logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Erdal Karadaş [2.B.], B. No: 2017/22700, 28/5/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERDAL KARADAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/22700)

 

Karar Tarihi: 28/5/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 25/7/2019 - 30842

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Yücel ARSLAN

Başvurucu

:

Erdal KARADAŞ

Vekili

:

Av. Bedia BORAN BULUT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bildiri dağıtan ve basın açıklamasına katılan başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, Aydın'da öğretmen olarak görev yapmakta iken 7/2/2017 tarihli ve 29972 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 686 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (686 sayılı KHK) ile kamudan ihraç edilmiştir. Başvurucu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK) bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasının (EĞİTİM-SEN/Sendika) da üyesidir.

A. Başvuruya Konu Olaya İlişkin Arka Plan Bilgisi

10.Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

11. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51, Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12). Ayrıca OHAL döneminde çeşitli kurumlarda görev yapan çok sayıda kamu görevlisi, terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle KHK'lar ile kamudan ihraç edilmiştir.

12. KESK Aydın Şubeler Platformu (Platform) 9/2/2017 tarihinde Aydın Valiliğine (Valilik) dilekçe vererek 9/2/2017 günü saat 18.30'da ve 11/2/2017 günü saat 14.00'te Atatürk Kent Meydanı'nda OHAL KHK'ları ile kamu görevlilerinin ihraç edilmelerini protesto etmek amacıyla "iş güvencesi" konulu basın açıklaması yapmayı talep etmiştir. Belirtilen tarihlerde yapılan basın açıklamalarında gerekli güvenlik tedbirleri alınmıştır.

13. Platform 12/2/2017 tarihinde de 2017 yılının Şubat ve Mart aylarında imza metni ile bildirinin dağıtılması yönünde bir karar almıştır. Karar şu şekildedir:

"Konfederasyonumuz KESK'in hazırlamış olduğu iş güvencesi ile ilgili imza metni ve Aydın KESK Şubeler Platformu tarafından hazırlanan bildirinin Atatürk Kent Meydanında 15.00-18.00 saatleri arasında Şubat-Mart 2017 aylarında dağıtımının yapılmasına karar verilmiştir."

14. Platform 13/2/2017 tarihinde Valiliğe dilekçe vererek 14/2/2017 ile 17/2/2017 tarihleri ve 19/2/2017 günü 15.00-18.00 saatleri arasında Atatürk Kent Meydanı'nda iş güvencesi ile ilgili bildiri dağıtmak ve imza standı açmak için talepte bulunmuştur. Valilikçe 14/2/2017 tarihinde yapılacak etkinlik için izin verilmiş ancak diğer tarihlerdeki bildiri dağıtımı ve stant açma talebi "görülen lüzum üzerine" uygun bulunmamıştır. 14/2/2017 tarihinde gerekli güvenlik tedbirleri alınmıştır.

15. İzin verilmeyen tarihlerde imza standı açarak bildiri dağıtmak isteyen grup içinde yer alan yirmi iki kişi hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca emre aykırı davranışta bulundukları için idari para cezası verilmiştir. 19/2/2017 tarihinde ise belirtilen konuyla ilgili herhangi bir eylem ya da etkinlik yapılmamıştır.

16. Platform 17/2/2017 tarihinde Valiliğe dilekçe vererek 18/2/2017 günü 15.00-18.00 saatleri arasında Atatürk Kent Meydanı'nda iş güvencesi ile ilgili basın açıklaması için talepte bulunmuştur. Valilikçe bu talep uygun görülmemiş ve belirtilen tarihte basın açıklaması yapmak isteyen otuz dört kişi hakkında 5326 sayılı Kanun'a göre işlem yapılmıştır.

17. Aydın Emniyet Müdürlüğünce yapılan açık kaynak araştırmasında Aydın EĞİTİM-SEN internet sayfasında 18/2/2017 tarihinde "Direnişimizin 5. Günü arkadaşlarımız serbest bırakıldı. 20 Şubat Pazartesi Saat 15.00'de yine Kent Meydanındayız. İşimizi geri istiyoruz alacağız, direne direne kazanacağız.', 20/2/2017 tarihinde 'Yarın saat 15.00'de KHK'lerle ihraç edildikten sonra hayatını kaydebeden SES Malatya eski Şube Başkanı Bülent Uçar için Kent Meydanındayız. Bülent Uçar'ı KHK düzeni öldürdü. Onu unutmayacağız.', 21/2/2017 tarihinde 'Direnişimizin 7. Günü, yarın saat 15.00'de yine Kent Meydanındayız işimizi geri istiyoruz geri alacağız bizi yıldıramaz." şeklinde paylaşımlar yapılmak suretiyle eylem çağrısında bulunulduğu tespit edilmiştir. Aynı internet sitesinde 22/2/2017 tarihinde "Direnişimizin 8. Günü, arkadaşlarımız 8 günde 7. defa gözaltına alındılar. Demokratik meşru eylemlerimiz engellenmeye devam ediyor. İşimizi geri istemek suç değildir. Bizi göz altılarla yıldırmazsınız, yarın saat 15.00'de yine Kent Meydanındayız, gözaltına alınanlar....OHAL kaldırılsın, KHK'lar geri çekilsin, işimizi istiyoruz alacağız." şeklindeki eylem çağrısı Emniyet Müdürlüğünce tespit edilmiştir.

