TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (6)
|
(Başvuru Numarası: 2015/9042)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Turan GÜNANA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda infaz ve koruma memurları
tarafından kötü muameleye maruz bırakılma iddiaları hakkında etkili soruşturma
yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Kocaeli 2 No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
hükümlü olarak bulunmakta iken 8/7/2014 tarihinde infaz ve koruma memurları ile
aralarında bir tartışma yaşanmıştır.
10. Başvurucu, infaz ve koruma memurları tarafından darbedildiği, tehdit ve hakarete maruz kaldığı iddiasıyla
9/7/2014 tarihinde şikâyetçi olmuştur.
11. Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca olaya ilişkin soruşturma
başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında taraf beyanları alınmıştır. Ayrıca bu
kapsamda kamera kayıtlarının çözümünün yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
A. Taraf Beyanları
12. Başvurucunun Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan
beyanı şöyledir:
"...Olay günü ... S. ile birlikte oda
değişimini için psiko sosyal bölümüne geçtik.... Psiko sosyal bölüme
geçmek üzere odamızdan çıkacağımız esnada her gün yapılan rutin aramadan farklı
olarak görevli personel tarafından tacize varan şekilde beni ve S.yi sert bir şekilde aradılar. Daha sonra ana koridora
çıktıktan sonra psiko sosyal servise doğru yöneldik. Psiko sosyal servisi telefon ile görüşmekteydi. ... İsmini
bilmediğim memurlar bize 'siz durun' şeklinde ifade kullandılar. Biz durmaya
başladık. Diğer spordan gelen arkadaşları odalara almak için görevli memurlar
ayrıldılar. O sırada psiko-sosyal bölüme bakan memur
bize 'siz gidin ben telefondaki görüşmemi bitireyim, ondan sonra sizinle
görüşürüm' şeklinde ifadeler kullanınca, biz psiko
sosyal servisinin odasına doğru yürümeye başladık. 3 4 adım atmadan bizi
götüren memur bir anda 'nereye gidiyorsunuz' şeklinde bağırmaya başladı. O
sırada S. psikososyal bölümde görevli memurun gidin
dediğini, siz ise kalın diyorsunuz kimi dinleyelim şeklinde ifade kullandı.
İsmini bilmediğim görevli memur 'burada her şeyden ben sorumluyum, ben ne
dersem o olur merkez benim' şeklinde ifade kullandı. O sırada koridordaki
masada oturan farklı bir memur,... bize 'neden memur ile tartışıp cevap
veriyorsunuz' şeklinde bağırdı. Bize 'hiç kıpırdamadan hazır olda yerinizde durun' dedi. Aynı şekilde devlet
personeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti memurlarıyız, biz ne dersek o olur, ona göre
hareket edeceksiniz, kalkın dediğimiz zaman kalkacaksınız, durun dediğimiz
zaman duracaksınız, oturun dediğimiz zaman oturacaksınız' dedi. Biz de bunun
üzerine burada küçük bir sorun var bunu büyütmenize gerek yok, neden
bağırıyorsunuz şeklinde sorduk. S. arkadaş da o sırada memurlara 'PKK lı olduğumuz için mi böyle bağırıyorsunuz' dedi. O sırada
orada bulunan 3 4 memur üzerimize gelmeye başladı. Psikolog memurlara 'onlara
ben yürüyün dedim, sorun çıkarmaya gerek yok' dedi. Bunun üzerine memurlar
hamile olan psikologa sen neden karışıyorsun, burada
görevli olan biziz, şeklinde sözler etti. Bunun üzerine B Bloktan bizim
bulunduğumuz C Bloka doğru müdahale takımı benim çete olarak isimlendirdiğim
görevli memurlar geldiler. A Bloktan gelen personel ortada hiçbir sebep yokken
ve hiçbir şeyden haberi yokken, masada olan personellerle birlikte bize
saldırmaya başladılar. Biz kendimizi ifade etmeye çalışsak da kolumu geriye
çevirmek ve boynumdan tutmak suretiyle, yumrukla sırtıma vurdular. S.'nin da kolunu geriye doğru çevirdiler. Daha sonra psikososyal serviste çalışan hamile olduğunu düşündüğüm
bayan gelen memurları sakinleştirmeye çalıştı. Aynı bayan bu saatten sonra
görüşmeye gerek yok siz odalarına götürün, dedi. O sırada zorla kolumuzdan
çekiştirmek suretiyle yerlerde sürükleyerek beni ve S.yi
odalarımıza götürdüler. Bu esnada 'heralde burada
rahatsınız, biz burayı cehenneme çevirmeyi biliriz, bundan sonra gününüzü
görürsünüz, gösteririz.' şeklinde tehdit ifadesi kullandılar..."
