TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
K. Ü. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/7181)
Karar Tarihi: 6/7/2017
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Fatih ALKAN
Başvurucu
K. Ü.
Vekili
Av. Şahin POLAT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ayırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Kurmay albay rütbesinde olan başvurucu, Güney Kore Askerî Ataşeliği emrinde kara ataşesi olarak 1/8/2007-19/8/2009 tarihleri arasında görev yapmıştır. Bu dönemde gerçekleştiği iddia edilen bir olaya ilişkin olarak "Kur. Alb. K.Ü. Güney Kore Askeri Ataşesi olarak görev yaparken Türk dostu Koreli sekretere tecavüze yeltenmiş" başlıklı ses kaydı 9/1/2013 tarihinde bir İnternet sitesinde yayımlanmıştır. Ayrıca söz konusu ses kaydının yayımlandığına dair "Kur. Alb. K.Ü.den Diplomatik Skandal" konu başlıklı isimsiz bir e-posta Genelkurmay Başkanlığına gönderilmiştir.
9. İnternet'te yayımlanan bu ses kaydı hakkında Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanlığınca bir idari tahkikat heyeti oluşturulmuştur. Tahkikat heyeti, Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığından ses kaydında herhangi bir manipülasyon yapılıp yapılmadığının tespit edilmesini talep etmiştir. Ayrıca heyet tarafından, ses kaydında gerçekleştiği iddia edilen konuyla ilgili olarak başvurucunun ifadesi alınmıştır. Heyet, Güney Kore Askeri Ataşeliğine de giderek başvurucu ile birlikte görev yapan Ataşelik personelinin ifadesine başvurmuştur.
10. 1/3/2013 tarihli uzmanlık raporunun "Kurgu ve Manipülasyon İncelemesi" başlıklı kısmında yer alan 1.6.2.2.4. numaralı açıklamada "Kaydın 0:47:72'de (dak:sn:sl.) kesintiye uğradığı, söz konusu kesintinin anlamsal bütünlüğü etkilemediği kanaatine varılmıştır." şeklinde bir değerlendirmede bulunulmuştur. Raporun sonuç kısmında ise ses kaydında yer alan konuşmalar üzerinde anlam bütünlüğünü bozmak amacıyla kelimelerin yerlerini değiştirerek farklı anlamlar üretmek, farklı sesler eklemek veya çıkarmak gibi herhangi bir manipülasyon yapılmadığı belirtilmiştir.
11. İdari tahkikat heyeti tarafından hazırlanan 16/4/2013 tarihli raporda, ses kaydındaki kişinin Askerî Ataşelikte mütercim olarak görev yapan Güney Kore vatandaşı bir kadın olduğu belirtilmiştir. Ses kaydında, başvurucu tarafından eve davet edilen söz konusu kişiye karşı başvurucunun cinsel saldırı teşebbüsünde bulunduğuna ilişkin anlatımların olduğu aktarılmıştır. Raporda, 2009 yılı Ağustos ayında meydana geldiği iddia edilen olayla ilgili olarak ifadeleri alınan kişilerce anılan olayın gerçekleştiğine yönelik beyanlar verildiği ve başvurucu tarafından konunun kapatılması amacıyla girişimde bulunulduğu belirtilmiştir. Raporun sonuç kısmında, bahse konu olayın gerçekleştiği kanaatine varıldığı ifade edilmiştir.
12. Başvurucu hakkında yürütülen idari tahkikat sonucunda, TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında ayırma sicil belgesi düzenlenmiştir.
13. 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin (Sicil Yönetmeliği) işlem tarihinde yürürlükte olan 91. ve 92. maddeleri gereğince Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde oluşturulan Komisyonda başvurucunun durumu değerlendirilmiştir. Komisyon 13/6/2013 tarihli kararı ile başvurucu hakkında ayırma işlemi yapılmasının Kara Kuvvetleri Komutanının tasvibine sunulmasına karar vermiştir. Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından tasvip edilen ayırma kararının 7/8/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanı tarafından onaylanması ile ayırma süreci tamamlanmıştır.
14. Başvurucu, ahlaki yönden kınanmayı gerektiren veya TSK disiplinine aykırı bir davranışının bulunmadığını, TSK’yı yıpratma amacı taşıyan ve İnternet ortamında kim tarafından yayımlandığı belli olmayan ses kaydında yer alan anlatımların gerçek olmadığını ve kaydın hukuka aykırı yöntemlerle oluşturulduğunu belirterek ayırma işleminin iptali talebiyle Millî Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) 11/9/2013 tarihinde dava açmıştır. Sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, 2013 yılında servis edilen ve 2009 yılına ait olan ses kaydının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu, bu nedenle ayırma işlemine dayanak olarak alınamayacağını ileri sürmüştür. Başvurucu, takdirlerle dolu başarılı bir mesleki sicile sahip olmasına ve Güney Kore'deki olumlu çalışmaları nedeniyle Güney Kore Cumhuriyeti tarafından Millî Güvenlik Liyakat Madalyası ile onurlandırılmasına rağmen bu durumun dikkate alınmadığını belirtmiştir.
