TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34312)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Volkan SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
M.B.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu olarak farklı ceza infaz kurumunda bulunan
eşlerin birbirleriyle yeterli şekilde iletişim kuramamaları nedeniyle aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/8/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında
terör örgütüne [Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)]
üye olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçları kapsamında
yürütülen soruşturma sürecinde Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016
tarihli kararıyla tutuklanmış ve Kocaeli 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuştur.
10. Başvurucunun eşi de Tokat Sulh Ceza Hâkimliğince 10/1/2017
tarihinde FETÖ/PDY'ye üye olma suçlamasıyla tutuklanmış ve Tokat T Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.
11. Başvurucu, farklı ceza infaz kurumunda bulunan eşiyle
telefon vasıtasıyla görüşme hakkından yararlandırılması talebiyle 27/1/2017
tarihli dilekçe ile Ceza İnfaz Kurumuna başvurduğunu ancak tarafına yazılı bir
cevap verilmediğini belirterek ve telefon görüşme hakkına ilişkin olarak
mevzuatta açık bir yasağın bulunmadığını vurgulayarak 10/2/2017 tarihinde
Kocaeli İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyet başvurusunda bulunmuştur.
12. İnfaz Hâkimliğinin 16/6/2017 tarihli kararıyla şikâyetin
reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; hükümlü ve tutuklulara dışarıdan
telefon açılmak suretiyle görüşme yaptırılabileceğine ilişkin olarak ilgili
mevzuatta bir düzenleme bulunmadığı, tüm düzenlemelerin hükümlü ve tutuklunun
dışarıda bulunan kişileri araması üzerine yapıldığı vurgulanmıştır. Öte yandan
ceza infaz kurumlarındaki hükümlü ve tutukluların kullanımına tahsis edilen
ankesörlü telefonların dışarıdan gelen aramalara kapalı olduğu, bu nedenle
farklı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların telefonla
görüşme yapabilmeleri için buna dair düzenlemelerin tüm ülkedeki ceza infaz
kurumlarına yönelik yapılması gerektiği ifade edilerek şikâyetin yasal
dayanağının olmadığı açıklanmıştır.
13. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz Kocaeli 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 28/7/2017 tarihli kararlarıyla
reddedilmiştir.
14. Nihai karar 3/8/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 23/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Anayasa Mahkemesi tarafından Ceza İnfaz Kurumuna 15/11/2019
tarihinde yazılan müzekkere ile başvurucunun tutuklu kaldığı süre boyunca
kendisi gibi tutuklu bulunan eşiyle telefon vasıtasıyla görüşüp görüşmediği,
mektup yoluyla haberleşme sağlayıp sağlamadığı hususlarında eldeki bilgi ve
belgelerin gönderilmesi talep edilmiştir. 18/11/2019 tarihli cevap yazısında;
başvurucunun hükümözlü olarak Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu, ilgili mevzuat
uyarınca ve benzer bir talebe ilişkin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün
(Genel Müdürlük) 16/6/2017 tarihli görüş yazısı hakkında bilgilendirme yapılarak
tutuklu kaldıkları dönemde başvurucu ile eşinin telefonla görüşme hakkından
yararlandırılmadıkları belirtilmiştir. Daha sonra Genel Müdürlüğün 27/9/2018
tarihli görüş yazısı ile farklı ceza infaz kurumlarında kalmakta olan hükümlü
ve tutukluların telefonla görüştürülmeleri ile ilgili gerekli kolaylığın
sağlanması ve güvenlik tedbirlerinin alınması hususlarında talimat verildiği
ifade edilmiştir. Bu talimat üzerine Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ankesörlü
telefonun 10/10/2018 tarihinden sonra dışarıdan gelen aramalara açılmasının
sağlanmasının ardından hükümlü ve tutuklulara farklı bir kapalı ceza infaz
kurumunda bulunan eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ve vasisi
ile telefon görüşmesi yaptırılmasına başlandığı bildirilmiştir. Başvurucunun bu
tarih sonrasında farklı ceza infaz kurumda bulunan eşi ile telefon görüşmesi
yapma yönünde herhangi bir talebinin bulunmadığı vurgulanmıştır. Diğer yandan
başvurucu ve eşinin tutuklu kaldıkları dönemde 16/1/2017 ve 18/10/2017
tarihleri arasında mektup yoluyla iletişim kurdukları belirtilmiştir.
17. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden başvurucunun
eşinin 19/10/2017 tarihinde Tokat T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye
edildiği anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. Hüseyin
Ekinci, B. No: 2016/38867, 3/7/2019, §§ 21-43.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
20. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme
gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu, hukuki bir engel olmamasına rağmen kendisi gibi
tutuklu olan eşiyle telefonla haberleşme imkânından yararlanamadığını
belirtmiştir. Farklı ceza infaz kurumları arasında yapılacak telefon
görüşmelerinin güvenlik açısından sakınca doğurmayacağını ifade eden başvurucu,
bu konuda gerekli alt yapı ve düzeni sağlamanın devletin yükümlülüğünde
olduğunu bildirmiştir. Ayrıca başvurucu, itirazları karşılanmadan ve ilgili
mevzuat uygun şekilde gerekçelendirilmeden hukuka aykırı şekilde talebinin
reddedildiğini belirterek etkili başvuru hakkı ve kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkı ile özel hayat ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde, Anayasa'nın 41. maddesi ve 20.
maddesinin birinci fıkrası birlikte değerlendirildiğinde devletin hükümlü ve
tutukluların aileleri ile görüşmelerini sağlayacak tedbirleri alma yükümlülüğü
altında olduğu ancak idarenin anılan yükümlülüğü yerine getirirken ceza infaz
kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal sonuçlarını gözetmesi gerektiği ve bu
bağlamda takdir marjının geniş olduğu vurgulanmıştır. Görüşte; Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 27/9/2018 tarihli görüş yazısı ile birbirleri ile telefonla görüşme hakkı olup farklı
ceza infaz kurumlarında kalmakta olan hükümlü ve tutukluların birbirleri ile
telefonla görüştürülmeleri ile ilgili gerekli kolaylığın sağlanması ve güvenlik
tedbirlerinin alınması yönünde tüm ceza infaz kurumlarının
bilgilendirdiği belirtilmiştir. Bu tarihten itibaren kapalı ceza infaz
kurumunda bulunan hükümlü ve tutukluların farklı bir kapalı ceza infaz
kurumunda bulunan eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ve vasisi
ile telefon görüşmesi yapmasında hukuken bir engel bulunmadığı açıklanmıştır.
Bu kapsamda başvurucunun bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda gerekli tedbirler
alınarak ankesörlü telefonun dışarıdan gelen aramalara açıldığı bildirilmiştir.
Görüş yazısında; 27/9/2018 tarihinden itibaren başvurucunun eşi ile telefon
görüşü yapma yönünde herhangi bir talebinin olmadığı, bu itibarla başvurucunun
özel hayat ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti
bakımından mağdur sıfatının devam edip etmediğinin Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında uygulamanın
hatalı olduğunun Bakanlık tarafından dolaylı olarak ikrar edildiğini
bildirmiştir. Diğer yandan 19/10/2017 tarihinde eşinin tahliye olduğunu
vurgulayarak başvuruya konu uygulamanın sonlandırıldığı 27/9/2018 tarihinden
sonra eşiyle telefonla görüşme talebinin olmaması nedeniyle mağdur sıfatının
devam etmediği yönündeki Bakanlık görüşüne itibar edilemeyeceğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve
görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
26. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak
20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, ... aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz."
27. Anayasa’nın 41. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun
temelidir ...
Devlet, ailenin huzur ve refahı ... için
gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar..."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun şikâyetinin özünün kendisi gibi tutuklu olan eşiyle telefonla
görüşme imkânından yararlanamamasına
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruyu aile
hayatına saygı kapsamında incelemiştir (Hüseyin
Ekinci, § 52). Somut başvuruda da bu karardan ayrılmayı gerektirecek
bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun eşiyle aile hayatının
devamını sağlayacak şekilde -asgari de olsa- iletişimini/temasını sürdürecek
önlemlerin alınmaması yönündeki söz konusu iddianın aile hayatına saygı
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
30. Aile hayatına saygı hakkı Anayasa’nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate alındığında
kamusal makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin
ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine
işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi
çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını
oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin -Anayasa’nın bütünselliği
ilkesi gereği- özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif
yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında dikkate alınması gerektiği açıktır
(Murat Atılgan, B. No: 2013/9047,
7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny
[GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
31. Anayasa'nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve tutukluların
özel ve aile hayatının sınırlanması hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda
tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Öte yandan hükümlü ve
tutukluların özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı, ceza infaz kurumu
idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla temasını devam
ettirecek önlemleri almasını zorunlu kılmaktadır (Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 36).
Bununla beraber bu yükümlülük yerine getirilirken ceza infaz kurumunda
tutulmanın doğal sonuçlarının gözetilmesi gerekmektedir.
