TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LOKMAN ADAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/3574)
|
|
Karar Tarihi: 24/10/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Zeynep
KARAKOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Lokman ADAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
SARICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tazminat istemiyle açılan davada usule ilişkin
imkânlar bakımından zayıf duruma düşürülme nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Konya İl Jandarma Komutanlığında er olarak
askerlik hizmetini yapmıştır. Başvurucu, askerlik hizmetine başlamadan önce
sağlık kontrolünden geçirilmiştir. İzmir Asker Hastanesinden 20/9/2011 tarihli
"Askerliğe elverişlidir ve komando
olamaz." yönünde sağlık raporunu almıştır. Anılan raporda tek taraflı yüksek frekanslarda sensörinöral
işitme kaybı tanısının konulduğu ve bu rapora başvurucunun itiraz
etmediği görülmektedir.9/11/2012 ve 5/12/2012 tarihli raporlarda atış talimi ya
da askerî hizmet sırasında düşmesi sonrası sol kulakta mevcut işitme kaybının
arttığı bilgisine yer verilmiştir.
9. 23/5/2012 tarihinde eğitim birliğine katılmasının ardından
eğitim amacıyla makineli tabanca ile atış yaptıktan sonra 26/9/2012 tarihinde
kulağında yoğun gürültü ve çınlama, baş ağrısı, baş dönmesi, uykusuzluk ve
bayılma şikâyetleri ortaya çıkan başvurucu 27/9/2012 tarihinde Konya Asker
Hastanesine sevk edilmiştir. Aynı gün verilen raporla ileri tetkik ve tedavi
için Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş, 5/10/2012 tarihli
raporla işitme kaybı ve vertigo
teşhisi konarak başvurucuya bir ay istirahat verilmiştir.
10. Rahatsızlığın devam etmesi üzerine başvurucu, İzmir Asker
Hastanesine sevk edilmiştir. Anılan Hastane tarafından sol total işitme kaybı tanısıyla kıtasına
sevk edilen başvurucu 2/11/2012 tarihli rapor ile daha ileri tetkik ve tedavi
için Gülhane Askerî Tıp Akademisine (GATA) nakledilmiştir.
11. GATA bünyesinde devam eden tedavi sürecinde 9/11/2012
tarihli raporla bir ay hava değişimi ve 5/12/2012 tarihli raporla da iki ay
hava değişimi verilmiş, hava değişimleri sonrasında 1/2/2013 tarihli raporla işitme kaybı, tanımlanmamış tanısıyla
mevcut tedavisinin üç ay süreyle devamına, şikâyetlerinin devam etmesi hâlinde
kıtası hastanesine başvurmak üzere taburcu edilmesine karar verilmiştir.
12. Başvurucu 20/9/2013 tarihinde terhis edilmiştir.
13. Terhis edilmesinden önce ve sonra şikâyetleri devam eden
başvurucunun Alsancak Devlet Hastanesi ve Özel Efes Kulak Burun Boğaz Dal
Merkezinde yaptırdığı işitme testleri sonucunda sağ kulağının hiç duymadığı
anlaşılmıştır.
14. Başvurucu, sağlık durumunun askerî görevin etkisiyle
bozulduğunu ileri sürerek 9/1/2014 tarihinde maddi ve manevi zararlarının
karşılanması istemiyle idari başvuruda bulunmuştur. Başvuru zımnen
reddedilmiştir.
15. Başvurucu uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi
zararların tazmini istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde dava
açmıştır.
16. AYİM İkinci Dairesi 15/4/2015 tarihli kararıyla davayı
reddetmiştir.
17. Ret gerekçesinde öncelikle idare hukuku ilkeleri ve
Anayasa'nın 125. maddesi uyarınca idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararları ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. İster hizmet kusuru ister
kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın idarenin tazminle sorumlu
tutulabilmesi için bir zararın varlığı, zararı doğuran eylemin idareye yüklenebilir
nitelikte olması, zararla eylem arasında bir illiyet bağının bulunması, hizmet
kusurunun varlığı veya kusursuz sorumluluk koşullarının oluşması şartlarının
birlikte gerçekleşmesinin zorunlu olduğu hatırlatılmıştır. Meydana gelen zarar,
idari eylem ya da işlemden doğmamış ise yahut zararla idari eylem veya işlem
arasında nedensellik bağı kurulamıyorsa idarenin tazmin sorumluluğundan söz
edilemeyeceği vurgulanmıştır. Başvurucunun tam sağlam olarak askere sevk
edilmediği, 20/9/2011 tarihli raporda
"tek taraflı yüksek frekanslarda sensörinöral
işitme kaybı" tanısının konulmuş olduğu ve bu rapora itiraz
etmediği, zaten işitme kaybının bulunduğu, 26/9/2012 tarihinde atış talimi
yapmadığı,17/8/2012 tarihinde atış talimi yaptığı,9/11/2012 ve 5/12/2012
tarihli raporlarda düşme sonrası sol kulakta mevcut işitme kaybının arttığı
bilgisine yer verildiği, dolayısıyla rahatsızlığının görevin ifası sırasında ve
bu görevin etkisi ile meydana geldiğini kabule yeterli somut dayanak
bulunmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun askerî hizmet sırasında
düşmesinden kaynaklanan işitme kaybı artışı iddiasına ilişkin bir dava açmadığı
da belirtilmiş, rahatsızlığı nedeniyle uğradığı zarar ile illiyet bağı
kurulabilecek bir idari eylemin olmadığına dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda
dosyadaki bilgi ve belgelere göre karar verilebileceği ve tıbbi bilirkişi
incelemesi yapılmasına gerek olmadığına kanaat getirilerek davanın soyut
iddialara dayalı ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
18. Karar oyçokluğuyla verilmiştir. Azınlıkta kalan iki üyenin karşıoy gerekçesinde ise başvurucunun rahatsızlığının
askerî görev koşullarından ileri gelip gelmediği hususunda bilirkişi incelemesi
yaptırılarak uyuşmazlığın sonuca bağlanması, terhis olana kadar atış
eğitimlerine katılmış olabileceği, bu eğitimler sırasında da işitme kaybının
artabileceği, işitme kaybının düşmeden kaynaklandığına ilişkin bilimsel bir
verinin dosyada bulunmamasına karşın işitme kaybı artışının düşmeden
kaynaklandığının kabul edildiği, bu konunun ileri sürülmese dahi resen
araştırma ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
19. Başvurucu, ret hükmünü 22/1/2016 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 19/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu
hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini
oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun
Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı
bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen
birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan
zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur.
İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile
hüküm ve esasları, Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle
Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Danıştay içtihatlarına göre idarenin
mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye
ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler,
mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif
edilmektedir. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru)
sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru
bulunmasa dahi idarenin mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§28, 29, 30).
21. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.''
22. 1602 sayılı mülga Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde;
İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin hükümleri uygulanır.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 24/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; askerî göreve sağlık kontrolünden geçerek ve
İzmir Asker Hastanesinden 20/9/2011 tarihli raporunda belirtilen şekilde
sağlıklı olduğu kabul edilerek başlatıldığını, askerî görevi yerine getirirken
eğitimlere katıldığını, rahatsızlığının oluşmasında askerlik görevinin etkisi
olup olmadığına dair bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin talebinin
dikkate alınmadığını ve bu hususlar irdelenmeden karar verildiğini belirterek,
adil yargılanma hakkı ile hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, ispat külfeti konusunda
dezavantajlı konuma düşürüldüğünü iddia ettiğinden başvuru adil yargılanma
hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinden incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
28. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına
sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673,
20/9/2017, § 37).
29. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil
yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması
olanaklı değildir (Mehmet Fidan,
§ 38).
30. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki
tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B.
No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
31. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme,
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer,
§ 19).
32. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara tanık delili
de dâhil olmak üzere delillerini sunma, inceletme noktasında uygun imkânların
tanınması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da yargılamanın
bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına
alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir
( Mustafa Kupal, B. No:
2013/7727, 4/2/2016, § § 50, 51,
52).
33. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada
bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek
değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tarafların öne sürdüğü ve esasa
etkili olan iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip
incelenmediğini ve özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin
diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini denetleme görevi
bulunmaktadır (Ahmet Korkmaz, B.
No: 2014/16232, 25/1/2018,§ 29).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
34. Somut olayda başvurucunun sağlık kontrolünden geçirilerek
askerî göreve elverişli olduğunun kabulüyle er olarak askerlik hizmetini
yaptığı, eğitimlere katıldığı ve ardından gerçekleşen tedavi süreci sonucunda
rahatsızlandığı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinde
görülen davanın tarafları arasındaki ihtilaf, başvurucunun TSK bünyesinde
rahatsızlanmasının askerî görevin etkisi ile ortaya çıkıp çıkmadığı
noktasındadır. Başvurucu, er olarak görev yaptığı dönemde katıldığı eğitimlerin
etkisiyle kulağındaki rahatsızlığının oluştuğunu ileri sürmüş; AYİM ise
başvurucunun işitme kaybının görevin ifası sırasında ve bu görevin etkisi ile
meydana geldiğini kabule yeterli somut dayanak bulunmadığı sonucuna ulaşarak
davayı reddetmiştir. Ayrıca, askerlik görevine başlamadan işitme kaybının
bulunduğu ve atış ya da askerî hizmet sırasında düşmesinden dolayı işitme
kaybının arttığı iddiasına ilişkin olarak bir dava açmadığı vurgulanmıştır.
35. Başvurucunun askerî göreve sağlıklı olarak kabul edildiği,
başka bir ifade ile işitme kaybının askerlik yapmasına bir engel olarak
görülmediği anlaşılmaktadır. Başvurucu, er olarak görev yaptığı ve görevini
yerine getirirken tabancayla atış talimi içeren eğitimlere katıldığı hususuna
yönelik olarak idarenin herhangi bir itirazı söz konusu olmamıştır. Mahkemenin
de aksine bir değerlendirmesi bulunmamaktadır. Bu hâle göre başvurucunun er
olarak görev yapması ve eğitimlere katılmış olması dikkate alındığında işitme
kaybı rahatsızlığının askerî görevden kaynaklandığı yolunda öne sürdüğü
iddiasının temelsiz olduğu söylenemez.
36. Başvurucunun işitme kaybı rahatsızlığının askerî görevden
kaynaklandığı iddiasının temelsiz olmaması bu savın ispatlandığı anlamına
gelmemektedir. Dolayısıyla bu iddiaya dair daha güçlü ve ikna edici kanıtların
varlığının aranması anlaşılabilir bir durumdur. Bununla birlikte başvurucunun
işitme kaybı rahatsızlığının askerî görevden kaynaklandığını kendi imkânlarıyla
ispatlamasının güçlüğü de gözönünde
bulundurulmalıdır.
37. İşitme kaybı rahatsızlığının sebebinin ortaya konulmasının
tıbbi incelemeyi gerektirdiği açıktır. Başvurucunun rahatsızlığın askerî
görevden ileri geldiğini tıbbi bir inceleme olmaksızın ispatlaması mümkün
değildir. Başvurucunun bu iddiası, Mahkemeye 1602 sayılı mülga Kanun'la tanınan
imkân kullanılarak gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılması suretiyle
açıklığa kavuşturulması gereken bir olgudur.
38. Genel ilkeler kısmında da belirtildiği üzere mahkemelerin
bilirkişi görüşüne başvurması takdirî bir husus olup
bu değerlendirme kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetki alanı dışındadır.
Bununla birlikte davanın esasına müteallik savların uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulması adına yeterli ölçüde irdelenip irdelenmediği ve bu kapsamda
taraflardan birinin diğerine nazaran dezavantajlı bir konuma getirilip
getirilmediği denetime açık hususlardır. Somut davada başvurucunun uyuşmazlığı
üzerine inşa ettiği temel iddia, askerî göreve sağlıklı olarak kabul edilmesine
karşın görev esnasında katıldığı eğitimler nedeniyle işitme kaybı
rahatsızlığının oluştuğudur. Sağlık durumuna ilişkin olarak yapılacak tespitin
tıbbi inceleme gerektirdiği açıktır. Başvurucunun rahatsızlığının askerî
görevden ileri geldiğini tıbbi bir inceleme olmaksızın ispatlaması mümkün
değildir. Bu bağlamda uyuşmazlığa konu olan rahatsızlığa askerlik görevi
koşullarının neden olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmadan sonuca
varılması davalı idareye nazaran başvurucunun zayıf bir konuma düşürülmesi
sonucunu doğurmuştur (Mehmet Yılmaz (2),
B. No: 2015/8533, 14/11/2018, § 39).
39. Bu hâle göre 1602 sayılı mülga Kanun'un tanıdığı imkânlar
dâhilinde sağlık kurumlarından tıbbi görüş alma imkânına sahip olan AYİM'in başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaya yönelik
yeterli araştırma yapmadan uyuşmazlığı sonuçlandırmasının başvurucuyu davalı
idareye nazaran zayıf bir konuma düşürdüğü ve bu durumun silahların eşitliği
ilkesiyle çeliştiği sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle yargılamaya bir bütün olarak
bakıldığında Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
41.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
42. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
43. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
44. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
45. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
46. Anayasa Mahkemesi, AYİM'in usule
ilişkin imkânlar bakımından başvurucuyu davalı idareye nazaran zayıf bir konuma
düşürdüğü ve bu durumun silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna
varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
47. Bu durumda silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan
benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216
sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama
sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan
mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
48. Silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği
ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil
yargılanma hakkı kapasımda silahların eşitliği ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ilkesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa'nın geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt
bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar AYİM İkinci
Dairesinin 15/4/2015 tarihli ve E.2014/1175, K.2015/666 sayılı kararına ait
dava dosyası ile ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.