15. AYİM Başsavcılığı, dava konusu işlemin iptali yönünde görüş sunmuştur. Başsavcılığın 14/4/2014 tarihli düşünce yazısında, tahkikat kapsamında dinlenen tanıkların görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı, tanıklar tarafından çıkarım ve kanaat bildirmekten öte somut bir bilgi sunulmadığı, başvurucu hakkında şikâyetçi olunmadığı, işleme esas alınan ses kaydının hukuka aykırı şekilde ele geçirildiği ve dört yıl gibi bir süre geçtikten sonra tesis edilen işlemin ölçülü olmadığı belirtilmiştir.
16. AYİM Birinci Dairesinin 21/10/2014 tarihli ve E.2013/943, K.2014/949 sayılı kararıyla dava reddedilmiştir. Kararda, başvurucunun geçmiş dönemdeki sicil, taltif ve disiplin kayıtları incelendiğinde ayırma işlemini gerektirecek ölçüde bir disiplinsizliğinin bulunmadığı gibi başarılı bir personel olduğu ancak İnternet ortamında yayımlanan ses kaydı üzerine olayın araştırılması neticesinde kayıtta yer alan anlatımların doğru olduğu kanaatine ulaşıldığı ifade edilmiştir. AYİM tarafından, olay hakkında mağdur kişi dışında doğrudan doğruya bilgi verebilecek bir görgü tanığının olmadığı, mağdurun beyanlarına itibar etmemeyi gerektirecek somut bir vakıa ve delilin de bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda, mağdur kişinin şikâyetçi olması durumunda diplomatik bir krizin meydana geleceği, başvurucunun eylemlerinin İnternet vasıtasıyla kamuoyuna yansıması nedeniyle TSK'nın toplum nazarındaki itibarının sarsıldığı, bu tür davranışların askerî disiplin üzerinde tahribat oluşturduğu ve başvurucunun subay statüsünde kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini kaybettiği şeklinde değerlendirmeler yer almıştır.
17. Karara katılmayan iki mahkeme üyesi tarafından kaleme alınan karşıoy yazısında ise hangi tarihte, nasıl bir usulde ve şekilde, hangi amaçlarla kaydedildiği belli olmayan -bir kez kesinti yapıldığı anlaşılan- ve İnternet ortamında yayımlanan ses kaydının hukuka aykırı olarak elde edildiği belirtilmiştir. Ayrıca mağdur, kişinin tek taraflı açıklamalarının somut bulgu ve delillerle desteklenmediği vurgulanmıştır. Karşıoy yazısında, tanık sıfatıyla ifade veren personelin soyut nitelikteki çıkarımlarından ibaret anlatımlarına itibar edilerek başvurucunun Türkiye'ye dönmesinden dört yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra ve hakkında herhangi bir adli soruşturma ve kovuşturma olmaksızın tesis edilen ayırma işleminin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.
18. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 17/3/2015 tarihli ve E.2015/206, K.2015/274 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
19. Nihai karar 1/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve 30/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında TSK'da görev yapan askerî personel hakkında ahlaki nedenlerle ayırma işlemi tesis edilmesine dayanak oluşturan mevzuata (G.G. [GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 23-30) ve benzer durumlara ilişkin uluslararası hukuka (Yaşar Türkmen, B. No: 2014/5418, 15/2/2017, §§ 26-33) yer vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, nasıl ve kim tarafından kaydedilip paylaşıldığı belli olmayan, bilgisi dışında yayımlanan ses kayıtlarının yasa dışı yollarla elde edilmiş delil niteliğinde olmasına rağmen hakkındaki idari tahkikat sürecinde ve AYİM tarafından yürütülen yargılamada delil olarak kabul edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca ses kaydının manipüle edilmiş olması ihtimalinin mevcut olduğunu, tahkikat kapsamında alınan tanık ifadelerinin görgüye dayalı olmadığını ve gerçekleştiği iddia edilen olaydan dört yıl sonra yapılan tahkikat sonucunda hukuka aykırı ve gerçek olmayan delillere dayanılarak ayırma işlemine tabi tutulduğunu belirtmiştir. Başvurucu, TSK'da görev yaptığı sürede çok sayıda takdirname ile ödüllendirildiğini, herhangi bir disiplin cezasının bulunmadığını, sicillerinin çok iyi derecede olduğunu, ayırma işleminin ölçüsüz olduğunu ve masumiyet karinesini zedelediğini ayrıca AYİM kararının gerekçesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ileri sürmüştür. Bu nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş, yeniden yargılama yapılmasına ve 200.000 TL tazminat verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
23. Başvurucu, mahrem alanına ilişkin bilgiler içeren başvuru hakkında verilecek kararın yayımlanması söz konusu olabileceğinden kimliğinin gizli tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Gizlilik Talebi Yönünden
24. Somut olayın koşulları dikkate alındığında başvurucunun şeref ve itibarının korunması bakımından haklı nedenler bulunduğu anlaşıldığından kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının niteliğine uygun şekilde özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
3. Esas Yönünden
27. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
28. Mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 37; Bülent Polat, [G.K.], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 63; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 33; G.G., § 43).
