TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FEVZİ İLHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/31442)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
M. Emin ŞAHİNER
|
Başvurucu
|
:
|
Fevzi İLHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal güvenlik kapsamında ödenen emekli
aylığının eksik ödeme yapılan ve idarenin hatanın farkına vardığı tarihten
geriye doğru beş yıldan daha önceki döneme ilişkin kısmına yönelik ödeme
talebinin zamanaşımı süresi geçtiğinden reddine karar verilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
bünyesinde müşavir olarak görev yapmakta iken kendi isteğiyle emekliye
sevk edilerek toplam 20 yıl 5 ay 4 gün hizmeti karşılığı üçüncü derece dördüncü
kademe üzerinden müşavir görev unvanı ile 26/2/1982 tarihinden itibaren
emekliye ayrılmıştır.
9. Başvurucunun intibakı 15/12/1984 tarihinde ikinci
derecenin birinci kademesi ve 600 ek gösterge olarak düzeltilmiştir.
10. Başvurucu, aylık miktarının hesaplanmasında
bakanlık müşavirliği kadrosu yerine akredite ve tren şefi kadrosunun
esas alınması sonucu emsallerine göre daha az emekli aylığı aldığını iddia
ederek maaşının düzeltilmesi ve emekli olduğu 1982 tarihinden bu yana oluşan
maaş farkının tarafına ödenmesi istemiyle 23/10/2015 tarihinde Sosyal Güvenlik
Kurumuna (SGK/Kurum) müracaatta bulunmuştur.
11. Kurum, mezkûr başvuru üzerine 20/11/2015 tarihli
işlemiyle 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun
olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 117. maddesi hükmü uyarınca
başvurucunun emekli aylığında hata olduğunun idarece fark edildiği 8/9/2015
tarihinden geriye doğru beş yıl gidilerek başvurucunun aylıklarının 1/10/2010
tarihinden itibaren hesaplanacağını ve buna göre fark ödemesi yapılacağını
bildirmiştir. Sonuç olarak SGK 1/10/2010 ile 1/9/2015 tarihleri arasında hak
edilen toplam 71.283,08 TL'yi hak sahibi başvurucuya öderken 1/10/2010
tarihinden önce hak edilen aylıkları zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle
ödemekten kaçınmıştır.
12. Başvurucu; emekli maaşının eksik ödendiğinin uzun
süre sonra anlaşıldığını, emekli olduğu tarihte verilen emekli kimlik kartında
unvanının müşavir, maaşının ikinci derece birinci kademe yazdığını, bu
bilgilere göre maaşının doğru hesaplanarak bağlandığına itimat ettiğini ve
emsallerinin yüksek maaş aldığını tesadüfen öğrendiğini belirterek 22/12/2015
tarihli dilekçeyle işlemin iptali istemiyle Ankara 5. İdare Mahkemesinde dava
açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde ayrıca söz konusu işlem nedeniyle yoksun
kaldığı parasal haklarının tazmini ile idarece kabul edilen beş yıllık süreden
önceki yirmi sekiz yıllık emekli aylığının da hesaplanarak tarafına ödenmesini
talep etmiştir.
13. Mahkeme 17/11/2016 tarihinde davanın reddine karar
vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde, SGK tarafından 5434 sayılı Kanun'un
olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 117. maddesi hükmü uyarınca
başvurucunun 23/10/2015 tarihli dilekçesinden önce emekli aylığındaki
yanlışlığın fark edildiği 8/9/2015 tarihinden beş yıl geriye gidilerek
1/10/2010 tarihinden itibaren 2.000 makam ve 8.000 görev tazminatı
göstergesinden yararlandırıldığına, ek göstergesinin ise 1/10/2008 tarihinden
itibaren +3.000, 1/7/2013 tarihinden itibaren +3.600 olarak uygulanıp
düzeltildiğine, buna göre de 1/10/2010 ile 1/9/2015 dönemindeki maaş farkı
tutarı 71.283,08 TL'nin başvurucu adına tahakkuk edilerek 12/10/2015 tarihinde
başvurucuya ödendiğine işaret edilmiştir. Mahkemeye göre bu durumda 5434 sayılı
Kanun'un olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 117. maddesi hükmü uyarınca
idarece hatanın fark edildiği 8/9/2015 tarihinden geriye doğru beş yıllık
süreyi kapsayan 1/10/2010-1/9/2015 dönemi için maaş farklarının tazmini mümkün
olup anılan hüküm gereği SGK'nın 1/10/2010 tarihinden öncesine yönelik olarak
başvurucuya ödeme yapması mümkün değildir.
