TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN ÖZCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/77913)
|
|
Karar Tarihi: 15/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahman ÖZCAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tek kişilik odada tutulma
nedeniyle kötü muamele yasağının, tek kişilik odaya alınmaya ilişkin olarak
yapılan şikâyetin infaz hâkimliğince incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle de
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü bildirmiştir.
7. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği ve UYAP üzerinde
tespit edilen şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen silahlı darbe
teşebbüsü ertesinde terör örgütü (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet
Yapılanması, FETÖ/PDY) üyesi olduğu gerekçesiyle 22/8/2016 tarihinde
tutuklanmış ve Kocaeli 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.
10. Başvurucu, diğer bazı mahpusların da kaldığı odada (koğuş/
çoklu oda) tutulmakta iken Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun (İdare
ve Gözlem Kurulu) kararıyla 23/9/2016 tarihinde tek kişilik odaya alınmış olup
inceleme tarihi itibarıyla burada tutulmaktadır.
11. Başvurucu, hiçbir disiplin cezası almamasına rağmen tek
kişilik odaya alınmasının hukuka aykırı ve gerekçesiz olduğunu belirterek infaz
hâkimliğine başvurmuş ve yeniden koğuşa alınmayı talep etmiştir. Kocaeli İnfaz
Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 19/10/2016 tarihli kararı ile başvurucunun talebini
incelemeksizin reddetmiştir. İnfaz Hâkimliğinin gerekçesinde "Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğünün 08/09/2016 tarihli yazısı ile FETÖ/PDY soruşturması kapsamında
tutuklu bulunanların ceza infaz kurumunda yerleştirilmesi konusunda cezaevi
idaresine talimat verildiği, bu talimat doğrultusunda şikayet edenin de
bulunduğu bazı kişilerin tek kişilik odalarda barındırılmasına
başlanıldığı" belirtilerek Ceza İnfaz Kurumu idaresinin bu
uygulamada herhangi bir takdiri bulunmadığı için şikâyet hakkında inceleme
yapma görev ve yetkisinin idari yargı mercilerine ait olduğu açıklanmıştır.
12. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz 2/11/2016
tarihinde Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Nihai karar, başvurucuya
9/11/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 7/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
14. Kocaeli 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan
başvurucunun tek kişilik odada tutulduğu sürece ilişkin ayrıntılı bilgi talep edilmesi
üzerine Ceza İnfaz Kurumu tarafından 25/9/2018 tarihinde gönderilen yazılı
cevaba göre;
i. Kurumda toplam 20 adet tek kişilik oda bulunmakta olup tek
kişilik bütün odalar yaklaşık 10 metre kare büyüklüğündedir. Odalarda
havalandırma penceresi, duş ve tuvalet bulunmakta; mutfak bölümü
bulunmamaktadır.
ii. Başvurucu, Kurumda bulunduğu süreler içinde avukatı ve
yakınları ile çok sayıda açık ve kapalı görüş gerçekleştirmiş; yakınları ile
telefon görüşmeleri yapmıştır.
iii. Kurumda bulunduğu süreler içinde talebi üzerine başvurucuya
on üç kitap verilmiştir. Başvurucu bir eğitim faaliyeti talebinde
bulunmamıştır.
iv. Ceza infaz kurumunda 10 adet bir kısımda, 10 adet diğer
kısımda olacak şekilde toplam 20 adet tekli oda bulunmakta olup her iki kısımda
ortak kullanılan bir adet havalandırma bahçesi bulunmaktadır. Kurum kapasitesi
ile tekli odada kalan hükümlü/tutuklu sayısına göre İdare ve Gözlem Kurulu
kararı ile planlanan program dâhilinde aynı kısımda bulunan tekli odalarda
kalan hükümlü/tutuklular birlikte havalandırma bahçesine çıkabilmektedir.