32. Devletin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla
iletişimini devam ettirecek önlemleri alması pozitif yükümlülüklerinin bir
gereği olsa da -belirtildiği üzere- hukuka uygun bir tutulmadan kaynaklanan
kaçınılmaz sonuçlar nedeniyle aile hayatı kapsamındaki temasın
sınırlandırılması doğaldır. Kamu düzeninin ve kurum güvenliğinin sağlanması
yönündeki meşru amaç doğrultusunda ve makul bir gerekliliğin olması durumunda
gerekçeleri ilgili ve yeterli şekilde açıklanarak belirli bir süre boyunca söz
konusu pozitif yükümlülüğün karşılanmaması da olağan kabul edilebilir. Ancak
aile hayatına saygı hakkının gereklerinin mümkün olan ilk fırsatta yerine
getirilmesi ve mahpusların ailesiyle olan temasının hızlı şekilde yeniden
sağlanması bir gerekliliktir (Hüseyin
Ekinci, § 56).
33. Bu bağlamda tutuklu ya da hükümlünün yakın derecedeki aile
bireyleriyle aile hayatını sürdürmesini sağlamaya yeterli olacak şekilde asgari
düzeyde bir iletişim ve temas kurması her durumda sağlanmalıdır. Böylesi bir
yükümlülüğün yerine getirilmesi ve tedbirler alınması, aile hayatına saygı
hakkı kapsamında devletten beklenen asgari bir gerekliliktir. Birtakım teknik
ya da fiziki olanakların bulunmaması, tutuklu ya da hükümlünün ailesiyle asgari
şekilde iletişim ve temas kuramamasına gerekçe olarak gösterilemez. Zira
mahpusun ailesiyle iletişim kurması her durumda mutlaka yüz yüze görüştürülmesi
anlamına gelmemektedir (Hüseyin Ekinci,
§ 57).
34. Önemli olan husus yakın aile bireylerinin birbirlerinden
haberdar olabilmeleri, aile hayatlarına ilişkin konuları konuşabilme imkânından
yoksun bırakılmamalarıdır. Elbette aile bireylerinin birbirleriyle temas
etmesine ve aile ilişkilerinin sürdürülmesini sağlamaya elverişli kabul edilen
uygun vasıtaların suç işlenmesinin önlenmesi ya da yasa dışı haberleşmenin
önüne geçilmesi amacıyla ilgili idare tarafından denetlenmesi ve gerektiğinde
izlenmesi de mümkündür. Kamusal makamların bu şekilde denetleme ve izleme
yetkileri olmasına rağmen haklı bir gerekçe olmaksızın tutuklu ya da hükümlünün
ailesiyle asgari bir iletişim kurmasına imkân sağlamaması aile hayatına saygı
hakkının ihlaline neden olabilir (Hüseyin
Ekinci, § 59).
35. Vurgulandığı üzere tutuklu ya da hükümlünün ailesiyle asgari
bir iletişim kurmasının sağlanması şeklindeki pozitif yükümlülük özellikle aile
bireylerinin her ikisinin de mahpus olduğu ve aynı yerleşke içinde
tutulmadıkları durumlarda bu kişilerin mutlaka yüz yüze, yakın şekilde
görüştürülmesini gerekli kılmaz. Belirtilen asgari iletişim, söz konusu aile
bireylerinin belirli ve makul aralıkta -başta telefon olmak üzere- uygun vasıtalarla
birbirleriyle görüştürülmeleri yoluyla da sağlanabilir. Sadece mektup yoluyla
haberleşme ise -istisnai durumlar hariç olmak üzere- aile bireylerinin
birbirleriyle olan ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında korunan temasın
sürdürülmesini sağlamaya uygun bir vasıta olarak kabul edilmemelidir. Zira
mektup yoluyla haberleşme, tek başına aile ilişkilerinin sürdürülmesine olanak
sağlayacak kapsamı ve hızı içeren bir vasıta olarak nitelendirilmeye elverişli
değildir (Hüseyin Ekinci, § 60).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
36. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016
tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiş ve
olağanüstü hâl süreci üçer aylık sürelerle uzatılarak 18/7/2018 tarihine kadar
devam etmiştir.
37. Somut olayda başvurucu, FETÖ/PDY üyesi olma suçlamasıyla
20/7/2016 tarihinde tutuklanarak Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur. Başvurucunun
eşi de 10/1/2017 tarihinde aynı suçlama kapsamında tutuklanmış ve Tokat T Tipi
Kapalı Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.
38. Başvurucunun başka bir ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan
eşiyle telefonla görüşmesinin sağlanmaması üzerine İnfaz Hâkimliğine yaptığı
şikâyeti; ilgili mevzuatta bir düzenleme olmadığı ve bu konuda gerekli alt
yapının da bulunmadığı, buna yönelik düzenlemelerin yapılması gerektiği
belirtilerek şikâyetin yasal dayanağının olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Başvurucunun itirazı da Ağır Ceza Mahkemesi tarafından İnfaz Hâkimliği
kararının gerekçesi hukuka uygun bulunarak reddedilmiştir.
