TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CİHAN ALPYÜRÜK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/37528)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Cihan ALPYÜRÜK
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan Önder SULU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda infaz koruma görevlileri
tarafından darbedilme şikâyeti üzerine açılan ceza soruşturmasının etkili
yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 9/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. 1999 doğumlu olan başvurucu, terör örgütüne üye olma
ve terör örgütü propagandası yapma suçlarını işlediği isnadıyla suça sürüklenen
çocuk sıfatıyla 20/7/2017 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu tutuklandığı
tarihte 18 yaşını doldurmamıştır.
11. Başvurucu, tutuklanmasının ardından aynı gün
Gaziantep E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) gönderilmiştir.
Başvurucu, kendisiyle birlikte tutuklanan diğer çocuk M.N. ile mahkûm kabul
bölümünde bulundukları süre içinde infaz koruma memurlarının terörist
diyerek hakarete uğradığını ve kendisini darbettiklerini 24/7/2017 tarihinde
avukatına iletmiştir.
12. Başvurucu, infaz koruma memurları hakkında işkence
suçunu işledikleri iddiasıyla avukatı vasıtasıyla 25/7/2017 tarihinde Gaziantep
Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu ayrıca
27/7/2017 tarihli dilekçesiyle kendisine işkence uyguladığını iddia ettiği
infaz memurunun bir kısım fiziksel özelliklerini de belirterek bu kişiyi teşhis
edebileceğini ifade etmiştir.
13. Savcılıkça, İnfaz Kurumundan olayla ilgili
araştırılma yapılması istenmiş; bu kapsamda çocuk mağdurlar hakkında sağlık
raporlarının alınması, kamera görüntülerinin incelenmesi ve diğer delilerin
toplanması talep edilmiştir.
14. İnfaz Kurumu başvurucu hakkında 27/7/2017 tarihinde
sağlık raporu aldırmıştır. Rapora göre başvurucuda darp ve cebir izine
rastlanmamıştır.
15. İnfaz Kurumunda görevli üç infaz koruma memuru
tarafından kamera kayıtları incelenmiş ve görüntülerle ilgili tutanak
düzenlenmiştir. 31/7/2017 tarihli tutanağa göre saat 18.56'da İnfaz Kurumuna
geldiği belirlenen başvurucu saat 19.10'da mahkûm kabul odasına giriş
yapmıştır. Saat 22.10'da mahkûm kabul odasından çıkan başvurucu diğer
tutukluyla birlikte Kurum berberine götürülmüş, saat 22.25'te berberden alınan
başvurucu B-7 koğuşuna yerleştirilmiştir. Başvurucunun 19.10 ile 22.10 saatleri
arasında bulunduğu mahkûm kabul odasının içini gösteren kamera mevcut
olmadığından bu süre içindeki görüntülere ulaşılamamıştır.
16. İnfaz Kurumunca mahkûm kabul bölümde görevli olan
infaz memurlarının ifadeleri alınmıştır. Görevli memurlar A.Y., Ö.A., A.Ş. ve
H.Ü. suçlamaları kabul etmemiş; kendilerinin veya başka görevlilerin
başvurucuyu ve diğer çocuğu darbetmediklerini beyan etmişlerdir.
17. Başvurucunun İnfaz Kurumuna saat 18.30 civarında
kendi nöbetleri esnasında geldiğini belirten görevlilerden A.Y. ve Ö.A.,
başvurucuyla birlikte ikisi çocuk olmak üzere toplam yedi veya sekiz
hükümlü/tutuklunun giriş işlemleri için beklediğini, kendi görev saatlerinde
başvurucunun giriş işlemlerinin tamamlanamaması nedeniyle sonraki nöbetçi
arkadaşları A.Ş. ve H.Ü.ye başvurucunun işlemlerini devrettiklerini ifade
etmişlerdir.
18. Saat 20.00 ile ertesi gün saat 08.00 arasında görev
yaptıklarını dile getiren görevliler A.Ş. ve H.Ü. ise üçü çocuk olmak üzere
toplam yedi kişinin İnfaz Kurumuna giriş işlemlerini yaptıklarını, işleri biten
kişileri koğuşlarına gönderdiklerini ifade etmişlerdir.
