TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET ERARSLAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/20273)
Karar Tarihi: 21/3/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucular
1. Ahmet ERARSLAN
2. Aydın GÖKBAYRAK
3. Hüseyin Cahit GÖKBAYRAK
4. Neşe ERARSLAN
5. Sefer GÖKBAYRAK
Vekili
Av. Ali ELBEYOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zilyet olunan taşınmazın orman olduğu gerekçesiyle kadastro tespitinin iptal edilmesi üzerine açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Tapulama Tespiti ve İtiraz Süreci
9. İstanbul'un Beykoz ilçesi Güllü köyünde yapılan tapulama çalışmaları sırasında 152 parsel olarak sınırlandırılan 11.156 m² yüzölçümündeki taşınmaz "tarla" vasıflı olarak 26/9/1969 tarihinde 1/2 paylarla soyadları belirtilmeyen R. ve N. adlarına tespit edilmiştir. Tapulama tutanağının edinme sebebinde taşınmazın A. kızı H.nin 1943 yılında ölümüyle bu kişilere intikal ettiği belirtilmiş, bununla birlikte herhangi bir kayda dayanılmadan senetsizden tespit yapılmıştır.
10. Orman Genel Müdürlüğünce, Beykoz Tapulama Mahkemesinde anılan tapulama tespitine askı ilanı süresi içinde itiraz edilmiş; Mahkeme 3/7/1974 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme; tapulama tespitinin iptali ile uyuşmazlık konusu taşınmazın 8.706 m² yüzölçümlü kısmına ilişkin orman tahdidinin tapu kütüğüne aktarılmasına, bakiye 2.450 m² yüzölçümlü kısmının ise ayrı bir parsel numarası altında davalı taraf adına tapuya tesciline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, yapılan keşif ve uzman bilirkişi raporlarına göre taşınmazın 8.706 m2 yüzölçümlü kısmının kesinleşmiş ve tapuya tescil edilmiş devlet orman tahdidi sınırları içinde kaldığı belirtilmiştir.
11. Dava konusu taşınmaz, yüzölçümü 2.450 m2 olarak düzeltilmek suretiyle "hükmen tapulama" edinimli olarak 5/1/1977 tarihinde tespit malikleri Rahmi ve Naide adlarına tapuya tescil edilmiştir. Tapu Müdürlüğünce Mahkeme kararına dayalı olarak 2/9/2005 tarihinde isim tashihi yapılarak taşınmaz, R. ve N. adlarına 1/2 paylı olarak tescil edilmiştir. Aynı tarihte yapılan intikal sonrası kayıt maliklerinin mirasçıları tarafından bu taşınmaz satılarak yine 2/6/2005 tarihinde M.K.E.adına tapuya tescil edilmiştir.
12. Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 30/11/1976 tarihli Mirasçılık Belgesi'ne göre Rahmi Sümer 18/10/1972 tarihinde vefat etmiş olup mirası Nahide Gökbayrak'a intikal etmiştir. Aynı Mahkemenin 30/11/1976 tarihli Mirasçılık Belgesi'nde de Nahide Gökbayrak'ın 17/3/1981 tarihinde vefat ettiği ve mirasının ise eşi M.G. ve çocuklarıHanife Erarslan ile başvurucu Sefer Gökbayrak, Aydın Gökbayrak, Hüseyin Cahit Gökbayrak'a intikal ettiği belirtilmiştir. Son olarak Mahkemenin 19/4/2011 tarihli Mirasçılık Belgesi'ne göre Hanife Erarslan 12/3/2011 tarihinde vefat etmiş olup mirası başvurucu Ahmet Erarslan ve Neşe Erarslan'a intikal etmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
13. Başvurucular, uyuşmazlık konusu taşınmazın 8.706 m2 yüzölçümlü kısmının herhangi bir tazminat ödenmeksizin orman olarak tapu kaydının iptal edildiği gerekçesiyle Hazine aleyhine Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 31/1/2013 tarihinde tazminat davası açmışlardır.