Havalandırma saatleri, tekli odalarda kalan hükümlü/tutuklu sayılarına göre
değişiklik gösterebilmektedir. Ceza İnfaz Kurumu tarafından gönderilen
çizelgeye göre başvurucu günde iki saat olmak üzere diğer tek kişilik odada
kalan kişilerden aynı saat diliminde havalandırmaya çıkan diğer bir ya da iki
kişi ile birlikte havalandırma hakkından yararlanmıştır.
v. Talebi üzerine başvurucu, on kez psikologla görüşmüş; çeşitli
sağlık sorunları nedeni ile Kurum revirinde görevli doktor tarafından otuz dört
kez, Açık Ceza İnfaz Kurumu Dahiliye Polikliniğinde iki kez, Kocaeli Seka
Devlet Hastanesinde on üç kez, Kandıra M. Kazım Dinç Devlet Hastanesinde dokuz
kez muayene edilmiş ve gerekli ilaç tedavilerine başlanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası hakkındaki
ilgili hukuk için bkz. Raşit Konya
(B. No: 2017/26780, 28/6/2018, §§ 15-30), Timur
Demir (B. No: 2018/33190, 9/5/2019, §§ 14-31) başvuruları hakkında
verilen karar.
16. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındaki
ilgili hukuk için bkz. Ziya Özden
(B. No: 2016/67737, 19/11/2019, §§ 15-18) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 15/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu, tutuklanarak konulduğu ceza infaz kurumunda diğer
mahpuslar ile birlikte koğuşta barındırılmakta iken talebi olmaması ve disiplin
cezası almamasına rağmenbuna ilişkin herhangi bir karar tebliğ yapılmadan,
Bakanlık yazısına dayanılarak, ilgili mevzuata aykırı şekilde tek kişilik odaya
alındığını, havalandırma hakkından kısıtlı olarak ve diğer hükümlüler olmaksızın
yararlandığını, ayrıca dış dünyadan tecrit edildiğini belirtmiş; Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; Başvurucunun Kurum kütüphanesinden
yararlandırıldığının, havalandırma alanını kullanabildiğinin, aile fertleri ve
avukatları ile belli periyotlarla görüşebildiğinin, kaldığı odanın yeterli
büyüklükte penceresi ile duş ve tuvaleti bulunduğunun altı çizilmektedir.
Ayrıca somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin niteliği ve süresi, amacı
ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun
tek kişilik odada tutulmasının asgari ağırlık eşiğini aşan bir muamele olarak
değerlendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilerek başvurucunun şikâyetlerinin
açıkça dayanaktan yoksun olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda belirttiği hususları yinelemiş, ayrıca spor etkinliklerinden tek
başına yararlandığını, havalandırma saatlerinin yetersiz olduğunu, odasının
küçük olduğunu beyan ederek tutulma koşullarının izolasyon uygulaması
niteliğinde olduğunu ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
22. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
23. Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi herhangi bir
sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların
yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak
mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun
varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna
öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi benzer bir düzenleme ile
kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550,
19/11/2014, § 33).
24. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı
davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler,
kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi muameleler kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711,
23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı
kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla birlikte
ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve
disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik
kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda sahip olunan haklar
sınırlanabilir. Dolayısıyla verilen
bir mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular
için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, §§ 35, 36).
25. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek
hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu idaresi
ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetimsel
hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza infaz
kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden mahpuslar
ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar geniş bir
alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların
mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem
seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir (Turan Günana, §§ 37, 39).
26. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında ilave olarak
bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına
girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini
ifade etmek gerekir.Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın
özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin
süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23).
27. Ceza infaz kurumlarında hükümlü ya da tutuklu statüsüyle
tutulan kişilerin hücre hapsine alınmasının ya da diğer tutulanlardan
ayrılmasının tek başına Anayasa'nın 17. maddesine aykırı bir durum
oluşturmadığı Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında belirtilmiştir. Buna
göre disiplinin sağlanması, güvenlik gerekçesi veya ayrı tutulan kişiyi diğer
tutulan kişilerden korumak kaygısıyla bu tür uygulamalar yapılması mümkündür (Turan Günana § 43; Ahmet Yeter, B. No: 2014/5100, 16/2/2017,
§ 39). Ayrıca tek başına tutma tedbirinin sadece güvenlik veya disiplini
sağlama kaygısıyla değil mahpusların devam eden soruşturmalarda hileli iş
birliği yapmalarını veya dışarıdakilerle yeni bir suç işlemek için iş birliği
yapmalarını önleme gibi amaçlarla uygulanması da mümkündür (Raşit Konya, B. No: 2017/26780, 28/6/2018,
§ 44).
28. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası çerçevesinde ceza infaz kurumlarında tutulma koşullarını
değerlendirirken başvurucular tarafından ileri sürülen somut olaylara ilişkin
iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi ve bu kapsamda
önlemlerin şiddeti, süresi, amacı ve bireyler için sonuçlarının birlikte
değerlendirilmesi gerektiğini de kabul etmiştir (Turan Günana, § 38). Dolayısıyla her başvuruda somut olayın
özel koşulları, alınan tedbirin niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi
üzerindeki etkisi değerlendirilmelidir.
29. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek
hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bu bağlamda tek kişilik bir odada
tutulmaya ilişkin koşullar olayın kendine özgü koşullarına göre kötü muamele
yasağı kapsamında gerçek bir sorun olarak ortaya çıkabilir. Bununla birlikte bu
koşulların söz konusu uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve özgürlükten
mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde asgari
bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir (Raşit Konya, § 50).
30. Somut olayda başvurucu, terör örgütü üyesi olduğu
gerekçesiyle tutuklanarak ilgili düzenlemeler gereğince bir
bölümü yüksek güvenlikli ceza infaz kurumu statüsünde olan Kocaeli 2 No.lu T
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur. Başvurucunun tutulduğu odanın
hücre statüsünde bir oda olmadığı, büyüklüğü, havalandırma penceresi, tuvalet
ve duş için ayrılmış uygun ve yeterli bölümlere sahip olması gibi özellikleri
dikkate alındığında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen
Avrupa Cezaevi Kurallarına (Raşit Konya,
§§ 14-27) uygun koşullarda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki karar için
bkz. Raşit Konya, § 46; Timur Demir, § 45).
31. Ayrıca başvurucu, açık havaya çıkma imkânından günde ortalama
iki saat olmak üzere en az bir diğer tutuklu/hükümlü ile ortak bir avluyu
kullanma suretiyle de faydalandırılmıştır.Başvurucunun iddiasının aksine açık
havadan yararlandırılma süresi ile koşullarının yetersiz olduğunun
söylenemeyeceği kanaatine varılmaktadır. Diğer yandan başvurucu, tek başına
tutulduğu süre boyunca ailesi ve avukatı ile açık ve kapalı çok sayıda görüş ve
telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. Sonuç olarak yaklaşık üç yıl dört ay süre
ile tek kişilik odada barındırılmış olmakla birlikte ailesiyle, dış dünyayla ve
diğer tutulanlarla iletişimi bütünüyle kesilmeyen başvurucunun duyusal ve
sosyal olarak izole edildiği sonucuna bu aşamada ulaşılması mümkün
görülmemiştir.
32. Tek kişilik odada kalma süresinin uzunluğu ve bu sürenin
tutulan kişi üzerindeki etkilerinin kötü muamele yasağı açısından aranan asgari
eşik seviyesine ulaşıp ulaşmadığı hususu, somut olaya özgü koşullar
çerçevesinde her başvurucuya veya aynı başvurucunun her başvurusuna göre ayrı
değerlendirilmektedir. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği tutulma
koşulları ve süresi bakımından ise söz konusu asgari eşik derecesinin
aşılmadığı sonucuna varılmıştır
33. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, tek kişilik odaya alınmasına ilişkin olarak İnfaz
Hâkimliğine yaptığı şikâyetin İnfaz Hâkimliğinin inceleme yetkisi bulunmadığı
gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 36. ve 40.
maddelerinde yer alan adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüşünde; başvurucunun Kocaeli İnfaz Hâkimliğinin
kararına karşı yapmış olduğu itirazın Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
reddedilerek kesinleştiği 2/11/2016 tarihinden itibaren 26/1/1982 tarihli ve
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu 9. maddesi gereğince otuz günlük süre
içinde idare mahkemesine başvuru hakkı olmasına rağmen başvurucunun bu hakkını
kullanmadığı belirtilmiştir. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi gerektiği açıklanarak başvurucunun idari yargı yoluna ve
gerekirse olumsuz görev uyuşmazlığının çözümlenmesi amacıyla Uyuşmazlık
Mahkemesine başvurmamış olması nedeniyle olağan kanun yollarının tüketilmemiş
olduğu ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
37.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyeti
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
38.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, suç
isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili
yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
medeni meselelerde
uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en
azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın
bulunması gerekir. İkinci olarak bu hakla ilgili olarak ilgili kişinin
menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık
ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından
belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet
Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).