14. Başvurucu bu karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesinde
istinaf yoluna başvurmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava
Dairesi 12/5/2017 tarihli kararla başvurucunun istinaf talebini kesin olarak
reddetmiştir.
15. Nihai karar 12/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 10/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
Hükümleri
16. 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan
mülga 117. maddesi şöyledir:
"Bu kanun gereğince çeşitli adlarla
ödenecek paralardan; istihkak kesbedildiği tarihten itibaren 5 yıl sonuna kadar
alınmayan veya yazı ile müracaat edilerek aranmayanlar Sandık lehine
zamanaşımına uğrar."
17. 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte
bulunan 118. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Sandığa müracaat etmemenin makbul
veya mücbir bir sebebe dayandığını genel hükümlere göre ispat edenler hakkında
yukarıdaki maddeler hükümleri uygulanmaz. Ölümü duymamış olmak, ispat edilmek
şartıyla, mücbir sebep sayılır."
2. Danıştay
İçtihadı
18. Danıştay Onbirinci Dairesinin 8/12/2014 tarihli ve
E.2011/8192, K.2014/7829 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacı, emekli aylığının eksik
ödendiğini uzun süre sonra tesadüfen öğrendiğini ve davalı İdareye başvurusunun
gecikmesinin makbul bir sebebe dayandığını ileri sürerek Mahkeme kararının
temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
İşlem tesis edildiği tarihte yürürlükte
olan 5434 sayılı Kanun'un 117. Maddesinde; 'Bu Kanun gereğince çeşitli adlarla
ödenecek paralardan; istihkak kesbedildiği tarihlerden itibaren beş yıl sonuna
kadar alınmayan veya yazı ile müracaat edilerek aranmayanlar Sandık lehine
zaman aşımına uğrar.' hükmüne yer verilmiş; 118. maddesinde de Sandığa müracaat
etmemenin makbul veya mücbir bir sebebe dayandığını genel hükümlere göre ispat edenler
hakkında 117. madde hükmünün uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.
Görüleceği üzere, 5434 sayılı Kanun'un
118. maddesinde; 5434 sayılı Kanun gereği hak sahiplerine ödenecek paraların
belli bir sürede istenilmemesi durumunda Sandık lehine zaman aşımına
uğrayacağını düzenleyen 117. maddedeki kurala bir istisna getirilerek, Sandığa
başvurmamanın makbul veya mücbir bir sebebe dayandığının genel hükümlere göre
ispatlanması halinde, zaman aşımının uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.
