TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CENGİZ TURGUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/7508)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 31/7/2019 - 30848
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Cengiz
TURGUT
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Adem SANSAR
|
|
|
Av. Resul
MARAŞLIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru bir tablonun suça konu olmamakla birlikte yanıltıcı
nitelik taşıdığı gerekçesine dayalı olarak müzede alıkonulması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1973 doğumlu olup İstanbul’da ikamet etmektedir.
9. Beyanına göre yaklaşık yedi yıl önce İstanbul’da eski eşya
satan bir pazardan satın aldığı tabloyu dört yıl kadar evinin duvarında asılı
tutan başvurucu, A.K.G. ve A.K., A.K.G.ye ait araçla tabloyu da yanlarına
alarak 15/1/2015 tarihinde Ordu’ya gitmişlerdir. Başvurucu ayrı bir araçla,
diğer şahıslar ise A.K.G.ye ait araçla aynı gün Tokat’a doğru yola
çıkmışlardır.
10. Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla
Mücadele Şube Müdürlüğü 15/1/2015 tarihinde İstanbul’dan Tokat’a çok değerli
tarihi bir tablo getirilerek pazarlanacağı yönündeki ihbar üzerine A.G.K.ya ait 34 EN 7596 plaka
sayılı aracı saat 16.45’te Tokat ili girişinde durdurmuştur. Tokat Cumhuriyet
Başsavcılığınca verilen arama kararı doğrultusunda yapılan aramada anılan tabloya
el konulmuştur. Bu tablonun özellikleri tutanakta şu şekilde belirtilmiştir:
“1 adet 44x64 cm ebatlarında kahverengi arka
yüzünde arma ve Mexico P997168 ibareleri bulunan, ön
yüzünde metal plaka üzerinde Vincent Van Gogh 1882 Orphan
Men Standingi ibareleri bulunan kaşe ve farklı
ebatlarda 8 adet mühür bulunan tablo”
11. El konulan tablo hakkında Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanlığından rapor alınmıştır.
Bölüm Başkanı tarafından düzenlenen ekspertiz raporunda özetle;
i. İncelenen eserin tuval üzerinde yapılan yağlı boya bir resim
ve ahşap çerçeve olarak iki ayrı parçadan oluştuğu ve resmin çerçevesiz
boyutlarının 55x45 santimetre, resme ait ahşap çerçevenin boyutlarının ise
64,5x45 santimetre olduğu belirtilmiştir.
ii. Dikey bir kompozisyona sahip olan tabloda tam boyut tasvir
edilen bastonlu palto ve şapka giymiş yaşlı bir erkek figürünün yer aldığı,
resimde başka bir objenin ise bulunmadığı açıklanmıştır.
iii. Tuval bezinin arka yüzünde okunamayan çeşitli mühürlerin
bulunduğu, çerçevenin uzun kenarlarından birinde yapıştırılmış kağıt parçası üzerinde “Dalhem Museum, orphan Man Standing, Ultra-Violet Rays”
ibaresinin ve resmin sağ alt köşesinde “Vincent”
imzasının yer aldığı ifade edilmiştir.
iv. Ayrıca tuval bezinin arka yüzünde mühürlerin basıldığı yerde
dikdörtgen bir çerçeve içinde yazılar bulunan bir damganın göze çarptığı, tablo
hakkında Amsterdam Van Gogh Müzesi ve Hermitage
Müzesi ile yapılan yazışmalardan bir sonuç elde edilemediği, eserin orjinal olup olmadığının özel bir laboratuvarda kimyasal
çalışmalarla yapılacak incelemeyle belirlenebileceği görüşü bildirilmiştir.
12. Bu defa Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Resim Bölüm Başkanlığından söz konusu tablo ile ilgili bir uzman raporu
alınmıştır. Bu raporda özetle;
i. Vincent Van Gogh’a atfedilen bu resmin gerçek bir Vincent Van
Gogh resmi olmadığına dair çok sayıda emarelerin bulunduğu, Van Gogh’un ayakta
duran Orphan Man adlı deseninden yararlanılarak
yapılmış bu çalışmada Van Gogh’un tarzının taklit edildiği belirtilmiştir.
ii. Resimdeki figürün çevresinin tuş şeklinde çalışılırken
figürün kendisinin daha düz boyama şeklinde resmedildiği, iki farklı boyama
yapısının ise Van Gogh’un üslubunda görülmediği açıklanmıştır.
iii. Ayrıca Van Gogh’un resimlerindeki her elemanda, figürde ve
objede Van Gogh’un tavrının belirgin bir şekilde hissedildiği, gerek teknik,
fırça ve boya kullanımı gerekse de resimsel üslup açısından bu çalışmanın Van
Gogh’a ait olmadığı belirtilmiştir. Tabloyu inceleyen komisyona göre bu tablo
değeri olmayan bir çalışma niteliği taşımaktadır.