13. Hükümlü S.Ö.nün müşteki şüpheli
sıfatıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi şöyledir:
"...08/07/2014 tarihinde
hükümlü olarak kalmakta olduğum Kocaeli 2 No'lu F
Tipi Cezaevinde isimlerini bilmediğim cezaevi personeli kolumu arkaya çevirmek
suretiyle arkamda tuttu. 08/07/2014 tarihinde oda değişikliğini görüşmek
amacıyla psikologa gitmek istedik. Turan isimli
arkadaşım da yanımdaydı. ...Psikolog telefon ile görüşmekteydi. Psikolog şuan
müsait değilim siz gidin dedi. Siz gidin ben sizin arkanızdan gelip sizle
görüşürüm dedi. Biz tekrar piskolog odasına
gideceğimiz esnada ismini bilmediğim Ceza infaz kurum personeli tehditkar bir
şekilde siz nereye gidiyorsunuz diye Turan ve bana sordu. Ben de infaz koruma
personeline biriniz gidin diyorsunuz diğeriniz kalın diyorsunuz şimdi biz
hanginizi dinleyelim diye sordum. Cezaevi personeli kontrol merkezi bendedir.
Ben gidin dersem gideceksiniz kalın dersem kalacaksınız şeklinde sert bir
şekilde bize ifadede bulundu. Biz de kendilerine kullandıkları dilin doğru
olmadıklarını ifade ettik. Uygun dille bize belli şeyleri söylemeleri
gerektiğini ifade ettim. Tanımadığım bir personel masa başından bize biz
Türkiye Cumhuriyeti memurlarıyız biz ne dersek onu yapacaksınız diyerek
üzerimize geldiler. ... Turan Günana'nın boğazını
sıktılar. Hastaneye de götürmediler..."
14. İnfaz ve Koruma Memuru S.D.nin
müşteki şüpheli sıfatıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi
şöyledir:
".. Olay günü ben C Blokta bulunan ismini
hatırlayamadığım farklı bir hükümlüyü almaya gittim. Gittiğimde sonradan
gördüğümde tanıdığım Turan Günana ve S. Ö. isimli
hükümlülerin bağırış sesleri geliyordu. Ancak yanlarına gitmediğim sürece
sesler anlaşılır şekilde değildi. Bir arbedenin yaşandığını düşünerek olay mahaline gittim. ... infaz ve koruma memurlarından S.S.D.
ve E.A. olay mahalindeydi. Turan'ın hangisini
kastederek söylediğini bilmiyorum ama 'sen bana dur diyemezsin, sen kim
oluyorsun da bana dur diyiyorsun' şeklinde sözleri
oldu. O sırada görevli arkadaşlardan biri ancak şuan hatırlayamadığım bir
arkadaş 'ben devletin memuru olarak size dur diyiyorum'
şeklinde sözler etti. Ancak her iki hükümlü de bu ikaza uymayarak psikolog
hanımın odasına doğru yürümeyedevam ettiler.
