TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜDEYDA YAŞAR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/4328)
Karar Tarihi: 20/3/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Şermin BİRTANE
Başvurucu
Hüdeyda YAŞAR
Vekili
Av. Mahmut KAÇAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Ağrı'nın Diyadin ilçesi Tazekent köyünde yaşamaktadır. Başvurucu 3/12/2006 tarihinde köyünden Van'ın Erciş ilçesine hayvan götürürken tipiye yakalanmış, ayaklarında donma meydana gelmiştir. Başvurucu aynı tarihte Diyadin Devlet Hastanesinin sevkiyle Ağrı Devlet Hastanesine müracaat etmiş, Hastaneye yatışı sağlanarak yüzeysel donma (en hafif derecede donma) teşhisiyle tedavi uygulanmıştır. Doktor B.Ç. tarafından düzenlenen belgede başvurucunun 4/12/2006 tarihinde yapılan muayenesinde ayak dolaşımının iyi olduğu belirtilerek reçete edilen ilacın uygulanmasının ve iki gün sonra kontrole gelmesinin tavsiye edildiği belirtilmiştir.
8. Başvurucu aradan on gün geçtikten sonra şikâyetlerinin geçmemesi üzerine Ağrı Devlet Hastanesine müracaat etmiştir. 14/12/2006 tarihli muayenede her iki ayakta nekroz (doku ölümü, kangren) olduğu, ameliyat edilerek kesilmesinin gerektiği ancak demarkasyon hattının (ayağın yaklaşık olarak kesileceği seviye) tam olarak netleşmediği bildirilmiştir. Başvurucu burada ameliyat olmayı istememiş ve 18/12/2006 tarihinde Erzurum Numune Hastanesine sevk edilmiştir. Başvurucu yeterli teknik ekipman olmadığı nedeniyle Erzurum Numune Hastanesinden Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesine sevk edilmiş ve 20/12/2006 tarihinde her iki ayak parmakları kesilmiştir.
A. Ceza Yargılaması Süreci
9. Başvurucunun Ağrı Devlet Hastanesinde 3/12/2006 ila 4/12/2006 tarihleri arasında tedavisini yürüten Doktor B.Ç. hakkındaki şikâyeti üzerine Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılmış ve Ağrı Adli Tıp Şube Müdürlüğünden rapor alınmıştır. Adli Tıp uzmanı tarafından verilen 13/6/2007 tarihli raporda, Doktor B.Ç.nin aynı koşullarda aynı uzmanlık alanındaki ortalama bir meslektaşının göstereceği performansı sergilemediği, tedavi sırasında güncel uygulamayı yapmadığı, şikâyetleri tamamen geçmeyen hastayı erken taburcu ettiği için kusurlu olduğu, başvurucunun da taburcu edilişinden iki gün sonra kontrole gitmemesi nedeniyle nekrozun gelişmesinde olumsuz etkisi olduğu belirtilmiştir. Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığının 7/9/2009 tarihli iddianamesiyle Doktor B.Ç. aleyhine kamu davası açılmıştır.
10. Ağrı 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/6/2012 tarihli kararıyla Doktor B.Ç.nin beraatine hükmedilmiştir. Karar Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/6/2014 tarihli kararıyla katılan vekiline duruşma günü bildirilmeden yargılama yapılmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
11. Bozma sonrasında yapılan yargılamada 17/2/2015 tarihinde Doktor B.Ç.nin beraatine karar verilmiştir. Kararda, aşağıda açıklanacak olan tazminat davası sürecinde alınan Adli Tıp Kurumunun (ATK) 12/3/2010 tarihli raporuna atıf yapılarak bu raporda dosya içerisindeki daha evvel alınan tüm tıbbi evrakın değerlendirilmiş olduğuna dikkat çekilmiş ve rapordaki tespit ve görüşler uyarınca sanık B.Ç.nin başvurucuya uyguladığı tıbbi girişim ve tedavinin tıp kurallarına uygun olduğu, başvurucunun her iki ayak parmaklarının kesilmesine neden olmadığının anlaşıldığı belirtilmiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 30/10/2018 tarihli kararıyla zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine hükmedilmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
12. Başvurucu Sağlık Bakanlığı aleyhine Erzurum 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır.
13. Mahkeme ATK'dan bilirkişi raporu almıştır. ATK'nın 12/3/2010 tarihli raporunda, yüzeysel donma vakalarında ayaktan izlem ve destek tedavisinin yeterli olduğu, 3/12/2006 ila 4/12/2006 tarihleri arasında Ağrı Devlet Hastanesinde yatışının ve taburcu edilmesinin amputasyon sonucuna katkısının olmadığı, Diyadin Devlet Hastanesi, Ağrı Devlet Hastanesi, Erzurum Devlet Hastanesi, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesinde uygulanan tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğu bildirilmiştir.
