TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEMET KANAT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/31179)
Karar Tarihi: 30/6/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Cafiye Ece YALIM
Başvurucular
1.Memet KANAT
2. Saliha KANAT
Başvurucular Vekili
Av. Fatime ÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; sel felaketi nedeniyle meydana gelen ölüm olayında kusuru bulunduğu ileri sürülen idare aleyhine açılan tam yargı davalarında yetersiz tazminata hükmedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, yargılamanın uzun sürmesi ve aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1/11/2006 tarihinde Batman'da yoğun yağmur yağışı sonucu oluşan sel nedeniyle kollukça tedbir amacıyla başvurucuların evleri boşaltılmış, başvurucuların sığındıkları yakınları A.K.nin evinin yıkılması sonucunda başvurucuların kızı olan M.K. selde boğularak vefat etmiştir.
9. Başvurucular idarenin hizmet kusuru nedeniyle kızlarının hayatını kaybettiğini belirterek uğradıkları zararların tazmini için Batman Belediyesi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (İdareler) aleyhine 2.000 TL maddi 150.000 TL manevi tazminat talebiyle 15/5/2007 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesine tam yargı davası açmışlardır.
10. Başvurucular dava dilekçesinde özetle 1/11/2006 tarihinde Batman'da yaşanan sel felaketinin İluh Deresi'nin taşması sonucunda Belediyenin imara açtığı dere yatağındaki taşınmazlarda tahribata yol açtığını, kızları M.K.nin selin etkilediği Karşıyaka Mahallesi'ndeki evin yıkılması sonucu hayatını kaybettiğini, ölüm olayının davalı İdarelerin hizmet kusurundan kaynaklandığını belirtmişlerdir.
11. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi 8/7/2009 tarihinde, başvurucuların dava açmadan önce İdarelere başvuruda bulunarak ön karar almaması nedeniyle dava dilekçesinin İdarelere tevdiine karar vermiştir.
12. 11/8/2009 tarihinde dava dilekçesinin İdarelere tevdi edilmesine ilişkin kararın tebliğinden sonra 19/10/2009 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde açılan davada; Batman İdare Mahkemesinin (İdare Mahkemesi) 25/7/2011 tarihinden itibaren faaliyete geçirilmesi nedeniyle 14/9/2011 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Batman İdare Mahkemesine (İdare Mahkemesi) gönderilmesine karar verilmiştir.
13. İdare Mahkemesi 10/5/2012 tarihli kararıyla maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar vermiştir. Karar, Danıştay Sekizinci Dairesinin (Daire) 19/2/2014 tarihli kararıyla oyçokluğuyla bozulmuştur. Davalı İdarelerin karar düzeltme talebi Dairenin 21/5/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
14. İdare Mahkemesi bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda İdarelerin kusurlu olup olmadığının tespitini yaparken aynı sel felaketi nedeniyle yargılaması devam eden O.A. isimli başka bir davacının yakınlarını kaybetmesi nedeniyle açmış olduğu E.2012/3992 sayılı dosyada 16/4/2015 tarihli ara kararı ile yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 23/6/2015 tarihli raporu esas almıştır. Anılan raporda çarpık yapılaşma dolayısıyla meydana gelen zararın oluşumunda derenin ıslahından sorumlu olan davalı İdarelerin hizmet kusuru bulunduğu tespit edilerek 3/8 oranında davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün, 5/8 oranında davalı Batman Belediye Başkanlığının kusurlu olduğu belirtilmiştir.
15. İdare Mahkemesi, M.K.nin hayatını kaybetmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi zararlarının hesaplanması amacıyla bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermiş; bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda başvurucu anne Saliha Kanat için hesaplanan destekten yoksunluk tazminatının 33.071,10 TL, başvurucu baba Memet Kanat için hesaplanan destekten yoksunluk tazminatının ise 17.460,10 TL olduğu tespit edilmiştir.