39.
Somut olay açısından başvuruya konu şikâyetin medeni
hak ve yükümlülükler ile ilgili bir uyuşmazlık olup olmadığı adil
yargılanma hakkının kapsamının tespiti açısından önem taşımaktadır.
Başvurucunun şikâyetinin konusu, Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu -yaşadığı-
alanın fiziki koşulları ve sosyalleşmesinin yetersizliğine ilişkindir.
Kişilerin devlet hâkimiyeti altında (somut olayda Ceza İnfaz Kurumu)
bulundukları süre boyunca yaşam koşullarının belirli bir standardın altına
düşürülmemesini ve gerektiğinde iyileştirilmesini isteme hakları, Anayasa'nın
17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında mevcuttur. Ayrıca
bireylerin ceza infaz kurumuna yerleştirilmeleri, kurumda barındırılmaları,
ısıtılmaları, giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması,
bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması, muayene ve tedavilerinin
yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi konuların yargısal
denetime tabi olduğu da dikkate alındığında başvurucunun şikâyetinin medeni hak ve yükümlülük kapsamında bir
uyuşmazlık olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (tutuklu veya hükümlülere
verilen disiplin cezalarının medeni hak kapsamında
olduğu yönündeki karar için bkz. Giyasettin
Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, § 37).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır.
Sözleşme'yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz.
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, §
34).
42. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah,
B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
43. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
44. Somut olayda tutuklu bulunulan Ceza İnfaz Kurumunda tek
kişilik odaya alınma yönündeki idari karara karşı yapılan ve çoklu odaya alınma
yönünde talep içeren başvurunun infaz hâkimliğinin inceleme yetkisinde olmadığı
gerekçesiyle reddedilerek başvurunun esasının incelenmemesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
45. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye
erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür.
Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13.
maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
46. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
47. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesini ihlal
edecektir. Buna göre müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının
incelenmesi gerekir.
48. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve
sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan,
B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
49. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir
kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı
altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale
edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici
işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM
tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan
müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali
Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
50. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da
bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik
taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun
sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
51. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca idari mercilerce gerçekleştirilen işlemlere
karşı açılacak iptal davaları idari yargı mercilerinde görülür. Bu hüküm idari
işlemlere karşı açılacak davalarda görevli mahkemenin tespitinde genel kural
niteliği taşımaktadır.
52. Bununla birlikte 4675 sayılı Kanun'da bu kurala bir istisna
getirilerek ceza infaz kurumlarınca tutuklu ve hükümlüler hakkında tesis edilen
idari işlemlerin infaz hâkimliklerinde açılması öngörülmüştür. Anılan Kanun'un
1. maddesinde infaz hâkimliklerinin kuruluş amacı, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya
bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak
olarak belirtilmektedir. Madde gerekçesinde "işlem" kavramının hükümlü ve tutuklular hakkında
yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre hukuki sonuç doğurmaya yönelik her türlü
karar, önlem ve irade açıklamasını, "faaliyet"
kavramının ise hükümlü ve tutukluların konumlarında değişiklik yapan her türlü
eylemler ile iyileştirme ve eğitim programlarına uygun olan çalışmaları ifade
ettiği belirtilmektedir.
53. 4675 sayılı Kanun'un infaz hâkimliklerinin görevini
düzenleyen 4. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde; hükümlü ve
tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri,
yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları, giydirilmeleri,
beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının
korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri,
çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemenin
ve karara bağlamanın infaz hâkimliklerinin görevleri arasında olduğu
belirtilmektedir. Kanun koyucunun anılan konularda gerçekleştirilen eylem ya da
işlemlere yönelik şikâyetlerin ceza infaz kurumu idaresince hızlı bir şekilde
incelenerek karara bağlanmasını ve bu şikâyetlerin incelemesi aşamasında da
infaza ilişkin özel gerekliliklerin dikkate alınmasının temin edilmesi amacıyla
söz konusu eylem ve işlemlerin yargısal denetim yerinin idari yargı değil infaz
hâkimlikleri olmasını öngördüğü anlaşılmaktadır (Ziya Özden, § 56) .
54. Bununla birlikte 4675 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci
fıkrasında, kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümlerin
saklı olduğu ifade edilmiştir.
