TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL ÖZCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/18560)
|
|
Karar Tarihi: 12/2/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 1/4/2020 - 31086
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal ÖZCAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Seyfettin DİKMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal güvenlik aylığının ödenmeye başlandığı
tarihten itibaren geçerli olacak şekilde iptal edilmesi ve geriye dönük olarak
borçlandırılma nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. 5/10/1958 doğumlu olan başvurucu 1/3/1978 tarihinden
21/12/1999 tarihine kadar Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) iştirakçisi olarak
çalışmış, 5/7/1978 ile 6/3/1980 tarihleri arasında geçen 601 günlük hizmet
süresini borçlanmış ve 10/5/2001 tarihinde de Kurumdan aylık tahsis talebinde
bulunmuştur. Kurum, yaşlılık aylığı tahsisi için gerekli olan asgari 5.000
günlük hizmet süresini doldurduğundan 1/6/2001 tarihinde başvurucuya aylık
bağlamıştır.
9. Aynı ad ve soyada sahip başka bir şahıs tarafından emeklilik
talebinde bulunulması üzerine başvurucunun birleştirilen hizmetleri konusunda
oluşan tereddüt nedeniyle SGK, başvurucunun 2012 yılı Nisan ayına ait aylığının
ödemesini durdurmuştur.
10. SGK, başka bir kişiye ait 832 günlük hizmet süresinin
başvurucunun hizmet süresine eklendiğinin tespiti ve kalan 4.606 günlük hizmet
süresinin aylık bağlama tarihindeki asgari süreyi karşılamaması nedeniyle
31/5/2012 tarihinde aylığın iptaline ve beş yıl boyunca ödenmiş toplam
43.704,41 TL'nin bir ay içinde tek seferde ödenmesine karar vermiştir.
11. Başvurucu 4/7/2012 tarihinde işlemin iptali talebiyle dava
açmıştır. Başvurucu anılan dava dilekçesinde; aylık bağlama kararının ve
ödemelerin Kuruma ait belgeler esas alınarak yapıldığını, kendisine izaf
edilebilecek bir kusur bulunmadığını ve aradan uzun bir zaman geçtikten sonra
işlem tesis edilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
12. Karabük İş Mahkemesi (Mahkeme) 29/5/2014 tarihinde davanın
kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, yaşlılık aylığı bağlama tarihi
itibarıyla şartları gerçekleşemeden aylık bağlanmış ise de bu hususta
başvurucuya izaf edilecek bir kusur bulunmadığına işaret etmiştir. Mahkeme
ayrıca başvurucunun 10/5/2001 tarihli tahsis talebinin isteğe bağlı
sigortalılık talebi olarak kabul edilmesi gerektiğinden buna göre eksik
günlerin tamamlanacağı 1/8/2002 tarihinden itibaren başvurucuya yaşlılık aylığı
bağlanmasına karar vermiştir.
13. Hüküm, davalı SGK tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 21.
Hukuk Dairesi (Daire) 8/9/2015 tarihinde başvurucunun 5.000 günlük asgari
hizmet süresini doldurmaması ile isteğe bağlı sigortalılık yönünden talep ve
prim ödeme söz konusu olmadığından davanın reddine karar verilmek üzere hükmü
bozmuştur.
14. Mahkeme 1/12/2015 tarihinde yaşlılık aylığı bağlama
tarihinde asgari hizmet süresinin dolmadığından ve isteğe bağlı sigortalılığa
ilişkin olarak da başvurucunun işe giriş bildirimi, düzenli prim ödemesi; zorla
prim tahsili bulunmadığından davanın reddine karar vermiştir.
15. Başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm, Dairece 19/1/2017
tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
16. Nihai karar 2/2/2017 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 9/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu'nun 96. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara,
isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden
kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş
yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten
itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık
sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile
birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir,
alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.''
B. Uluslararası Hukuk
19. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Uğur Ziyaretli,B. No: 2014/5724,
15/2/2017, §§ 30, 31.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, davalı hangi tarihte emekli olabileceğine ilişkin
olarak SGK'nın bildirimi üzerine yaşlılık aylığı tahsisi talebinde bulunduğunu
ve SGK'nın da bu talebi kabul ederek 1/6/2001 tarihinden itibaren kendisine
aylık bağladığını bildirmiştir. Başvurucu, anılan tarihten itibaren kendisine
aylık bağlanmışken 12/4/2012 tarihinde öncelikle ödemenin durdurulduğunu ve
31/5/2012 tarihinde de aylığın iptal edilerek beş yıl boyunca ödenmiş olan
toplam 43.704,41 TL'nin faiziyle tahsiline karar verilmesinden yakınmıştır.