14. Mahkeme 18/2/2011 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde; ATK raporu uyarınca başvurucuya uygulanan tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğunun anlaşıldığı, idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca Ağrı 1. Asliye Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davaya sunulan ve Ağrı Adli Tıp Şube Müdürlüğünce verilen tek hekim raporunun da ATK'dan verilen raporu çelişkiye düşürecek nitelikte olmadığı ifade edilmiştir.
15. Danıştay 15. Dairesinin 4/6/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 18/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
16. Bu karar başvurucu vekiline 2/2/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 3/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil olmaları, bu hususta rıza göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini değerlendirmelerine yardımcı olan bilgilere erişimlerinin Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamı içerisinde yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier/Fransa (k.k.), B. No: 75725/01, 5/10/2006; İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye (k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013).
21. AİHM kararlarına göre devletler -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini, hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], 32967/96, 17/1/2002, § 49).
22. AİHM'e göre taraf devletler,uygulanması planlanan tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında doktorların hastalara önceden bilgi vermelerini sağlayacak gerekli düzenleyici tedbirleri almak zorundadır. Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkması durumunda, ilgili devlet hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu tutulabilmektedir (Şerif Gecekuşu/Türkiye (k.k.), B. No: 28870/05, 25/5/2010).
23. Tıbbi bir hatanın ve hastane hizmetlerindeki eksikliklerin sorumluluğunun Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında doğrudan devlete atfedilmesi için yeterli olup olmadığı hususunda AİHM, farklı tıbbi bilirkişi raporlarında ve hatta iç yargı organlarının kararlarında her türlü tıbbi hata ve ihmalin ihtimal dışı bırakıldığı bir davada (Yardımcı/Türkiye, B. No: 25266/05, 5/1/2010, § 59) her halükârda bu sonuçları sorgulamanın veya sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında tahminlere dayalı olarak fikir yürütmenin görevleri arasında olmadığına işaret etmiştir (Tysiąc/Polonya, B. No: 5410/03, 20/3/2007, § 119, Yardımcı/Türkiye, § 59).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu;Ağrı Adli Tıp Şube Müdürlüğünden alınan bilirkişi raporunda doktorun kusurlu olduğunun belirtilmesine karşın ATK'dan alınan raporda bu tespitlere değinilmeden tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğunun bildirildiğini, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediğini, iddialarının incelenmeden reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
27. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
30. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
31. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
34. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
35. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk,§ 51).
36. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
37. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
38. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018,§ 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
39. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay, devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
41. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen başvurucunun, bilirkişi raporlarına ve kararlara karşı kanuni yollara başvurabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmıştır.
42. Somut olayda derece mahkemesinin çelişkileri gidermeye yönelik ayrıntılı sorular yönelttiği, ATK'da hazırlanan raporda bu soruların tümüne detaylı yanıtlar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilirkişi raporunda Ağrı Devlet Hastanesinde 3/12/2006 ila 4/12/2006 tarihleri arasındaki tedavi sürecinin değerlendirildiği, buradaki tedavinin tıp kurallarına uygun olduğu, söz konusu tedavinin ve taburcunun amputasyon sonucuna katkısının olmadığının bildirildiği görülmektedir. Mahkeme tarafından her iki bilirkişi raporunun değerlendirilmiş olduğu ve neden ATK'nın raporunun hükme esas alındığının gerekçelerinin ortaya konulmuş olduğu açıktır.
43. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada tıbbi ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek başvurucunun iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı görülmektedir. Derece mahkemesi önceki bilirkişi raporları arasındaki çelişkileri giderdiğini, bilimsel veri ve içeriğe sahip olduğunu belirterek ATK'nın raporunu karar vermeye elverişli bulduğunu açıklamış ve rapor doğrultusunda davanın reddine karar vermiştir.
44. Sonuç olarak başvurucunun ileri sürdüğü iddialar hakkında alınan ATK raporuna dayanılarak verilen derece mahkemesi kararı, konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe içermektedir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
47. 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
48. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
49. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel kararında; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu, ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
50. Ferat Yüksel kararında özetle; anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
51. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.