13. Yapılan soruşturma neticesinde Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı
(Cumhuriyet Başsavcılığı) 1/3/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, hazırlanan uzman raporuna göre tablonun Van
Gogh’a ait olmadığı ve değeri olmayan bir çalışma niteliğini taşıdığı
belirtilerek şüpheli başvurucu, A.K.G. ve A.K.ye isnad
edilen suçun kanuni unsurlarının oluşmadığı ve olayda başkaca bir suç unsuruna
da rastlanılmadığı açıklanmıştır. Bununla birlikte el konulan sahte tablonun
20/4/2009 tarihli ve 272063 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi,
Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) 9. Maddesinin
birinci fıkrasına göre müzede alıkonulması için Tokat Sulh Ceza Hâkimliğinden
talepte bulunulmasına karar verilmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı 3/3/2016 tarihinde söz konusu
tablonun müzede alıkonulması talebinde bulunmuş, Tokat Sulh Ceza Hâkimliği aynı
tarihli kararla bu talebi reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, müsadere veya el
koyma kararı verilebilmesi için suç veya suç şüphesinin bulunması gerektiğine
vurgu yapılmıştır. Hâkimlik, talebin dayanağı olan Yönetmelik maddesinin idari
bir işlem niteliğinde olduğunu, buna göre Cumhuriyet Başsavcılığı veya Müze
Müdürlüğü tarafından Yönetmelik gereği sahte olduğu tespit edilen söz konusu
tablonun alıkonulabileceğini belirterek talebin usule ve kanuna uygun olmadığı
sonucuna varmıştır.
15. Cumhuriyet Başsavcılığının karara karşı yaptığı itiraz Zile
Sulh Ceza Hâkimliğince 9/3/2016 tarihinde kabul edilmiştir. Kararın
gerekçesinde, tablo hakkında alınan ilk raporda ve Kültür ve Turizm Bakanlığı
Güzel Sanatlar Müdürlüğünce kesin bir yargıya varılamayıp ancak Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Üniversitesinden alınan ikinci rapora göre tablonun Van Gogh’a
ait olmadığı ve bir değerinin bulunmadığının anlaşılabildiği vurgulanmıştır.
Hâkimliğe göre söz konusu tablonun bir suç unsuru teşkil etmese dahi sahte veya
taklit eserlerin yanıltıcı niteliği sebebiyle ve herhangi bir suçta
kullanılmaması için ilgili Yargıtay içtihadına göre müsaderesi gerekmektedir.
Buna göre itirazı kabul eden Hâkimlik itiraza konu kararı kaldırmış ve tablonun
müsaderesi ile gereği yapılmak üzere Tokat Müze Müdürlüğüne gönderilmesine
karar vermiştir.
16. Nihai karar başvurucu vekiline 25/3/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 18/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
18. 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Korunması
gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları” kenar başlıklı 23. Maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“ Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları
şunlardır:
G) (Değişik: 17/6/1987 – 3386/9 md.) Jeolojik,
tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya,
arkeoloji ve sanat tarihi açılarından belge değeri taşıyan ve ait oldukları
dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan
her türlü kültür ve tabiat varlıkları;
Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri, insan
iskeletleri, çakmak taşları (sleks), volkan camları (obsidyen), kemik veya madeni her türlü aletler, çini,
seramik, benzeri kab ve kacaklar, heykeller, figürinler, tabletler, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar,
putlar (ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (apirüs),
yüzük taşları, küpeler, iğneler, askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri,
maskeler, taçlar (diadem), deri, bez, apirüs, parşümen veya maden
üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı araçları, sikkeler, damgalı veya
yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar, minyatürler, sanat değerine haiz
gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar, muhallefat
(religue’ler), nişanlar, madalyalar, çini, toprak,
cam, ağaç, kumaş ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları,
…”
19. 2863 sayılı Kanun’un “Yönetim
ve gözetim” kenar başlıklı 24. Maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Devlet
malı niteliğini taşıyan korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarının
Devlet elinde ve müzelerde bulundurulması ve bunların korunup
değerlendirilmeleri Devlete aittir. Bu gibi varlıklardan gerçek ve
tüzelkişilerin ellerinde bulunanlar, değeri ödenerek Bakanlık tarafından satın
alınabilir.”
20. 2863 sayılı Kanun’un 25. Maddesinin “Müzelere alınma” kenar başlıklı
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Dördüncü
maddeye göre Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirilen taşınır kültür ve tabiat varlıkları
ile 23 üncü maddede belirlenen korunması gerekli
taşınır kültür ve tabiat varlıkları, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
bilimsel esaslara göre tasnif ve tescile tabi tutulurlar. Bunlardan Devlet
müzelerinde bulunması gerekli görülenler, usulüne uygun olarak müzelere
alınırlar.
Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat
varlıklarının tasnifi, tescili ve müzelere alınmaları ile ilgili kıstaslar,
usuller ve esaslar yönetmelikte belirlenir.
…
Tasnif ve tescil dışı bırakılan ve müzelere alınması
gerekli görülmeyenler, sahiplerine bir belge ile iade olunurlar. Belge ile iade
olunan kültür varlıkları üzerinde, sahipleri her türlü tasarrufta
bulunabilirler. Bir yıl içinde sahipleri tarafından alınmayanlar, müzelerde
saklanabilir veya usulüne uygun olarak Devletçe satılabilir.”
21. 2863 sayılı Kanun’un 65. Maddesinin birinci fıkrasında,
korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının
yıkılması, bozulması, tahribi veya zarar görmesine kasten yol açılması; ikinci fıkrasında
Kanun’a aykırı olarak yıkma veya imar izni verilmesi; dördüncü fıkrasında ise
izin almaksızın veya izne aykırı tadilat veya tamirat yapılması suç olarak
düzenlenmiştir. Bu Kanun’un 66. Maddesinde usulsüz belge verilmesi ile ilan ve
tebligat yapılması; 67. Maddesinde haber verme sorumluluğuna ve kültür varlığı
ticaretine aykırı hareket edilmesi; 68. Maddesinde yurt dışına çıkarma yasağına
aykırı hareket edilmesi; 69. Maddesinde tetkik ve kontrole muhalefet edilmesi;
70. Maddesinde aynı Kanun’un 24. Maddesine aykırı hareket edilmesi; 71. Maddesinde
kazı, sondaj ve araştırmaya ilişkin hükümlere aykırı hareket edilmesi; 73. Maddesinde
özel müze ve koleksiyonculara ilişkin hükümlere aykırı hareket edilmesi; 74. Maddesinde
de izinsiz araştırma, kazı ve sondaj yapılması suç olarak düzenlenmiştir.
