TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN DAĞDELEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/3915)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
YusufŞevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahman
DAĞDELEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Oğuz
Kaan DOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu zorunlu askerlik görevini ifa ederken 30/7/1993
tarihinde Silopi'de teröristlerle girdiği çatışma esnasında başından
yaralanmıştır.
9. Gördüğü tedavilerin ardından Ankara Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Hastanesi (GATA) tarafından düzenlenen 11/4/1994 tarihli sağlık
kurulu raporu ile hakkında sol kulağında sensorial tip işitme kaybı teşhisine istinaden "Askerliğe elverişli değildir."
kararı verilen başvurucu 13/6/1994 tarihinde terhis edilmiştir.
10. Aynı raporda maluliyet oranı %13 olarak belirlenen
başvurucuya 6. dereceden vazife malullüğü aylığı bağlanmıştır.
11. Başvurucu; terhisinden sonraki süreçte de baş ve omuz
ağrısı, ellerinde kasılma, unutkanlık, uykusuzluk, çarpıntı gibi şikâyetlerle
muhtelif tarihlerde askerî hastanelere müracaat etmiştir. Başvurucuya
belirtilen rahatsızlıklarına yönelik olarak çeşitli ilaç tedavileri
uygulanmıştır.
12. Başvurucunun söz konusu tedavileri sırasında GATA Radyoloji
Bölümünde 5/4/2013 tarihinde çekilen tomografisinde vücudunda yabancı cisim
(mermi) görüntüsü saptanmıştır. Bu husus tomografi neticesinde düzenlenen raporda
"Sol SKM kası superior
posterior mediali
komşuluğunda 24x8 mm ebatlarında yabancı cisim dansitesi
izlenmektedir." değerlendirmesiyle ifade edilmiştir.
13. Başvurucunun 26/4/2013 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri
Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde yapılan muayenesi neticesinde düzenlenen
raporda da GATA tarafından düzenlenen 5/4/2013 tarihli rapordakiyle aynı
bulguya rastlandığı belirtilmiştir.
14. Vücudundaki merminin ameliyatla çıkarılmasının riskli olduğu
gerekçesiyle başvurucuya cerrahi müdahale yapılamamış ancak şikâyetlerinin
azaltılmasına yönelik olarak yeni bir ilaç tedavisine başlanmıştır.
15. 9/1/2014 tarihinde Bursa Devlet Hastanesi tarafından
düzenlenen engelli sağlık kurulu raporunda başvurucunun tüm vücut fonksiyon
kaybı oranı %66 olarak tespit edilmiştir.
16. Başvurucu 31/12/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına
(MSB) başvurmuş ve 1993 yılında teröristlerle girdiği çatışma sırasında
yaralanması nedeniyle askerî hastanelerde yapılan muayene ve tetkiklerinde,
olay sırasında başına isabet eden merminin tespit edilememesinde idarenin ağır
hizmet kusurunun bulunduğunu belirterek bu sebeple uğradığı maddi ve manevi
zararın karşılanmasını talep etmiştir. Başvurucu, söz konusu dilekçesinde çok
ciddi bir hayati risk oluşturan ve aslında çok basit bir inceleme yöntemiyle
tespit edilebilecek olan bu durumun zamanında tıbbi esaslara uygun şekilde
muayene edilmemesi nedeniyle olayın üzerinden ancak yirmi yıl geçtikten sonra
tespit edilebildiğini, bu süreçte söz konusu rahatsızlığına yönelik bir tedavi
uygulanmaması nedeniyle yıllardır ağrı ve acı içinde yaşamak zorunda
bırakıldığını ifade etmiş; ayrıca maluliyet derecesinin düşük olarak tespit
edilmesi nedeniyle tarafına hak ettiğinden daha düşük maaş bağlandığını
belirtmiştir.