Başvurucu; hizmetine ilişkin belge ve bilgilerin SGK tarafından tutulmakta olup
Kurumun cevabına göre hareket ettiğini ve bu kapsamda kendisine kusur izafe
edilemeyeceğini belirterek hukuk devleti ilkesi, eşitlik ilkesi, mülkiyet
hakkı, hak arama hürriyeti ile sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, yaşlılık
aylığının iptali ve iptal tarihinden geriye doğru beş yıl boyunca yapılan
ödemelerin iadesine yönelik olduğundan tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan geçmişe
yönelik borç çıkarılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
25. Somut olayda sosyal güvenlik kapsamında yapılan ödemeler
Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil etmektedir (benzer yönde ki
değerlendirmeler için bkz. Uğur Ziyaretli,
B. No: 2014/5724, 15/2/2017, § 44).
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
26. Başvurucuya yapılan sosyal güvenlik ödemelerinin istirdadı
yolunda işlem tesis edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açıktır.
Anayasa Mahkemesi daha önce benzer başvuruları mülkiyetin kamu yararına
kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde
incelemiştir (Kuddis Büyükakıllı,
B. No: 2014/3941, 5/10/2017, § 45; Fatma
Ülker Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018, § 46). Somut olayda da
aynı ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
i. Kanunilik
27. Olayda, yaşlılık aylığı tahsisi için talepte bulunulduğu
tarih itibarıyla gerekli olan 5.000 günlük çalışma süresi başvurucu tarafından
sağlanmadığından 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesi uyarınca yapılan ödemelerin iadesinin
gerektiği belirtilmiştir. Mahkemenin bu yorumunun bariz bir takdir hatasına
dayanmadığı ve açık bir keyfîlik içermediği görülmektedir. Dolayısıyla
müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
28. Şartları gerçekleşemeden yapılan sosyal güvenlik
ödemelerinin zamanaşımı süresi içinde iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin
kamu yararı çerçevesinde sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı
kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amaç taşıdığı
sonucuna varılmıştır.
iii. Ölçülülük
29. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102,
K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 38).
30. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin uyuşmazlıklarda
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilebilmesi için
başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca
tarafların katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda
tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde
ihmal gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun
hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde
tutulmalıdır (Uğur Ziyaretli, §
65).
31. Öte yandan idarenin iyi
yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi kamu yararı
kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda,
uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir
(Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B.
No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).
32. Anayasa Mahkemesi daha önce kamu makamlarının uygun zamanda,
uygun yöntemle ve tutarlı olarak hareket etme sorumluluğu ile başvurucunun
tutum ve davranışlarını gözeterek benzeri başvuruları incelemiştir. Suzi Alyüz (B. No: 2013/679, 20/4/2016)
kararında başvurucuya yaklaşık sekiz buçuk yıl boyunca yapılan yaşlılık aylığı
ödemelerinin, geçmişte yapılan usulsüz prim girişleri nedeniyle kanuni faizi
ile birlikte iadesinin istenmesinin başvurucunun ağır kusuru nedeniyle ölçülü
bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır (Suzi
Alyüz, §§ 45-63). Uğur Ziyaretli kararında
ise başvurucunun emekliye ayrıldıktan sonra tekrar çalışmaya başlaması üzerine
yersiz olarak ödenen yaşlılık aylıklarının başvurucunun ve idarenin müterafik
kusurlarına rağmen anaparanın çok üzerinde bir miktarda faizle geri istendiği
olayda, bütün külfetin başvurucuya yükletilmesi nedeniyle ölçüsüz bir müdahale
olduğu değerlendirilerek faiz talebi yönünden mülkiyet hakkının ihlaline karar
verilmiştir (Uğur Ziyaretli, §§
69-78).
33. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde idarenin hatalı işlemi
karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz
uygulanması gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074,
9/3/2016, § 71).
34. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle ödemelerden
mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu durum,
sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz verilmesi
anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, § 74).
(1) Yaşlılık Aylığının
İptal Edilmesine İlişkin Şikâyet
35. Olayda başvurucu 1/3/1978 tarihinden 21/12/1999 tarihine
kadar SGK iştirakçisi olarak çalışmış, 5/7/1978 ile 6/3/1980 tarihleri arasında
geçen 601 günlük hizmet süresini borçlanması için 10/5/2001 tarihinde SGK'ya
müracaat etmiştir. Başvurucunun anılan talebi Kurumca kabul edilip 1/6/2011
tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Başvurucuya bu şekilde 5.438
gün üzerinden yaşlılık aylığı tahsis edilmiştir. SGK başka bir kişiye ait 832
günlük hizmet süresinin başvurucunun hizmet süresine eklendiğinin tespiti ve
kalan 4.606 günlük hizmet süresinin aylık bağlama tarihindeki asgari süreyi
karşılamaması nedeniyle 31/5/2012 tarihinde aylığın iptaline ve beş yıl boyunca
ödenmiş toplam 43.704,41 TL'nin bir ay içinde tek seferde ödenmesine karar
vermiştir.