22. 2863 sayılı Kanun’un “Elkoyma ve müzeye teslim” kenar başlıklı 75. Maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Bu
Kanun kapsamında kalan suçlar nedeniyle elkonulan
taşınır kültür ve tabiat varlıkları müzeye teslim edilir.”
2. Yönetmelik
Düzenlemeleri
23. Yönetmelik’in “Tasnif ve
tescil dışı bırakılan kültür ve tabiat varlıkları” kenar başlıklı 9.
Maddesi şöyledir:
“(1) Değerlendirme Komisyonu tarafından,
korunması gerekli görülmeyerek tescil dışı bırakılan kültür ve tabiat
varlıkları, sahiplerine bu Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-1 sayılı Tescil Dışı
Taşınır Kültür ve Tabiat Varlığı Belgesi ile iade edilir. Ancak yanıltıcı
nitelikleri sebebiyle piyasada dolaşımı uygun görülmeyen tescil dışı bırakılan
kültür varlıkları müzede alıkonulur. Müzeyi yanıltmak amacıyla sahte kültür
varlığı getirdiği tespit edilenler hakkında suç duyurusunda bulunulur.
(2) Mahkemeler tarafından iade edilmesine
karar verilen sahte kültür varlıkları için müze müdürlüklerinin
bilgilendirilmesi amacıyla masrafları getiren tarafından karşılanması kaydıyla
varlığın bilgi ve görüntülerini içeren yeteri kadar malzeme temin edildikten sonra
tescil dışı bırakılan varlık sahibine iade edilebilir.”
3. Yargıtay Kararları
24. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 8/2/2018 tarihli ve E.2016/624,
K.2018/1237 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“… İmitasyon ve yanıltıcı özelliği haiz
eserlerin de 2863 sayılı Kanunun 75. Maddesi uyarınca müzeye teslimine karar
verilmesi gerektiği gözetilmeksizin sanığa iadesine dair hüküm tesisi kanuna
aykırı[dır.]…”
25. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 10/11/2016 tarihli ve
E.2015/4752, K.2016/12616 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“… 2863 sayılı Kanunun 23. Maddesi kapsamında
tasnif ve tescile tabi taşınır kültür varlıkları ile yanıltıcı özelliği haiz
taklit eserlerin, aynı Kanunun 75. Maddesi uyarınca Müze Müdürlüğü’ne teslimine
karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, 5237 sayılı TCK’nın 54. Maddesi
uyarınca müsaderesine hükmedilmesi kanuna aykırı[dır.]…”
26. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 22/2/2016 tarihli ve
E.2015/2728, K.2016/2579 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“… Tarafsız arkeolog bilirkişi tarafından
düzenlenen raporun sonuç kısmında, dava konusu objenin profesyonel bir taklit
olduğunun belirtilmesi karşısında, yanıltıcı nitelikleri sebebiyle piyasada
dolaşımı mümkün görülmeyen sahte sikkenin Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve
Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları hakkındaki
yönetmelik hükümleri gereğince işlem yapılmak üzeremüzeye
teslimi yerine, sanığa iadesine karar verilmesi kanuna aykırı[dır.]…”
27. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 10/11/2015 tarihli ve
E.2015/14128, K.2015/17385 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“… 30/05/2014 tarihli bilirkişi raporunda
incelenen ve imitasyon olduğu belirlenen 10 adet varlığınpiyasayı
yanıltıcı özellikleri nedeniyle başka bir suçta kullanımlarını engellemek
amacıyla Müze Müdürlüğü’ne teslimine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin,
sahiplerine iadesine karar verilmesi kanuna aykırı[dır.]…”
28. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 26/5/2015 tarihli ve
E.2014/17239, K.2015/8988 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“… 2863 sayılı Kanun kapsamında bulunan
eserlerin anılan Kanunun 75. Maddesi uyarınca Müze Müdürlüğü’ne teslimine,
kültür varlığı niteliğini haiz bulunmayan varlıkların ise sahte ve piyasayı
yanıltıcı olmamak kaydıyla sahibine iadesine karar verilmesi gerektiği
gözetilmeksizin, suça konu varlığın akıbetiile ilgiliherhangi bir hüküm tesis edilmemesi kanuna aykırı[dır.]…”
29. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25/12/2014 tarihli ve
E.2014/4307, K.2014/26637 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“… Yanıltıcı nitelikleri sebebiyle piyasada
dolaşımı uygun görülmeyen taklit sikkelerin, Korunması Gerekli Taşınır Kültür
ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkında
Yönetmelik hükümleri gereğince işlem yapılmak üzere müzeye teslimine karar
verilmesi gerektiği gözetilmeksizin sanıklara iadesine hükmedilmesi kanuna
aykırı[dır.]…”
B. Uluslararası Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol’ün 1. Maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mülkiyet
hakkını güvence altına alan Sözleşme’nin anılan maddesinin ilk ve en önemli
koşulu, kamu makamları tarafından mülkiyet hakkına yapılan herhangi bir
müdahalenin hukuka dayalı olması gerekliliğidir (Iatridis/Yunanistan [BD], B. No: 31107/96, 25/3/1999, § 58). Bu
maddenin birinci paragrafının ikinci cümlesi, devletlere yalnızca hukukun öngördüğü koşullar dâhilinde
mülkiyetten yoksun bırakma yetkisi vermiş; ikinci paragraf ise devletlere ancak
hukuk kuralları uygulanarak mülkiyeti kamu yararına kontrol etme yetkisi
tanımıştır. AİHM, hukuka dayalı olma ilkesini yalnızca bu maddede yer alan hükümlerden
çıkarmamaktadır. Kararlarda sıklıkla demokratik bir toplumun temel ilkelerinden
biri olan hukukun üstünlüğü ilkesinin Sözleşme’nin bütün maddeleri için geçerli
olduğu ifade edilmektedir (Iatridis/Yunanistan, § 58).