Olayda kurum içi faaaliyet
alımı yapıldığı için güvenlik amaçlı kendilerine beklemeleri söylenmiş şahıslar
bunun üzerine 'biz ne zaman durup ne zaman yürüyeceğimizi size sormayız, siz
devletseniz biz de PKK'lıyız. Siz kimsiniz bize emir veremezsiniz, Sizin
kralınız kimse ona da bunu yaparız' şeklinde söylemler atmaya başlayınca ben
olaya müdahil oldum. Ayrıca Turan Günana eliyle
işaret ederek, biz görevli personele karşı da 'sizinle görüşeceğiz, bu burada
bitmeyecek, bunun hesabını vereceksiniz, bir gün göreceksiniz siz, buraları
size zindan edeceğiz' şeklinde tehdit içerikli sözlerde bulundu. S. Ö.'de elini kaldırarak 'size soracağız' şeklinde sözler
edince olayın niçin başladığını bilmediğim için ve sonrasında güvenlik
konusunda bir problem yaşanmasın diye tamamen kendi görev ve yetki sınırlarımı
aşmayarak ben S. Ö.'nün ellerini arkada kavuşturarak
müdahale ettim. Ancak kelepçe falan takmadım. Ellerimle ellerini arkasında
sabitledim. Ben sadece S. Ö.'ye müdahale ettim. Turan
Günana'ya kim müdahale etti bilmiyorum. Hükümlüler
söz konusu eylemleri nedeniyle psikolog görüşüne çıkarılmayıp odasına
götürüldüler..."
15. İnfaz ve Koruma Memuru S.S.D.nin
müşteki şüpheli sıfatıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi
şöyledir:
"...Olay günü saat 10:30 sıralarında
Turan Günana ve S. Ö. dilekçe yazarak psikolog görüşü
talebinde bulunmuşlar. Söz konusu hükümlülere psikolog ile görüştürmek için refekat ettim Ancak kurum içi faaaliyet
alımı yapıldığı için güvenlik amaçlı kendilerine beklemelerini söyledim.
Şahıslar bunun üzerine 'biz ne zaman durup ne zaman yürüyeceğimizi size
sormayız, siz devletseniz biz de PKK'lıyız. Siz kimsiniz bize emir
veremezsiniz, Sizin kralınız kimse ona da bunu yaparız' şeklinde söylemler
atmaya başlayınca ben de 'Türkiye Cumhuriyetinin memuruyum burada bana verilen
görevleri yapıyorum' şeklinde sözler ettim. Daha sonra aynı şahıslar yüksek
sesle 'Pkklıyız, duyun sesimizi' şeklinde cümleler
kurmaya devam etmeleri üzerine ani müdahale ekibi olaya müdahil oldu. Çünkü
Turan ve S. bu sözleriyle diğer PKKlıları da galeyana
getirmeyi başarmışlardı. Sonrasında hepimize yönelik "sizinle görüşeceğiz,
bu burada bitmeyecek, bunun hesabını vereceksiniz' şeklinde tehdit içerikli
sözlerde bulundular. Söz konusu hükümlüler tedbir amaçlı tarafımızca
gerçekleştirdikleri eylemden dolayı psikolog görüşü yapılmadan odalarına tekrar
götürüldü..."
16. İnfaz ve Koruma Memuru F.A.nın
müşteki şüpheli sıfatıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi
şöyledir:
"...Olay günü saat 10:30
sıralarında Turan Günana ve S. Ö. dilekçe yazarak
psikolog görüşü talebinde bulunmuşlar. Söz konusu hükümlüleri psikolog görüşüne
çıkarmak için S.S.D. ile E. A. hükümlüleri odalarından çıkardılar. Daha sonra
S.S.D. tek başına hükümlülere psikolog ile görüştürmek için refekat
etti. Ancak kurum içi faaaliyet alımı yapıldığı için
güvenlik amaçlı kendilerine beklemeleri söylemiş şahıslar bunun üzerine 'biz ne
zaman durup ne zaman yürüyeceğimizi size sormayız, siz devletseniz biz de
PKK'lıyız. Siz kimsiniz bize emir veremezsiniz, Sizin kralınız kimse ona da
bunu yaparız' şeklinde söylemler atmaya başlayınca ben olaya müdahil oldum.
