TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ŞAHİN İÇYER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/5452)
Karar Tarihi: 17/7/20119
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
Şahin İÇYER
Vekilleri
Av. Meral HANBAYAT YEŞİL
Av. Ümit SİSLİGÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından doğan maddi zararların eksik tazmin edilmesi, manevi zararların ise tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin idari ve yargısal sürecin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Tunceli'nin Ovacık ilçesi Eğrikavak köyünde ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köyünün boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmiş ve 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur. Komisyon 26/1/2010 tarihli kararıyla başvurucuya 15.094,31 TL ödenmesine karar vermiştir.
7. Söz konusu tutarı yeterli bulmayan başvurucu dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde; zararının Komisyonca belirlenen tutardan çok daha yüksek olduğunu belirterek Komisyonun 3/11/2009 tarihli işleminin iptaline ve 5233 sayılı Kanun'daki esaslar çerçevesinde 55.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
8. Elazığ 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 20/9/2012 tarihli kararıyla eksik incelemeye dayalı olduğu gerekçesiyle Komisyon kararının iptaline, maddi tazminat istemi hakkında bu aşamada karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat isteminin ise 5233 sayılı Kanun'da düzenlenmediğinden reddine karar vermiştir.
9. Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire), ilk derece mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğunu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğini belirterek kararı 23/1/2014 tarihinde onamıştır.
10. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 11/12/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Bu karar 26/2/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 26/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Bu arada iptal kararı üzerine anılan Komisyon tarafından yeniden yapılan inceme ve değerlendirme sonucu 25/2/2013 tarihli kararla başvurucuya 18.223,52 TL ödenmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucu, hesaplanan yeni tutarı bu defa kabul etmiştir. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte gönderilen ve “Yukarıda ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren 18/7/2013 tarihli sulhname başvurucunun avukatı tarafından imzalanmıştır. Söz konusu tutar başvurucunun avukatının hesabına yatırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 4. maddeleri (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
15. İlgili diğer ulusal hukuk için bkz. Ali Ekber Çeçi ve diğerleri (B. No: 2015/5463, 23/1/2019, §§ 18-25) başvurusu hakkında verilen karar.
B. Uluslararası Hukuk
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), söz konusu başvuruya benzer şekilde terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkin olarak sulhname imzalanmasının ardından köyü terkten önce var olan hayvanlarına ilişkin zararla manevi zararının tazmin edilmediği iddialarıyla yapılan şikâyetleri kapsayan bir grup başvuruyu incelediği Akbayır ve diğerleri/Türkiye (B. No: 30415/08, 28/6/2011) kararında sulhname imzalanmasının -taleplerden feragat edilmesini gerektirdiği için- yerel boyuttaki bu uzlaşmanın tartışmasız olarak ihtilaflı tazminat hakkında öne sürülen itiraza son verdiği gerekçesiyle başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
17. AİHM, başvuranlar tarafından imzalanan dostane çözüm beyanlarında (sulhnamelerin) manevi tazminattan söz edilmediğini gözlemlediğini belirterek dostane çözüme dair bu beyanların (sulhname) ilgili tarafların prosedürü sona erdirmeye ilişkin açık iradesinin tezahürü olduğunu ifade etmiştir. AİHM; tüm başvuru sahiplerinin iç hukukta ve AİHM huzurunda avukatlar tarafından temsil edildiğini, bu hâlde başvuranların ne 5233 sayılı Kanun ve kendi beyanlarının manevi zarara ilişkin hiçbir talep içermediği iddiasını ne de bu anlaşmaların sonuçlarından habersiz oldukları iddiasını ileri süremeyeceklerini belirtmiştir. AİHM'e göre söz konusu düzenleme, başvuranların prosedürle ilgili her türlü iddiadan feragat etmelerini gerektirmektedir ve uluslararası boyutta bu anlaşmanın söz konusu ödemeyle ilgili anlaşmazlığı tartışmasız bir şekilde sonlandırması nedeniyle başvuranların şikâyette bulunamayacakları sonucuna ulaşılmıştır (Akbayır ve diğerleri/Türkiye, § 77).