29. Buna göre başvurucunun özel hayatına ait unsurlar gerekçe gösterilerek TSK'dan ilişiğinin kesilmesi işleminin, özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
30. Anılan müdahalenin ihlal oluşturmaması için Anayasa'nın 13. maddesinde düzenlenen ve somut başvuruya uygun düşen "kanunlar tarafından öngörülme", "Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma", "demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama" ölçütlerine uygun olması gerekir.
31. Ayırma işlemine dayanak teşkil eden mevzuat hükümleri dikkate alındığında müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütüne uygun olduğu (Ata Türkeri, § 39; G.G., §§ 48-50), askerî disiplinin ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesinin sağlanması, bu itibarla millî güvenliğin korunması şeklinde meşru amaç taşıdığı (Ata Türkeri, §§ 40-41; G.G., §§ 51-53; Yaşar Türkmen, §§ 50-58) anlaşılmaktadır.
32. Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki değerlendirmelerin adil bir yargılama yapılarak yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi ayrıca tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir (G.G., § 60).
33. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla birlikte hakkındaki tahkikat sonucunda TSK’dan ayırma işlemi tesis edilmesinin başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması, başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olması gerekir (G.G., § 66).
34. Başvuruya konu olan AYİM'in 21/10/2014 tarihli ret kararında, ayırma işlemine dayanak olarak kullanılan delillerin hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddia hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, olay tarihinden üç yıl altı aya yakın bir süre sonra İnternet sitesinden kim tarafından yüklendiği bilinmeyen bir ses kaydının yayımlanması üzerine başlatılan tahkikat neticesinde hazırlanan raporun görgüye dayalı olmayan ifadelere dayandırıldığı ve ses kaydında manipülasyon yapıldığı iddialarına ilişkin olarak başvurucunun iddialarını karşılamaya yetecek düzeyde araştırma yapılmadığı görülmektedir. Kararda ayrıca takdir yetkisinin kullanımında amaç edinilen kamu yararının başvurucu hakkında daha hafif bir disiplin cezası ile sağlanabilip sağlanamayacağının tartışılmadığı, başarılı bir personel olan başvurucunun mesleki geçmişinde hiçbir disiplin cezası yok iken disiplin yönünden ilk defa yaşanılan bir olay nedeniyle en üst düzeyde yaptırım uygulanmasının ve başvurucunun kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini kaybettiği sonucuna ulaşılmasının gerekçelerinin tam olarak ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.
35. Öte yandan karşıoy gerekçesinde belirtildiği gibi Güney Kore'deki görevinden döndükten uzun bir süre sonra hangi tarihte, hangi amaçla ve hangi usulle kaydedildiği belirli olmayan ses kayıtlarına dayanılarak başlatılan tahkikat neticesinde TSK'dan ilişiği kesilen başvurucu hakkında verilen AYİM kararının somut bulgu ve delillerle desteklenmediği görülmektedir. Ayrıca AYİM kararında her ne kadar başvurucuya isnat edilen eylemin diplomatik bir krize yol açabileceği veİnternet vasıtasıyla kamuoyuna yansımasıyla TSK'nın toplum nazarındaki itibarının sarsıldığı belirtilmişse de doğrulanamayan ses kayıtlarına dayanılarak söz konusu eylem nedeniyle hakkında adli bir soruşturma dahi bulunmayan başvurucuya bu yönde yüklenen sorumluluğun gözetilen amaç yönünden ölçülü olmadığı değerlendirilmektedir.
36. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına ve 200.000 TL manevi tazminat verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
39. Başvuruda, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
40. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
41. Başvurucu tazminat talep etmişse de yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili idari yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.026,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin E.2013/943, K.2014/949 sayılı dosyasıyla ilgilidir).
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.026,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.