18. Valilikçe yukarıdaki çağrılara konu 20/2/2017 ila 22/2/2017 tarihlerinde yapılmak istenen eylemlerle ilgili ayrı ayrı yasaklama kararları verilmiştir. Bu tarihlerde bildiri dağıtmak ve imza standı açmak isteyen on altı kişi hakkında 5326 sayılı Kanun'a göre işlem yapılmıştır. Bu karar Sendika Yönetim Kurulu Üyesi N.K.ye tebliğ edilmiştir.

19. Valiliğin 23/2/2017 tarihli kararı ile 23/2/2017-1/3/2017 tarihleri arasında bir hafta süreyle Platform tarafından yapılmak istenen eylem ve etkinliklerin il merkezi ile ilçeler dâhil olmak üzere il genelinde kamuya açık alanlarda yapılması kamu düzeni, genel güvenlik ve asayiş açısından yasaklanmıştır. Bu karar Sendika Yönetim Kurulu Üyesi S.P.ye tebliğ edilmiştir.

20. Valiliğin yukarıda zikredilen 23/2/2017 tarihli kararı ile 15/2/2017-17/2/2017 tarihleri arasında ve 19/2/2017 tarihindeki eylemlere (basın açıklaması, bildiri dağıtımı, oturma eylemi vb.) izin verilmemesine ilişkin kararının idare tarafından idari para cezalarına ilişkin itirazı inceleyen Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) bildirilen gerekçesi şu şekilde özetlenebilir: Platform tarafından yapılmak istenen eylemlerin OHAL kapsamında KHK ile görevden uzaklaştırılan sendika üyelerine destek vermek amacıyla yapılmak istenmesi, bu yöndeki etkinlikler konusunda ısrar edilmesi, sosyal paylaşım sitelerinde eylem çağrısında bulunulması, aynı içerikli eylem ve etkinliklerde sürekliliği sağlamak amacıyla her gün düzenlenmesi hâlinde kitlenin karşıt görüşlü gruplarla karşı karşıya geleceği, etkinliğin marjinal gruplar ve terör örgütleri tarafından provoke edilme ihtimalinin bulunması.

B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler

21. Başvurucunun verdiği bilgilere göre kendisi ve eşi 7/2/2017 tarihinde 686 sayılı KHK ile kamudan ihraç edilmiştir. Kamudan ihraçları protesto amacıyla katıldığı iki eylemi nedeniyle başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmıştır. Bunlardan ilki başvurucunun 15/2/2017 günü saat 15.00 sıralarında Atatürk Kent Meydanı'nda katıldığı eylem, ikincisi ise 25/2/2017 günü saat 16.00 sıralarında aynı yerde katıldığı eylemdir. Birinci eylem 15.10 sıralarında başlamış; ellerinde Sendikaya ait bayrak, flama, pankart ve bir masayla Kent Meydanı havuz önüne gelen, aralarında başvurucunun da bulunduğu 9 kişilik grup getirmiş olduğu "Hukuksuz ihraçlara ve açığa almalara teslim olmayacağız, direneceğiz" yazılı pankartı havuz önündeki direklere bağlamış; masayı da kurarak imza kampanyası başlatmıştır. İkinci eylem saat 16.00 sıralarında başlamış, üzerinde KESK EĞİTİM-SEN yazılı yelekler olan başvurucunun da içinde olduğu dört kişilik grup "Hukuksuz ihraçlara ve açığa almalara teslim olmayacağız, direneceğiz KESK Aydın Şubeler Platformu" yazılı pankart açmış ve "İşimizi geri istiyoruz, haklıyız kazanacağız." şeklinde sloganlar atmıştır. Başvurucunun içinde olduğu grubun üyeleri birbirine kenetlenerek bulunduğu yere oturmak suretiyle eylem yapmaya devam etmiştir.

22. Her iki eylemin yapıldığı tarihlerde Valiliğin yasaklama kararları mevcuttur. Yasaklama kararlarına rağmen eyleme devam eden gruba her iki olayda da etkinliğin kamu düzeni, genel güvenlik ve asayiş açısından Valilikçe yasaklandığı belirtilerek gruptan eylemlerine son vermeleri istenmiş ancak başvurucu ve diğer grup üyeleri, eylemlerine devam etmeleri üzerine polis merkezine götürülmüş; kimlik tespiti ile diğer işlemler yapılmış ve daha sonra polis merkezinden ayrılmışlardır.