14. Mahkeme 19/11/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, tazminat talep edilen taşınmaz bölümünün daha önce tapulama tespitine yapılan itiraz üzerine Tapulama Mahkemesince orman tahdidi sınırları içinde kaldığına işaret edilmiştir. Gerekçede, Anayasa'nın 169. maddesine göre orman alanlarının özel mülke konu olamayacağı ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilemeyeceği belirtilmiştir. Mahkemeye göre başvurucuların adına yapılan kadastro tespitleri yolsuz olup yolsuz tescile dayalı olarak tazminat davası açılamaz. Mahkeme ayrıca, başvurucuların bir zararlarının da bulunmadığını belirtmiştir.
15. Temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 16/6/2014 tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talepleri aynı Dairenin 19/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar, başvurucular vekiline 27/11/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 25/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 12/7/1966 tarihli ve 766 sayılı mülga Tapulama Kanunu'nun 2. maddesi şöyledir:
"Tarıma elverişli olmıyan sahipsiz yerler ile aynı nitelikte olan sahipsiz kayalar, tepeler, dağlar ve Orman Kanunu uyarınca orman sayılan yerler, tapulamaya tabi tutulmaz. Birlik sınırları içinde kalan bu gibi gayrimenkullerin tapulamaya 766 tabi olup olmadığı hususunda ilgililer arasında anlaşmazlık çıkarsa, tapulama tutanağı ve krokisi yapılır. Anlaşmazlık sebebi tutanakla belirtilir.
Anlaşmazlık bu kanunda yazılı usul ve ilgili kanunların esasları dairesinde çözülür."
19. 766 sayılı mülga Kanun'un 46. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Orman Kanunu uyarınca, tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıtlar, müseccel bulunduğu birliğin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılır."
20. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun "Kamu malları" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
...
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabidir.”
21. 3402 sayılı Kanun’un 18. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“ Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.”
22. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır"
23. 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz."
24. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mülkiyet hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün birinci maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
26. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün birinci maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için Pine Valley Developments Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
27. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti [BD] (k.k.),B. No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
28. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması, hukuki bir düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye (k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
29. Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağına dair Türk hukukundaki düzenlemeler nedeniyle başvurucuların bu taşınmazların mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentilerinin doğmasının mümkün bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 21303/07, 14/10/2014, § 35; Kadir Gündüz/Türkiye (k.k.), B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, B. No: 41192/04, 24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.), B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44).
30. Başvurucuların emsal olarak gösterdikleri Turgut ve diğerleri/Türkiye (B. No: 1411/03, 8/7/2008) kararınakonu olayda 1911 yılında tapuya tescil edilen taşınmazın tapu kaydı, orman olduğu için özel mülkiyete konu olamayacağı gerekçesiyle yargı kararıyla iptal edilmiştir. AİHM, başvurucuların miras bırakanının 1911 yılında bu taşınmazı edindiğine ve başvurucuların tapu kayıtlarının Hazine yararına iptal edildiği tarihe kadar söz konusu taşınmazın iç hukuktaki tüm sonuçlarıyla birlikte meşru olduğuna işaret etmiştir. AİHM sonuç olarak tazminat ödenmeksizin tapu kaydının iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (Turgut ve diğerleri/Türkiye, §§ 86-93). Devecioğlu/Türkiye(B. No: 17203/03, 13/11/2008) kararında da AİHM, tapu siciline güven ilkesi çerçevesinde satın alınan bir taşınmazın tapu kaydının tazminat ödenmeksizin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Devecioğlu/Türkiye, §§ 31-41).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucular, tapulama tespitine itiraz üzerine Beykoz Tapulama Mahkemesince yapılan yargılamada murislerine herhangi bir tebligat yapılmadığını ve Mahkeme kararı uyarınca orman olduğu gerekçesiyle tapudaki paylarının terkin edilerek mülklerinden yoksun kaldıklarını belirtmişlerdir. Başvurucular, benzer olduğunu öne sürdükleri mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin AİHM'in Turgut ve diğerleri/Türkiye ile Devecioğlu/Türkiye kararlarına vurgu yaparak buna rağmen Hazine aleyhine açtıkları tazminat davasının reddedildiğinden yakınmışlardır. Başvurucular, bu gerekçelerle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Bakanlık görüşünde, başvurucuların mülkiyet iddiasında bulundukları taşınmazın tapulama sırasında senetsizden tespit gördüğü ve bu tutanakların kesinleşmediğine dikkat çekilmiştir. Bakanlığa göre başvurucuların mevcut bir mülkü bulunmadığı gibi orman alanlarının zilyetlik yoluyla kazanılması mümkün olmadığından bu taşınmazların edinilmesine ilişkin meşru bir beklentileri de mevcut değildir.