Daha sonra aynı şahıslar yüksek sesle 'Pkklıyız,
duyun sesimizi' şeklinde cümleler kurmaya devam etmeleri üzerine biz güvenlik
ekibi olarak S.D., H.A. ve ben müdahil olduk..."
17. İnfaz ve Koruma Memuru B.İ.nin
müşteki şüpheli sıfatıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi
şöyledir:
"...Olay günü saat 10:30 sıralarında
Turan Günana ve S.Ö. dilekçe yazarak psikolog görüşü
talebinde bulunmuşlar. Söz konusu hükümlüleri psikolog görüşüne çıkarmak için
SS.D. ile E.A. hükümlüleri odalarından çıkardılar. Daha sonra S.S.D. tek başına
hükümlülere psikolog ile görüştürmek için refekat
etti. Ancak kurum içi faaaliyet alımı yapıldığı için
güvenlik amaçlı kendilerine beklemeleri söylemiş şahıslar bunun üzerine 'biz ne
zaman durup ne zaman yürüyeceğimizi size sormayız, siz devletseniz biz de
PKK'lıyız. Siz kimsiniz bize emir veremezsiniz, Sizin kralınız kimse ona da
bunu yaparız' şeklinde söylemler atmaya başlayınca ben olaya müdahil oldum...
Olayın nasıl gerçekleştiği kamera kayıtlarında mevcuttur, söz konusu
hükümlülere karşı herhangi bir keyfi tutum söz konusu değildir."
18. İnfaz ve Koruma Memuru H.A ile E.A. da müşteki şüpheli
sıfatıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadelerinde, hükümlülerin "Biz ne zaman durup ne zaman yürüyeceğimizi size
sormayız, siz devletseniz biz de PKK'lıyız. Siz kimsiniz bize emir
veremezsiniz, Sizin kralınız kimse ona da bunu yaparız."
şeklinde söylemlerde bulunmaları üzerine olaya müdahil olduklarını, keyfî bir
tutumda bulunmadıklarını beyan etmişlerdir.
19. Olay günü Ceza Ve İnfaz Kurumunda psikolog olarak görev
yapan Ö.A.nın Kocaeli 8. Asliye Ceza Mahkemesince
2/10/2015 tarihli talimat duruşmasında tanık sıfatıyla alınan beyanı şöyledir:
"Olay iddianamede anlatıldığı şekilde
meydana gelmiştir. Turan GÜNANA benimle görüşmeye gelmişti. O sırada diğer
müştekilerin yönlendirmesi sırasında sanık Turan siz kimsiniz bizi
yönlendiremezsiniz şeklinde konuştu, müşteki Ercan da buna karşılık, biz
devletiz şeklinde karşılık verdi. Sanıklar, müştekilere yönelik 'siz
devletseniz, biz pkkyız, kralınız gelse ona da bunu
yaparız, sizinle görüşeceğiz, burada bitmeyecek, bunun hesabını soracağız'
şeklinde tehditlerde bulundular. Daha sonra müdahale ekibi gelerek olayı
yatıştırdı. Olay hakkında bilgi ve görgüm bundan ibarettir."
B. Ek Kovuşturmaya Yer
Olmadığına Dair Karar
20. Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/3/2015 tarihinde
başvurucunun şikâyetleri hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...olay günü müştekilerin psikolog
görüşüne götürüldükleri sırada şüpheli infaz ve koruma memurları ile aralarında
bir tartışmanın vuku bulduğu, müştekilerin şüphelilerin bu tartışma sırasında
kendilerine saldırarak darp ettikleri ve 'size burayı cehenneme çevireceğiz'
şeklinde tehdit içerikli sözler ettiklerini iddia ettiği,
Yürütülen soruşturma kapsamında, dosyada
mevcut kamera kayıtları ve tanık anlatımları içeriğinden de anlaşılacağı üzere,
şüphelilerin ilgili mevzuat çerçevesinde kendilerine verilen zor kullanma
yetkilerini kullandıkları, incelenen kamera görüntülerinde şüpheliler hakkında
suç oluşturacak, cezai yaptırımı gerektirecek bir hususun tespit edilemediği ve
şüphelilerin orantısız güç kullandıklarını gösteren bir delile rastlanılmadığı,
keza tanık anlatımlarından şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işledikleri
hususunda bir bilgiye erişilemediği anlaşıldığından, haklarında kamu adına
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının verilmesi gerekmiştir."
21. Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı başvurucu
tarafından yapılan itiraz 21/4/2015 tarihinde Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğince
reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...C. Savcısı tarafından yürütülen
soruşturma evresi sonunda; dosyada mevcut kamera kayıtları ve tanık anlatımları
içeriğinden de anlaşılacağı üzere, şüphelilerin ilgili mevzuat çerçevesinde
kendilerine verilen zor kullanma yetkilerini kullandıkları, incelenen kamera
görüntülerinde şüpheliler hakkında suç oluşturacak, cezai yaptırımı gerektirecek
bir hususun tespit edilemediği ve şüphelilerin orantısız güç kullandıklarını
gösteren bir delile rastlanılmadığı, keza tanık anlatımlarından şüphelilerin
üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda bir bilgiye erişilemediği
gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği
görülmüştür.
Yürütülen aynı soruşturma kapsamında, taraflar
arasında aynı gün yaşanan tartışmada Turan Günana ile
S. Ö.ün infaz ve koruma memurlarına yönelik olarak
'Siz kimsiniz bize emir veremezsiniz, siz devletseniz biz PKK'lıyız sizin
kralınız gelse ona da bunu yaparız. sizinle görüşeceğiz, bu burada bitmeyecek,
bunun hesabını vereceksiniz' şeklinde tehdit içerikli sözler sarf ettiklerinin,
bu nedenle cezaevi hükümlülerinin psikolog görüşünün yaptırılmayarak odalarına
alındıkları ve infaz koruma görevlilerinin yaşanan olay nedeniyle şüpheliler
hakkında şikayetçi olmaları üzerine basit tehdit suçundan cezalandırılmalarına
karar verilmesi için haklarında Kandıra Asliye Ceza Mahkemesine kamu davasının
açıldığı anlaşılmıştır.
Dosyanın tetkikinde, olay yerini gösterir ve
adli emanetin 2014/289 sırasına kayıtlı kamera kayıtlarının bilirkişi
marifetiyle incelenmesinin ardından tanzim edilen rapora istinaden,
hükümlü/tutuklulardan birinin agresif tutumlar sergilediği, diğer
hükümlü/tutuklunun da olaya müdahil olduğu; bu nedenle cezaevi görevlilerince
kontrol altına alınmaya çalışıldığı, şahısların sakinleşmeleri ile de odalarına
alındıklarının tespit edildiği, güvenlik kamerası görüntüleri içeriği, bu
içeriğin teyidi mahiyetindeki sosyal hizmet uzmanı tanık Ö. A.’nın beyanları karşısında C. Savcısının kovuşturmama
kararında yazılı bulunan gerekçelerine göre itiraz dilekçesinde ileri sürülen
hususları yerinde görülmediğinden itirazın reddine ... karar verilmesi gerekmiştir."
22. İtirazın reddi kararı başvurucuya 30/4/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu anılan karara karşı 18/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
C. Başvurucu Aleyhine
Yürütülen Adli Süreç
23. 25/3/2015 tarihinde başvurucunun diğer hükümlü S.Ö. ile
psikolog görüşüne götürüldüğü sırada vuku bulan tartışma sırasında infaz ve
koruma memurlarına hitaben "Siz
kimsiniz bize emir veremezsiniz, siz devletseniz biz PKK'lıyız sizin kralınız
gelse ona da bunu yaparız." şeklinde
tehdit içerikli sözler söylediği ve agresif tutumlarına devam ederek yine infaz
ve koruma memurlarına yönelik olarak "Sizinle
görüşeceğiz, bu burada bitmeyecek, bunun hesabını vereceksiniz." şeklinde tehdit içerikli sözler
sarf ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle hakkında basit tehdit suçundan
cezalandırılması istemiyle dava açılmıştır.