23. Başvurucuya 15/2/2017 ve 25/2/2017 tarihlerinde katıldığı eylemler nedeniyle 23/2/2017 ve 28/2/2017 tarihlerinde 227 TL tutarında iki ayrı idari para cezası verilmiştir. Başvurucu söz konusu cezalara itiraz etmiştir. İtirazları inceleyen Hâkimlik 19/4/2017 tarihinde itirazları kesin olarak reddetmiştir.

24.Hâkimlik kararlarında; başvuruya konu eylemlerin yasaklama gerekçesine yer verildikten sonra başvurucunun KESK üyesi olduğu, Platform tarafından eylem tarihinden önce OHAL kapsamında ihraç edilen kamu görevlilerine destek vermek ve yapılan bu işlemleri protesto etmek amacıyla eylem kararı alındığı, söz konusu Sendikanın eylemleri ile ilgili olarak Valilikçe yasaklama kararı verildiği belirtilmiştir.

25. Hâkimlik; söz konusu yasaklama kararlarının eylem tarihinden önce Sendika Yönetim Kurulu üyelerine bildirildiğini not ettikten sonra eylemin konusunun OHAL kapsamında yapılan ihraçları protesto etmelerine yönelik olduğunu, 15 Temmuz 2016 tarihinde anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla yapılan silahlı darbe teşebbüsünden sonra OHAL ilan edildiğini, 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 11. maddesinde kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek, izne bağlamak, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve zamanı tayin, tespit ve tahsis etmek, izne bağladığı her türlü toplantıyı izletmek, gözetim altında tutmak ve gerekiyorsa dağıtmak konusunda idareye yetki verildiğini belirtmiştir.

26. Hâkimlik 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İller İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin (c) bendi ile 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 17. maddesine yer verdikten sonra Sendikanın yapacağını bildirmiş olduğu eylemin 15 Temmuz 2016 tarihinde anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik darbe teşebbüsünden sonra 2935 sayılı Kanun çerçevesinde ihraç edilen kamu görevlilerinin yapılan işlemi protesto etmeye yönelik olduğunu belirtmiştir. Hâkimlik; adı geçen Sendikanın aynı içerikli eylem ve etkinliklerini sürekli yapma konusunda ısrarcı olduğunu, silahlı darbe girişiminden sonra terör örgütlerine yönelik operasyonların devam ettiğini ifade etmiştir. Hâkimlik; darbe girişiminden sonra aradan geçen süre nazara alındığında olayın sıcaklığını koruduğunu, tehdidin devam ettiğini, bu durumda bu yöndeki toplantı, oturma, broşür dağıtma eylemlerinin marjinal gruplar ve terör örgütleri üyeleri ile bu örgütlerin sempatizanları tarafından provoke edilebileceğini, toplumsal infiale neden olabileceğini belirterek kamu düzeni ve asayişin bozulabileceği yönünde değerlendirmede bulunmuştur. Hâkimlik; Valiliğin yasaklama kararlarının esas, içerik ve yöntem olarak hukuka uygun olduğunu, başvurucuya söz konusu eylemin yasaklanmış olduğunun bildirilmesine rağmen başvurucunun eyleme devam ettiğini tespit ederek verilen idari para cezalarının usule uygun olduğuna karar vermiştir.

27. Ret kararları başvuruya 28/4/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

28. Başvurucu 12/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

29.Mevcut başvuruya ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği kararlar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri ([GK], B. No:2014/920, 25/5/2017, §§ 22-31), Rıza Gökçen Erus ve diğerleri (B. No: 2014/17391, 19/4/2018, §§ 24-30) kararları; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 15. maddesinin yorumunailişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 148-160) kararı.

30. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin (MSHUS) 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Ulusun hayatını tehdit eden ve varlığı resmen ilan edilmiş olan olağanüstü bir durumun ortaya çıkması halinde, bu Sözleşme'ye Taraf Devletler, uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülüklerine aykırı olmamak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din ya da toplumsal kökene dayalı bir ayrımcılık içermemesi kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde olmak üzere, bu Sözleşme'den doğan yükümlülüklerinden ayrılan tedbirler alabilirler.

2. Bu hükme dayanılarak Sözleşme'nin 6, 7, 8 (1. ve 2. fıkralar), 11, 15, 16 ve 18nci maddelerine aykırılık getirilemez.

31. MSHUS'nin 21. maddesişöyledir:

"Barışçı toplantı hakkı tanınacaktır. Bu hakkın kullanılmasına, yasalara uygun olarak konulmuş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu güvenliği, kamu düzeni bakımından ve kamu sağlığının, genel ahlakın korunması ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlamalardan başka sınırlama getirilemez."

32. MSHUS'nin 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Herkesin, kendi çıkarlarını korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara girmek hakkı da dahil olmak üzere, başkalarıyla biraraya gelip dernek kurma hakkı vardır.