32. AİHM’e göre hukukilik ilkesi,
müdahalenin ilk olarak iç hukukta bir temelinin olması gerektiği anlamına
gelmektedir (Shchokin/Ukrayna, B. No: 23759/03-37943/06,
14/10/2010, § 51). AİHM, Sözleşme’de geçen hukuk ya da hukuka aykırı terimlerine sadece iç hukuka atıfta bulunmakla
kalmayıp aynı zamanda bu terimlerin hukukun üstünlüğü ile ilgili olduğunu
belirtmektedir. Buna göre uygulanan iç hukuktaki düzenlemelerin hukukun
üstünlüğü ilkesiyle de uyumlu olması gerektiği ifade edilmektedir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK],
B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 67). Hukuka dayalı olma ilkesi, ayrıca iç hukukta
uygulanan kanun hükümlerinin yeterli derecede erişilebilir, belirli ve
öngörülebilir olmasını da içermektedir (Beyeler/İtalya
[BD], B. No: 33202/96, 5/1/2000, § 109; Hentrich/Fransa, B. No: 13616/88, 22/9/1994, § 42; Spaček, s.r.o./Çek Cumhuriyeti,
B. No: 26449/95, 9/11/1999, §§ 56-61).
33. Beyeler/İtalya kararına
konu olayda başvurucu bir koleksiyoncudan müzayedeci aracılığıyla ünlü ressam
Vincent Van Gogh’un bir tablosunu satın almıştır. Bu satış ilgili mevzuat
çerçevesinde kamu makamlarına bildirilmiş ancak ilgili bakanlık iki aylık
zamanaşımı süresi içinde ön alım hakkını kullanmamıştır. Ancak başvurucunun bu
tabloyu yurt dışına satması engellenmiş ve kamu makamlarınca ön alım hakkı
çerçevesinde bu tablo satın alınmıştır. AİHM, İtalyan kanunlarına ve somut
olaydaki uygulamalara işaret ederek ön alım hakkı kullanılmadan önce bu tablo
yönünden mülkiyet hakkı kapsamında başvurucunun bir menfaatinin olduğunu ve
tablonun satışından ön alım hakkının kullanıldığı tarihe kadar bu tablonun
maliki olduğunun kamu makamlarınca tanındığını vurgulamıştır (Beyeler/İtalya, § 105).
34. AİHM, olayın karmaşıklığı ve başvurucunun hukuki durumunun
müdahalenin belirli bir kategori içinde değerlendirilmesini önlediğini
belirterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural
çerçevesinde incelemiştir (Beyeler/İtalya,
§ 106). AİHM, somut olayda zamanaşımı süresinden sonra da ön alım hakkının
kullanılmasının müdahaleyi kanunilik ölçütü yönünden öngörülemez ve keyfî
olmasına yol açtığını belirtmiştir. Bununla birlikte AİHM müdahalenin
sonuçlarını ölçülülük bağlamında incelemeyi tercih etmiştir (Beyeler/İtalya, §§ 109, 110). Kararda,
kültürel mirasın korunması yönündeki meşru amaca vurgu yapılmakla birlikte kamu
makamlarının zamanında harekete geçmemesi ve piyasa değerinin altında tabloyu
satın alması nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkı ile müdahalenin taşıdığı
kamu yararı arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varılmıştır (Beyeler/İtalya, §§ 117-122).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu satın aldığı ve bulundurulması kanunen yasak da
olmayan tablosunun müsaderesine karar verildiğinden yakınmaktadır. Başvurucu
müsadere kararının hukuka uygun olmadığı gibi mülkiyet hakkının korunmasının
gerekliliklerine de uygun olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca söz
konusu tablonun müsaderesini gerektirir bir durumun da söz konusu olmadığını
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
37. Anayasa’nın “Mülkiyet
hakkı” kenar başlıklı 35. Maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
39. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No:
2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa’nın
35. Maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip
olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
26; İhsan Vurucuoğlu,
B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
40. Anayasa’nın 35. Maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut
olayda başvuruya konu tablonun ekonomik bir değerinin olduğu açık olup bu
tablonun başvurucuya ait olduğu konusunda da bir tartışma bulunmamaktadır.
