TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜDEYDA YAŞAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/4328)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Hüdeyda YAŞAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut KAÇAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu Ağrı'nın Diyadin ilçesi Tazekent
köyünde yaşamaktadır. Başvurucu 3/12/2006 tarihinde köyünden Van'ın Erciş
ilçesine hayvan götürürken tipiye yakalanmış, ayaklarında donma meydana
gelmiştir. Başvurucu aynı tarihte Diyadin Devlet Hastanesinin sevkiyle Ağrı
Devlet Hastanesine müracaat etmiş, Hastaneye yatışı sağlanarak yüzeysel donma
(en hafif derecede donma) teşhisiyle tedavi uygulanmıştır. Doktor B.Ç.
tarafından düzenlenen belgede başvurucunun 4/12/2006 tarihinde yapılan
muayenesinde ayak dolaşımının iyi olduğu belirtilerek reçete edilen ilacın
uygulanmasının ve iki gün sonra kontrole gelmesinin tavsiye edildiği
belirtilmiştir.
8. Başvurucu aradan on gün geçtikten sonra şikâyetlerinin
geçmemesi üzerine Ağrı Devlet Hastanesine müracaat etmiştir. 14/12/2006 tarihli
muayenede her iki ayakta nekroz
(doku ölümü, kangren) olduğu, ameliyat edilerek kesilmesinin gerektiği ancak demarkasyon
hattının (ayağın yaklaşık olarak kesileceği seviye) tam olarak netleşmediği
bildirilmiştir. Başvurucu burada ameliyat olmayı istememiş ve 18/12/2006
tarihinde Erzurum Numune Hastanesine sevk edilmiştir. Başvurucu yeterli teknik
ekipman olmadığı nedeniyle Erzurum Numune Hastanesinden Atatürk Üniversitesi
Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesine sevk edilmiş ve 20/12/2006 tarihinde her
iki ayak parmakları kesilmiştir.
A. Ceza Yargılaması Süreci
9. Başvurucunun Ağrı Devlet Hastanesinde 3/12/2006 ila 4/12/2006
tarihleri arasında tedavisini yürüten Doktor B.Ç. hakkındaki şikâyeti üzerine
Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılmış ve Ağrı Adli Tıp Şube Müdürlüğünden
rapor alınmıştır. Adli Tıp uzmanı tarafından verilen 13/6/2007 tarihli raporda,
Doktor B.Ç.nin aynı koşullarda aynı uzmanlık
alanındaki ortalama bir meslektaşının göstereceği performansı sergilemediği,
tedavi sırasında güncel uygulamayı yapmadığı, şikâyetleri tamamen geçmeyen
hastayı erken taburcu ettiği için kusurlu olduğu, başvurucunun da taburcu
edilişinden iki gün sonra kontrole gitmemesi nedeniyle nekrozun gelişmesinde olumsuz etkisi
olduğu belirtilmiştir. Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığının 7/9/2009 tarihli
iddianamesiyle Doktor B.Ç. aleyhine kamu davası açılmıştır.
10. Ağrı 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/6/2012 tarihli kararıyla
Doktor B.Ç.nin beraatine
hükmedilmiştir. Karar Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/6/2014 tarihli kararıyla
katılan vekiline duruşma günü bildirilmeden yargılama yapılmasının hukuka
aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
11. Bozma sonrasında yapılan yargılamada 17/2/2015 tarihinde
Doktor B.Ç.nin beraatine
karar verilmiştir. Kararda, aşağıda açıklanacak olan tazminat davası sürecinde
alınan Adli Tıp Kurumunun (ATK) 12/3/2010 tarihli raporuna atıf yapılarak bu
raporda dosya içerisindeki daha evvel alınan tüm tıbbi evrakın değerlendirilmiş
olduğuna dikkat çekilmiş ve rapordaki tespit ve görüşler uyarınca sanık B.Ç.nin başvurucuya uyguladığı tıbbi girişim ve tedavinin
tıp kurallarına uygun olduğu, başvurucunun her iki ayak parmaklarının
kesilmesine neden olmadığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 30/10/2018 tarihli kararıyla zamanaşımı nedeniyle kamu davasının
düşmesine hükmedilmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
12. Başvurucu Sağlık Bakanlığı aleyhine Erzurum 1. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır.
13. Mahkeme ATK'dan bilirkişi raporu
almıştır. ATK'nın 12/3/2010 tarihli raporunda,
yüzeysel donma vakalarında ayaktan izlem ve destek tedavisinin yeterli olduğu,
3/12/2006 ila 4/12/2006 tarihleri arasında Ağrı Devlet Hastanesinde yatışının
ve taburcu edilmesinin amputasyon
sonucuna katkısının olmadığı, Diyadin Devlet Hastanesi, Ağrı Devlet Hastanesi,
Erzurum Devlet Hastanesi, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma
Hastanesinde uygulanan tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğu bildirilmiştir.
14. Mahkeme 18/2/2011 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar
gerekçesinde; ATK raporu uyarınca başvurucuya uygulanan tedavilerin tıp
kurallarına uygun olduğunun anlaşıldığı, idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı
belirtilmiştir. Kararda ayrıca Ağrı 1. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan
davaya sunulan ve Ağrı Adli Tıp Şube Müdürlüğünce verilen tek hekim raporunun
da ATK'dan verilen raporu çelişkiye düşürecek
nitelikte olmadığı ifade edilmiştir.