2. Bu hakkın kullanılmasına, yasalara uygun olarak konulmuş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu güvenliği, kamu düzeni bakımından ve kamu sağlığının, genel ahlakın korunması ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından gerekli olan sınırlamalardan başka sınırlama getirilemez. Bu madde, silahlı kuvvetler ya da polis teşkilatı mensuplarına bu hakkın kullanılmasında yasal sınırlamalar konulmasını engellemez.

..."

33. Sözleşme'nin "Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma" başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"1. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme'de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.

2. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.

3. Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne bildirir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 28/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

35. Başvurucu 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sonrasında OHAL ilan edildiğini, OHAL ilanıyla birlikte KHK'ların yayımlanmaya başladığını, kendisinin ve eşinin 686 sayılı KHK ile görevlerinden ihraç edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, KHK ile KESK'e bağlı sendikalara üye 1.487'si EĞİTİM-SEN üyesi olmak üzere 3.131 kişinin ihraç edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu; darbe teşebbüsü ile doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi olmadığını, bu haksızlığa dikkat çekebilmek için KESK'in aldığı karar doğrultusunda eylemlere katıldığını belirterek darbe teşebbüsünden kısa bir süre sonra saldırının bertaraf edildiğini, yapılan demokrasi nöbetlerine ve referanduma ilişkin siyasi partilerce geniş katılımlı yapılan mitinglere herhangi bir saldırı yapılmadığını, bir asayiş sorunu yaşanmadığını dile getirmiştir. Başvurucu, somut olayda ilk idari para cezasına hükmedilmesinden sonra eylemlerin devam etmesine rağmen ilk derece mahkemesinin dikkat çektiği sorunlarla karşılaşılmadığını belirterek Valiliğin yasaklama kararının koşulların gerektirdiği bir duruma dayanmadığını iddia etmiştir.

36. Başvurucu; kendisi ile Sendika üye ve yöneticilerinin fiillerinin idari para cezası gerektiren bir eylem olmadığını, idari para cezasının öngörülemez bir ceza olduğunu, Valiliğin yasaklama kararının koşulların gerektirdiği bir duruma yönelik değil muhalif sesleri susturmaya yönelik olduğunu öne sürmüştür. Başvurucu, kendisine altı ayrı tutanakla idari para cezası verilmesinin demokratik toplum gerekleri ve evrensel hukuk ilkeleriyle bağdaşmadığını belirtmiştir.

37. Başvurucu 2911 sayılı Kanun'a göre suç teşkil etmeyen eylemlerinin idari para cezası verilerek engellenmeye çalışıldığını, ayrı ayrı para cezaları verilmesinin idarece keyfî davranıldığının kanıtı olduğunu ifade etmiştir. Uluslararası düzenlemeler ile AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına atıf yapan başvurucu; sendikaların kararı uyarınca düzenlenen sendikal faaliyetlere katılması nedeniyle idari para cezası verilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, sendika hakları ile ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Başvurucu; ilk derece mahkemesinin kararını duruşma açmadan ve kesin olarak karar vermesi nedeniyle kanıtları sunma ve tanıklarını dinletme hakkının elinden alındığını, kararın yetersiz gerekçeye dayandığını, bu nedenle etkili bir başvuru yolu bulunmadığını, eğitim-iş kolunda sadece EĞİTİM-SEN'in bu yaptırımlara muhatap olduğunu belirterek adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

39. Bakanlık görüşünde; AİHM kararlarına yer verilerek devletin asayişi sağlamak veya korumak için toplantı düzenlemeyi bildirim yahut yer sınırlaması gibi şekil şartlarına ve izin koşuluna bağlamasını AİHM'in Sözleşme'nin 11. maddesine aykırı bulmadığı belirtilmiştir. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sonrası 21/07/2016-19/07/2018 tarihleri arasında ülkemizde OHAL uygulamasına gidilmek zorunda kalındığı, 2935 sayılı Kanun'a göre idarenin kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek, izne bağlamak, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve zamanın tayin, tespit ve tahsisi, izne bağlanan her türlü toplantının izlenimi, gözetimi ve gerekiyorsa dağıtılması hususlarında yetkisi bulunduğu ifade edilmiştir.

40. Bakanlık tarafından somut olayda başvurucunun katıldığı eylemler ile ilgili yasaklama kararları alındığı ve bu kararların ilgili Sendikaya tebliğ edildiğine dikkat çekilmiştir. Görüşte ayrıca gerçekleştirilen eylemlerin darbe teşebbüsünden sonra 2935 sayılı Kanun çerçevesinde ihraç edilen kamu görevlileri hakkında yapılan işlemlere yönelik olduğu, söz konusu eylemlerin darbe teşebbüsünün sıcaklığını koruduğu ve tehdidin devam ettiği dönemde yapıldığı belirtilmiştir. Bu yöndeki toplantı, oturma, broşür dağıtma ve benzeri eylemlerin bazı marjinal gruplar, terör örgütü üyeleri ve sempatizanları tarafından provoke edilme ihtimali dolayısıyla kamu düzeni ile asayişin bozulabileceğinin Valilikçe değerlendirildiği de ifade edilmiştir.

41. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesi kararlarına göre ilk derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile varılan sonucun esas yönünden adil olup olmamasının bireysel başvuru incelemesine konu olamayacağı ifade edilmiştir. Görüşte, bunun tek istisnasının ise derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olması veya adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi olacağı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde, somut olayda Hâkimliğin başvurucunun itirazını reddederken Valilik tarafından kullanılan takdir hakkının usul ve yasaya uygun olup olmadığının değerlendirildiği ve itiraz üzerine verilen kararlardaki tespit ve sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak bu tespit ve sonuçların Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı, adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik de içermediği ifade edilmiş; idari para cezalarının kanuni dayanağının olduğu ve kamu düzeni meşru amacını taşıdığı belirtilerek uygulanan tedbirin demokratik toplum düzeninde gerekli olduğu değerlendirilmiştir.

42. Başvurucu karşı beyanında Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarından örnekler vermiş ve başvuru dilekçesindeki açıklamalarını tekrar etmiştir. Karşı beyanda başvurucu, Bakanlık görüşünde fiilin 5326 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip cezalandırılması gereken bir fiil olup olmadığı ve nitelendirmenin doğru yapılıp yapılmadığına ilişkin bir değerlendirmenin bulunmadığını belirterek Bakanlığın kanunilikle ilgili değerlendirmesine katılmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, katıldığı eylemlerde kamu düzenini bozan veya aksatan bir sorun yaşanmadığına dikkat çekmiştir. Başvurucu idari yaptırımın örgütlenme hakkı ve bununla bağlantılı olarak ifade özgürlüğüne müdahale kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş, idari para cezasının sendika üyeleri üzerindeki caydırıcı etkisi olduğunu ve diğer sendikaların bu tür eylemlerine tolerans gösterilirken üyesi olduğu Sendikanın üyelerinin cezalandırılmasının kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ifade etmiştir.

B. Değerlendirme

43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, katıldığı toplantı ve gösteri sonrasında kendisine idari para cezası uygulanmasına ilişkindir. Belirtilen nedenlerle başvurucunun şikâyetinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (sendika hakkının kapsamı için bkz. Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, §§ 30-32; aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Gülfidan Yıldırım, B. No: 2014/12290, 19/7/2017, § 22).

44. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

46. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki işlemlerin de hak üzerinde sınırlayıcı etkisi bulunmaktadır (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 53; Dursun Soydan ve diğerleri, B. No: 2015/2948, 14/11/2018, § 39; sendika hakkına ilişkin olarak bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 48). Bu sebeple başvurucunun katıldığı basın açıklaması nedeniyle daha sonra idari para cezası ile cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

47. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

48. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında Sendika kararı doğrultusunda katıldığı eylemler neticesinde idari para cezası uygulanması şeklindeki müdahalenin OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu değerlendirilmiştir.

49. Bu itibarla başvurucu hakkında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanması sonucu uygulanan idari yaptırım kararlarına ilişkin inceleme Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle sınırlamanın Anayasa'nın 13. ve 34. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; eğitim hakkı bağlamında bkz. Mehmet Ali Eneze, B. No: 2017/35352, 23/5/2018, § 31; aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti bağlamında bkz. Bayram Sivri, B. No: 2017/34955, 3/7/2018, § 47; din özgürlüğüne ilişkin bkz. Murat Kalkan, B. No: 2017/21904, 11/12/2018, § 41).

50. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

51. Sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

52. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine ilişkin kanunilik değerlendirmesi için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §§ 52-69).

ii. Meşru Amaç

53. Başvurucunun idari para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

 (a) Demokratik Toplumda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının Önemi

54. Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı; çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, § 45).

55. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimi olup toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).

 (b)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

56. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18). Toplantı hakkı üzerindeki sınırlamanın kamu düzeninin korunması gibi demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

57. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan, § 33; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Adalet Mehtap Buluryer, § 104).

58. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Kamu gücünü kullanan organların toplantılara ve gösteri yürüyüşlerine müdahale ederken toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56; Ferhat Üstündağ, § 48; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50).

 (c) Barışçıl Toplanma Hakkı

59. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).

 (d) Sınırlamanın Niteliği

60. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilirler. Alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; toplantı hakkına kamu düzeninin bozulması nedeniyle yapılan bir müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğuna karar verildiği bir başvuru için bkz. Gülşah Öztürk ve diğerleri, §§ 76-86).

61. Bununla birlikte alınan tedbirlerin veya öngörülen cezaların barışçıl toplantı hakkına dolaylı olarak usulsüz sınırlamalara dönüşmesine müsaade edilemez. Güvence altına alınan toplanma hakkını kullanırken kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı da bireyin korunması gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 42; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 82; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 76).