55. Somut olayda başvurucu, Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde
oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulunun kararı ile tek kişilik odaya alınmıştır.
Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda barındırıldığı odanın fiziki koşullarının ve havalandırma
saatlerinin yetersizliği gibi konulardaki şikâyetlerini İnfaz Hâkimliğine
iletmiştir. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun şikâyetine konu tek kişilik odada
tutulmaya dair kararın İdare ve Gözlem Kurulu tarafından alınmış olmasına
karşın kararın Bakanlığın yazısına dayandığı gerekçesiyle idare mahkemesi
önünde dava edilmesi gerektiğini belirtmiş ve başvuruyu incelemeksizin
reddetmiştir. İnfaz Hâkimliğinin 4675 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ikinci
fıkrasını dayanak aldığı anlaşılmaktadır.
56. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle
müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece
mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle
ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek
Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin
yorumlarının kanunun açık lafzıyla çelişki içinde olduğu veya kanun metni dikkate
alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna
ulaşıldığı hâllerde mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni
dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür(Ziya Özden, § 59) .
57. İncelenen olayda İnfaz Hâkimliğinin önündeki davanın konusu
İdare ve Gözlem Kurulu kararıdır. Bu kararın 4675 sayılı Kanun'un infaz
hâkimliğinin görevlerini düzenleyen 4. maddesinin birinci fıkrasının (1)
numaralı bendinde belirtilen hükümlü ve
tutukluların ceza infaz kurumuna yerleştirilmesi, barındırılması, bedensel ve
ruhsal sağlıklarının korunması konularıyla ilgili olduğu hususunda
bir tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan İnfaz Hâkimliğinin İdare ve Gözlem
Kurulunun tutuklu veya hükümlülerin tek kişilik odalarda barındırılmalarıyla
ilgili kararlarına karşı yapılan şikâyetlerin incelenmesinin kendi görev
alanına girmediğiyle ilgili bir değerlendirmesi bulunmamaktadır. İnfaz
Hâkimliği salt İdare ve Gözlem Kurulunun bu kararının Bakanlığın yazısına
dayanması sebebiyle şikâyeti incelemeksizin reddetmiştir. İnfaz Hâkimliğinin
gerekçesinden anlaşıldığına göre söz konusu işlemin Bakanlık yazısına
dayanmamış olması hâlinde İnfaz Hâkimliği şikâyet başvurusunun esasını
inceleyebilecektir.
58. Başvurucunun Bakanlığın herhangi bir düzenleyici işlemine
karşı değil tek kişilik odada kalmasına yönelik İdare ve Gözlem Kurulu kararına
karşı dava açtığı hususu gözetildiğinde ve ayrıca Kanun'un açık metni de
dikkate alındığında İnfaz Hâkimliğinin yorumunun öngörülebilir nitelikte
olmadığı değerlendirilmiştir. Esasen Bakanlığın yazısına dayanılmış olmasının
normal koşullarda İnfaz Hâkimliğinin görevine giren İdare ve Gözlem Kurulu
kararını neden İnfaz Hâkimliğinin görev alanının dışına çıkardığı
anlaşılamamaktadır.Ayrıca İnfaz Hâkimliğinin ceza infaz kurumlarının tutuklu ve
hükümlülerle ilgili işlemlerine karşı açılan davaların -infaza ilişkin özel
gerekliliklerin de gözetilerek- daha hızlı bir biçimde karara bağlanması
amacıyla infaz hâkimliklerinin görev alanına bırakıldığı hususunu da yeterince
dikkate almadığı anlaşılmaktadır(Aynı mahiyetteki karar için bkz. Ziya Özden, § 61).
59. Bu durumda İdare ve Gözlem Kurulu kararına karşı yapılan
şikâyetin açık kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlanarak,
incelenmeksizin reddedilmesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
62. Başvurucu, ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına işaret etmiştir(Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
64. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
65. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa
Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan
mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek, devam
eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59,
66-67; Mehmet Doğan, §§ 58-59).
66. Somut olayda, başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulma
koşullarına ilişkin ilettiği şikâyetin İnfaz Hâkimliğince esastan incelenmemiş
olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
67. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
68. Öte yandan başvurucu tazminat talebinde bulunmuş ise de
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli
bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli
İnfaz Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.