılmasına karar veren Tapulama
Mahkemesinin kesinleşen orman tahdidini esas aldığı gözetilmelidir. Nitekim
tazminat davasında derece mahkemelerince, taşınmaz bölümünün orman olan vasfına
dikkat çekilerek orman alanlarının zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı yönündeki
Anayasa'nın 169. maddesine dayalı olarak davanın reddine karar verilmiştir. İlk
derece mahkemesinin kararında yer alan, başvurucuların olay nedeniyle
zararlarının bulunmadığı ve yolsuz tescile dayalı olarak tapu kaydı iptal
edilen kişilerin tazminat davası açamayacakları yönündeki ifadeleri; Yargıtayın 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi
kapsamında devletin kimi durumlarda kadastro hatalarından da sorumlu olması
gerektiği yönündeki kararlarla örtüşmediği için sorunlu görülmüştür. Bununla
birlikte yine ilk derece mahkemesinin de işaret ettiği üzere ormanların
korunması ve geliştirilmesine ilişkin Anayasa'nın 169. maddesi uyarınca
mülkiyetinin devredilmesi yasaklanan devlet ormanlarının zamanaşımı ile mülk
edinilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda somut olayda özellikle uyuşmazlık
konusu taşınmazın orman olduğu olgusu ve orman niteliğindeki taşınmazların
zilyetlik yoluyla edinilmesinin mümkün olmadığı yönündeki derece mahkemelerinin
yorumlarının Anayasa ve kanun hükümlerine dayandığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple
anılan kararın keyfî veya öngörülemez olduğu da söylenemez.
47. Sonuç olarak kesinleşen orman tahdidine göre orman olduğu
belirlenen uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümüne yönelik olarak tapulama
öncesinde başvurucuların tapu veya benzeri bir kayıtlarının bulunmadığı gibi
tapulama sonucu da bu taşınmaz bölümü başvurucular veya miras bırakanlarının
adlarına tapuya tescil edilmemiştir. Ayrıca ilgili Kanun hükümleri ve yargı
kararları karşısında başvurucuların orman olan söz konusu taşınmaz bölümünün
mülkiyetini kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinmeleri de mümkün görülmemiştir.
Dolayısıyla somut başvuru açısından ihtilaflı taşınmaz bölümü yönünden
başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı
kapsamında bir mülklerinin veya yeterli bir hukuki temele dayalı olarak en
azından mülkiyeti elde etme yönünde meşru bir beklentilerinin bulunduğunu
kanıtlayamadıkları anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
nedenleri incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.