 (2) Somut Olayın Değerlendirilmesi

62. Somut olayda Aydın Valiliği talepleri uygun görmeme şeklinde veya resen Aydın Kent Meydanı'nda basın açıklaması adı verilen toplantıların yapılmasını yasaklamıştır (bkz. §§ 14-19). Söz konusu kararların kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması amacıyla alındığı görülmektedir.

63. Öncelikle devletin kamu düzeninin sağlanması amacıyla ve özellikle OHAL şartlarını dikkate alarak yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle OHAL ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur (darbe teşebbüsüne ilişkin süreç, OHAL ilanı ve OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12-20, 47-66). Somut olayda başvurucu, eylemlerini darbe teşebbüsünden yaklaşık yedi ay geçtikten sonra yapmıştır. İdarece yasaklama kararı verilmesi ve idari yaptırım uygulanması olağanüstü hâlin ve ihraçların KHK ile devam ettiği bir döneme denk gelmektedir.

64. Başvuruya konu müdahalenin gerekçesinin OHAL ilanına neden olan şartlarla bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple mevcut başvuruya konu olan toplantıya müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşıladığı ve durumun gerektirdiği ölçüde hakkın sınırlandığı oranda demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olabileceğini kabul etmek gerekir.

65. Anayasa Mahkemesi daha önce 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinde yer alan "emre itaatsizlik" kabahatinin barışçıl gösterilere dolaylı müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğuna işaret etmiştir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 87). Dolayısıyla eldeki başvuruda Anayasa Mahkemesi yapacağı değerlendirmelerde bu hususu diğer şartlarla birlikte dikkatli bir şekilde gözetecektir.

66. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca yetkili merciler tarafından verilen emrin amacı kamu güvenliğinin, kamu düzeninin veya genel sağlığın korunması olmalıdır. Emre aykırı davranışın cezalandırılabilmesi için Kanun'da öngörülen kabahatin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve kabahatin unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanının dışındadır. Buna karşılık yetkili mercinin verdiği emir ya da bu emre aykırı davranışın cezalandırılması anayasal bir hakka müdahale oluşturursa bu müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanında olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 87).

67. Bir kimse sırf emre aykırı davranmış olması nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus emre aykırılık nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin bulunup bulunmadığı ya da böyle bir tehlikenin ortaya çıkıp çıkmadığı olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88; Dursun Soydan ve diğerleri, § 57).

68. İlk olarak belirtmek gerekir ki göstericilerin şiddet eylemlerine karışmadıkları veya toplantı nedeniyle bir zarar tehlikesinin doğduğunun gösterilemediği durumlarda kamu makamlarınca toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına belirli bir ölçüye kadar müsamaha gösterilmelidir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81). Barışçıl bir gösteri veya basın açıklaması nedeniyle -somut olayda olduğu gibi- ilke olarak bu gösteri ya da toplantıya katılan kişilere kınanabilir bir olaya karışmadıkları sürece en hafif kabul edilecek cezai bir yaptırım da uygulanmaması gerekir. Zira barışçıl gösteriye katılanlar hakkında gösteri sonrasında idari para cezaları verilmesi gibi yaptırımlar kişilerin haklarını kullanmalarında caydırıcı etkiye neden olabilir (Rıza Gökçen Erus, § 55).

69. Anayasa Mahkemesi usulüne uygun olarak verilmiş bir emre aykırı davranışın varlığını tek başına temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemez. Temel hakka müdahaleyi haklı kılacak olan ve emrin amacı olan kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin bulunduğunun da kamu gücünü kullanan yetkili mercilerce kararlarda (örneğin ceza tutanağını düzenleyen polis raporlarında veya derece mahkemelerinin gerekçelerinde) gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, §§ 51, 53). Kamu düzeninin bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin ortaya çıktığının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilemediği, temel haklara müdahalenin gerçekleştiği her kamu gücü eylem ve işlemi -her somut olayın özelliğine göre- temel hak ve özgürlükleri ihlal edebilir (Dursun Soydan ve diğerleri, § 60).

70. Valiliğin uygun görmeme ya da yasaklama kararlarının gerekçelerine bakıldığında 15/2/2017 ila 17/2/2017 tarihleri ile 19/2/2017 tarihindeki bildiri dağıtımı ve stant açma talebi "görülen lüzum üzerine" uygun bulunmamıştır (bkz. § 14). Dolayısıyla idarenin başvurucunun 15/2/2017 tarihinde katıldığı eylem tarihini kapsayan kararının somut bir gerekçe içermediği anlaşılmıştır.