39. Genel ilkeler kısmında vurgulandığı üzere devletin hükümlü
ve tutukluların özellikle yakın derecedeki aile bireyleriyle temasını devam
ettirecek önlemleri alması yönünde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu
yükümlülük, makul bir gerekliliğin olması durumunda, kamu düzeninin ve kurum
güvenliğinin sağlanması yönündeki meşru amaç doğrultusunda sınırlı bir süre
için yerine getirilmeyebilir. Fakat devlet her durumda tutuklu ya da hükümlünün
ailesiyle asgari bir iletişim kurmasını sağlamak zorundadır. Devlet, bu asgari
iletişimin sağlanması konusundaki yükümlülüğünü gerektiğinde uygun vasıtalar
aracılığıyla da yerine getirebilir. Ayrıca suç işlenmesinin önlenmesi ya da
yasa dışı haberleşmenin önüne geçilmesi amacıyla bu vasıtaların denetlenmesi ve
izlenmesi mümkündür (bkz. §§ 32-35).
40. Başvurucunun başka bir infaz kurumunda eşinin de tutuklu
olarak bulunduğu yaklaşık dokuz aylık süre zarfında eşiyle telefonla -mektupla
haberleşme dışında- görüşemediği anlaşılmaktadır. Devletin tutuklu olan
başvurucunun eşiyle temasını devam ettirecek önlemleri alması yönünde pozitif
yükümlülüğü bulunmakla birlikte başvurucunun eşinin de tutuklu olduğu dikkate
alındığında söz konusu yükümlülüğün kapsamının somut olayın koşulları özelinde
değerlendirilmesi gerekecektir.
41. Devlet, somut olaydaki gibi farklı ceza infaz kurumlarında
olsa dahi mutlaka tutuklu eşler arasında asgari bir iletişimin kurulmasını ve
sürdürülmesini sağlamak zorundadır. Asgari iletişimin telefon gibi uygun bir
vasıtayla gerçekleştirilmesi ve mevzuatta öngörüldüğü üzere suç işlenmesinin
önlenmesi ya da yasa dışı haberleşmenin önüne geçilmesi amacıyla telefon
görüşmelerinin idarece dinlenip kayıt altına alınması da mümkündür. Nitekim farklı
ceza infaz kurumunda tutulan eşlerin belirli aralıklarla ve gerekli tedbirler
alınarak telefonla görüştürülmeleri konusunda kamusal makamlara yüklenen
külfetin katlanılması güç bir durum oluşturmadığı değerlendirmektedir. Bu
hususta başvurucunun dile getirdiği talebin idari ve yargısal merciler
tarafından makul bir gereklilik ortaya
koyulmadan karşılanmadığı ve aile hayatına saygı hakkının öngördüğü
yükümlülüklerin dikkate alınmadığı görülmektedir.
42. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, tutuklu eşler
arasında aile hayatının sürdürülmesine imkân sağlayacak şekilde asgari düzeyde
iletişim kurulmasına uygun bir vasıta olarak değerlendirilebilecek telefonla
görüşme hakkından başvurucunun yararlandırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda
eşler arasında asgari bir iletişim kurulmasına imkân sağlayacak şekilde kamusal
makamlarca tedbir alınmadığı ve aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerin gereğinin yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence
altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
45. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 100.000 TL manevi tazminat
ödenmesi talebinde bulunmuştur.
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]).
Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri
(2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
49. Anayasa Mahkemesi, tutuklu eşler arasında aile hayatının
sürdürülmesine imkân sağlayacak şekilde iletişim kurulmasına uygun bir vasıta
olarak değerlendirilebilecek telefonla görüşme hakkından (yaklaşık dokuz ay)
başvurucunun yararlandırılmaması nedeniyle aile hayatına saygı hakkı yönünden
devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği sonucuna ulaşmıştır.
Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla
birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir.
50. Başvurucunun eşinin bireysel başvuru sonrasında 19/10/2017
tarihinde tahliye olduğu dikkate alındığında eşlerin tutukluluk koşullarında
telefonla görüştürülmemeleri nedeniyle tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından ilgili yargı mercii tarafından yeniden karar
alınmasında hukuki bir yarar bulunmamaktadır.
51. Somut olay bağlamında ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
değerlendirilerek yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 10.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
C. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Kocaeli İnfaz Hâkimliğine
(16/6/2017 tarihli ve E.2017/1263, K.2017/3255 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.