5434 sayılı Kanun'un 118. maddesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 194 No'lu Komisyon Raporunda yer alan
gerekçesinde de '..... 116. ve 117'nci maddelerde yazılı müddetlerin makbul ve
mücbir bir sebep tahtında geçtiği usulen ispat olunan hallerde zaman aşımının
nazara alınmayacağı' belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının Hava
Kuvvetleri Komutanlığı emrinde 38 yıl 3 ay görev yaptıktan sonra, 17.3.1992
tarihinde 'pilot kurmay yarbay' rütbesinden emekli olduğu, kendisinden daha alt
rütbelerden emekli olan meslektaşlarına daha fazla emekli aylığı ödendiğini
tesadüfen fark ettiği, yaptığı araştırma neticesinde eksik ödemenin davalı
idare nezdinde 'yüzbaşı' rütbesi ile kayıtlı olmasından kaynaklandığını
öğrendiği ve bunun üzerine 11.9.2009 tarihli dilekçe ile eksik ödenen emekli
aylığının düzeltilmesini ve emekli olduğu 1992 yılından beri oluşan aylık
farklarının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesini talep ettiği; davalı
idarece davalının emeklilik sicil dosyasının incelenerek yanlışlığın
düzeltildiği, buna karşılık 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun 117. maddesi
uyarınca, davacının davalı idareye başvurduğu 11.9.2009 tarihinden beş yıl
geriye gidilerek 1.10.2004 tarihinden itibaren aylık farklarının ödendiğini,
bakılmakta olan davanın ise davacının emekli olduğu 15.4.1992 tarihi ile
1.10.2004 tarihi arasındaki döneme ilişkin ödenmeyen aylık farklarının yasal
faiziyle birlikte tarafına ödenmesi talebinin reddine dair işlemin iptali ve bu
işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların yasal faizi ile tazmini
istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, 23.3.1992 tarihli ve 25701
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca Bağlanan Emekli Aylığı İçin
Verilen Özel Belgede, davacının emekli olmadan önceki son rütbesinin 'pilot
kurmay yarbay' olarak belirtildiği; buna karşın davalı İdare tarafından
davacıya 'yüzbaşı' rütbesi esas alınarak emekli aylığı ödendiği, yukarıda
belirtilen belgede rütbesi 'pilot kurmay yarbay' olduğu ifade edildiğinden
davacının, bu rütbe üzerinden kendisine emekli aylığı ödendiğini düşünmesinin
hayatın olağan akışına uygun olduğu; belirtilen yanlışlığı tesadüfen öğrenerek
5434 sayılı Kanun'un 117. maddesinde düzenlenen zamanaşımı süresinin
geçmesinden sonra Sandığa başvurmasının makbul bir sebebe dayandığı
görüldüğünden; davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında hukuka uygunluk
bulunmamaktadır.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'ye ek
1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi anlamında ancak mülk teşkil eden şeylere
müdahale edilmesi koşuluyla anılan hükmün ihlali iddiasında bulunabileceğini
vurgulamaktadır (Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Gratzinger
ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti [BD], (k.k.)B. No: 39794/98, 10/7/2002, §
69). 1 No.lu Protokol bağlamında mülk kavramı, iç hukuktaki formel
sınıflandırmadan bağımsız olarak özerk bir anlam taşımaktadır (Beyeler/İtalya,
B. No:33202/96, 5/1/2000, § 100; Eski Yunanistan Kralı ve
diğerleri/Yunanistan, B. No: 25701/94, 23/11/2000, § 60). Mülk
kavramının özerk yorumlanması, maddi varlığı bulunan şeylerle sınırlı olmaması
anlamına da gelmektedir. Bu bağlamda mal varlığını oluşturan hak ve menfaatler
de bu hüküm çerçevesinde mülkiyet hakkı kapsamında, diğer bir deyişle mülk
olarak değerlendirilebilir (Broniowski/Polonya, B. No: 31443/96,
22/6/2004, § 129).
21. AİHM’e göre ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi mevcut
mülkleri veya varlıkları kapsamakta olup mülk edinmeyi garanti altına almaz (Kopecky/Slovakya,
§ 35; Gratzinger ve Gratzingerova, § 69). Bununla birlikte AİHM mevcut
mülk veya mal varlığının yanında mülkiyet hakkından etkili yararlanmanın
teminine yönelik en azından meşru bir beklentinin bulunduğunun iddia
edilebilmesine imkân tanıyan taleplerin de mülk kapsamına girdiğini kabul
etmektedir. Buna karşılık mülkiyet hakkının tanınacağı umudunun ek 1 No.lu
Protokol’ün 1. maddesi anlamında mülk olarak görülmesinin mümkün
olmadığını ifade etmektedir (Kopecky/Slovakya, § 35; Gratzinger ve
Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti, § 69; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam
II/Almanya, B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; Stretch/Birleşik Krallık,
B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 32).