71. Valiliğin 23/2/2017 tarihli kararı ile 23/2/2017-1/3/2017 tarihleri arasında Platform tarafından yapılmak istenen eylem ve etkinliklerin il merkezi ile ilçeler dâhil olmak üzere il genelinde kamuya açık alanlarda yapılması yasaklanmıştır (bkz. §§ 19, 20). İdarenin gerekçesi aynı içerikli eylem ve etkinliklerin her gün düzenlenmesi hâlinde kitlenin karşıt görüşlü gruplarla karşı karşıya gelmesi ve etkinliğin terör örgütleri ve marjinal gruplar tarafından provoke edilme ihtimalinin bulunmasıdır. Hâkimlik kararında da aynı yönde gerekçelere yer verilerek darbe teşebbüsünden sonra terör örgütlerine yönelik operasyonların sürdüğü, darbe teşebbüsünden bu yana geçen süre nazara alındığında olayın sıcaklığını koruduğu ve tehdidin devam ettiği belirtilmiş; muhtemel provokasyonların toplumsal karışıklığa neden olabileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla eylemlere izin verilmemesinin ve idari para cezası uygulanmasının OHAL şartlarında kamu düzeninin bozulma tehlikesini önlemek amacına yönelik olduğu görülmektedir.

72. İncelenen başvurunun koşulları, belirtilen ilkeler ile idarenin ve Hâkimliğin gerekçeleriyle birlikte değerlendirildiğinde şu tespit ve sonuçlara ulaşılmıştır: Somut olayda başvurucunun katıldığı bildiri dağıtımının ve basın açıklamalarının barışçıl şekilde sürdüğü, kolluk tarafından yapılan uyarı, ardından emniyete götürülerek yapılan kimlik tespiti sonrasında olaysız sonlandığı görülmektedir. Barışçıl şekilde gerçekleşen eylemlerde ikinci olarak kamu düzeninin eylemden ne ölçüde etkilendiği de önemli bir unsur olup somut olayda kamu düzeninin bozulmadığı da anlaşılmaktadır. Kamu düzenin bozulmadığı durumlarda ise bozulma tehlikesinin varlığının ikna edici ve yeterli gerekçelerle kamu otoritelerince ortaya konulması yaptırım uygulanması için zaruridir. Mevcut durumda ortaya konulan gerekçelerin genel nitelikte olduğu ve somut olayda yaptırım konusu eylemlere özgü olmadığı görülmektedir.

73. Buna ek olarak her ne kadar idarenin yasaklama kararı süresiz bir yasaklama niteliğinde olmayıp belli tarihlerle sınırlı olsa ve içinde bulunulan süreç her zamankinden daha çok tedbir alınmasını gerektirse de somut olayda anayasal bir hakka müdahale söz konusu olduğundan Hâkimliğin adil bir denge kurmak amacıyla -başvurucunun ihraç edilmiş olmasına ilişkin öznel durumunu izin verilmemesine rağmen- eylemlerin yapılması sırasında herhangi bir olay yaşanmamış ve eylemlerin darbe teşebbüsünden yaklaşık yedi ay sonra yapılmış olmasını dikkate almadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve eşinin de görevlerinden 7/2/2017 tarihinde, eylemlerden çok kısa bir süre önce ihraç edildiği, KHK ile ihraç edilenlerin yaşadıkları zorluklar, göreve iade edilip edilmeyeceklerinin belirsizliği, KHK ile ihraç edilmelerinin başvurucu ve gösteri yapanlar üzerindeki etkisi gözönüne alındığında başvurucunun ve aynı durumda olan kişilerin seslerini somut olayda birkaç kez duyurmuş olmalarının kamu otoriteleri üzerinde baskı oluşturma ve kamuoyu nezdinde sorunlarını duyurma ihtiyaçları bakımından yeterli görülemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Zira geçimini sağladığı işini kaybetmek sadece ihraç edilen kamu görevlisini değil en küçük ölçekte aile bireylerini doğrudan etkilemekte ve o kişilerin sürekli gündemini oluşturmaktadır. Bu nedenlerle uygulanan idari para cezalarının başvurucunun demokratik tepkisini etkin bir şekilde dile getirmesi önünde dolaylı bir müdahale (bkz. § 61) teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

74. İdarenin gerekçesinde yer alan karşıt grupların karşı karşıya gelebileceği gerekçesine ilişkin olarak; devletin öncelikle böyle bir durumda gerekli önlemleri alma yönündeki pozitif yükümlülüğünün gereğini yapması, çok net ve tartışmasız gerekçeler olmadan yasaklama ve bu yasağa göre yaptırım uygulama tedbirine göre pozitif yükümlülüğünü öncelikli olarak dikkate alması gerektiği kabul edilmelidir. Dolayısıyla mevcut başvuruda kamu düzenin bozulmasının önlenmesi ile başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığının denetiminde başvurucunun bireysel durumu, protestonun konusunun kamuoyu ve başvurucu nezdindeki önem derecesi, kamu otoritelerinin kamu düzenin bozulma tehlikesinin varlığı yönünden ortaya koydukları gerekçeler bir bütün olarak dikkate alındığında başvurucuya verilen idari para cezalarının zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği idare ve yargı makamlarınca ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamamıştır. Ayrıca başvurucunun sendika üyesi olduğu ve sendika kararı doğrultusunda eylemlere katıldığı gözönüne alındığında para cezalarının ileride haklarını kullanmasında caydırıcı etkisi de söz konusu olabilecektir.