16. İdare Mahkemesi 7/6/2016 tarihli kararla başvurucuların maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulüyle başvuruculara 50.531,20 TL maddi ve 60.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...01.11.2006 tarihinde Batman İli'nde, yaşanan sel felaketi sonrasında, selin etkilediği bölgede Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nce yaptırılan etüt incelemesi sonucunda düzenlenen raporda; selin oluşmasında ana etkenin belediyenin dere yatağını imara açmasından kaynaklı çarpık yapılaşma ve DSİ'nin dere yatağına yaptırdığı tahliye kanalının yetersizliği olduğu belirtilmiştir.
Olayda, ölümün gerçekleştiği evin belediyenin imara açtığı dere yatağındaki Karşıyaka Mahallesinde yer alması karşısında, evin bahçe duvarının yıkılması sonucunda davacıların yakınlarının ölümünde, dere yatağını yerleşime açarak selin oluşmasına zemin hazırlayan davalı belediyenin ve yaptırdığı kanal yetersiz olan DSİ'nin hizmet kusuru bulunduğu cihetle zararın mucbir sebepten kaynaklandığından söz edilemeyecektir. Bununla birlikte dere yatağında bulunan taşınmazın yapı ve iskan ruhsatının bulunmaması da davalı belediyenin hukuka aykırı eylemi ile oluşan zarar arasındaki illiyet bağını ortadan kaldırmaz. Zira yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca, imarla ilgili hizmetleri yapmanın veya yaptırmanın belediyenin görev ve sorumlulukları arasında olduğu, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan yapıların, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılacağı, ayrıcakullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapıların, izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılmayacakları açıktır.
...
Yukarıda yer verilen her iki bilirkişi raporuna da davalı idarelerce yapılan itirazlar yerinde görülmeyerek, dayandığı gerekçeler itibariyle her iki rapor da hükme esas alınabilecek nitelikte görülmüştür. Bu durumda, davalı Batman Belediyesi'nin dere yatağında bulunan yerleri imara açması ve davacılara ait evin bu yerde olması karşısında, evin bahçe duvarının yıkılması sonucunda davacıların çocuğunun ölümünde, dere yatağını yerleşime açarak selin oluşmasına zemin hazırlayan davalı Batman Belediye Başkanlığı'nın; taşkın suların önlenmesi için gereğinin yapılmaması, İluh deresinin ıslah edilmemesi, yeterli debiyi kaldıracak derinlikte ve genişlikte olmaması, dere kenarındaki binaların belediye ile işbirliği yapılarak tahliyesinin ve kamulaştırmasının yapılmaması, bölgenin imara açılmaması konusunda belediyenin uyarılması ve netice alınmamışsa dava açması gerektiği halde bunların yapılmamış olması nedeniyle davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün ıslah dilekçesindeki talep de dikkate alınarak toplam 50.531,20-TL maddi zararı yukarda tespit edilen kusur oranlarına göre tazmin etmeleri gerekmektedir.
Davanın manevi tazminata yönelik kısmına gelince; Doktrinde kabul edildiği üzere manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi bir tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır. Diğer taraftan, tazminat sadece maddi değerlerde meydana gelen eksilmelerle sınırlı bir giderim yolu değildir. Aynı zamanda kişinin, yaşamında ortaya çıkan olumsuzluklar nedeniyle duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararların da manevi tazminat ödenerek tazmini Anayasal ve yasal düzenlemelerin gereği olduğundan, davacıların çocuklarını sele kapılarak ölmesinden dolayı derin bir elem ve acı duyarak manevi zarara uğradıkları açık olup, ölüm olayının oluş şekli ve niteliği dikkate alınarak manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Olayın yukarıda özetlenen gelişimi ve niteliği dikkate alınarak davacıların çocuğu olan [M.K.nin] hayatını kaybetmesi nedeniyle duyulan üzüntü ve ıstırap karşılığı anne Saliha KANAT'a 30.000,00-TL, baba Memet KANAT'a 30.000,00-TL olmak üzere toplam 60.000,00-TL manevi tazminatın davalılar tarafından kusurları oranında davacılara ödenmesi gerekmektedir..."
17. Gerekçeli kararda ayrıca hükmedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 6.950 TL vekâlet ücretinin davalı idarelerden alınarak başvuruculara verilmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 10/2. maddesindeki "Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez." şeklindeki kural nedeniyle 6.950 TL vekâlet ücretinin başvuruculardan alınarak davalı İdarelere verilmesine karar verilmiştir..
18. Anılan karar, Dairenin 13/4/2017 tarihli kararıyla onanmıştır.
19. Onama kararı 28/6/2017 tarihinde tebliğ edilmiş ve 28/7/2017 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 30/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
21. Başvurucular, tam yargı davasında yetersiz miktarda manevi tazminata hükmedildiğini belirterek yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
23. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
24. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olaylarda müteveffa, başvurucuların kızıdır. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
25. Bununla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden de incelenmesi gerekir.
26. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi, verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
27. Mağduriyetin giderilmesi, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sağlanan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığına ilişkin karar, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
28. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağduriyetin giderilip giderilmediğinin tespiti açısından kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
29. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda, Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
30. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
31. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsunlar- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).
32. Somut olayda İdarelerin ihmali nedeniyle ölüm olayının gerçekleştiği ve başvurucuların da iddiasının bu yönde olduğu açıktır. Başvurucular manevi tazminat miktarının yetersiz olduğunu iddia etmişlerdir.
33. İdare Mahkemesi tarafından olayın meydana gelme şekli, niteliği, başvurucuların sosyal durumları, paranın alım gücü, işletilecek yasal faiz, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporları doğrultusunda belirlenen İdarelerin kusuru dikkate alınarak başvurucular lehine maddi ve manevi tazminata karar verilmiş; anılan karar kesinleşmiştir. İdare Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda gerçekleşen ölüm olayında İdarelerin kusurlu olduğu tespit edilmiş ve başvurucuların zararlarının hizmet kusuru ilkesine göre karşılanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
34. Başvurucuların toplam 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulundukları, İdare Mahkemesince başvuruculara 7/6/2016 tarihli kararla toplam 60.000 TL manevi tazminat ödenmesine, İdarelere tevdi kararının tebliğ tarihi olan 11/8/2009 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
35. Davanın koşullarına göre belirlenen manevi tazminat miktarı ile başvurucuların uğradığı zarar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı görülmektedir. Sonuç olarak İdare Mahkemesinin kararında bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin manevi tazminat miktarının belirlenmesi konusunda İdare Mahkemesinin takdir yetkisine müdahalesi somut olayda söz konusu olamaz.
36. Bu durumda İdare Mahkemesinin somut olayda İdarelerin sorumlu olduğunu tespit etmesi ve kendi takdir ettiği ölçüler çerçevesinde tazminata hükmetmesinin başvurucuların yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını ortadan kaldırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Mahkemeye Erişim Hakkı Yönünden
a. Başvurucuların İddiaları
38. Başvurucular, aleyhlerine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
39. Somut olayda yapılan yargılama sonunda Mahkemece başvurucular aleyhine -davalı İdareler aleyhine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre belirlenen ve başvurucular lehine belirlenen miktarı aşmayan oranda- manevi tazminat miktarının reddedilen kısmı üzerinden hesaplanan 6.950 TL vekâlet ücreti ödenmesine hükmedilmiştir. Başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin kanuni dayanağının bulunduğu, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, başvurucular üzerinde dava açmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük oluşturmadığı anlaşıldığından mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır (Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, §§ 28-33; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
41. Başvurucular tam yargı davalarının makul sürede sonuçlandırılmadığını, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
42. Bireysel başvuru sonrasında 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
43. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
44. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-36).
45. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 33-36). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
46. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 30/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.