17. Başvurucu, söz konusu başvurusunun cevap verilmemek
suretiyle reddi üzerineAskeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu 9/4/2014 tarihli dava
dilekçesinde idareye başvuru dilekçesindeki açıklamalarına ilaveten sağlık
hizmetinin kötü ve geç işlediği, eğitimsiz sağlık personeli tarafından konulan
eksik tanı nedeniyle kendisine hatalı tedavi uygulandığı, gerekli tedaviye
ancak 2013 yılında başlanabildiği hususlarına da yer vermiş; mevcut
rahatsızlığı zamanında tedavi edilmediğinden fiziksel ve ruhsal acılar
çektiğini belirtmiştir. Başvurucu, dava dilekçesinde ayrıca vazife malulü
olarak emekliye sevk edildiği maluliyet oranı (%13) ile hâlihazırdaki mauliyet oranı (%66) arasındaki farka dikkat çekerek düşük
maluliyet derecesi üzerinden tarafına eksik maaş bağlanması nedeniyle uzun
yıllar maddi kayba uğratıldığını ifade etmiş; bu sebeplerle uğradığı maddi ve
manevi zararın tazminine hükmedilmesini talep etmiştir.
18. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 24/9/2014 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde başvurucunun 11/4/1994 tarihli sağlık kurulu raporu ile sol
kulağındaki işitme kaybı teşhisine istinaden askerliğe elverişsiz olduğunun
tespit edilmesi üzerine 13/6/1994 tarihinde terhis edildiği, bu itibarla
başvurucunun en geç terhis tarihi itibarıyla zararını öğrendiği vurgulanmıştır.
Başvurucunun bu tarihten itibaren bir yıl ve her hâlükârda eylem tarihinden
itibaren beş yıl içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerektiği belirtilen
kararda, bu süreler geçtikten sonra 31/12/2013 tarihinde yaptığı başvurunun
zımnen reddi üzerine 9/4/2014 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı ifade
edilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucunun müracaatı üzerine 5/4/2013 ve 9/1/2014
tarihlerinde düzenlenen sağlık kurulu raporlarının da dava açma süresine bir
etkisinin bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Karşıoyda ise başvurucunun 1993
yılında meydana gelen olay nedeniylevücudunda mermi
olduğunun yaklaşık yirmi yıl sonra tespit edildiği iddiasının bulunduğuna
dikkat çekilmiş, bu hususun doğruluğunun araştırılması gerektiği
belirtilmiştir. İddianın doğru olması hâlinde olay tarihindeki zarar ile
hâlihazırdaki zarar arasında bir fark olup olmadığının ortaya konulması ve buna
göre davada süre aşımı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
20. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 28/1/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. Nihai karar başvurucuya 11/2/2015tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 4/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV.İLGİLİ HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz.
İlker Yılmaz, B. No: 2015/19041, 24/5/2018, §§ 25-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 4/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, 1993 yılında teröristlerle girdiği çatışma
sırasında yaralanması nedeniyle tedavi gördüğü hastanelerde kendisine sadece
işitme kaybı teşhisi konulduğunu; vücudunda mermi bulunduğunun ise 2013 yılına
kadar tespit edilemediğini belirtmekte bunun sebebini sağlık hizmetinin kötü ve
geç işlemesine bağlamaktadır. Başvurucu, vücudunda kalan merminin geç tespit
edilmesi ve bu süreçte kendisine gerekli tedavinin uygulanmamış olması
nedeniyle yaşamının tehlikeye düşürüldüğünden, fiziksel ve ruhsal olarak
yıprandığından, gerçek maluliyet derecesine göre ödenmesi gereken mali
haklardan yoksun bırakıldığından, eksik tıbbi tanı ve tedavi nedeniyle uğradığızararların tazmini istemiyle açtığı davanın süre
aşımı nedeniyle reddedilmesinin adil olmadığından şikâyet etmekte; bu
sebeplerle maddi ve manevi varlığın korunması, adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
27.Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, eksik tıbbi
tanı ve tedavi nedeniyle maddi ve manevi varlığında uğradığı zararın tazmini
istemiyle açtığı tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla ihlal iddiaları adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
32. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
33. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil
edecektir.
36. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
37. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun
43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
ii.Meşru Amaç
38. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir
gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve
Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1)
Genel İlkeler
39. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
40. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
41.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını
belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine
aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin
başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma
süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece
mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım,
B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava
hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar
olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan
nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını
anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban,
§ 66).
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında 11/4/1994
tarihli sağlık kurulu raporuna istinaden terhis edildiği tarihin esas
alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
43. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda
da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada
idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı
zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya
ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra
başlayacağı kabul edilmektedir (İlker Yılmaz,
§ 49; Mehmet Çınar ve Nuray Çınar,
B. No: 2015/4807, 19/4/2018, § 46).
44. Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası
açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle zararı doğuran olgunun ne olduğunun,
başvurucunun davanın temelini teşkil eden bu olgudan ne zaman haberdar olduğu
ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
45. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası
açmasının sebebinin vücudunda kalan merminin yirmi yıl boyunca tespit
edilememiş olması olduğu görülmektedir. Başvurucunun bu sebeple oluşan maddi ve
manevi zararlarının karşılanması için dava açtığıanlaşılmaktadır.
Bir başka ifadeyle somut başvuruda, sağlık hizmetinin kötü ve geç işlemesinden
doğan zararların tazmininin talep edildiği bir idari dava söz konusudur.
Nitekim başvurucunun gerek 31/12/2013 tarihli idareye başvuru dilekçesinde
gerekse 9/4/2014 tarihli dava dilekçesinde somut olayda tazmini talep edilen
zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden bu olguyuaçıkça
vurguladığı görülmektedir.
46. Bu itibarla öncelikle Mahkeme tarafından dava açma süresinin
başlangıcına esas alınan terhis tarihinin ve terhise esas 11/4/1994 tarihli
sağlık raporunun tazmini talep edilen zararı doğuran/davanın temelini teşkil
eden bu olgunun öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının
açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
47. Olayda başvurucunun 1993 yılında teröristlerle girdiği
çatışmada başından yaralandığı ve bu sebeple 2013 yılına kadar çeşitli
hastanelerde tedavi gördüğü anlaşılmaktadır. Bu zaman zarfında başvurucu
hakkında düzenlenen ve Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas
alınan, aynı zamanda 13/6/1994 tarihinde terhis edilmesine de sebep olan
11/4/1994 tarihli sağlık kurulu raporunda başvurucunun sadece sol kulağında
işitme kaybı bulunduğu teşhisine istinaden askerliğe elverişli olmadığına karar
verildiğiancak söz konusu raporda vücudunda mermi
bulunduğuna dair herhangi bir tespite yer verilmediği görülmektedir.
Başvurucunun çatışmada yaralanmasına bağlı olarak vücudunda mermi kaldığının
ilk kez GATA tarafından 5/4/2013 tarihinde çekilen tomografi sonucunda tespit
edildiği, dolayısıyla başvurucuya daha öncesinde eksik tanı konulduğuna ve
tedavi uygulandığına dair tıbbi verilerin bu tarih itibarıyla ortaya çıktığı
anlaşılmaktadır.
48. Buna göre 11/4/1994 tarihli sağlık raporunun bireysel
başvuruya konu tam yargı davasının temelini teşkil eden olgunun ve dolayısıyla
bu olgudan kaynaklı zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet
taşıdığından söz edilemez. Öte yandan GATA tarafından 5/4/2013 tarihinde
çekilen tomografi sonucuna kadar vücudundaki mermiden haberdar olmadığı
tartışma konusu olmayan başvurucudan her hâlükârda eylem tarihinden itibaren
beş yıl içinde tazminat davası açmasının beklenmesinin de makul olarak
değerlendirilemeyeceği açıktır.
49. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin sağlık hizmetinin
kusurlu işletilmesinden doğduğu ileri sürülen zararın öğrenilmesine ve
değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki 11/4/1994tarihli sağlık
raporuna istinaden terhis tarihini esas alarak dava açma sürelerini
belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede
zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın
süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
52. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına
ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
53. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 24/9/2014 tarihli ve
E.2014/1446, K.2014/1351 sayılı kararıyla ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.