75. Sonuç olarak mevcut başvuruda, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı madde kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Bu nedenlerle başvurucuya verilen idari para cezasının kamu düzenin sağlanması, başkalarının haklarının korunması için demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı ve olağan dönemde Anayasa'nın 34. maddesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

76. Bununla birlikte anılan müdahalelerin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

3. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden

77. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür. Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı olacaktır. Anayasa Mahkemesi bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211, 344).

78. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 196). Dolayısıyla bu hak yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür.

79. Ayrıca anılan hak milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 4. maddesinin (2) numaralı ve Sözleşme'nin 15. maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu Sözleşme'ye ek protokollerde dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında olmadığı gibi somut olayda başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan söz konusu müdahalenin milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir yükümlülüğe (olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden bir güvenceye) aykırı olduğu da saptanmamıştır (kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 199, 200, 346; Turhan Günay [GK], B. No: 2016/50972, 11/1/2018, § 86).

80. Bununla birlikte barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı haklarını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir (Dilan Ögüz Canan, § 36; Osman Erbil, § 54). İfade özgürlüğünün özel bir biçimi olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55). Dolayısıyla barışçıl toplantılara ikna edici gerekçeler olmaksızın idari para cezası verilmesi şeklindeki müdahaleler hakkın kullanımında caydırıcı etki doğurabilir. Bu nedenle bu şekildeki dolaylı müdahaleler dar yorumlanmalıdır ve olağanüstü hal döneminde bile durumun gerektirdiği ölçüde hakkın sınırlandığının makul gerekçeleri yine kamu otoritelerinin tutanak ya da kararlarında ortaya konulmalı ve Anayasa'nın 34. maddesindeki güvencelere aykırılık Anayasa'nın 15. maddesiyle bağlantılı olarak gerekçelendirilmelidir.

81. İdari para cezası şeklindeki müdahalenin uygulanması suretiyle bireylerin toplantı hakkına keyfî olarak müdahale edilmemesini sağlayacak güvencelerin başında emre aykırılığın kamu düzenini bozucu etkisinin ya da kamu düzeninin bozulması yakın tehlikesinin -içinde bulunulan şartlar ile başvurucunun eyleminin niteliği dikkate alınarak- yeterli kabul edilebilecek gerekçelerinin asgari düzeyde de olsa somut olgularla ortaya konulması gelmektedir. Olağanüstü şartlarla ilgili asgari ve yeterli gerekçelerden ziyade soyut ve genel gerekçeler, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanımını anlamsız hâle getirebilir ve hakkın hiç kullanılamamasına yol açabilir. Dolayısıyla -hangi nedenle benimsenmiş olursa olsun- olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde de dolaylı müdahalenin somut olayla ilgili gerekçesi ortaya konulmaksızın uygulanması durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilemez.

82. Bu nedenle somut olayda Anayasa Mahkemesince, kamu otoritelerinin kamu düzenin bozulduğu ya da bozulma tehlikesinin varlığını genel ve soyut gerekçelere dayanmak suretiyle ilgili ve yeterli şekilde diğer bir deyişle somut eylemlerle bağlantılı olarak somut olgularla ortaya koymadığı ve bu şekilde başvurucu hakkında toplantı hakkına dolaylı müdahale teşkil edecek surette idari para cezası verildiği sonucuna varılmıştır. Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.

83. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde- başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

84. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

85. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).

86. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).

87. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, § 58).

88. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

89. Başvurucu, ihlal tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve para cezalarının iadesine karar verilmesini talep etmiş; tazminat talebinde bulunmamıştır.

90. Anayasa Mahkemesi başvurucuya verilen idari para cezaları nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu nedenle ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte idari para cezalarının iptali istemiyle açılan davaların reddedilmesi ve dolayısıyla ihlalin giderilememesi nedeniyle ihlalin aynı zamanda mahkeme kararlarından da kaynaklandığı görülmektedir.

91. Bu durumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılması kapsamında Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Bu doğrultuda ihlal sonucuna uygun olarak idari para cezalarının iptali talebinin reddine ilişkin mahkeme kararlarının ortadan kaldırılmasına ilgili Hâkimlikçe karar verilmesi gerekmektedir.

92. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.732,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş. 2017/2192 ve 2017/2193) GÖNDERİLMESİNE,

D. 257,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.732,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Erdal Karadaş [2.B.], B. No: 2017/22700, 28/5/2019, § …)
   
Başvuru Adı ERDAL KARADAŞ
Başvuru No 2017/22700
Başvuru Tarihi 12/5/2017
Karar Tarihi 28/5/2019
Resmi Gazete Tarihi 25/7/2019 - 30842

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bildiri dağıtan ve basın açıklamasına katılan başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5326 Kabahatler Kanunu 32
5442 İl İdaresi Kanunu 11
2918 Karayolları Trafik Kanunu 14
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi