TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
İHSAN UYGUN VE NURAN KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/28373)
|
|
Karar Tarihi: 29/12/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 10/2/2021-31391
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. İhsan UYGUN
|
|
|
2. Nuran KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Adem Furkan DEMİRCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerî güvenlik bölgesi ve tarımsal niteliği
korunacak alan olarak belirlenen taşınmazların kamulaştırılmaması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 21/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını
Anayasa Mahkemesine göndermiştir.
8. Birinci Bölüm tarafından 16/9/2020 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucular dava tarihinde Kocaeli'nin İzmit
ilçesinde ikamet etmektedir.
11. Başvurucular; Kocaeli'nin Kartepe ilçesi Çiftlik
Mahallesi'nde bulunan tarla vasıflı 23.800 m² yüz ölçüme sahip 433 parsel,
5.940 m² yüz ölçüme sahip 453 parsel, 5.080 m² yüz ölçüme sahip 454 parsel,
4.760 m² yüz ölçüme sahip 463 parsel, 4.760 m² yüz ölçüme sahip 463 parsel,
4.100 m² yüz ölçüme sahip 464 parsel, 14.900 m² yüz ölçüme sahip 545 parsel,
8.000 m² yüz ölçüme sahip 546 parsel, 3.620 m² yüz ölçüme sahip 547 parsel,
11.100 m² yüz ölçüme sahip 548 parsel, 12.480 m² yüz ölçüme sahip 549 parsel,
14.640 m² yüz ölçüme sahip 550 parsel, 15.750 m² yüz ölçüme sahip 551 parsel ve
28.750 m² yüz ölçüme sahip 552 parsel sayılı taşınmazların hisseli olarak
malikidirler.
12. Başvurucuların Kocaeli'nin Kartepe ilçesi Çiftlik
Mahallesi'ndeki maliki oldukları 433, 454, 463, 464, 545, 546, 547, 548, 549,
550, 551, ve 552 sayılı parsellerin de bulunduğu alanın 1/5.000 ölçekli nâzım
imar planında "tarımsal niteliği korunacak alan" olarak
belirlendiği ancak bölgeye dair henüz 1/1.000 ölçekli uygulama imar planının
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
13. Ayrıca başvurucuların taşınmazları, Genelkurmay
Başkanlığının 29/11/2005 tarihli ve "Askerî Güvenlik Bölgesi"
konulu yazısı ile onaylanan Deniz Hava Komutanlığı Askerî Güvenlik Bölgesi
içinde kalmaktadır. Bu itibarla taşınmazların tapu kaydına askerî güvenlik
sahası (bölgesi) içinde kaldığı gerekçesiyle dosya kapsamından tespit
edilemeyen bir tarihte ''askerî güvenlik bölgesi'' şerhi konulmuştur.
14. Başvurucular; askerî güvenlik bölgesi için ayrılan ve
yapılaşmasına izin verilmeyen mezkûr taşınmazlarına hukuken el atmanın söz
konusu olmasına karşın hâlen yapılaşmanın gerçekleşmediğini, taşınmazlarının
kamusal alan olarak ayrılması nedeniyle mülkiyet haklarının zedelendiğini
belirterek 20/11/2012 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı aleyhine
kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davası açmıştır.
15. Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi yapmış olduğu
yargılama sonucunda 30/12/2013 tarihinde dava konusu taşınmazların idari eylem
ve işlem sonucunda tasarruf haklarının kısıtlanması söz konusu olduğundan,
doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu
edilebileceği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine ve dava dilekçesinin yargı
yolu yönünden reddine karar vermiştir. Temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk
Dairesi tarafından 13/5/2014 tarihinde onanmıştır.
16. Başvurucular, taşınmazlarının askerî güvenlik
bölgesine ayrılması nedeniyle tasarruf haklarının kısıtlandığı iddiasıyla
3/7/2015 tarihinde bu yerlerin kamulaştırılması ya da takas edilmesi talebiyle
Millî Savunma Bakanlığı İzmit İnşaat Emlak Bölge Başkanlığına (Başkanlık)
başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucuların talebini değerlendiren Başkanlık
14/7/2015 tarihli cevap yazısında mezkûr taşınmazlar hakkında çalışmalara
başlandığını, 24/7/2015 tarihli cevap yazısı ile de ilgili mevzuat hükümlerine
göre mezkûr talebin bölgede yetkili komutanlık olan Gölcük (Kocaeli) Deniz Ana
Üs Komutanlığına iletilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucular ise mezkûr
Komutanlık nezdinde herhangi bir talepte bulunmamıştır.
18. Bu karar üzerine başvurucular, maliki oldukları
taşınmazlarına Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı
tarafından kamulaştırma işlemi uygulanmadan el atıldığını belirterek 18/11/2015
tarihinde Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı aleyhine taşınmazlar
üzerindeki tasarruf haklarının kısıtlandığı hâlde kamulaştırma bedeli
ödenmemesinden kaynaklanan zararlarının tazmin edilmesine karar verilmesi
talebiyle tam yargı davası açmıştır.
19. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
araştırmada başvuruculardan İhsan Uygun'un 21/1/2016 tarihinde vefat ettiği
anlaşılmıştır.
20. Kocaeli 2. İdare Mahkemesi, yapmış olduğu yargılama
sonucunda 16/11/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesi özetle şöyledir:
i. Maliki oldukları taşınmazların tarımsal niteliği
korunacak alan ve askerî güvenlik bölgesi içinde bırakılmasının
başvurucuların bu taşınmazları kullanma, bunlardan yararlanma ve tasarruf etme
haklarını önemli ve mülkiyet haklarını ihlal eder düzeyde sınırlandırmadığı
açıktır.
ii. Bu durumda tarımsal niteliği korunacak alan ve askerî
güvenlik bölgesinde kalan davaya konu taşınmazların bu nitelikleri dikkate
alındığında mülkiyet hakkından doğan kullanma ve yararlanma veya tasarruf
haklarının kullanılmasına engel bir durum oluşmamakta olup belirli
tasarrufların ve kullanımların idari izne tabi tutulması da bu anlamda mülkiyet
hakkının ihlali şeklinde yorumlanamayacaktır.
iii. Sonuç olarak dava konusu taşınmazlara yönelik
herhangi bir hukuki el atma söz konusu olmayıp taşınmazların bulunduğu alanın
askerî güvenlik bölgesi olarak belirlenmesi de tazminatı gerektirir bir ihlal
hâli oluşturmamaktadır.
21. Karara karşı yapılan istinaf başvurusu İstanbul Bölge
İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdari Dava Dairesi tarafından 19/4/2017 tarihinde
kanun yolu kapalı olarak reddedilmiştir. Nihai karar başvurucuların vekiline
29/5/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucuların vekili 21/6/2017 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
Hükümleri
23. 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu'nun "Tarım arazilerinin amaç dışı
kullanımı" kenar başlıklı 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Mutlak tarım arazileri, özel ürün
arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim
amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun
görmesi şartıyla;
a) Savunmaya yönelik stratejik
ihtiyaçlar,
b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan
geçici yerleşim yeri ihtiyacı,
c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme
faaliyetleri,
ç) İlgili bakanlık tarafından kamu
yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri,
d) Bakanlıklarca kamu yararı kararı
alınmış plân ve yatırımlar,
e)Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve
üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar,
f) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun
talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu
uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili
yatırımları,
g) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera
yatırımları,
İçin bu arazilerin amaç dışı kullanım
taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından
izin verilebilir. Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir. Mutlak tarım
arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri
dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile
valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebilir.
Tarımsal amaçlı yapılar için, projesine
uyulması şartıyla ihtiyaç duyulan miktarda her sınıf ve özellikteki tarım
arazisi valilik izni ile kullanılır.
..."
24. 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askerî Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun "Amaç" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı;
a) Yurt savunması bakımından hayati
önemi haiz tesisler ve bölgeler ile sınırların, güvenlik ve gizliliğini
sağlamak için bunların çevrelerinde, kıyılarında ve havalarında; kara, deniz ve
hava askeri yasak bölgelerinin,
b) Yurt savunması veya yurt ekonomisine
önemli ölçüde katkıda bulunan veya kısmen dahi tahripleri veya devamlı olarak
ya da geçici bir zaman için faaliyetten alıkonulmaları halinde milli güvenlik
veya toplum hayatı bakımından olumsuz sonuçlar doğurabilecek; diğer askeri
tesis ve bölgeler ile kamu veya özel kuruluşlara ait her türlü yer ve
tesislerin etrafında güvenlik bölgelerinin,
Kurulması, kaldırılması ve gerektiğinde
genişletilmesine ilişkin esas ve yöntemlerin düzenlenmesidir."
25. 2565 sayılı Kanun’un "Özel ve askeri güvenlik
bölgeleri" kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
"a) Kamu veya özel kuruluşlara ait
stratejik değeri haiz her türlü yer ve tesislerin çevresinde bu Kanun
hükümlerine göre özel güvenlik bölgeleri kurulabilir.
b) Birinci derece kara ve deniz askeri
yasak bölgesi olarak ilan edilmeyen Silahlı Kuvvetlere ait kışla, kıta,
karargah, kurum, ordugah ve tesisler ile sualtı ve suüstü tesislerinin, her
türlü patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerin konmasına
tahsis edilmiş sabit ve seyyar depo ve cephaneliklerle, bu gibi maddeleri
dolduran, boşaltan tesisler ve atış poligonlarının çevresinde; bu yerlerin dış
sınırlarından itibaren en fazla dörtyüz metreye kadar geçen noktaların
birleştirilmesi ile tespit edilecek askeri güvenlik bölgeleri Genelkurmay Başkanlığınca
tesis edilebilir. Bu bölgelerin çevresinin işaretlenmesine ilişkin esaslar
yönetmelikte gösterilir."
26. 2565 sayılı Kanun’un "Güvenlik bölgelerinde
uygulanacak esaslar" kenar başlıklı 21. maddesi şöyledir:
"Güvenlik bölgelerinde aşağıdaki esaslar
uygulanır:
a) Bölge içindeki gerçek ve
tüzelkişilere ait mallar kamulaştırılabilir.
b) (Değişik: 15/6/1987 - 3384/1 md.)
Güvenlik bölgelerinin dış sınırlarından itibaren en çok ikiyüz metreye kadar
olan saha dahilinde yangın ve patlama tehlikesi gösteren her türlü maddenin
imali, depolanması ve satış yerlerinin açılması yasaklanabilir. Bu yasakla
ilgili sınır, özel güvenlik bölgelerinde mahalli mülki amirler; askeri güvenlik
bölgelerinde ise askeri tesisin teknik özellikleri ve hassasiyeti dikkate alınarak
garnizon komutanı ve mahalli mülki amirler tarafından birlikte tespit edilir.
c) (Ek: 9/10/1996 - 4188/1 md.)
Kamulaştırma yapılan güvenlik bölgelerine ve güvenlik bölgesi tesis edilen
deniz sahasına, buradaki tesislerde görevli olanlarla, askeri güvenlik
bölgelerinde yetkili komutanlığın, kamu ve özel kuruluşlara ait tesislerde ise,
bu konuda yetkili makamın izin verdiği kişilerden başkası giremez ve oturamaz.
d) Bu bölgelerin güvenliğinin
sağlanması, bölgeye giriş ve kamulaştırılmayan taşınmaz mallardan yararlanma
esasları yönetmelikte gösterilir. 22/7/1981 tarih ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve
Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun hükümleri
saklıdır.
e) (Ek: 26/2/2008-5740/1 md.) Askeri
güvenlik bölgesi olarak tespit edilen, Türk Silâhlı Kuvvetlerine ait kışla,
kıta, karargah, kurum, ordugah gibi tesislerin, fotoğraf ve filminin çekilmesi,
harita, resim ve krokisinin yapılması, not alınması veya harita uygulaması gibi
faaliyetlerde bulunulması, bölgenin savunma ve güvenlik tedbirlerini aksatacak,
bozacak ve açıklayacak cihazlar kullanılması, bu amaçla görevlendirilmiş
olanlar ile ilgili birlik komutanlığı tarafından izin verilmiş olanlar
dışındakilere yasaktır.
f) (Ek: 15/8/2017-KHK-694/46 md.; Aynen
kabul: 1/2/2018-7078/43 md.) Güvenlik bölgelerinin dış sınırlarından itibaren
ikiyüz metreye kadar olan bölgelerde hangi tür zirai ürünün yetiştirileceğine
mahalli mülki amirler tarafından karar verilebilir."
27. 30/4/1983 tarihli ve 18033 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliği'nin
(Yönetmelik) ''Tanımlar'' kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
7) Güvenlik Bölgeleri
...
B - Askeri Güvenlik Bölgeleri
a) Daimi Askeri Güvenlik Bölgeleri:
Birinci derece kara ve deniz yasak
bölgesi olarak ilan edilmeyen silahlı kuvvetlere ait kışla, kıta, karargah,
kurum ve ordugah ve tesisler ile sualtı ve suüstü tesislerinin her türlü
patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerin konmasına tahsis
edilmiş sabit ve seyyar depo ve cephaneliklerle, bu gibi maddeleri dolduran,
boşaltan tesisler ve atış poligonlarının çevresinde; bu yerlerin dış
sınırlarından itibaren en fazla dörtyüz metreye kadar geçen noktaların
birleştirilmesi ile tesbit edilen alanlar ile (ŞEKİL - 9)
b) Belirli Süreler İçin (Geçici) Kurulan
Askeri Güvenlik Bölgeleri:
Mal ve can güvenliği bakımından
girilmesinde sakınca görülen atış alanları ile tatbikat bölgeleri içinde atış
ve tatbikatın devam ettiği sürece kara, deniz ve hava askeri güvenlik bölgesi
olarak sınırları ve kapsamı ilgili makamlarca uygun araçlarla ilan edilen
alanlardır."
28. Yönetmelik'in ''İkinci derece kara askeri yasak
bölgelerinde uygulanacak esaslar'' kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"...
8) Bölgenin savunma gücü ve gizliliğini
ihlal etmemek şartiyle taşınmaz mallar üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat,
orman yetiştirmek veya kesmek, bataklık kurmak veya kurutmak gibi hususlar
kendi özel kanunlarına göre ilgili mercilerce izin ve ruhsat verilmeden önce,
bölgenin savunma gücü ve gizliliği yönünden yetkili komutanlığın da izninin
alınması zorunludur. Dilek sahibi dilekçesinde yapacağı işin mahiyetini detaylı
olarak ifade ederek konuya ait belge ve planlardan tasdikli birer suretini
vermek zorundadır. Yetkili komutanlık bu istemi kabule değer görmediği takdirde
red sebebini gerekçesiyle birlikte yazılı olarak ilgili merci kanalı ile
dilekçe sahibine bildirir. İtiraz vukuunda konu bir kerede Genelkurmay
Başkanlığınca tetkik edilerek sonuçlandırılır.
9) İzin ve ruhsata tabi olmayan mahal
veya işler ile bu şekilde başlatılmış olan işlerde yapılacak tadilat istekleri
hakkında da yukarıdaki fıkra esasları uygulanır. Ancak müracaat doğrudan
doğruya yetkili komutanlığa yapılır.
10) Yetkili komutanlıkça izin verilmeyen
veya komutanlıkça kabul edilen şartlara uymayan her türlü inşaat ve eylemler
durdurulur.
Böyle yapılar, yetkili komutanlığın
tayin ve tebliğ edeceği süre içinde sahipleri tarafından yıktırılır.
Süresi içinde yıkılmaması halinde
yetkili komutanlığın istemi üzerine mahalli mülki idare amirliğince başkaca bir
işlem ve karara gerek kalmadan yıktırılır ve masrafı sahiplerinden alınır.
...''
29. Yönetmelik'in ''Askeri ve özel güvenlik
bölgelerinde uygulanacak esaslar'' kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"1) Bölge içindeki gerçek ve tüzel
kişilere ait mallar kamulaştırılabilir.
2) Kamulaştırılmasına gerek duyulan
mallardan askeri güvenlik belgelerinde olanlar Milli Savunma Bakanlığınca, özel
güvenlik bölgelerinde olanlar ise bu konulardaki yasalar uyarınca
kamulaştırılır.
..."
30. Yönetmelik'in ''Askeri ve özel güvenlik
bölgelerinin arazide işaretlenmesi'' kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"...
2) Kamulaştırma yapılmayan güvenlik
bölgelerinin çevresi:
A - Arazide işaretlenmez,
B -Bu bölgelerdeki kamulaştırma
yapılmayan taşınmaz malların tapu kaydına, taşınmazın güvenlik bölgesi içinde
olduğu işletilir ve taşınmaz mal sahiplerine gerekli tebligat yapılır. Varsa
imar planlarında güvenlik bölgeleri belirtilir.
..."
31. Yönetmelik'in ''Askeri ve özel güvenlik
bölgelerinde kamulaştırılmayan mallardan yararlanma esasları'' kenar
başlıklı 24. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1) Bu bölgeler içinde kalan ve
kamulaştırılmayan malların maliklerinin ve diğer Türk Vatandaşlarının bölgede
oturmaları zirai faaliyetleri, meslek ve sanatlarını icra etmeleri serbesttir.
Ancak bölgede oturanlar dışındaki Türk Vatandaşlarının bölgede oturmaları,
zirai faaliyetlerini meslek ve sanatlarını icra etmeleri;
A - Askeri Güvenlik Bölgelerinde;
yetkili komutanlığın isteği üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi
halinde, Milli Savunma Bakanlığının,
B- Özel Güvenlik Bölgelerinde; bölgeye
girip çıkma müsaadesi vermeye yetkili makamın isteği üzerine, bu özel güvenlik
bölgesi kurulmasına ilişkin kararnameyi çıkaran makamın,
Teklifi ile alınacak Bakanlar Kurulu
Kararı ile sınırlandırılabilir.
...
(Değişik ikinci paragraf:
30/9/2014-2014/6845 K.) Askeri güvenlik bölgelerindeki kamulaştırılmayan mallar
yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere satılamaz, devredilemez ve
kiralanamaz. Özel güvenlik bölgelerinde bulunan taşınmazlar yabancı ülkelerde
kendi kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri
dışındaki yabancı tüzel kişilere satılamaz, devredilemez ve kiralanamaz. Bu
taşınmazların yabancı uyruklu gerçek kişilere satılması, devredilmesi ve
kiralanması taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir. Valilik
iznine tabi hususlar, 2644 sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesinin
uygulanmasına ilişkin yönetmelik gereğince oluşturulan komisyon tarafından
taşınmaz edinimi ya da kiralamanın ülke güvenliğine uygunluğu değerlendirilerek
karara bağlanır.
2) Bu mallar üzerinde inşaat, hafriyat,
tadilat, orman yetiştirme veya kesmek gibi hususlar 9 uncu maddenin 8, 9 ve 10
uncu bendleri hükümlerine tabidir. Özel güvenlik bölgelerinde 9 uncu maddenin 8
inci bendinde sözü edilen yetkili komutanlık, bu bölgeler içinde yetkili
makamdır.
3) Bu bölgeler içinde kalan ve
kamulaştırılmasına gerek duyulmayan mallar, yetkili komutanlık veya yetkili
makam tarafından tespit edilir.''
2. Yargı Kararı
32. Danıştay Altıncı Dairesinin 9/1/2017 tarihli ve
E.2014/7479, K.2017/8 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''...
Dava, mülkiyeti davacıya ait Çanakkale
İli, ... İlçesi, ... Mahallesi, .. Mevkii, ... ada, ... parsel sayılı taşınmaza
günübirlik turistik tesis kurulabilmesi için inşaat izni verilmesi isteminin
Genelkurmay Başkanlığının ... tarihli kararı ile Askeri Güvenlik Bölgesi olarak
ilan edilen alanda kalması ve tapuya bu yönde şerh verilmesi nedeniyle reddi
üzerine; kendisine inşaat izni verilmemesi ve taşınmazını günübirlik tesis
alanı olarak kullanamaması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 50.000,00.-TL
zararın tazmini istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Danıştay Altıncı Dairesinin
22.1.2011 tarihli, E:2009/9102, K:2011/4660 sayılı bozma kararına uyularak,
davacının 04/06/2008 tarihli başvurusunun cevap verilmemek suretiyle zımnen
reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın Mahkemenin 20.01.2012
tarihli, E:2011/118, K:2012/48 sayılı kararı ile reddine karar verildiği,
hukuka aykırı bulunmayan işlem nedeniyle davacının maddi zarara uğradığını
kabule olanak bulunmadığı, diğer yandan, davacı tarafından, dava dilekçesinde,
taşınmazını günübirlik turistik tesis yaparak işletemediğinden bahisle zarara
uğradığı iddia edilmekte ise de, söz konusu taşınmaza günübirlik turistik tesis
yapılarak işletilememesinin gerçekleşmiş bir zarar olduğunu da kabule imkan
bulunmadığı, uğranıldığı ileri sürülen zararın elde edilmesi kesin olan
gelirden yoksunluk mahiyetinde bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş,
bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
...
2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve
Güvenlik Bölgeleri Kanununun 7.maddesinin 2. fıkrasında, kara sınır hattı boyunca
ve kıyılarda tesis edilen birinci derece kara askeri yasak bölgelerinde
kamulaştırma yapılmasının zorunlu olmadığı, 3.fıkrasında, 2'nci fıkra
hükümlerine göre kamulaştırılmayan taşınmaz mallardan yerli halkın
yararlanmasına ilişkin esaslar ile birinci derece kara askeri yasak
bölgelerinin, bölge içindeki geçiş yollarının güvenliğinin sağlanması ve
bölgeye girme yasağı ile ilgili diğer esasların yönetmelikle tespit edileceği,
Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliğinin 24.maddesinde, bu
bölgeler içinde kalan ve kamulaştırılmayan malların maliklerinin ve diğer Türk
vatandaşlarının bölgede oturmaları, zirai faaliyetleri, meslek ve sanatlarını
icra etmelerinin serbest olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkta, dava konusu taşınmazın,
tapuya verilen askeri güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle kısıtlı olduğu,
davacının taşınmazın günübirlik turistik tesis inşaatı yaparak işletememesinden
kaynaklı zararının henüz gerçekleşmemiş, muhtemel bir zarar olduğundan tazmin
edilmemesinde hukuka aykırılık bulunmamakta ise de,davacının, mülkiyet hakkını
2565 sayılı Kanun ve Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliğinin
24.maddesi uyarınca, taşınmazının özel askeri güvenlik bölgesi olarak
belirlenmesi nedeniyle kullanamadığı da kuşkusuzdur. Taşınmazın bir kamu
hizmeti nedeniyle kullanılmasından doğan olumsuz durumun taşınmazı dolaylı ya
da doğrudan kullanan idarece giderilmesi gerekmektedir. Davacının dilekçesinde
taşınmazını kullanamaması nedeniyle de maddi zararının olduğu ifade edilmiş olup,
davalı idareye en son başvuru yapılan 4.06.2008 tarihinden bakılan davanın
açıldığı tarihe kadar olan dönemde (24.02.2009) davacının taşınmazını
kullanamaması sebebiyle (mevcut haliyle kiraya vermesi halinde getireceği gelir
mahrumiyeti vb.) uğradığı zararın taşınmazın mevcut niteliği gözetilerek keşif
ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit edilerek yeniden bir karar
verilmesi gerekmektedir.
...''
B. Uluslararası
Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek
1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'ye ek
1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin -özünde- mülkiyet hakkını güvence altına
aldığını kabul etmektedir. AİHM'e göre bu madde üç belirgin kural içermektedir.
Bu kurallardan ilki, maddenin birinci paragrafının birinci cümlesinde yer alan
mülkiyetin barışçıl yararlanmaya (mülkiyetin dokunulmazlığına saygı) ilişkin
genel nitelikli kuraldır. İkinci kuralın bulunduğu birinci paragrafın ikinci
cümlesi ise mülkiyetten yoksun bırakmayı içerir ve bunu bazı koşullara bağlar.
İkinci paragrafta yer alan üçüncü kural ise taraf devletlere mülkiyetin kamu
yararına kullanılmasının kontrolünü veya vergilerin ya da diğer katkıların veya
cezaların yerine getirilmesini sağlama yetkisi tanımaktadır (Sporrong ve
Lönnroth/İsveç [GK], B. No: 7151/75-7152/75, 23/9/1982, § 61). Ancak bu üç
kural birbiriyle bağlantılı olup ikinci ve üçüncü kuralların genel nitelikli
birinci kuralın ışığında incelenmesi gerektiği AİHM tarafından ifade edilmiştir
(James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79 21/2/1986, §
37; Lithgow ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 9006/80 ...
8/7/1986, § 106).
35. AİHM, imar planında taşınmazın kamu hizmetine ayrılmasının
ve bu çerçevede kamu makamlarının süre sınırlaması olmaksızın herhangi bir
zamanda taşınmazı kamulaştırmaya yetkili olmalarının mülkiyet hakkının
kullanımını belirsiz ve kullanılamaz hâle getireceğini vurgulamıştır (Sporrong
ve Lönnroth/İsveç, § 60; Hakan Arı/Türkiye, B. No: 13331/07,
11/1/2011, § 35).
36. Sporrong ve Lönnroth/İsveç kararına konu
olayda başvurucuların taşınmazlarının imar planı çerçevesinde kamulaştırılması
öngörülerek on iki ve yirmi beş yıl süren inşaat yasakları uygulanmıştır. AİHM;
bu taşınmazlar henüz kamulaştırılmadığından mülkten yoksun bırakmanın söz
konusu olmadığını, gerçek anlamda bir kamulaştırmanın olmadığı ve dolayısıyla
mülkiyetin devredilmediği bu gibi durumlarda görünenin arkasına bakılması ve
şikâyet edilen hususta gerçek durumun ne olduğunun araştırılması gerektiğini
belirtmiştir. AİHM bu bağlamda getirilen kamulaştırma tedbirlerinin taşınmazlar
üzerindeki sınırlandırıcı etkilerinden söz etmiş ve bu tedbirlerin
taşınmazların değerinde olumsuz etkiye yol açtığını, başvurucuların
taşınmazlarından dilediği gibi yararlanmaları veya taşınmazlarını
kullanmalarının önemli ölçüde kısıtlandığını vurgulamıştır. AİHM bu gibi
kamulaştırma izinlerinin genel kamulaştırma sürecinin ilk aşaması olması
nedeniyle kontrol amacı da gütmediğini belirterek müdahaleyi mülkiyetten
barışçıl yararlanma ilkesine ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiştir.
AİHM sonuç olarak kamulaştırma tedbirlerinin uygulandığı sürenin uzunluğu ve bu
süre içinde getirilen kısıtlamalar nedeniyle başvuruculara şahsi olarak aşırı
bir külfet yüklendiği kanaatiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü
olmadığı sonucuna varmıştır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, §§ 56-74).
37. AİHM, imar planının hukuka aykırılığından değil de bu
planın herhangi bir tazmin olmaksızın taşınmaz üzerinde meydana getirdiği
kısıtlamaların sonuçlarından şikâyetçi olunması durumunda imar planının iptali
istemiyle açılacak davanın tüketilmesi gerekli bir hukuk yolu olmadığını
belirtmiştir (Rossitto/İtalya, B. No: 7977/03, 26/5/2009, § 19; Ayangil
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33294/03, 6/12/2011, § 30). AİHM kararlarında,
bu tür şikâyetler bakımından söz konusu kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın
tazmini olanağını sağlayan mevcut ve yeterli hukuk yollarının kullanılması
gerektiği kabul edilmektedir (Gülizar Öz/Türkiye (k.k.), B. No:
40687/98, 1/7/2004; Pınar Güngör/Türkiye (k.k.), B. No: 46745/99,
6/3/2007; Rabia Tan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8095/02, 31/1/2008, §§
37-41; Remzi Tekin Bozkurt/Türkiye (k.k.), B. No: 38045/05, 2/3/2010).
38. Köktepe/Türkiye (B. No: 35785/03, 22/7/2008)
kararında, taşınmazın tapu kaydına konulan şerhin mülkiyet hakkına etkisi
ayrıntılı olarak tartışılmıştır. AİHM; derece mahkemelerinin anayasal
gerekçelerle başvurucunun mülkünün bir bölümüne tahdit getirdiğini, bu
mahrumiyetin doğanın ve çevrenin korunması şeklindeki kamu yararına dayalı
meşru bir amacının bulunduğunu, dolayısıyla hukuka aykırı ve keyfî hiçbir işlem
bulunmadığını kabul etmiştir. Bununla birlikte AİHM, başvurucunun taşınmazı
1993 yılında iyi niyetle edindiğini vurgulamıştır. Mülkiyet hakkına yapılan bu
müdahaleye karşın iç hukukta etkin bir tazminat yolunun mevcut olmadığı ise
kararda özellikle belirtilmiştir. AİHM, başvurucunun mülkiyet hakkından
yararlanması engellendiği hâlde bir tazminat ödenmemiş olması nedeniyle kamu
yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri
arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varmıştır. Bu doğrultuda
başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve aşırı bir yüke katlanmış olduğu kanaatiyle
başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Köktepe/Türkiye,
§§ 67-93).
39. Kutlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 51861/11,
13/12/2016) kararına konu olayda başvurucuların taşınmazlarından 81 ada 44
parsel sayılı taşınmaz baraj inşaatı kapsamında su rezervuarının etrafında kısa
mesafeli koruma alanında, 84 ada 72 ve 76 parsel sayılı taşınmazlar ise mutlak
koruma alanında yer almaktadır. Mutlak koruma alanında, her türlü inşaat ve
tarımsal faaliyet yasaklanmış iken kısa mesafeli koruma alanında ise her türlü
inşaat yasak olmakla birlikte suni gübre veya kimyasal ürünler kullanmamak
şartıyla ve yetkili bakanlığın izniyle tarımsal faaliyet yapılabilmektedir.
Başvurucuların açtığı tazminat davasında asliye hukuk mahkemesince söz konusu taşınmazlara
ulaşımın ve taşınmazlar üzerinde tarım yapmanın eskisinden daha güç olduğu
belirtilerek ve taşınmazların değer kaybettiği kabul edilerek tazminat
ödenmesine karar verilmiştir. AİHM mutlak koruma alanındaki taşınmazlar
yönünden kamulaştırma zorunluluğuna işaret ederek mülklerin tam değerine uygun
bir tazminat ödenmediği için müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (Kutlu
ve diğerleri/Türkiye, §§ 53-61). AİHM bunun yanında kısa mesafeli koruma
alanındaki taşınmaz yönünden ise zirai bir kullanıma izin verildiği için bir
kamulaştırma zorunluluğundan söz edilemez ise de bir mal veya mülk
teşkil edebilecek taşınmazın kamulaştırılması hakkı bulunmaması
nedeniyle, yönetmelikle ilgili kısıtlamalardan kaynaklanan zarara uygun düşen
bir tazminat ödenmesi gerektiğini vurgulamıştır (Kutlu ve diğerleri/Türkiye,
§§ 68-70). AİHM başvuruya konu olayda ise bilirkişi raporunda taşınmazın değer
düşüklüğünün %40 olarak belirlenmiş olmasına rağmen mahkemece yeterli bir
gerekçe gösterilmeden %25 olarak belirlenerek daha az tazminata hükmedilmesi
adil dengeyi bozduğu için bu durumun mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını
kabul etmiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 71-76).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
40. Mahkemenin 29/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu
İhsan Uygun Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 51. maddesi ile İçtüzük'ün 83.
maddesi gereği başvuranın istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki
davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit
edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve ilgilinin yargılama giderleri dışında
2.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilir.
42. Anılan düzenlemelerde genel olarak bir hakkın
öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının
hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının
bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı açıkça görülmektedir. Bu
bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Anayasa
Mahkemesinin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların
başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (S.Ö.,
B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28; Mehmet Güven Ulusoy [GK], B. No:
2013/1013, 2/7/2015, § 31).
43. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla
gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu
değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında
mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya
tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (S.Ö., § 29; Mehmet
Güven Ulusoy § 32; Osman Sandıkçı, B. No: 2013/6297, 10/3/2016; Selman
Kapan ve diğerleri, B. No: 2013/7302, 20/4/2016, § 50).
44. Başvuru konusu olayda başvurucu olarak bildirilen
İhsan Uygun'un 21/1/2016 tarihinde vefat ettiği tespit edilmiştir. Av. Adem
Furkan Demirci tarafından söz konusu başvurucu açısından da mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda
başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.
45. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin
bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası
tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, B.
No: 2013/6140, 5/11/2014, § 30). Ölen adına vekâlet ilişkisine dayanılarak bir
avukat tarafından başvuru yapılamayacağı gibi böyle bir başvurunun takibi de
söz konusu olamaz.
46. Açıklanan gerekçelerle başvuru tarihinden önce vefat
eden İhsan Uygun adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından
yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle
reddine karar verilmesi gerekir.
47. Bu durumda Av. Adem Furkan Demirci aleyhine Anayasa
Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapmaları nedeniyle 6216 sayılı
Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL
disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
B. Nuran Kaya
Yönünden
1. Nâzım İmar
Planında Taşınmazların Tarımsal Niteliği Korunacak Alan Olarak Belirlenmesine
İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu, nâzım imar planlarında taşınmazlarının tarımsal
niteliği korunacak alan olarak ayrılmış olması nedeniyle taşınmazlarını
yıllardır kullanamadığından ve taşınmazlarından emsal parseller gibi
yararlanamadığından yakınmaktadır. Başvurucu, idarenin üzerine düşen
kamulaştırma görevini yerine getirmeyerek mağduriyetinin artmasına neden
olduğunu iddia etmektedir.
49. Başvurucu ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
15/12/2010 tarihli ve E.2010/5-662, K.2010/651 sayılı kararı üzerine uygulama
imar planında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle tasarrufu
kısıtlanan taşınmazlarla ilgili taşınmaz bedelinin tahsili istemiyle davalar
açılmaya başlandığını, Yargıtay içtihatları kapsamında davanın kazanılma
ihtimali yüksekken 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun'un 53. maddesiyle
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20.
maddesine eklenen beşinci fıkra nedeniyle davanın reddedildiğini belirtmiştir.
Başvurucu; dava devam ederken aleyhine yapılan yasal değişiklik sebebiyle
davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği
ilkesine aykırılık oluşturduğunu, taşınmazları üzerinde tasarruf hakkına
yönelik kısıtlılığın devam ettiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde; ilgili mevzuat ve ilkeler
birlikte değerlendirildiğinde plan kararlarıyla getirilen düzenlemelerle
mülkiyet hakkının ihlalinden söz edilebilmesi için ancak bu hakkın
unsurlarından olan kullanma, yararlanma ve tasarruf hakkının ortadan
kalkmasının veya önemli bir düzeyde kısıtlanmış olmasının gerektiği ifade
edilmiştir. Bakanlığa göre mevcut uyuşmazlıkta başvurucunun taşınmazlarının tarımsal
niteliği korunacak alan olarak belirlenmesi kendisinin söz konusu taşınmazları
kullanma, bu taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme haklarını önemli ölçüde
ve mülkiyet hakkını ihlal eder düzeyde sınırlandırmamıştır. Bakanlık ayrıca tarımsal
niteliği korunacak alanda kalan başvurucunun taşınmazlarının bu nitelikleri
dikkate alındığında mülkiyet hakkından doğan kullanma ve yararlanma veya
tasarruf haklarının kullanılmasına engel bir durumun oluşmadığını, belirli
tasarrufların ve kullanımların idari izne tabi tutulmasının da bu anlamda
mülkiyet hakkının ihlali şeklinde yorumlanamayacağını ve söz konusu
taşınmazlara yönelik hukuki bir el atmanın söz konusu olmadığını vurgulayarak
başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde bu hususların da dikkate alınması
gerektiğini bildirmiştir.
51. Başvurucu vekili cevap dilekçesinde, başvurucunun
tasarruf hakkının bir kamulaştırma şerhi olmaksızın süresiz olarak
kısıtlandığını ifade etmiştir. Karşı beyanda kısıtlılık sebebiyle başvurucunun
imar izni alamadığı ve taşınmazlar üzerinde inşaat yapamadığı, taşınmazları
yatırım amacıyla da olsa kullanamadığı hususlarına da dikkat çekilmiştir.
b. Değerlendirme
52. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki
taşınmazlarının nâzım imar planında imar durumunun "tarımsal niteliği
korunacak alan" olarak belirlenmesinin mülkü kullanma, ondan
yararlanma ve tasarruf etme konusunda bir kısıtlamaya yol açtığı için mülkiyet
hakkına müdahale teşkil ettiği söylenebilir. Taşınmazların imar durumlarında
değişiklik yapılması kural olarak mülkiyetin kamu yararına kullanımının
kontrolü veya düzenlenmesi çerçevesinde incelenmektedir (Süleyman Günaydın,
B. No: 2014/4870, 16/6/2016, § 65).
53. Nâzım imar planında taşınmazların imar durumlarının
belirlenmesine yönelik şikâyetler Anayasa Mahkemesince daha önce Tam Petrol
Ürünleri Alım Satım Ltd. Şti. (B. No: 2013/2131, 10/6/2015) kararında
incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu başvuruda taşınmazların bulunduğu
bölgenin nâzım imar planında kısmen “ulaşım ve transfer alanı”, kısmen
de “parklar ve dinlenme alanı” olarak belirlenmesi yönündeki müdahalenin
kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğunu kabul etmiş, müdahalenin kamu
yararı ile bireyin hakları arasındaki adil dengeyi de bozmadığı sonucuna
varmıştır (Tam Petrol Ürünleri Alım Satım Ltd. Şti., §§ 35-62).
54. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir
bir durum bulunmamaktadır. Buna göre başvurucunun taşınmazlarının nâzım imar
planında imar durumunun tarımsal niteliği korunacak alan olarak belirlenmesinin
3194 sayılı Kanun'un 5., 8. ve 10. maddelerinde yer alan hükümlere dayalı
olduğundan ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağı
bulunmaktadır. Öte yandan Anayasa'nın 44. maddesinin birinci fıkrasına göre
devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla
kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeterli toprağı bulunmayıp
çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri almakla
yükümlüdür. Dolayısıyla müdahalenin tarım arazilerinin korunması yönünde kamu
yararına dayalı meşru bir amacı da bulunmaktadır.