22. AİHM, ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamındaki
davalara genel olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk
edinme hakkını korumadığı biçimindeki ilkenin sosyal güvenlik ödemeleri ve
sosyal yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir. AİHM, bu hükmün
Sözleşmeci devletlerin herhangi bir sosyal güvenlik planını uygulayıp
uygulamayacağının ya da bu planlar çerçevesinde kişilere ne tür menfaatlerin
sağlanacağının ve bunların miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi
hususundaki serbestisine sınırlama getirmediğini vurgulamaktadır. Ancak AİHM'e
göre Sözleşmeci devletlerin -ister önceden kişilerin katkı yapma şartına bağlı
olsun ister olmasın- sosyal yardım ödemesi yapılmasını öngören yasal bir
düzenlemenin bulunması durumunda bu düzenlemenin ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi kapsamına giren mülkiyete ilişkin bir menfaat (proprietary interest)
doğurduğu kabul edilmelidir (Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009,
§ 38).
23. AİHM modern demokratik devletlerde birçok bireyin
yaşamlarını sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde sosyal
güvenlik ve sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduğunu belirtmektedir. AİHM,
birçok hukuk sisteminin bu bireylerin belli bir derecede belirlilik ve
güvenliğe ihtiyaç duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar
sağladığını ve bu çerçevede öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi
şartıyla bu bireylere çeşitli ödemeler yapılması yolunda düzenlemelere yer
verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM'e göre bireylerin iç hukuka göre sosyal yardım
alma hakkının bulunduğu durumlarda bu ekonomik menfaatler ek 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi kapsamına girer (Moskal/Polonya, § 39). Öte
yandan tartışma konusu ekonomik menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı
durumlarda koşulun yerine getirilmemesi sonucu kaybedilen şarta bağlı hakkın ek
1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilmesi mümkün
değildir (Moskal/Polonya, § 40).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu, SGK'ca tarafına eksik ödenmiş olan
yaklaşık yirmi sekiz yıllık emekli aylığının yeniden hesaplanarak ödenmemiş
tutarların ödenmesi istemiyle SGK'ya yaptığı müracaatın sonuçsuz kaldığını
ileri sürmektedir. Başvurucu, SGK'nın 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde
yürürlükte bulunan mülga 117. maddesi uyarınca idareye yapılan başvurudan
itibaren geriye doğru beş yıllık süreyi kapsayan dönem için maddi kayıplarının
telafi edilebileceği gerekçesiyle otuz üç yıl eksik ödenmiş emekli aylığının
sadece beş yıllık kısmını doğru tutarda ödemesinden yakınmaktadır.
26. Başvurucu, SGK'ya daha önceden istihkak için müracaat
etmemesinin makbul ve mücbir sebebe dayanıyor olmasına rağmen hakkında haksız
yere zamanaşımı hükümleri uygulandığını ifade etmektedir. Başvurucu ayrıca
Danıştayın emsal kararlarının derece mahkemeleri tarafından dikkate
alınmamasından da şikâyet etmektedir. Başvurucu sonuç olarak emekli
aylıklarının idarenin hatalı işlemiyle farklı bir unvan esas alınmak suretiyle
düşük ödenmesi üzerine açılan davada 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde
yürürlükte bulunan mülga 118. maddesindeki hüküm ile bu hükme dayalı Danıştay
kararları dikkate alınmadan davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü aylık miktarının hesaplanmasında bakanlık
müşavirliği kadrosu yerine akredite ve tren şefi kadrosunun esas
alınması sonucu emekli aylığının emsallerine göre eksik ödenmesi ve daha sonra
yapılan düzeltme işleminde, eksik ödenmiş olan yirmi sekiz yıllık aylıktan sadece
beş yıllık emekli aylığının doğru tutarda ödenmesine karar verildiği olduğundan
şikâyetlerin bir bütün olarak mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Mülkün
Varlığı
30. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382,
16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
31. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20).