34. Başvurucular, cevap dilekçesinde başvuru formundaki beyanlarını yinelemişlerdir.
B. Değerlendirme
35. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
36. Başvurucular, öncelikle orman tahdidinden ve tapulama tespitine itiraz davasında Tapulama Mahkemesince usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadan karar verildiğinden şikâyet etmişlerdir. Bu davanın görüldüğü tarihte yürürlükte olan mülga 766 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre orman sayılan yerlerin tapulamaya tabi tutulamayacağı belirtilmiş olup 46. maddesinin üçüncü fıkrasında da kesinleşen orman tahditlerinin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda Tapulama Mahkemesi de 3/7/1974 tarihinde yapılan yargılama sonucunda uyuşmazlık konusu 8.706 m2 miktarlı taşınmaz bölümü yönünden daha önce kesinleşen orman tahdidinin olduğu gibi tapu kütüğüne aktarılmasına karar vermiştir. Taşınmazın kalan kısmı ise anılan Mahkeme kararı uyarınca 5/1/1977 tarihinde tapuya tescil edilmiştir (bkz. §§ 10, 11).
37. Anayasa ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un anılan hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Anayasa Mahkemesi, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Ahmet Melih Acar, B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15; G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14). Anayasa Mahkemesi içtihadına göre mülkiyetten yoksun bırakma şeklindeki mülkiyet hakkına yapılan müdahaleler, kural olarak anlık eylemler olup sürekli bir müdahale oluşturmaz (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, B. No: 2014/4715, 15/6/2016, § 114). Ancak bu kuralın bir istinası ise mevzuatta bir tazminat yolunun bulunması ve bu tazminat yolunun zaman bakımından yetki alanında devam etmesi durumudur.
38. Somut olayda başvurucuların şikâyet ettiği orman tahdidinin kesinleşmesi ve tapulama tespitine itiraz süreçleri Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiştir. Bununla birlikte başvurucular, bu defa Hazine aleyhine Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 31/1/2013 tarihinde tazminat davası açmışlardır. Mahkeme 19/11/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiş, temyiz edilen hüküm Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/6/2014 tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme isteminin aynı Daire tarafından reddedildiği 19/10/2015 tarihinde kesinleşmiştir (bkz. §§ 14, 15).
39. Bu durumda somut olayda orman tahdidinin kesinleşmesi ve tapulama tespitine itiraz süreci Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kesinleşmiştir. Ancak başvurucuların açtığı tazminat davasına ilişkin yargılama süreci Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi içinde kesinleştiği için mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin tazminat yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, §§ 94-120).
40. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti; makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
41. Meşru beklenti; objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).
42. Başvuru konusu, tapulama sırasında başvurucuların miras bırakanlarının adlarına tespit edilen söz konusu taşınmazın 8.706 m2 miktarlı kısmına yönelik olup başvurucular, orman olduğu gerekçesiyle bu tespitin yargı kararıyla iptal edilmesine rağmen kendilerine tazminat ödenmemesinden şikâyet etmişlerdir.
43. Bununla birlikte mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin daha önce de belirttiği üzere Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır (Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, § 53).
44. Başvurucular, kendilerinin veya miras bırakanlarının adlarına söz konusu taşınmaz bölümünü edindiklerini gösteren herhangi bir tapu kaydına veya başkaca bir kayda dayanmamışlardır. Nitekim kadastro sırasında da bu taşınmaz bölümü bir tapu kaydına veya başkaca bir kayda dayalı olmadan (senetsizden) zilyetlik yoluyla mülk edinmeyi sağlayan kazandırıcı zamanaşımı koşulları çerçevesinde başvurucuların miras bırakanlarının adlarına tespit edilmiştir. Dolayısıyla tapulama öncesinde söz konusu taşınmaz bölümüne ilişkin olarak başvurucuların veya miras bırakanlarının adlarına herhangi bir tapu kaydının veya taşınmazı edindiklerini ispat eden başka bir belgenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
45. Öte yandan somut olayda başvurucuların miras bırakanlarının lehine yapılan tapulama tespiti kesinleşmeden Orman İdaresince itirazda bulunulduğu ve yargı kararıyla tespitin iptal edilerek ihtilaflı taşınmaz bölümünün orman olarak tapuya tesciline karar verildiği dikkate alınmalıdır. Buna göre söz konusu taşınmaz bölümünün tapulama sonucu başvurucuların miras bırakanlarının adlarına hiçbir zaman tapuya tescil edilmemiş olduğu görülmektedir.
46. Başvurucular, esas itibarıyla mülk edinmeyi sağlayan zilyetlik yoluyla kazandırıcı zamanaşımı koşullarının miras bırakanlarının yararına gerçekleştiğini ve bu suretle uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edindiklerini iddia etmişlerdir. Ancak dava konusu taşınmaz bölümü yönünden tahdidin olduğu gibi tapu kütüğüne aktarılmasına karar veren Tapulama Mahkemesinin kesinleşen orman tahdidini esas aldığı gözetilmelidir. Nitekim tazminat davasında derece mahkemelerince, taşınmaz bölümünün orman olan vasfına dikkat çekilerek orman alanlarının zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı yönündeki Anayasa'nın 169. maddesine dayalı olarak davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesinin kararında yer alan, başvurucuların olay nedeniyle zararlarının bulunmadığı ve yolsuz tescile dayalı olarak tapu kaydı iptal edilen kişilerin tazminat davası açamayacakları yönündeki ifadeleri; Yargıtayın 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında devletin kimi durumlarda kadastro hatalarından da sorumlu olması gerektiği yönündeki kararlarla örtüşmediği için sorunlu görülmüştür. Bununla birlikte yine ilk derece mahkemesinin de işaret ettiği üzere ormanların korunması ve geliştirilmesine ilişkin Anayasa'nın 169. maddesi uyarınca mülkiyetinin devredilmesi yasaklanan devlet ormanlarının zamanaşımı ile mülk edinilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda somut olayda özellikle uyuşmazlık konusu taşınmazın orman olduğu olgusu ve orman niteliğindeki taşınmazların zilyetlik yoluyla edinilmesinin mümkün olmadığı yönündeki derece mahkemelerinin yorumlarının Anayasa ve kanun hükümlerine dayandığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple anılan kararın keyfî veya öngörülemez olduğu da söylenemez.
47. Sonuç olarak kesinleşen orman tahdidine göre orman olduğu belirlenen uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümüne yönelik olarak tapulama öncesinde başvurucuların tapu veya benzeri bir kayıtlarının bulunmadığı gibi tapulama sonucu da bu taşınmaz bölümü başvurucular veya miras bırakanlarının adlarına tapuya tescil edilmemiştir. Ayrıca ilgili Kanun hükümleri ve yargı kararları karşısında başvurucuların orman olan söz konusu taşınmaz bölümünün mülkiyetini kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinmeleri de mümkün görülmemiştir. Dolayısıyla somut başvuru açısından ihtilaflı taşınmaz bölümü yönünden başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülklerinin veya yeterli bir hukuki temele dayalı olarak en azından mülkiyeti elde etme yönünde meşru bir beklentilerinin bulunduğunu kanıtlayamadıkları anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.