55. Öte yandan müdahalenin ölçülülüğü bakımından ise Tam
Petrol Ürünleri Alım Satım Ltd. Şti. başvurusundan farklı olarak nâzım imar
planında taşınmazların imar durumunun kamu hizmetine ayrılması gibi bir durum
dahi söz konusu değildir. Buna göre taşınmazlar kamu hizmetine ayrılmadığı için
taşınmazların kamulaştırılması da gerekmemektedir. Taşınmazların imar planında
kat sayısının belirlenmesi veya mülkiyeti maliklerinde bırakılacak şekilde imar
durumlarının konut ya da ticari veya zirai alan olarak belirlenmesi yönündeki
müdahaleler ise mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü ya da
düzenlenmesi kapsamında olduğundan söz konusu idari süreçlere maliklerin etkili
bir biçimde yargı mercileri önünde itiraz edebilmelerinin sağlanabilmesi
kaydıyla herhangi bir tazminat ödenmese dahi adil dengeyi bozmamaktadır.
Dolayısıyla olayda nâzım imar planında taşınmazların imar durumlarının tarımsal
niteliği korunacak alan olarak belirlenmesinin kamu yararı amacı ile
başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil denge bozulmamış olup
müdahale ölçülüdür.
56. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
57. Açıklanan gerekçelerle müdahalenin ihlal
oluşturmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Taşınmazların
Askerî Güvenlik Bölgesi İlan Edilmesine İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu, taşınmazlarının askerî güvenlik sahası
olarak ayrılmış olması nedeniyle taşınmazlarını yıllardır kullanamadığından ve
taşınmazlarından emsal parseller gibi yararlanamadığından yakınmaktadır.
Başvurucu, idarenin üzerine düşen kamulaştırma görevini yerine getirmeyerek
mağduriyetinin artmasına neden olduğunu iddia etmektedir.
59. Bakanlık görüşünde; başvurucunun taşınmazlarının askerî
güvenlik bölgesi içine alınmasının kendisinin söz konusu taşınmazları
kullanma, bu taşınmazlardan yararlanma ve tasarruf etme haklarını önemli ölçüde
ve mülkiyet hakkını ihlal eder düzeyde sınırlandırmadığı belirtilmiştir.
Bakanlık ayrıca askerî güvenlik bölgesinde kalan başvurucunun
taşınmazlarının bu nitelikleri dikkate alındığında mülkiyet hakkından doğan
kullanma ve yararlanma veya tasarruf haklarının kullanılmasına engel bir
durumun oluşmadığını, belirli tasarrufların ve kullanımların idari izne tabi
tutulmasının da bu anlamda mülkiyet hakkının ihlali şeklinde
yorumlanamayacağını ve söz konusu taşınmazlara yönelik hukuki bir el atmanın
söz konusu olmadığını vurgulayarak başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde
bu hususların da dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
60. Başvurucu vekili cevap dilekçesinde, başvurucunun
tasarruf haklarının bir kamulaştırma şerhi olmaksızın süresiz olarak
kısıtlandığını ifade etmiştir. Karşı beyanda kısıtlılık sebebiyle başvurucunun
imar izni alamadığı ve taşınmazlar üzerinde inşaat yapamadığı, taşınmazları
yatırım amacıyla da olsa kullanamadığı hususlarına da dikkat çekilmiştir.
b. Değerlendirme
61. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun taşınmazları üzerine konulan ve devam eden şerh nedeniyle
taşınmazlarından etkin bir şekilde yararlanamadığına, dilediği gibi tasarruf
edemediğine ve idarenin hâlihazırda kamulaştırma görevini yerine getirmediğine
yönelik şikâyetlerinin mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından
başvurunun bu kapsamda incelenmesi uygun görülmüştür.
i. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas
Yönünden
(1) Mülkün
Varlığı
64. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Somut olayda başvuruya konu taşınmazların başvurucu adına tapuda kayıtlı
olduğu anlaşıldığına göre Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkün varlığında
tereddüt bulunmamaktadır.
(2) Müdahalenin
Varlığı ve Türü
65. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar
vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu
şeyi dilediği gibi kullanma ve onun üzerinde tasarruf etme, ürünlerinden
yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden
yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin
sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife
Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
66. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas
eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının
hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
67. Başvuruya konu olayda başvurucunun taşınmazları
askerî güvenlik bölgesi ilan edilerek tapu kayıtlarına bu yönde bir şerh konulmuştur.
Bu şerhin yol açtığı kısıtlamalar 2565 sayılı Kanun'da ve Yönetmelik'te
gösterilmiştir. Buna göre 2565 sayılı Kanun'un 21. maddesinde idareye
kamulaştırma konusunda bir takdir yetkisi tanınmış ve kamulaştırılmayan
taşınmazlar yönünden de yararlanma esaslarının yönetmelikle belirleneceği
düzenlenmiştir. Ayrıca aynı maddede güvenlik bölgelerinin dış sınırlarından
itibaren iki yüz metreye kadar olan bölgelerde hangi tür zirai ürünün
yetiştirileceğine mahallî mülki amirler tarafından karar verilebileceği
belirtilmiştir. Yönetmelik'in 24. maddesinde zirai faaliyet yapılmasına izin
verilmekle birlikte bu taşınmazların yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere
satılamayacağı, devredilemeyeceği ve kiralanamayacağı, ayrıca bu taşınmazlar
üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat, ağaç yetiştirme veya kesme gibi hususların
ise 9. maddenin 8., 9. ve 10. bentleri hükümlerine tabi olduğu düzenlenmiştir.
Söz konusu hükümlerde ise bu işlemlerin yetkili komutanlığın iznine bağlı
olduğu açıklanmıştır.
68. Somut olayda başvuruya konu taşınmazlar
kamulaştırmaya konu olmadığı gibi bu taşınmazların maliklerinin elinden
çıkmasına yol açabilecek bir mülkten yoksun bırakmadan ya da yapılaşma yasağı
gibi uzun süren ağır hukuki sınırlamalara rağmen kamulaştırmama nedeniyle taşınmazın
akıbetinin belirsiz hâle gelmesinden de söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Öte
yandan başvurucu, tapuda tarla vasıflı olan taşınmazlarını zirai amaçlarla da
kullanabilmektedir. Bununla birlikte idarenin 2565 sayılı Kanun ve Yönetmelik
hükümlerine göre hangi zirai ürünlerin ekilebileceğine karışabilmesi mümkün
olduğu gibi taşınmaz üzerindeki her türlü inşaat, hafriyat, tadilat gibi
faaliyetler için de genel ruhsat işlemleri dışında ayrıca bu Kanun ve
Yönetmelikle yetkili komutanlıktan izin alınması koşulu getirilmiştir. Bunun
yanında aynı düzenlemelere göre başvurucunun söz konusu taşınmazları dilediği
gibi satabilmesi, devredebilmesi ve kiraya verebilmesinin de mümkün olmadığı,
tasarruf yetkisinin de sınırlandırıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla taşınmazların
askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi suretiyle başvurucunun mülkten
yararlanma, tasarruf etme ve onu kullanma yetkilerine getirilen söz konusu
kısıtlamaların mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.