15. Danıştay 15. Dairesinin 4/6/2014 tarihli kararıyla
onanmıştır. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 18/12/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
16. Bu karar başvurucu vekiline 2/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 3/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı
ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına
(Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin mevzuata önceki
içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§
11-14).
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kişilerin fiziksel ve
ruhsal bütünlüklerinin korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil
olmaları, bu hususta rıza göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini
değerlendirmelerine yardımcı olan bilgilere erişimlerinin Sözleşme'nin 8.
maddesi kapsamı içerisinde yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier/Fransa (k.k.), B. No: 75725/01, 5/10/2006; İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye
(k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013).
21. AİHM kararlarına göre devletler -ister kamu isterse özel
sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini,
hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik
gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, §
90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], 32967/96, 17/1/2002, § 49).
22. AİHM'e göre taraf devletler,uygulanması planlanan
tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında doktorların hastalara önceden
bilgi vermelerini sağlayacak gerekli düzenleyici tedbirleri almak zorundadır.
Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan
öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkması durumunda, ilgili devlet
hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu tutulabilmektedir (Şerif Gecekuşu/Türkiye (k.k.), B. No:
28870/05, 25/5/2010).
23. Tıbbi bir hatanın ve hastane hizmetlerindeki eksikliklerin
sorumluluğunun Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında doğrudan devlete atfedilmesi
için yeterli olup olmadığı hususunda AİHM, farklı tıbbi bilirkişi raporlarında
ve hatta iç yargı organlarının kararlarında her türlü tıbbi hata ve ihmalin
ihtimal dışı bırakıldığı bir davada (Yardımcı/Türkiye,
B. No: 25266/05, 5/1/2010, § 59) her halükârda bu sonuçları sorgulamanın veya
sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların
doğruluğu hakkında tahminlere dayalı olarak fikir yürütmenin görevleri arasında
olmadığına işaret etmiştir (Tysiąc/Polonya, B. No: 5410/03, 20/3/2007, §
119, Yardımcı/Türkiye, § 59).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu;Ağrı
Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan bilirkişi raporunda doktorun kusurlu
olduğunun belirtilmesine karşın ATK'dan alınan
raporda bu tespitlere değinilmeden tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğunun
bildirildiğini, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediğini, iddialarının
incelenmeden reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
27. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh
sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi
artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
30. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu
olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki
tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelemiştir (Melahat Sönmez, B.
No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim,
B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
31. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun
tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
incelenmesi gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının
bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin
müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
34. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin
maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî
müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler
nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve
manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084,
15/10/2015, § 49). Nitekim
Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık
alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
35. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi
varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları
tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi
ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini
sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet
Acartürk,§
51).
36. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda
temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk
veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
37. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki
sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat
davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi
gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri
yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve
özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da
Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece
mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı
sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde
sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016,
§ 57; Tevfik Gayretli, B. No:
2014/18266, 25/1/2018, § 32).
38. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna
ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların
ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden
hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek
Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet
Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018,§
47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine
getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip
getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal
kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri
çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda
müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup
olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan,
B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
39. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların
kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak
surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli
açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere
dayandırılmalıdır (Murat Atılgan,
§ 45).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
40. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi
kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine
getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay,
devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına ilişkin pozitif
yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
41. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen
başvurucunun, bilirkişi raporlarına ve kararlara karşı kanuni yollara başvurabildiği
ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli
olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca
bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği
anlaşılmıştır.
42. Somut olayda derece mahkemesinin çelişkileri gidermeye
yönelik ayrıntılı sorular yönelttiği, ATK'da
hazırlanan raporda bu soruların tümüne detaylı yanıtlar verilmiş olduğu
anlaşılmaktadır. Bu bilirkişi raporunda Ağrı Devlet Hastanesinde 3/12/2006 ila
4/12/2006 tarihleri arasındaki tedavi sürecinin değerlendirildiği, buradaki
tedavinin tıp kurallarına uygun olduğu, söz konusu tedavinin ve taburcunun amputasyon
sonucuna katkısının olmadığının bildirildiği görülmektedir. Mahkeme tarafından
her iki bilirkişi raporunun değerlendirilmiş olduğu ve neden ATK'nın raporunun hükme esas alındığının gerekçelerinin
ortaya konulmuş olduğu açıktır.
43. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada tıbbi
ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan
uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek
başvurucunun iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı
görülmektedir. Derece mahkemesi önceki bilirkişi raporları arasındaki
çelişkileri giderdiğini, bilimsel veri ve içeriğe sahip olduğunu belirterek ATK'nın raporunu karar vermeye elverişli bulduğunu
açıklamış ve rapor doğrultusunda davanın reddine karar vermiştir.
44. Sonuç olarak başvurucunun ileri sürdüğü iddialar hakkında
alınan ATK raporuna dayanılarak verilen derece mahkemesi kararı, konuyla ilgili
ve yeterli bir gerekçe içermektedir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı
olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği
özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Somut olay bakımından kamu
makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden
kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal
edilmediği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
47. 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013
tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde
eklenmiştir.
48. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
49. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek
etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
50. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
51. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.