Dolayısıyla somut olay bağlamında başvurucunun Anayasa’nın 35. Maddesi
anlamında mülkünün mevcut olduğu sonucuna varılmıştır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
41. Anayasa Mahkemesi daha önce bir eşyanın müzeye teslim
edilerek alıkonulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiş
ve müdahaleyi niteliği gereği mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü
veya düzenlenmesine ilişkin kural çerçevesinde incelemiştir (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017,
§§ 46-48). Somut olayda ise başvurucunun tablosunun müsadere edilerek müzeye
teslimine karar verilmiştir. Müsadereye karar verilmesi mülkten yoksun bırakma
sonucuna yol açtığı için mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Bununla
birlikte tablonun yanıltıcı niteliği gerekçe gösterilerek suçta kullanılmasını
ve yeni suç işlenmesini önlemek amacıyla müsadere edildiği gözetildiğinde
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kamu yararına
kullanımının kontrolüne ilişkin kural kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa’nın 13. Maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Anayasa’nın 35. Maddesinde, mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş; bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa’nın 13. Maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa’ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Genel İlkeler
44. Anayasa’nın 35. Maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gerektiği
ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. Maddesi de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla
sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre
mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt,
müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Ford
Motor Company, B. No: 2014/13518,
26/10/2017, § 49).
45. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve
sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir (Tahsin
Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
46. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir
kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı
altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Mülkiyet hakkına müdahale
edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici
işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM
tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması mülkiyet
hakkına yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No:
2015/17510, 18/10/2017, § 56).
47. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da
bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukuki belirlilik
taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun
sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 55). Bu bağlamda müdahalenin kanuna dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
48. Hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri, hukuk
devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122,
30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını; ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM,
E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvurucu kendisine ait tablonun herhangi bir suça da konu
olmadığı hâlde müsadere edildiğinden yakınmaktadır. Somut olayda başvurucu
hakkında 2863 sayılı Kanun’a Muhalefet
suçundan yürütülen ceza soruşturması neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildiği görülmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun üzerine
atılı suçun unsurlarının oluşmadığı ve başka bir suça da rastlanılmadığı
gerekçesine dayanmıştır.
50. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi daha önce müsaderenin bir
suç isnadına bağlı olarak uygulandığı durumlarda yöntemince yapılan ceza
soruşturması ve kovuşturması neticesinde müsadere kararı verilebilmesi için
davanın mahkûmiyet ile sonuçlanması gerekmekle birlikte mülkün kanun dışı
yollarla ele geçirildiği veya kanuna aykırı faaliyetlerde kullanıldığı gibi
kimi durumlarda mahkûmiyetten bağımsız olarak da elkoyma
veya müsadere tedbirlerinin uygulanabileceğini kabul etmiştir (Semra Başaran, B. No: 2015/3309,
25/12/2018, § 66).
51. Ancak Anayasa Mahkemesi Genel
İlkeler bölümünde de belirtildiği üzere daha önce bireysel başvuru
kapsamında verdiği çeşitli kararlarında mülkiyet hakkına yapılacak
müdahalelerin ancak mutlak manada şeklî bir kanuna dayanması gerektiğini açık
olarak belirtmiştir (Torsan Orman San. Ve
Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13677, 20/9/2017, § 74; Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. Ve Tic. Ltd. Şti., B.No:2014/16633, 6/12/2017, § 57). Torsan Orman San. Ve Tic. Ltd. Şti. kararında,
kanuni bir düzenleme olmadan yönetmeliğe dayalı olarak kabahate konu eşyanın
kaim bedelinin müsaderesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
kanunilik ölçütü yönünden ihlale yol açtığı sonucuna varılmıştır (Torsan Orman San. Ve Tic. Ltd. Şti., §§
60-78). Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. Ve Tic. Ltd. Şti.
kararında da el konulan eşyanın, iadesine karar verilmesine rağmen kanuni bir
dayanağı olmadan yönetmelik düzenlemesi çerçevesinde başvurucuya iade
edilmemesi kanunilik ölçütü yönünden sorunlu görülmüştür (Üças Gıda Pazarlama ve Tekstil San. Ve Tic. Ltd. Şti., §§ 57,
58). Son olarak Cevdet Timur (B.
No: 2015/3742, 10/1/2019, §§ 68-81) kararında da bir kültür varlığı
koleksiyonunun devrine yol açacak şekilde koleksiyonculuk izin belgesinin iptal
edilmesine ilişkin müdahalenin kanuni dayanağı bulunmadığı için mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
52. Başvuru konusu olayda başvurucunun tablosu Zile Sulh Ceza
Hâkimliğinin kararıyla yanıltıcı nitelik taşıdığı gerekçe gösterilerek suçta
kullanılmasını önlemek amacıyla müsadere edilmiştir. Ancak müsadereye ilişkin
Sulh Ceza Hâkimliğinin bu kararında herhangi bir kanuni dayanak
gösterilmemiştir. Benzeri nitelikte sahte veya taklit olup yanıltıcı niteliği
gerekçesiyle el konulan eşyanın akıbeti ile ilgili olarak Yargıtay, bu eşyanın
müsadere edilemeyeceğini ancak müzede alıkonulması için müzeye teslimine karar
verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Söz konusu Yargıtay içtihadında kanuni
dayanak olarak ise 2863 sayılı Kanun’un 75. Maddesi gösterilmiştir (§§ 24-29).
Bununla birlikte anılan hükmü Kanun kapsamında yer alan suçlar nedeniyle el
konulan taşınır kültür ve tabiat varlıklarının müzeye teslimine ilişkindir.