69. Öte yandan olayda taşınmazlar malikinin elinde
bırakıldığından bir mülkten yoksun bırakmadan söz edilemez. Nitekim uyuşmazlık
konusu taşınmazların kamulaştırılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucu ayrıca
taşınmazların askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi nedeniyle hukuki veya fiilî
olarak bir yapılaşma yasağının olduğuna dair somut bir bilgi veya belge de
gösterememiştir. Dolayısıyla taşınmazlarının askerî güvenlik bölgesi ilan
edilmesinin getirdiği kısıtlamaların boyutu ve kapsamı itibarıyla başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kullanımının kontrolüne veya
düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
(3) Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
70. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
71. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel
ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi
için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük
ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§ 62).
(a) Kanunilik
72. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk
incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün
sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme
yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır.
Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir,
belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor
Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve
diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
73. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarının askerî
güvenlik bölgesi ilan edilmesi ve bu bağlamda çeşitli kısıtlamalara tabi
tutulması yönündeki müdahale 2565 sayılı Kanun'un 20. ve 21. maddelerinde yer
alan hükümlere dayanmaktadır. Buna göre müdahalenin ulaşılabilir, belirli ve
öngörülebilir bir kanuni dayanağı bulunmaktadır.
(b) Meşru Amaç
74. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet
hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı
kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda
sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra
mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu
anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de
beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu
ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat
Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53-56; Yunis Ağlar, B. No:
2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
75. Başvurucunun taşınmazlarının Genelkurmay
Başkanlığının yazısı ile Deniz Hava Komutanlığının askerî güvenlik bölgesi
içinde kaldığı için askerî güvenlik bölgesi ilan edildiği ve söz konusu
kısıtlamaların uygulandığı görülmektedir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması yönünde kamu yararına
dayalı meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
(c) Ölçülülük
(i) Genel
İlkeler
76. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı
gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
77. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca
daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
78. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B.
No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58-60).
(ii) İlkelerin
Olaya Uygulanması
79. Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere millî
güvenliğin sağlanması amacına dayalı olarak mülkiyetin kamu yararına
kullanılmasının kontrol edilmesi ve düzenlenmesi kapsamında belirli
sınırlamalar öngörülebilir. Askerî güvenlik bölgelerinde getirilecek
kısıtlamalar bakımından idareye geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır.
Dolayısıyla bu bölgeler ile ilgili başvurularda her somut olayın kendine özgü
koşulları çerçevesinde getirilen kısıtlamaların mahiyeti, kapsamı ve mülk
sahibine getirdiği külfet tartışılarak değerlendirme yapılması zorunluluğu
ortaya çıkmaktadır. Nitekim 2565 sayılı Kanun'da da kısıtlamaların
farklılaşabileceği gözetilerek kimi durumlarda kamulaştırma yapılması usulü
dahi benimsenmiştir.
80. Bu çerçevede bir taşınmazın askerî güvenlik bölgesi
ilan edilmesi müdahaleyi her durumda ölçüsüz kılmamaktadır. Müdahalenin
orantılılığı bakımından önem taşıyan husus ise getirilen kısıtlamaların kapsamı
ve boyutu ile ilgilidir. Askerî güvenlik bölgesi ilan edilmekle birlikte somut
olayın özelliklerine göre taşınmazın malikin elinde bırakılarak izin
çerçevesinde yapılaşma da dâhil olmak üzere belirli ölçülerde kullanılmasına
imkân tanınması müdahaleyi ölçüsüz kılmayabilir. Somut olayda askerî güvenlik
bölgeleri yönünden getirilen genel sınırlamalardan farklı olarak herhangi bir
hukuki veya fiilî yapılaşma yasağı uygulandığına dair somut bir bilgi veya
belge de ortaya konulamamıştır. Başvurucunun bu taşınmazları askerî güvenlik
bölgesi ilan edildikten önce edindiği ve bu çerçevede söz konusu kısıtlamaların
taşınmazın değerinde azalmaya yol açtığı yönünde açık bir yakınması da söz
konusu değildir. Yine başvurucunun taşınmazlarının tapuda hâlen tarımsal
nitelikte olduğu kayıtlı olup bu nitelikte kullanılmaya devam edildiği
anlaşıldığı gibi bu taşınmazların daha önce veya hâlen başka surette
kullanıldığı da öne sürülmemiştir.
81. Başvuru formu ve başvuruya konu dava sürecinde
başvurucu tarafından verilen dava dilekçesi incelendiğinde başvurucunun
müdahaleyi hukuki el atma olarak nitelendirdikleri ve taşınmazların getirilen
kısıtlamalara rağmen kamulaştırılmamasından yakındıkları görülmektedir. Bu
çerçevede Anayasa Mahkemesinin Hüseyin Ünal (B. No: 2017/24715,
20/9/2018) başvurusunda taşınmazların imar durumlarının uygulama imar planında
kamu hizmeti alanı olarak tahsis edildiği müdahaleler bakımından uzun süre
kamulaştırma yapılmaması nedeniyle ihlal sonucuna vardığı hatırlatılmalıdır.
Bununla birlikte somut olayda ise başvurucunun iddiasının aksine taşınmazların
kamu hizmetine tahsisi şeklinde bir müdahale bulunmadığı gibi askerî güvenlik
bölgesi ilan edilmesi nedeniyle kamulaştırma zorunluluğuna yol açabilecek
boyutta bir kısıtlamadan da söz edilemez.
82. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetleri ve olayın
koşulları dikkate alındığında müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir
külfet yüklemediği, olayda mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği bireysel
yarar ile kamu yararı amacı arasındaki adil dengenin bozulmadığı ve müdahalenin
ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu İhsan Uygun adına yapılan başvurunun başvuru
hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
B. Başvurucu Nuran Kaya yönünden mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca avukat Adem Furkan Demirci'den 2.000 TL
disiplin para cezasının TAHSİLİNE,
E. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde
BIRAKILMASINA
F. Kararın bir örneğinin (İhsan Uygun adına başvuru yapan
Avukat Adem Furkan Demirci yönünden) İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar
Birliğine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.