18. AİHM sürü hayvanlarının farklı türlerine göre besicilikten elde edilen gelirlerin tazminatının komisyonlarca yanlış değerlendirilmesine ilişkin şikâyetle ilgili olarak da dostane çözümün kabul edilmesiyle ilgili yukarıda belirtilen sonuçların ayrıca bu şikâyete de uygulanabilir olduğu kanaatinde olup AİHM'e göre sulhnamelerin imzalandığı ve ödemeler gerçekleştiği andan itibaren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) bağlamında başvuranların mağdur sıfatı yok olmaktadır (Akbayır ve diğerleri/Türkiye, § 78).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 17/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Maddi Zararların Eksik Tazmin Edildiğine İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; Komisyon kararında köyü terkten önceki hayvan varlığının dikkate alınmadığını, mülkünden mahrum kaldığı sürenin yedi yıl olarak kabul edildiğini oysa bu sürenin dokuz yıl olduğunu belirterek eksik tazmin nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
21. Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından tespit edilen zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak bir tazminat miktarı belirlenmiş ancak belirlenen tazminatı kabul etmeyen başvurucu konuyu yargıya taşımıştır. Açılan davalar sonucunda idari yargı yeri maddi tazminat yönünden Komisyon kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etmiştir. Nihayetinde Komisyon tarafından yeniden hesaplama yapılmış ve belirlenen tutar başvurucu tarafından kabul edilmiş, yeniden yargıya taşınmamıştır. Bir başka deyişle başvurucu sulh teklifini kabul etmiştir (bkz. §§ 6 -13).
22. Bireysel başvuruda bir hakkın ihlaline karar verilebilmesi için mağdurluk statüsünün ve/veya başvuruya konu olan kamu gücü kullanımına dayalı temel nedenlerin başvurunun yapıldığı anda mevcut olması ve başvuru hakkında karar verileceği zamana kadar devam etmesi gerekir. Mağdurluk statüsünün varlığı konusunda değerlendirme yapılırken başvurucunun şikâyet ettiği hususların gerçekleşip gerçekleşmediği, hâlâ mevcut olup olmadığı ve muhtemel hak ihlalinin etkilerinin giderilip giderilmediği incelenmelidir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, § 36).
23. Bunun yanında tazminat ya da başvurucunun taleplerinin anlaşma ile karşılanması da mağdurluk statüsünün belirlenmesine etki eder (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 43).
24. Başvuruya konu olayda eksik hesaplandığı iddia edilen zararın miktarı üzerinde başvurucunun idareyle anlaşma sağlamış ve sulhnameyi imzalamış olması sebebiyle maddi mağduriyetinin açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağı tümüyle davalı idareden tahsil ettiğinden mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyet giderilmiş ve bu hak yönünden mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona ermiştir. Belirtmek gerekir ki başvurucu, Komisyonun sulhname teklifini avukatı aracılığıyla kabul etmiş ve sulhname başvurucu adına avukatı tarafından imzalanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun maddi tazminat iddialarını sona erdiren sulhnamenin bu hukuki sonucundan habersiz olduğu da düşünülemez. Öte yandan başvurucu, Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendilerine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
25. Diğer taraftan manevi tazminat, 5233 sayılı Kanun'da öngörülmediğinden sulhname konusu olamayacağı açık olup bu kısımda varılan sonuç sadece maddi tazminata ilişkindir. Manevi tazminat yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılacaktır.
26. Açıklanan gerekçelerle eksik maddi tazminattan kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik şikâyet yönünden başvurucunun mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Manevi Zararların Tazmin Edilmediğine İlişkin Şikâyet Yönünden
27. Başvurucu, manevi zararlarının tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, manevi tazminat taleplerinin reddedilmesine ilişkin iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında başvurucuların terör eylemi kapsamında gerçekleşen zararlarının manevi tazminat ödenmesi ile giderilmesine ilişkin olarak 5233 sayılı Kanun’da hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduğu belirtilmiştir (Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No: 2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
29. Bir başka deyişle 5233 sayılı Kanun; Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların genel hükümlere göre karşılanmasına da engel olmayan bir kanundur. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. ve 13. maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân sağlamaktadır(Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, § 81).
30. Anılan içtihatlarda ortaya konulduğu üzere 5233 sayılı Kanun manevi zararların karşılanmasını öngörmemekle birlikte genel hükümlere göre açılacak tam yargı davasında manevi tazminat istenmesini de engellememektedir. Bir başka ifadeyle kişiler manevi tazminat taleplerini 5233 sayılı Kanun kapsamında değil 5233 sayılı Kanun'dan bağımsız olarak tazminat hukukunun genel prensiplerine göre açacakları davalarda dile getirebilirler.
31. Bu durumda başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerini dile getiriliş biçimleri özel önem taşır. Bir başka deyişle davanın yukarıda belirtilen içtihada uygun şekilde yani genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun'un ilgili maddelerinde belirtilen usullere göre mi açıldığı yoksa manevi tazminat talebinin 5233 sayılı Kanun'a mı dayandırıldığının ortaya konulması gerekir.
32. Başvurucunun İdare Mahkemesine sunduğu dava dilekçesinin incelenmesinden dilekçenin sonuç ve istem kısmında 5233 sayılı Kanun'daki esaslar çerçevesinde 55.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini istediği, bir başka deyişle başvurucunun davasını 5233 sayılı Kanun kapsamında açtığı ve taleplerini anılan Kanun'a dayandırdığı görülmektedir.
33. Başvurucunun dava dilekçesindeki talepleri ve dayanakları bağlamında inceleme yapan İdare Mahkemesi; başvurucunun anılan iddialarına yönelik olarak 5233 sayılı Kanun'un sadece maddi zararların karşılanmasını düzenlediği, manevi zararların tazminine yönelik herhangi düzenlemeye yer vermediği, dolayısıyla talep edilen manevi zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmasına imkân bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat istemini reddetmiştir. Dava dilekçesinden açıkça anlaşıldığı üzere 5233 sayılı Kanun kapsamına göre talep edilen, 2577 sayılı Kanun'un genel hükümlerine göre talep edilmeyen manevi tazminat isteminin reddine ilişkin karar Danıştay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
34. Somut olayda başvurucu tarafından Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu içtihatlarında belirtildiği şekilde manevi tazminat istemiyle genel hükümlere göre tam yargı davası açılmadığından, manevi tazminat istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında açılan davada derece mahkemelerinin söz konusu istemin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanmasına imkân bulunmadığı değerlendirmesini yaparak reddetmesinde mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; köyü terkten evvel var olan hayvan varlığına ilişkin iddiaların dikkate alınmaması, derece mahkemelerinin bu konuda gerekçelerinin bulunmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca 5233 sayılı Kanun kapsamında başvurulan idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
37. Somut olayda sulhname imzalanarak maddi tazminata ilişkin uyuşmazlığın sona erdirildiğine ilişkin yukarıda mülkiyet hakkına dair gerekçede belirtilen değerlendirme ve varılan sonuç gözetildiğinde usul güvencesi olan adil yargılanma hakkı bakımından aynı şikâyetlerin tekrar incelenmesini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık altındaki mülkiyet hakkı yönünden ileri sürdüğü benzer mahiyetteki şikâyetlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir.
38. Diğer taraftan makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikâyet ise sulhname imzalanmasından bağımsız olduğundan ve başvurucunun temel şikâyetlerinden ayrıca ele alınabilecek nitelikte olduğundan makul sürede yargılanma hakkı yönünden inceleme yapılmıştır.
39. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
40. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
41. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
42. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36)
43. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi zararların eksik tazmin edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Manevi zararların tazmin edilmediğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.