Somut olayda ise el konulmakla birlikte sahte olduğu tespit edilen tablonun
korunması gerekli bir taşınır kültür ve tabiat varlığı niteliğinde olmadığı
kamu makamlarınca tespit edilmiş durumdadır. Bazı Yargıtay kararlarında ise
herhangi bir kanun hükmü zikredilmeden doğrudan anılan Yönetmelik’in 9. Maddesindeki
düzenleme dayanak olarak gösterilmektedir (§ 29). Kanunla düzenlenmiş olmadıkça
salt yönetmelik düzenlemelerinin mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin
kanuniliğini sağlamayacağı ise kuşkusuzdur.
53. Bireysel başvuru kapsamında 2863 sayılı Kanun hükümlerinin
yorumlanması ve buna dayalı olarak delillerin değerlendirilmesi kural olarak
derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının
yorumuna veya delillerin değerlendirilmesine ilişkin görevi açıkça keyfîlik veya bariz takdir hatası durumları ile sınırlıdır.
Bununla birlikte yukarıda da değinildiği üzere müsadere tedbirinin Anayasa’nın
13. Ve 35. Maddelerinde öngörülen güvencelere uygun olabilmesi öncelikle şeklî
anlamda kanuni bir dayanağının olması zorunludur. Diğer bir deyişle öncelikle
mülkiyet hakkına müdahaleye imkân tanıyan yorumlanabilecek bir kanuni dayanak
mevcut olmalıdır.
54. Sahte veya taklit eserlerin yanıltıcı özellik taşımak
kaydıyla dolandırıcılık gibi suçlarda kullanılmasını önlemek amacı çerçevesinde
müzelerde alıkonulması konusunda kanun koyucunun belirli bir takdir yetkisinin
olduğu kabul edilmelidir. Ancak bu açıklamalar ışığında somut olaya
bakıldığında 2863 sayılı Kanun’da veya başka bir kanunda taşınır kültür ve
tabiat varlığı niteliğinde olmayan sahte veya taklit olduğu anlaşılan eşyanın
müzede alıkonulabilmesi veya müsadere edilebilmesine yönelik herhangi bir hükme
yer verilmediği görülmektedir. Nitekim olayda Sulh Ceza Hâkimliğinin müsadere
kararında ve konuya ilişkin Yargıtay Dairesinin kararlarında da böyle bir
kanuni dayanak gösterilememiştir. Buna göre söz konusu tablonun suç konusu
olmadığı gibi ilgili kanun hükümlerine göre bulundurulmasının da yasak olmadığı
anlaşılmaktadır.
55. Üstelik benzeri olaylara ilişkin Yargıtay içtihadında
yanıltıcı özelliği haiz eserlerin müzeye teslimine karar verilmesi gerekirken
müsadereye karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu belirtilmiş olmasına rağmen
somut olayda Sulh Ceza Hâkimliği müsadere kararı vermiştir (ilgili Yargıtay
içtihadı için bkz. § 25).
56. Sonuç olarak başvuru konusu olayda anılan Yönetmelik’in 9. Maddesi
çerçevesinde şikâyete konu orijinal olmadığı tespit edilen tablonun yanıltıcı
özellik taşıdığı gerekçesiyle müsaderesine karar verilmiştir. Ancak belirtilen
düzenleyici işlemin tek başına müdahalenin kanuniliği unsurunu sağlamayacağı
kuşkusuzdur. Hâlbuki Anayasa’nın 35. Maddesinde bir temel hak ve hürriyet
olarak düzenlenen mülkiyet hakkının en temel güvencelerinden biri olan
müdahalenin kanuna dayalı olması ölçütü, bireyleri kamu makamlarının keyfî ve
öngörülemez müdahalelerinden korumayı amaçlamaktadır. Somut olay bakımından ise
Yargıtay içtihadına aykırı olarak müzede alıkonulma yerine müsadere kararı
verildiği anlaşılmaktadır. Mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan yanıltıcı
özellik taşıyan eşyanın müzede alıkonulması veya müsaderesi gibi tedbirlerin
ise kanunla düzenlenmemiş olup öngörülebilir biçimde de uygulanmadığı dikkate
alındığında belirtilen kanunilik güvencesinin sağlanmadığı sonucuna
varılmıştır. Buna göre mevcut hâliyle somut olay bağlamında başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahale Anayasa’nın 13. Ve 35. Maddelerinde öngörülen
kanunilik ölçütünü karşılamamaktadır.
57. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit
edildiğinden Anayasa’nın 13. Ve 35. Maddelerinde öngörülen diğer unsurlar olan
meşru amaç ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. Maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlaledildiğine
ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
61. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
62. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. Maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
63. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
64. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması talebinde
bulunmuştur.
65. Anayasa Mahkemesi kanuni bir dayanağı gösterilmediği hâlde
yargı kararıyla başvurucunun tablosunun müsaderesine karar verilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut
başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
66. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere müsadere kararını veren Zile Sulh
Ceza Hâkimliğine (2016/166 D. İş) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
Ayrıca benzer ihlallerin önlenmesi bakımından kararın bir örneğinin Kültür ve
Turizm Bakanlığına da gönderilmesi gerekir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE M. Emin KUZ’un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA ,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Zile
Sulh Ceza Hâkimliğine (2016/166 D. İş) GÖNDERİLMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin Kültür ve Turizm Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOYGEREKÇESİ
Suça konu olmamakla birlikte yanıltıcı nitelik taşıdığı
belirtilen bir tablonun müzede alıkonulması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine karar verilmiştir.
