TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDURRAHMAN DAĞDELEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/3915)
Karar Tarihi: 4/7/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
YusufŞevki HAKYEMEZ
Raportör
Gülbin AYNUR
Başvurucu
Abdurrahman DAĞDELEN
Vekili
Av. Oğuz Kaan DOĞAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu zorunlu askerlik görevini ifa ederken 30/7/1993 tarihinde Silopi'de teröristlerle girdiği çatışma esnasında başından yaralanmıştır.
9. Gördüğü tedavilerin ardından Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi (GATA) tarafından düzenlenen 11/4/1994 tarihli sağlık kurulu raporu ile hakkında sol kulağında sensorial tip işitme kaybı teşhisine istinaden "Askerliğe elverişli değildir." kararı verilen başvurucu 13/6/1994 tarihinde terhis edilmiştir.
10. Aynı raporda maluliyet oranı %13 olarak belirlenen başvurucuya 6. dereceden vazife malullüğü aylığı bağlanmıştır.
11. Başvurucu; terhisinden sonraki süreçte de baş ve omuz ağrısı, ellerinde kasılma, unutkanlık, uykusuzluk, çarpıntı gibi şikâyetlerle muhtelif tarihlerde askerî hastanelere müracaat etmiştir. Başvurucuya belirtilen rahatsızlıklarına yönelik olarak çeşitli ilaç tedavileri uygulanmıştır.
12. Başvurucunun söz konusu tedavileri sırasında GATA Radyoloji Bölümünde 5/4/2013 tarihinde çekilen tomografisinde vücudunda yabancı cisim (mermi) görüntüsü saptanmıştır. Bu husus tomografi neticesinde düzenlenen raporda "Sol SKM kası superior posterior mediali komşuluğunda 24x8 mm ebatlarında yabancı cisim dansitesi izlenmektedir." değerlendirmesiyle ifade edilmiştir.
13. Başvurucunun 26/4/2013 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde yapılan muayenesi neticesinde düzenlenen raporda da GATA tarafından düzenlenen 5/4/2013 tarihli rapordakiyle aynı bulguya rastlandığı belirtilmiştir.
14. Vücudundaki merminin ameliyatla çıkarılmasının riskli olduğu gerekçesiyle başvurucuya cerrahi müdahale yapılamamış ancak şikâyetlerinin azaltılmasına yönelik olarak yeni bir ilaç tedavisine başlanmıştır.
15. 9/1/2014 tarihinde Bursa Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen engelli sağlık kurulu raporunda başvurucunun tüm vücut fonksiyon kaybı oranı %66 olarak tespit edilmiştir.
16. Başvurucu 31/12/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına (MSB) başvurmuş ve 1993 yılında teröristlerle girdiği çatışma sırasında yaralanması nedeniyle askerî hastanelerde yapılan muayene ve tetkiklerinde, olay sırasında başına isabet eden merminin tespit edilememesinde idarenin ağır hizmet kusurunun bulunduğunu belirterek bu sebeple uğradığı maddi ve manevi zararın karşılanmasını talep etmiştir. Başvurucu, söz konusu dilekçesinde çok ciddi bir hayati risk oluşturan ve aslında çok basit bir inceleme yöntemiyle tespit edilebilecek olan bu durumun zamanında tıbbi esaslara uygun şekilde muayene edilmemesi nedeniyle olayın üzerinden ancak yirmi yıl geçtikten sonra tespit edilebildiğini, bu süreçte söz konusu rahatsızlığına yönelik bir tedavi uygulanmaması nedeniyle yıllardır ağrı ve acı içinde yaşamak zorunda bırakıldığını ifade etmiş; ayrıca maluliyet derecesinin düşük olarak tespit edilmesi nedeniyle tarafına hak ettiğinden daha düşük maaş bağlandığını belirtmiştir.
17. Başvurucu, söz konusu başvurusunun cevap verilmemek suretiyle reddi üzerineAskeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu 9/4/2014 tarihli dava dilekçesinde idareye başvuru dilekçesindeki açıklamalarına ilaveten sağlık hizmetinin kötü ve geç işlediği, eğitimsiz sağlık personeli tarafından konulan eksik tanı nedeniyle kendisine hatalı tedavi uygulandığı, gerekli tedaviye ancak 2013 yılında başlanabildiği hususlarına da yer vermiş; mevcut rahatsızlığı zamanında tedavi edilmediğinden fiziksel ve ruhsal acılar çektiğini belirtmiştir. Başvurucu, dava dilekçesinde ayrıca vazife malulü olarak emekliye sevk edildiği maluliyet oranı (%13) ile hâlihazırdaki mauliyet oranı (%66) arasındaki farka dikkat çekerek düşük maluliyet derecesi üzerinden tarafına eksik maaş bağlanması nedeniyle uzun yıllar maddi kayba uğratıldığını ifade etmiş; bu sebeplerle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine hükmedilmesini talep etmiştir.
18. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 24/9/2014 tarihinde oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun 11/4/1994 tarihli sağlık kurulu raporu ile sol kulağındaki işitme kaybı teşhisine istinaden askerliğe elverişsiz olduğunun tespit edilmesi üzerine 13/6/1994 tarihinde terhis edildiği, bu itibarla başvurucunun en geç terhis tarihi itibarıyla zararını öğrendiği vurgulanmıştır. Başvurucunun bu tarihten itibaren bir yıl ve her hâlükârda eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerektiği belirtilen kararda, bu süreler geçtikten sonra 31/12/2013 tarihinde yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine 9/4/2014 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucunun müracaatı üzerine 5/4/2013 ve 9/1/2014 tarihlerinde düzenlenen sağlık kurulu raporlarının da dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Karşıoyda ise başvurucunun 1993 yılında meydana gelen olay nedeniylevücudunda mermi olduğunun yaklaşık yirmi yıl sonra tespit edildiği iddiasının bulunduğuna dikkat çekilmiş, bu hususun doğruluğunun araştırılması gerektiği belirtilmiştir. İddianın doğru olması hâlinde olay tarihindeki zarar ile hâlihazırdaki zarar arasında bir fark olup olmadığının ortaya konulması ve buna göre davada süre aşımı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
20. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 28/1/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. Nihai karar başvurucuya 11/2/2015tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 4/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV.İLGİLİ HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. İlker Yılmaz, B. No: 2015/19041, 24/5/2018, §§ 25-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 4/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, 1993 yılında teröristlerle girdiği çatışma sırasında yaralanması nedeniyle tedavi gördüğü hastanelerde kendisine sadece işitme kaybı teşhisi konulduğunu; vücudunda mermi bulunduğunun ise 2013 yılına kadar tespit edilemediğini belirtmekte bunun sebebini sağlık hizmetinin kötü ve geç işlemesine bağlamaktadır. Başvurucu, vücudunda kalan merminin geç tespit edilmesi ve bu süreçte kendisine gerekli tedavinin uygulanmamış olması nedeniyle yaşamının tehlikeye düşürüldüğünden, fiziksel ve ruhsal olarak yıprandığından, gerçek maluliyet derecesine göre ödenmesi gereken mali haklardan yoksun bırakıldığından, eksik tıbbi tanı ve tedavi nedeniyle uğradığızararların tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin adil olmadığından şikâyet etmekte; bu sebeplerle maddi ve manevi varlığın korunması, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
27.Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, eksik tıbbi tanı ve tedavi nedeniyle maddi ve manevi varlığında uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
32. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
33. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
36. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
37. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii.Meşru Amaç
38. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
39. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
40. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
41.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında 11/4/1994 tarihli sağlık kurulu raporuna istinaden terhis edildiği tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
43. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (İlker Yılmaz, § 49; Mehmet Çınar ve Nuray Çınar, B. No: 2015/4807, 19/4/2018, § 46).
44. Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle zararı doğuran olgunun ne olduğunun, başvurucunun davanın temelini teşkil eden bu olgudan ne zaman haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
45. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası açmasının sebebinin vücudunda kalan merminin yirmi yıl boyunca tespit edilememiş olması olduğu görülmektedir. Başvurucunun bu sebeple oluşan maddi ve manevi zararlarının karşılanması için dava açtığıanlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle somut başvuruda, sağlık hizmetinin kötü ve geç işlemesinden doğan zararların tazmininin talep edildiği bir idari dava söz konusudur. Nitekim başvurucunun gerek 31/12/2013 tarihli idareye başvuru dilekçesinde gerekse 9/4/2014 tarihli dava dilekçesinde somut olayda tazmini talep edilen zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden bu olguyuaçıkça vurguladığı görülmektedir.
46. Bu itibarla öncelikle Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan terhis tarihinin ve terhise esas 11/4/1994 tarihli sağlık raporunun tazmini talep edilen zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden bu olgunun öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
47. Olayda başvurucunun 1993 yılında teröristlerle girdiği çatışmada başından yaralandığı ve bu sebeple 2013 yılına kadar çeşitli hastanelerde tedavi gördüğü anlaşılmaktadır. Bu zaman zarfında başvurucu hakkında düzenlenen ve Mahkeme tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan, aynı zamanda 13/6/1994 tarihinde terhis edilmesine de sebep olan 11/4/1994 tarihli sağlık kurulu raporunda başvurucunun sadece sol kulağında işitme kaybı bulunduğu teşhisine istinaden askerliğe elverişli olmadığına karar verildiğiancak söz konusu raporda vücudunda mermi bulunduğuna dair herhangi bir tespite yer verilmediği görülmektedir. Başvurucunun çatışmada yaralanmasına bağlı olarak vücudunda mermi kaldığının ilk kez GATA tarafından 5/4/2013 tarihinde çekilen tomografi sonucunda tespit edildiği, dolayısıyla başvurucuya daha öncesinde eksik tanı konulduğuna ve tedavi uygulandığına dair tıbbi verilerin bu tarih itibarıyla ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
48. Buna göre 11/4/1994 tarihli sağlık raporunun bireysel başvuruya konu tam yargı davasının temelini teşkil eden olgunun ve dolayısıyla bu olgudan kaynaklı zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıdığından söz edilemez. Öte yandan GATA tarafından 5/4/2013 tarihinde çekilen tomografi sonucuna kadar vücudundaki mermiden haberdar olmadığı tartışma konusu olmayan başvurucudan her hâlükârda eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde tazminat davası açmasının beklenmesinin de makul olarak değerlendirilemeyeceği açıktır.
49. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin sağlık hizmetinin kusurlu işletilmesinden doğduğu ileri sürülen zararın öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki 11/4/1994tarihli sağlık raporuna istinaden terhis tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
52. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
53. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 24/9/2014 tarihli ve E.2014/1446, K.2014/1351 sayılı kararıyla ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.