24. Kandıra Asliye Ceza Mahkemesinin 8/3/2016 tarihli kararıyla,
şikâyetten vazgeçme nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Anılan
karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı
86. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren
veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/03/2005 - 5328 S.K./4.mad)
Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört
aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
26. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet
savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka
bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu
davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar."
28. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Kurumların
iç güvenliği" kenar başlıklı
33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Kurumların iç güvenliği, Adalet
Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır..."
29. 4/6/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) 22.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"(8) İnfaz ve koruma başmemuru
ile infaz ve koruma memuru, kurumun güvenliğini bozan firara teşebbüs, isyan,
rehin alma, saldırı, yasaya veya düzenlemelere dayalı bir emre karşı aktif veya
pasif fiziki direnme gibi olaylar ile 5237 sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki
meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya çıktığında kurum en üst amirinin izni ile
zor kullanabilir. Acil hâllerde tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin
alınmaksızın da zor kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor
kullanan personel gerekenden fazla kuvvet kullanamaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 4/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
31. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu; infaz ve koruma memurları tarafından darbedildiğini, tehdit ve hakarete maruz kaldığını,
şikâyeti hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini ve talep
etmesine karşın yaralanmalarının tespiti için muayene olma talebinin yerine
getirilmediğini, darp şikâyetine ilişkin olarak adli muayene raporu
aldırılmadığını belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde; başvurucunun eylemleri nedeniyle infaz
ve koruma memurları tarafından tutanak tutulduğu ve başvurucu hakkında disiplin
soruşturması açıldığı, başvurucudan yazılı ya da sözlü savunma istendiği ancak
başvurucunun savunma vermediği, başvurucuya 17/7/2014 tarihinde yedi gün süre
ile hücreye koyma disiplin cezası verildiği, başvurucunun disiplin cezası
verilmesi kararına karşı yaptığı itirazın da reddedildiği, yürütülen adli
süreçte ise Savcılık tarafından kamera kaydı görüntülerinin bilirkişi
marifetiyle incelendiği, infaz ve koruma memurlarının ilgili mevzuat uyarınca
kendilerine verilen zor kullanma yetkilerini kullandığı, orantısız güç
kullandıklarına ilişkin bir delil tespit edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar verildiği belirtilmiştir.
34. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, olaya karışan
tüm personelin beyanlarının alınmadığı gibi beyanları alınan bir kısım
personelin olay yerinde bulunmadığını, disiplin cezası haksız şekilde verilmiş
olup buna ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusu
bulunduğunu, soruşturma aşamasında gösterdiği tanıkların dinlenmediğini ve
Bakanlık görüşünün taraflı olduğunu belirtmiştir.
2. Değerlendirme
35. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
36. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının kötü muamele
yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
39. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
40. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
41. Devletin negatif yükümlülüğünün yanı sıra etkili ceza soruşturması
yürütülmesine ilişkin pozitif bir yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal
saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
42. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi -"Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili bir
resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün
olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek
ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Tahir Canan, § 25).
43. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
44. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma, bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu
kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu
olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri
almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114).
45. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir.
Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen
tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir
(Fahriye Erkek ve diğerleri, B.
No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68,69).
46. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle
ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul
yükümünün bir unsuru olarak, tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı
cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
47. Devletin kontrolü altında bulunan kişilere yönelik tıbbi
muayenelerin sağlanması, kötü muameleye karşı önemli tedbirlerden birini
oluştururken bu muayenelerin usulüne uygun olarak yapılması, raporların usulüne
uygun düzenlenerek gerekli mercilere sunulması, kötü muamele iddialarının
soruşturulması ve sorumluların tespiti ile cezalandırılmalarının sağlanması
yönünden vazgeçilmez bir öneme sahiptir (Feride
Kaya, B. No: 2013/2365, 20/1/2016, § 66).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
48. Başvuruya konu olayda, başvurucunun hükümlü olarak
bulunmakta olduğu Ceza İnfaz Kurumunda başvurucuyla infaz ve koruma memurları
arasında bir tartışma yaşandığı sabittir. Başvurucu, yaşanan tartışma sırasında
infaz ve koruma memurlarının kendisine şiddet uyguladığını iddia etmektedir.
49. Yürütülen soruşturmada, kamera kaydı görüntülerinden yola
çıkılarak infaz ve koruma memurlarının fiillerinin zor kullanma yetkisi
çerçevesinde kaldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiği anlaşılmaktadır.
50. Başvurucu, darbedildiğine ilişkin
olarak şikâyetçi olmasına ve sağlık raporu aldırılmasını talep etmesine karşın
sağlık raporu aldırılmamış olmasından şikâyetçidir.
51. Yapılan incelemede ne Ceza İnfaz Kurumu idaresince ne de
başvurucunun şikâyetleri hakkında yürütülen soruşturma kapsamında sağlık raporu
aldırılmadığı anlaşılmıştır.
52. Dosyadaki kamera kayıtlarının incelenmesinde ise olayın
başlangıcından sonuna kadar tamamını bütünüyle ortaya koyan ve tüm mekanları
gösteren görüntülere rastlanmamıştır. İtirazın reddi kararında sözü edilen kamera
tespit tutanağına ise Anayasa Mahkemesince erişilememiştir. Yapılan incelemede
başvurucunun iddialarının savunulabilir olmadığı sonucuna ulaşılamamaktadır.
53. Adli muayene raporlarının temini hem kötü muameleye karşı
bireylerin korunması yönünde önemli tedbirlerden birini oluşturmaya hem de adli
makamların somut olay değerlendirmesi yapılabilmesine imkân tanımaktadır.
54. Özellikle ceza infaz kurumu gibi bireyin uzun süreli olarak
devletin kontrolü altında kaldığı, kendi imkânlarıyla bir sağlık kurumuna
başvurma olanağı olmadığı durumlarda adli muayene raporlarının zamanında ve
usulüne uygun olarak temin edilmesi kötü muamele yasağı kapsamında yapılacak
incelemeler için ihmal edilemez bir önem taşımaktadır.
55. Somut olayda her ne kadar soruşturma makamları tarafından
zor kullanma yetkisi sınırları içinde bir müdahale olduğu ve zor kullanma
yetkisinin aşılmadığı sonucuna ulaşılmış ise de başvurucunun yaralanıp
yaralanmadığı, yaralanmış ise mahiyetinin ne olduğu hususları gerek ceza infaz
kurumu idaresi gerek soruşturma makamları tarafından adli muayene raporu
aldırılmamış olması nedeniyle tespit edilememiştir.
56. Başvurucunun iddialarının açıkça savunulabilir olmadığı
sonucuna ulaşılamayan somut olayda, başvurucunun yaralanıp yaralanmadığı hususunda
adli muayene raporu temin edilmemiş olmasının tek başına kötü muamele yasağı
kapsamında etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünü ihlal ettiği sonucuna
ulaşılmıştır.
57. Başvurucunun yaralanıp yaralanmadığı, yaralanmış ise bunun
mahiyetine ilişkin bilgi bulunmadığından negatif yükümlülük yönünden bir
değerlendirme yapılabilmesi mümkün görülmemiştir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 32.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
61. Başvuruda, kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
63. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
64. Somut başvuruda ihlalin, olay nedeniyle meydana gelen
yaralanmanın tespiti amacıyla adli muayene raporu aldırılmamış olmasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
65. Olay tarihinin üzerinden geçen zaman dikkate alınarak adli
muayene raporunun temin edilmesi mümkün olmadığından -ihlal kararının gerekçesi
gözetildiğinde- 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesinde hukuki yarar görülmemiştir.
66. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 3.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele
yasağı kapsamındaki etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 3.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.