Çoğunluğun kararında, Anayasanın 35. maddesine göre mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği, müdahalenin
kanuna dayalı olmasının öncelikle şeklî bir kanunun varlığını gerekli kıldığı,
kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin
davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukukî belirlilik taşıması
gerektiği, bir başka deyişle müdahalenin kanuna dayalı olmasının, iç hukukta
müdahaleye ilişkin ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını
gerektirdiği belirtilerek (§§ 44-48), somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin Anayasanın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen kanunîlik ölçütünü karşılamadığı sonucuna varılmıştır.
Kararın yukarıda belirtilen paragraflarında yer verilen genel
ilkelere katılmakla birlikte, “İlkelerin Olaya Uygulanması” başlığı altında
yapılan bazı tespitlere, özellikle de 2863 sayılı Kanunun hükümleri ile
“Korunması Gerekli Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve
Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik”in 9.
maddesinin kanunîlik ölçütü bakımından yeterli olmadığına
ilişkin değerlendirmelere (§§ 52-57) katılmıyorum.
Anayasada yer alan kanunîlik ilkesi
ile Sözleşmedeki “kanunla öngörülmüş olma” şartının aynı olmadığı, AİHM’in hukukîliği geniş
yorumlayarak yasama tasarrufları dışındaki mevzuatın ve istikrar kazanmış yargı
kararlarına dayanan ilkelerin de hukukîlik şartını
karşılayabildiğini kabul etmesine karşılık, bu konuda Anayasanın Sözleşmeden
daha geniş bir koruma sağladığı bilinmektedir.
Anayasanın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak
kanunla sınırlanabileceği belirtilerek temel hak ve hürriyetlere yapılan
müdahalenin bir kanuna dayanması zorunlu kılınmakla birlikte, bu zorunluluğun
gereği olarak kanun hükümlerinin içermesi gereken asgari unsurlar, hakkı
güvence altına alan Anayasa hükmü ile Anayasada öngörülen sınırlama sebeplerine
ve koruduğu değerlerin mahiyeti ile müdahalenin niteliğine göre değişiklik
gösterebilmektedir.
Başka bir anlatımla, müdahalenin kanunî dayanağının bulunması
gerekmekle birlikte kanunîlik şartının sağlandığının
kabul edilebilmesi için aranacak kanunun niteliği yukarıda belirtilen hususlar gözönünde bulundurularak belirlenmelidir.
Anayasanın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının
ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği; üçüncü fıkrasında da
mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme
bağlanmaktadır. Böylece Anayasanın 12. maddesinin ikinci fıkrasında yer
verilen, temel hak ve hürriyetlerin kişinin topluma ve diğer kişilere karşı
ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğine ilişkin temel ilke Anayasanın 35.
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında özel olarak vurgulanmaktadır.
Bu çerçevede, Anayasanın 35. maddesine göre mülkiyet hakkının
sınırlanmasına ilişkin kanun hükmünün içermesi gereken asgari unsurlar, yani
müdahalenin dayandığı kanunun niteliği belirlenirken -35. maddede kamu yararı
amacı dışında bir sınırlama sebebine yer verilmese de- bu sınırlama sebebinin
Anayasanın başka maddelerinde sayılan kamu düzeni, kamu güvenliği, suçların
önlenmesi, suçluların cezalandırılması ve başkalarının haklarının korunması
gibi sınırlama sebeplerini de kapsayacak genişlikte olduğu gözönünde
bulundurularak (mülkiyet hakkına örneğin Anayasanın 73. maddesine göre vergi,
resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler yoluyla yapılan bir müdahale söz
konusu değilse) ilgili kanunun genel nitelikte hükümler içermesi hâlinde de
-erişilebilir, bilinebilir ve öngörülür olma şartlarını sağlayan düzenleyici
işlemler ve yargısal içtihatlarla birlikte kanunîlik
şartının sağlandığı kabul edilmelidir.
Bu çerçevede birçok kararımızda, genel nitelikteki kanun
hükümleri (örneğin genel ifadelerle idarenin görevlerini sayan kanun hükümleri)
düzenleyici işlemlerle ve yargısal içtihatlarla birlikte değerlendirilerek kanunîlik ilkesi açısından sorun görülmemiştir (örn. olarak bkz. Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666,
10/12/2015, §§ 82-98; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§
62-64; Adem Yüksel [GK], B. No: 2013/9045, §§ 67-70; Bülent Kaya [GK], B. No:
2013/2941, §§ 71-78; E. Ç. A. [GK], B. No: 2014/5671, 7/6/2018, § 48).
Yargıtay içtihadında somut başvurudakine benzer müdahalelerin
kanunî dayanağı olarak gösterilen 2863 sayılı Kanunun “El koyma ve müzeye
teslim” başlıklı 75. maddesinde bu Kanun kapsamında kalan suçlar nedeniyle el
konulan taşınır kültür ve tabiat varlıklarının müzeye teslim edileceği hükme
bağlanmakta; ilgili Yönetmeliğin “Tasnif ve tescil dışı bırakılan kültür ve
tabiat varlıkları” başlıklı 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise
“yanıltıcı nitelikleri sebebiyle piyasada dolaşımı uygun görülmeyen tescil dışı
bırakılan kültür varlıkları[nın] müzede alıkonu[lacağı]”belirtilmektedir.
Esasen sözü edilen Yönetmeliğin kanunî dayanağını 2863 sayılı
Kanunun 75. maddesi değil, “Müzelere alınma” başlıklı 25. maddesi
oluşturmaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında, “Haber verme zorunluluğu”
başlıklı 4. maddeye göre Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirilen taşınır kültür
ve tabiat varlıkları ile “Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat
varlıkları” başlıklı 23. maddede belirlenen taşınır kültür ve tabiat
varlıklarından Devlet müzelerinde bulunması gerekli görülenlerin usulüne uygun
olarak müzelere alınması; ikinci fıkrasında ise bunlara ilişkin usul ve
esasların yönetmelikle belirlenmesi öngörülmektedir.