19. İnfaz Kurumu tarafından yapılan araştırma kapsamında
ayrıca başvurucunun Kuruma geldiği saatte kapıda görevli memurlar ile giriş
işlemleri nedeniyle bekleyen H.Ç.nin olayla ilgili bilgisine başvurulmuştur.
Görevli tanıklar M.K. ve Ö.Ş. benzer ifadelerinde başvurucu geldiğinde altı
veya yedi kişinin daha giriş işlemleri için beklediğini, başvurucunun mahkûm
kabul bölümde diğer görevliler tarafından darbedildiğini görmediklerini beyan
etmişlerdir.
20. Tanık H.Ç. giriş işlemi için Kurumda beklerken kolluk
görevlilerinin Kuruma alınması amacıyla üç çocuk tutukluyu daha getirdiklerini,
infaz memurlarının çocukları teslim alarak arama kabinin yanına aldıklarını,
kendisinin kabul işlemleri yapılırken orada bulunduğu süre içinde görevli
memurlar tarafından çocuk tutukluların darbedildiklerini görmediğini dile
getirmiştir.
21. Yapılan soruşturma sonucunda Savcılıkça 11/9/2017
tarihinde başvurucunun şikâyetiyle ilgili olarak infaz memurları hakkında
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Karar gerekçesi
şöyledir:
" ... müştekiler Cihan ALPYÜRÜK'ün [M.N] ile birlikte saat 18.56'da
kuruma giriş yaptıkları, sonrada duyarlı kapıdan geçerek diğer tutuklurla
beraber bayan arama kabinlerinin yan tarafına alındıkları, o sırada kuruma daha
önce gelmiş olan 6-7 hükümlü/tutuklunun olduğu ve mahkum kabul görevlilerinin
bu kişilerin kabul işlemlerini yaptıkları, sonra da saatin nöbet değişim saati
olan 20.00 yaklaştığı ve nöbeti devralacak diğer mahkum kabul görevlilerinin
geldiği ve nöbeti devraldıkları, arkasından bekleyen yetişkin
hükümlü/tutuklular ile müştekilerin kuruma kabul işlemlerine devam ettikleri,
sırayla tutuklu/hükümlülerin üst ve eşya araması, parmak izi alma ve BİSİS
işlemlerinin yapıldığı ve ardından B-7 koğuşuna yerleştirildiklerinin
anlaşıldığı,
Bu itibarla söz konusu iddialarla ilgili
olarak gerek alınan tüm ifadelerde gerekse kamera görüntülerinde, kamera çözüm
tutanağında ve alınan darp-cebir raporunda Avukat Hasan Önder SULU ve [M.E.nin] iddia ettiği gibi
müştekilere infaz koruma memurları tarafından darp edildiği veya kötü muamele
uygulandığı konusunda somut bir delile rastlanılmadığı,
Bu tür asılsız şikayetlerin gerçeği
yansıtmadığı, Devlet kurumlarının ve personelinin yıpratılmasına ve
karalanmasına yönelik olduğu kanaatine varıldığından, konu ilgili olduğu
düşünülen infaz ve koruma memurları hakkında herhangi bir disiplin soruşturması
açılmasına gerek görülmediği anlaşılmakla... "
22. Başvurucunun Savcılık kararına itirazı, Gaziantep 3.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/10/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
Başvurucunun beyanına göre anılan kararın tebliğinden önce başvurucu, vekili
aracılığıyla kararı 7/11/2017 tarihinde öğrenmiştir.
23. Başvurucu 9/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Hakkında yapılan yargılama sonunda başvurucu üzerine
atılı suçlardan 22/1/2019 tarihinde beraat etmiş, karar 30/1/2019 tarihinde
kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
26. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının
görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar."
B. Uluslararası
Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3.
maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi
en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle
yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15.
maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi
hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa,
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119).
29. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
30. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde
fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli
kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3.
maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96,
10/10/2000, § 54).
31. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve
makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik
için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73;
Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
32. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak
iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
33. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, infaz görevlileri tarafından şiddete
uğramasına rağmen açılan soruşturmanın etkili yürütülmediğini iddia etmiştir.
Bu kapsamda soruşturmanın Savcılık tarafından değil İnfaz Kurumunca
yapıldığını, delillerin şikâyet konusu olayın şüphelilerinin amirleri
tarafından toplandığını, şikâyet dilekçesinde belirtildiği üzere şikâyetinin
vekilinin huzurunda alınmadığını ifade ederek kötü muamele yasağı ile adil
yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iddia ettiği olaydan
beş gün sonra şikâyet dilekçesi vermesine rağmen Savcılık tarafından başlatılan
soruşturma kapsamında başvurucu hakkında çok kısa süre içinde alınan sağlık
raporunda darp ve cebir izinin bulunmadığının belirtilmiş olduğu, incelenen
kamera kayıtlarında herhangi bir darp eyleminin gerçekleştiğine dair bir
tespitin bulunmadığı, olay günü kurumun mahkum kabul bölümünde görevli infaz
memurları ile bir başka tutuklu şahsın ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde
kapsamlı bir soruşturma yürütülmesi için başvurucunun iddiasının savunulabilir
olmadığı bildirilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formunda dile getirdiği hususları yinelemiş; ayrıca soruşturma makamının
tarafsız olmadığını, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararda
kullanılan dilin de tarafsız olunmadığını açıkça ortaya koyduğunu beyan
etmiştir.
B. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki
nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı
kapsamında değerlendirilmiştir.
38. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
39. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
41. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları
olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında
meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
42. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında-
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma,
sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli
olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte
etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
43. Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için
öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların
tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden
bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
44. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli
olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda
soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak
özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
45. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek
başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması
da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında
bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler
olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl
başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli
yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 116).
46. Öte yandan kamu görevlileri tarafından
gerçekleştirildiği ileri sürülen kötü muamele iddiaları hakkında yürütülen
soruşturmanın etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmadan sorumlu ve
tetkikleri yapan kişiler, olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır.
Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının
olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
47. Olay tarihinde çocuk olan başvurucu, tutuklanmasının
ardından İnfaz Kurumuna giriş işlemleri esnasında infaz görevlilerince şiddete
maruz kaldığını iddia etmiş; Kuruma girişinden beş gün sonra avukatı
aracılığıyla Savcılığa şikâyette bulunmuştur. Başvurucu, Savcılığa iletilen
şikâyetinden iki gün sonra yazdığı dilekçeyle kendisine şiddet uyguladığını
ileri sürdüğü infaz görevlisinin fiziksel özelliklerini tanımlayarak bu kişiyi
teşhis edebileceğini dile getirmiştir.
48. Bir devlet görevlisi tarafından hukuki sınırların
aşılarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda
etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus,
söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması,
açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla
desteklenmesiyle mümkündür. Böylesine bir iddianın varlığı hâlinde olayın
aydınlatılarak sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını
sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir.
49. Savcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu
hakkında olaydan yedi gün sonra sağlık raporu düzenlenmiştir. Sağlık raporunda
başvurucuda darp ve cebir izi olmadığı belirlenmiştir.
50. Her ne kadar sağlık raporu kötü muamele iddialarının
ileri sürülmesi hâlinde maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en önemli delillerden
biri olsa da yaralanmanın sağlık raporuyla tespit edilemeyecek düzeyde kalması
veya uzun süre sonra rapor alınması gibi durumlarda sağlık raporlarının tek
başına gerçeği ortaya çıkarmakta yetersiz kalacağı şüphesizdir. Dolayısıyla
olaydan yedi gün sonra alınan sağlık raporunda darp izinin tespit edilmemiş
olması başvurucunun iddialarını savunulabilir olmaktan çıkarmamakta; tarih, yer
ve faille ilgili ayrıntı içeren şikâyetine yönelik etkili soruşturma yapılması
beklentisinin meşruluğunu ortadan kaldırmamaktadır.
51. Devlet denetim ve kontrolü altında tutulan
başvurucunun delil sunma olanağı oldukça sınırlı olduğundan toplanmasını talep
ettiği delillerden olayı aydınlatabileceği değerlendirilenlerin soruşturma
makamlarınca ulaşılmaya çaba gösterilmesi etkili soruşturma yükümlülüğünün bir
parçasıdır.
52. Bu bağlamda Savcılık, başvurucunun olayla ilgili
ifadesini almamış; şikâyet ve delillerini ayrıntılı olarak tespit etmemiştir.
Ayrıca faili tespit edebileceğini belirten başvurucuya teşhis işlemi
yaptırılmamış, şikâyetçi olduğu infaz görevlisinin kimliği dahi
belirlenmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun soruşturmaya etkin katılımının
sağlandığından söz edilmesi mümkün olmadığı gibi aynı zamanda başvurucu
tarafından ileri sürülebilecek delillere ulaşılması amacıyla çaba
gösterildiğinden de bahsedilemez.
53. Diğer taraftan kamu görevlilerince yapıldığı ileri
sürülen kötü muamele iddialarına ilişkin yürütülen soruşturmanın etkililiği
için soruşturmanın uygulamadaki bağımsız ve tarafsızlığının da sağlanması
gerekmektedir. Başka bir ifadeyle anılan ilke, soruşturmanın hukuki olduğu
kadar fiilî olarak tarafsız ve bağımsızlığının sağlanmış olmasını gerektirir.
54. Başvuru konusunu oluşturan soruşturmada sağlık
raporu, kamera görüntüleri ve tanık beyanları dâhil olmak üzere Savcılık
kararına esas alınan delillerin tamamı bizzat Savcılık tarafından değil
Savcılığın talimatıyla İnfaz Kurumu tarafından toplanmıştır. Kamera görüntüleri
incelenerek şiddet olayının yaşanmadığı belirlenmiş, başvurucunun darp
edildiğini iddia ettiği kısımda ve Kurum kapısında görevli infaz görevlileri
dinlenmiş, ayrıca başvurucuyla birlikte giriş için bekleyen başka bir
hükümlü-tutuklunun olayla ilgili bilgi ve görgüsüne başvurulmuştur. Tanıkların
hiçbiri darp olayının yaşandığını doğrulamamıştır. Bütün bu işlemler Kurumda
görevli infaz memurları-amirleri eliyle yürütülmüştür. Dolayısıyla iddia edilen
olayın faili veya faillerinin çalışma arkadaşları ve amirleri konumunda olan
kişiler tarafından yürütülen bu sürecin soruşturma makamlarının bağımsız ve
tarafsız olması gerektiği ilkesiyle bağdaştığını söylemek zor görünmektedir.
55. Öte yandan soruşturma makamlarınca ulaşılan
sonuçların delillerin nesnel analizine dayanması ve bu analiz yapılırken
tarafsız bir dil kullanılması, adalete olan inancın sarsılmaması ve
soruşturmanın etkili yürütüldüğü hususunda tereddüt oluşmaması bakımından
elzemdir. Ayrıca kamu görevlilerinin eylemleri dolayısıyla kötü muamele
yasağının ihlâl edildiğine yönelik şikâyetlerin araştırılmasında soruşturma
makamlarının tutumu bu olaylara müsamaha gösterilmeyeceği izlenimi verilmesi
yönünden büyük öneme sahiptir.
56. Somut olayda İnfaz Kurumu tarafından toplanan
delilleri inceleyen Savcılık, başvurucunun iddialarının soyut olduğu kanaatine
ulaşmış, ayrıca başvurucunun şikâyetinin kurum personelini yıpratmak ve
karalamak amacıyla yapıldığına ilişkin İnfaz Kurumu değerlendirmesini
kararına temel almıştır. Savcılık kararında başvurucunun iddiaları
tartışılırken hakkında şikâyette bulunulan İnfaz Kurumu değerlendirmelerinin
gerçeği yansıttığı ön kabulüyle hareket edildiği kanısı uyandıran bir dil
kullanılarak başvurucunun şikâyet amacının kötü niyete dayandırılması
-özellikle bu doğrultuda delil bulunmayışı ve bir soruşturma yapılmamış oluşu
da dikkate alındığında- Savcılığın tarafsızca hareket ettiği izlenimini zedeler
mahiyettedir.
57. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde
başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik
olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
59. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda özellikle
başvurucu hakkında alınan sağlık raporu da dikkate alınarak başvurucunun
şikâyetine konu ettiği şiddete maruz kaldığına ilişkin iddiası dışında veri
bulunmadığı, dolayısıyla bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat
oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme
yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 150.000 TL maddî, 150.000
TL manevî tazminat talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında
ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına
da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın
ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
63. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
64. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü,
ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle
yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
65. Başvuruda, infaz görevlileri hakkında etkili
soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul
boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı
anlaşılmıştır.
66. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna
yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise
bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma kararı
verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
67. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
68. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
69. 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule
ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,
E.3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.