32. Başvurucunun talep ettiği makam ve görev tazminatı
emekli aylığının unsurlarından olup emekli aylığı alacağının ise Anayasa'nın
35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği
kuşkusuzdur (benzer değerlendirmeler için bkz. Naci Altınbulduk, B. No:
2017/38608, 11/12/2019, § 19; Muzaffer Peker, B. No: 2016/7192,
7/11/2019, § 31; AYM, E.2009/19, K.2011/4, 6/1/2011).
b. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
33. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar
vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi
dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma
olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma
ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B.
No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
34. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas
eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının
hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı
maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
35. Somut olayda 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde
yürürlükte bulunan mülga 117. maddesi hükmü uyarınca idarece hatanın fark
edildiği 8/9/2015 tarihinden geriye doğru beş yıllık süreyi kapsayan 1/10/2010
ile 1/9/2015 dönemi için maaş farklarının tazmininin mümkün olup anılan hüküm
gereği SGK'ca 1/10/2010 tarihinden öncesine yönelik olarak başvurucuya ödeme
yapılmasının mümkün olmadığı hususu derece mahkemelerince kabul edilmiştir.
Buna göre başvuru konusu olayda idarece aylık miktarının hesaplanmasında yanlış
kadronun esas alınması nedeniyle başvurucunun emekli olduğu 1982 yılından bu
yana emekli maaşını emsallerine göre eksik almasının mülkiyet hakkına müdahale
teşkil ettiği açıktır. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin sosyal
güvenlik alanının düzenlenmesine yönelik olduğu anlaşıldığından başvurunun
mülkiyet hakkının kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde
incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
38. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk
incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı
tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı
olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir
kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK],
B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No:
2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 55).
39. Başvurucunun emekli aylığının eksik ödendiği SGK ve
derece mahkemelerince de kabul edilmiştir. Ancak 5434 sayılı Kanun'un mülga
117. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımı süresi gerekçe gösterilerek beş
yıldan önceki eksik ödenen aylık unsurlarının ödenemeyeceği sonucuna
varılmıştır. Bununla birlikte başvurucu aynı Kanun'un mülga 118. maddesi
uyarınca söz konusu kurala bir istisna getirilerek Emekli Sandığına
başvurmamanın makbul veya mücbir bir sebebe dayandığının genel hükümlere göre
ispatlanması hâlinde zamanaşımının uygulanmayacağını öne sürmüştür. Başvurucu
bu hususu yargılama sırasında da dile getirmiş ancak derece mahkemelerince bu
iddia yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür (bkz. §§ 13,
14). Bu bağlamda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni
dayanağı yönünden de sorun olduğu kabul edilmekle birlikte somut olayın
koşullarında derece mahkemelerinin yaklaşımı dikkate alındığında müdahalenin
ölçülülüğü bağlamında usule ilişkin güvencelerin yerine getirilip getirilmediği
değerlendirilerek sonuca varılması uygun görülmüştür.
ii. Meşru Amaç
40. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet
hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B.
No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239,
20/3/2014, §§ 28, 29).
41. Anayasa'nın sosyal güvenlik hakkının yer aldığı 60.
maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu
güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar." denilmektedir.
Sosyal güvenlik bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin
kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerindeki gelir
azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek, ayrıca sağlıklı ve
asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir. Bu güvencenin
gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları oluşturularak kişilerin
yaşlılık, hastalık, malullük, kaza ve ölüm gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam
düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır (AYM, E.2006/111, K.2006/112,
15/12/2006).
42. Emekli aylığının ödenmesinin beş yıl içinde başvuru
koşuluna bağlanmasının temelinde yatan amaç hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması, yargı organlarının artık eskimiş ve güncelliğini yitirmiş
uyuşmazlıklarla uğraşmasının önlenmesidir. Bu amacın kamu yararına dönük olduğu
açıktır. Dolayısıyla başvurucunun geriye dönük olarak kendisine yaşlılık aylığı
ödenmesi isteğinin beş yılla sınırlandırılmış olmasının kamu yararı amacına
dayandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle müdahalenin meşru bir amacının bulunduğu
sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yeşim
Bullock, B. No: 2014/13223, 20/9/2017, § 50).
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
43. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı
gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
44. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
45. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde
bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven,
B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501,
6/7/2017, § 71).
46. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir
güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde -Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere- mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).
47. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel
kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu
gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının
söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine
getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu
ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu
zorunluluk tarafların bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle
birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin
temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde
değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup
End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
48. 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte
bulunan mülga 117. maddesi ile anılan Kanun gereğince çeşitli adlarla ödenecek
paralardan istihkak kesbedildiği tarihten itibaren beş yıl sonuna kadar
alınmayan veya yazı ile müracaat edilerek aranmayanların Emekli Sandığı lehine
zamanaşımına uğrayacağı yönünde bir hüküm getirilmiştir. Nitekim SGK, bu hüküm
doğrultusunda başvurucunun 23/10/2015 tarihli dilekçesinden önce emekli aylığındaki
yanlışlığın fark edildiği 8/9/2015 tarihinden beş yıl geriye giderek 1/10/2010
tarihinden itibaren başvurucuyu 2.000 makam ve 8.000 görev tazminatı
göstergesinden yararlandırmıştır. SGK ayrıca başvurucunun ek göstergesini
1/10/2008 tarihinden itibaren +3.000, 1/7/2013 tarihinden itibaren ise +3.600
olarak uygulayıp düzeltmiştir. Kurum nihai olarak 1/10/2010 ile 1/9/2015
dönemindeki maaş farkı tutarı 71.283,08 TL'yi başvurucuya 12/10/2015 tarihinde
ödemiştir.
49. Bununla birlikte başvurucu ayrıca 1/10/2010
tarihinden öncesine yönelik olarak yoksun kaldığı parasal haklarının SGK'ca
ödenmemesinden de yakınmaktadır.Başvurucuya göre bu sebeple emekli olduğu 1982
tarihinden bu yana oluşan tüm maaş farkının tarafına ödenmesi gerekmektedir.
SGK ise bu ödemelerin yapılmasına 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde
yürürlükte bulunan mülga 117. maddesi uyarınca zamanaşımı gerekçesiyle imkân
bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu aynı Kanun'un mülga 118. maddesi uyarınca
makul bir sebebe dayandığını belirterek söz konusu zamanaşımı hükmünün
uygulanamayacağını öne sürmüştür. Başvurucu esas itibarıyla kendisine verilen
emekli kartında müşavir olduğu açıkça belirtilmiş olmasının emsal Danıştay
içtihadına göre haklı bir sebep oluşturduğunu belirtmiştir.
50. Bu bağlamda bireysel başvurunun ikincil doğası gereği
Anayasa Mahkemesinin görevi, sosyal güvenlik hukukuna ilişkin olguları
değerlendirmek ve bununla ilgili hukuk kurallarını yorumlamak değildir. Bu
görev, esas itibarıyla derece mahkemelerine ait olup bu kapsamda delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması açık bir keyfîliğe veya
bariz bir takdir hatasına yol açılmadığı sürece derece mahkemelerinin
takdirindedir (Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018, § 49). Bu
kapsamda somut olayda 5434 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte bulunan
mülga 118. maddesinin uygulama alanı bulup bulmayacağının takdiri de derece
mahkemelerine aittir. Ayrıca sosyal güvenlik gibi teknik ve karmaşık bir alanda
kanunların nasıl yorumlanarak uygulanacağını belirlemek ilgili uzman
mahkemelerin, itiraz ve temyiz ile görevli mahkemelerin yetki ve
sorumluluğundadır. Bununla birlikte mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri
çerçevesinde başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili olabilecek nitelikteki
iddia ve itirazlarının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanıp
karşılanmadığının belirlenmesi gerekir. Buna göre somut olayda başvurucunun
anılan maddenin uygulanması gerektiği yönündeki iddiasının uyuşmazlığın
sonucuna etkili olabilecek ciddi bir nitelik taşıyıp taşımadığı ve bu iddianın
derece mahkemelerince karşılanıp karşılanmadığı önem taşımaktadır.
51. Öncelikle başvurucunun söz konusu talebi 5434 sayılı
Kanun'un mülga 117. maddesi uyarınca reddedilmiş olup başvurucu ise aynı
Kanun'un mülga 118. maddesinin bu kapsamda bir istisna getirdiğini öne
sürmektedir. Öte yandan başvurucu bu iddiasını destekleyen nitelikte emsal
Danıştay kararları bulunduğunu da dile getirmiştir. Nitekim Danıştay Onbirinci
Dairesinin 8/12/2014 tarihli kararıyla, emekli olmadan önceki son rütbesi pilot
kurmay yarbay olan davacıya davalı idare tarafından yüzbaşı rütbesi
esas alınarak emekli aylığı ödendiği olayda 5434 sayılı Kanun'un mülga 117.
maddesinde düzenlenen zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra davacının Emekli
Sandığına başvurmasının makbul bir sebebe dayandığı kabul edilerek mülga 118.
maddenin uygulandığı görülmektedir (bkz. § 18). Bu durumda başvurucunun iddiası
uyuşmazlığın sonucuna doğrudan etkili olabilecek ciddi bir nitelik
taşımaktadır.
52. Başvurucunun bu iddiasını yargılama sırasında açık
bir biçimde dile getirdiği görülmektedir. Ancak ilk derece mahkemesince konu
hakkında bir değerlendirme yapılmadığı gibi Bölge İdare Mahkemesi de 12/5/2017
tarihli kararıyla ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve kanun
hükümleri ile hukuka uygun olup kaldırılmasını gerektiren bir neden
bulunmadığından istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Dolayısıyla Bölge
İdare Mahkemesi de başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili olabilecek
nitelikteki bu iddiasını karşılamamıştır.
53. Sonuç olarak başvurucunun emekli aylığının eksik
ödendiğinin idare ve derece mahkemelerince de kabul edildiği olayda eksik
ödenen aylık unsurları 5434 sayılı Kanun'un mülga 117. maddesindeki zamanaşımı
süresi uygulanarak yalnızca beş yılık süre için ödenmiştir. Başvurucu ise aynı
Kanun'un mülga 118. maddesini gerekçe göstererek beş yıldan önceki geriye dönük
aylık unsurlarının da ödenebileceğini öne sürmüştür. Başvurucu ayrıca kendisine
verilen emekli kimlik kartında unvanının müşavir, maaşının 2. derece 1. kademe
olarak yazması nedeniyle yanlışlığı öğrenme imkanını bulunmadığını da
aşamalarda dile getirmiştir. Bununla birlikte başvurucunun uyuşmazlığın
sonucuna etkili olabilecek ciddi mahiyetteki iddia ve itirazları derece
mahkemelerince yukarıda değinildiği üzere karşılanmamıştır. Dolayısıyla somut
olay bağlamında mülkiyet hakkının usule ilişkin güvencelerinin yerine
getirilmediği kanaatine varılmıştır. Buna göre başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması ile müdahalenin kamu yararı amacı arasındaki olması gereken adil
denge başvurucu aleyhine bozulmuş olup müdahale ölçüsüzdür.
54. Açıklanan gerekçeyle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
57. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
58. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
59. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
60. Anayasa Mahkemesi başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna
etkili olabilecek ciddi mahiyetteki iddia ve itirazının derece mahkemelerince
karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
61. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan
farklı ve bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, öncelikle hak
ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi yeterli
bir giderim sağladığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
5. İdare Mahkemesine (E.2015/3414, K.2016/4502) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.