Çoğunluğun kararında, Yargıtay kararlarında “sahte veya taklit
olup yanıltıcı niteliği gerekçesiyle elkonulan
eşyanın … müzede alıkonulması için müzeye teslimine karar verilmesi gerektiği”
belirtilmekte ise de bunun kanunî dayanağı olarak gösterilen 2863 sayılı
Kanunun 75. maddesinin “Kanun kapsamında yer alan suçlar nedeniyle elkonulan taşınır kültür ve tabiat varlıklarının müzeye teslimine
ilişkin” olduğu, somut olayda ise el konulan tablonun bir taşınır kültür ve
tabiat varlığı niteliğinde olmadığının kamu makamlarınca tespit edildiği, Yargıtayın bazı kararlarında ise “herhangi bir kanun hükmü
zikredilmeden doğrudan anılan Yönetmelik’in 9. maddesi”nin
dayanak olarak gösterildiği ve “Kanunla düzenlenmiş olmadıkça salt yönetmelik
düzenlemelerinin mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin kanunîliğini
sağlamayacağı” belirtilmektedir (§ 52).
Gerçekten de kararda aktarılan Yargıtay kararlarında, sadece
taşınır kültür ve tabiat varlıklarının değil, yanıltıcı özellikleri sebebiyle
piyasada dolaşımı uygun olmayantaklit eserlerin de
başka suçlarda kullanılmasını engellemek amacıyla 2863 sayılı Kanunun 75.
maddesi uyarınca müzeye teslimine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin
sahibine iadesine karar verilmesinin kanuna aykırı bulunduğu(§§ 24-28)
belirtilmekte ise de, anılan kararların söz konusu eserlerin sahibine iade
edilmesi veya Türk Ceza Kanununun 54. maddesine göre müsaderesine hükmedilmesi
sebebiyle verilen bozma kararları olduğu ve başka bir kararda ifade edildiği
gibi anılan Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan mezkûr yönetmelik hükmüne de
dayanıldığı (§ 29) anlaşılmaktadır. Kuşkusuz mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin kanunîlik şartı açısından Yargıtayın 2863 sayılı Kanunun başka bir hükmüne dayanmış
olmasının önemi bulunmamaktadır.
Müdahalenin kanunîlik şartı açısından,
2863 sayılı Kanunun kültür ve tabiat varlıklarının korunması amacıyla getirdiği
diğer düzenlemeler ile “Müzelere alınma” başlıklı 23. maddesinin konuyla ilgili
usul ve esasların yönetmelikle belirleneceğine ilişkin ikinci fıkrasının, Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve ilgilileri bakımından alenîleşen mezkûr Yönetmeliğin 9. maddesi ve Yargıtayın içtihadı ile birlikte değerlendirildiğinde,
müzeye alma şeklindeki müdahalenin kanuna dayandığının kabulü için yeterli
olduğu ve söz konusu tedbirin ilgililerince erişilebilir, bilinebilir ve
öngörülebilir olma şartının gerçekleştiği görülmektedir.
Böylece Yargıtay uygulamasından 2863 sayılı Kanunun hükümleri
ile söz konusu Yönetmeliğin 9. maddesinin birlikte değerlendirilerek, yanıltıcı
nitelikleri sebebiyle piyasada dolaşması uygun görülmeyen taşınır varlıkların
da -başka bir suçta kullanılmalarının engellenmesi amacıyla- müzeye teslim
edilmesine karar verilmesi gerektiği yönünde hukukî belirliliğin sağlandığı
anlaşılmaktadır.
Kanunda, kültür ve tabiat varlıkları yanında yanıltıcı
nitelikleri sebebiyle tescil dışı bırakılan kültür varlıklarının da müzede alıkonulmasını
öngören açık bir hükme yer verilmesi daha uygun olmakla birlikte, mevzuatın bu
hâliyle de -Yargıtayın yerleşik içtihadı ile birlikte
değerlendirildiğinde- ilgilerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri
şekilde kanunîlik şartını sağladığı düşünülmektedir.
Diğer taraftan, somut olayda söz konusu tablonun müzede
alıkonulması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan talebin Tokat Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmesine ilişkin itirazı kabul eden Zile Sulh
Ceza Hâkimliğince sahte veya taklit eserlerin yanıltıcı niteliği sebebiyle ve
herhangi bir suçta kullanılmaması için Yargıtay içtihadına göre “müsaderesi”
gerektiği belirtilerek itirazın kabulüne ve tablonun Tokat Müze Müdürlüğüne
gönderilmesine karar verilmişse de, “müsadere” kavramının kullanılmasının maddî
bir hata olarak değerlendirilmesi gerekir. Söz konusu Hâkimlik kararının
-Yargıtay içtihadına yaptığı atıf da dikkate alınarak- Türk
Ceza Kanununun 54. maddesine dayanılarak verilmiş bir müsadere kararı
değil, tedbir niteliğinde müzede alıkoyma kararı olduğu açıktır.
Bu sebeplerle, yukarıda açıklandığı gibi müdahalenin meşru amacı
da bulunduğundan, ölçülülük kriteri açısından bir değerlendirme yapılmadan, kanunîlik şartını sağlamadığı gerekçesiyle ulaşılan ihlal
sonucuna katılmıyorum.