36. Anayasa Mahkemesi benzer bir konu ile ilgili şikâyetleri
daha önce incelemiş ve uygulanacak ilkeleri
Ümmü Çakır kararında ortaya koymuştur. Anayasa Mahkemesi anılan
kararında; sigortalıya atfedilecek bir kusurun bulunmaması, bütünüyle idarenin
gözetimi ve denetimi altında gerçekleştirilen bir idari işlemden makul
görülemeyecek kadar uzun bir süre sonra dönülmesi, hatanın yalnızca prim
günlerinin hesaplanmasından kaynaklanması, eksik kalan gün sayısının oldukça az
olması, sigortalının yaşı itibarıyla yeni bir sigortalılık talebinde bulunma
imkânının kısıtlı olması ve bağlanan aylığın oldukça mütevazı olup sigortalının
başkaca bir gelirinin tespit edilememesi hâllerinde yaşlılık aylığının
kesilmesi ve ödenen aylıkların geri istenmesinin sigortalıya önemli bir külfet
yüklediği saptamasında bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi bu saptamadan hareketle
müdahalenin içerdiği kamu yararı amacı ile mülkiyet hakkının korunması
arasındaki adil dengenin kişiler aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşmış ve
mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönünde karar vermiştir (Ümmü Çakır, §§ 58, 59).
37. Somut olayda öncelikle başvurucunun yaşlılık aylığının
kesilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup
olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. 1958 doğumlu olup yaşlılık
aylığının bağlandığı tarihte kırk üç ve bu aylığın kesildiği tarihte ise elli
dört yaşında olan başvurucu, kendi isteğiyle çalışmaktan vazgeçmiş olup
çalışmasına engel bir durumu bildirmediği ve hâlen çalışma çağında
bulunduğundan eksik kalan 396 günlük hizmet süresini doldurma imkânına
sahiptir. Dolayısıyla başvurucunun emekli olduğu ve aylığın kesildiği tarihler
ile mevcut yaşı uyarınca eksik kalan gün sayısı nazara alındığında yaşlılık
aylığının kesilmesi yönündeki müdahalenin -içerdiği meşru amacın dayandığı kamu
yararı ile karşılaştırıldığında- başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı
bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle iade edilen miktar yönünden Anayasa’nın
35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
(2) Yaşlılık Aylığı
Tahsisinin İptal Tarihinden İtibaren Son Beş Yıl İçinde Yapılan Ödemelerin
İadesi Hususunda Benimsenen Yönteme İlişkin Şikâyet
39. Başvurucu, daha önce ödenen maaşların faizi ile cebren
tahsiline yönelik işlem başlatılmasından yakınmaktadır.
40. İadeye ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin
(a) ve (b) bendinde SGK tarafından fazla veya yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi
hâlinde bu ödemelerin geri alınacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (a)
bendinde; yersiz ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğması durumunda hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on
yıllık sürede, ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte
geri alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde,
fazla veya yersiz ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede
yapılan ödemeler toplamının ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi
dört ay içinde ödenmesi durumunda faizsiz olarak tahsil edileceği belirtilmiş;
bu sürenin geçmesinden sonra yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık
sürenin sonundan itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade
edilmiştir (bkz. § 27).
41. Sözü edilen hükümler uyarınca idare tarafından hatalı olarak
ödendiği tespit edilen anapara tutarının iadesinin talep edilebileceği
hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksine bir durumun başvurucunun sebepsiz
zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna
karşın alacağın başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Olayda
başvurucuya ödenen toplam 43.704,41 TL tutarındaki yaşlılık aylığının Kurumun
bildiriminden itibaren bir ay içinde ödenmesine hükmedilmiştir. Başvurucunun
işe başladığı ve yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğu tarihteki yaşına
göre başkasına ait kısa sayılmayacak bir hizmet süresinin lehine
değerlendirilmesinde üzerine düşen sorumluluğu tam anlamıyla yerine
getirdiğinden söz edilemez ise de sigortalılara ait bilgi ve belgeleri tutması
nedeniyle davalı idarenin daha fazla kusurlu olduğu gözetildiğinde başkaca bir
geliri ve mal varlığı saptanmayan başvurucunun kendisi için önemli bir meblağ
oluşturan bu rakamı bir ayda ödemekle yükümlü kılınması, başvurucuya kusurlu
davranışıyla orantısız bir külfet yüklenmesi sonucunu doğurmaktadır.
42. Bütün bu hususlar gözetildiğinde somut olay bağlamında kamu
yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken
adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
43. Açıklanan gerekçelerle iade yöntemi yönünden Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte
ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına değinmiş ve bu durumun
ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal
edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
48. İncelenen başvuruda başvurucunun iadesi istenen tutarı bir
ayda ödemekle yükümlü kılınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
49. Bu durumda somut başvuru bakımından ihlalin idari işlemden
kaynaklandığı ve başvurucunun iade etmekle yükümlü olduğu tutarın iade şekli ve
zamanı hususunda takdir yetkisi de idareye ait olduğundan mülkiyet hakkının
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak bir ödeme yöntemi belirlenmek üzere
kararın bir örneğinin ilgili SGK Başkanlığına gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
50. İhlal nedenlerine göre kararın bir örneğinin ilgili kuruma
gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL tutarındaki yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Yaşlılık aylığının iptal edilmesine yönelik şikâyet
yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının
İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Yaşlılık aylığı tahsisinin iptal tarihinden itibaren son beş
yıl içinde yapılan ödemelerin iadesi hususunda benimsenen yöntem nedeniyle
Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
3.257,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.