logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahmet Canpolat ve diğerleri [2.B.], B. No: 2018/10959, 27/7/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET CANPOLAT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/10959)

 

Karar Tarihi: 27/7/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucular

:

1. Ahmet CANPOLAT

 

 

2. Berivan BAĞRIYANIK

 

 

3. Türlü CANPOLAT

Başvurucular Vekili

:

Av. Gülizar TUNCER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; hasta mahpusun yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen ölüm olayı ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının, ölümün ölenin yakınlarının ruhsal bütünlüğü üzerinde bıraktığı etki nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/4/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu Türlü Canpolat’ın eşi, diğer başvurucuların ise babası olan ve işlediği bir suç nedeniyle hakkında kesinleşmiş müebbet hapis cezası bulunan M.C.2/1/2014 tarihinde Kocaeli 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) nakil gelmiştir. M.C. aile hekimi tarafından yapılan ilk muayenesinde kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), bel fıtığı ve ülser hastası olduğunu beyan etmiştir. Tekirdağ Devlet Hastanesince 2012 yılında düzenlenen sağlık raporunda M.C.nin KOAH hastası olduğunun ve sigara içilmeyen ortamda kalmasının uygun olduğu belirtilmiştir.

6. M.C.; KOAH, bel fıtığı ve kireçlenme hastası olduğunu belirterek infazın ertelenmesini talep edince Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı (Kocaeli Başsavcılığı) 6/5/2014 tarihinde İnfaz Kurumundan infazın ertelenmesi ile ilgili usulün izlenmesini istemiştir. Bu tarihe kadar olan süreçte Kocaeli Devlet Hastanesinde (Devlet Hastanesi) gözünden muayene edilen M.C.ye gözlük için reçete yazılmış; İnfaz Kurumu revirinde görevli hekimler de KOAH, ayaklarında oluşan mantar ve diş enfeksiyonu sebebiyle M.C.ye çeşitli ilaçlar yazmıştır.

7. İnfazın ertelenmesi ile ilgili işlemler kapsamında;

- Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunda (Sağlık Kurulu) görevli hekimler M.C.yi 13/5/2014 tarihinde muayene etmiştir.

- Çekilen bel MR’sinin sonucunun Sağlık Kurulunca değerlendirilmesi için M.C. 17/6/2014 tarihinde Kocaeli Devlet Hastanesine sevk edilmiştir.

- 24/6/2014 tarihinde M.C., Devlet Hastanesinde göğsünden muayene olmuştur. Daha sonra Sağlık Kurulu, KOAH rahatsızlığı nedeniyle ileri tetkiklerin yapılabilmesi için M.C.nin Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine (Üniversite Hastanesi) sevkinin uygun olduğu sonucuna varmıştır.

- Sağlık Kurulunun istediği ileri tetkikler 8/8/2014 tarihinde Üniversite Hastanesinde yapılmış, sonuçlar ise 19/8/2014 tarihinde değerlendirilerek bir ay sonra yapılacak kontrol muayenesi için M.C.ye randevu verilmiştir. 3/9/2014 tarihli sağlık kurulu raporuna göre M.C.ye konulan teşhis astımdır. M.C. 19/9/2014 tarihinde kontrol muayenesine götürülmüş ve M.C.nin tedavisi yeniden düzenlenmiştir.

8. M.C. 5/8/2014 tarihinde Devlet Hastanesinde gözünden muayene olmuştur. Muayene sonrasında gözlük camlarının numaraları değiştirilmiştir.

9. 18/11/2014 tarihinde baş ağrılarının geçmediğini ve ağrı kesicilerin fayda etmediğini beyan ederek revire başvurması üzerine M.C. 20/11/2014 tarihinde Kocaeli İzmit Seka Devlet Hastanesi (Seka Hastanesi) Nöroloji Polikliniğine sevk edilmiştir. Fiziki muayenede herhangi bir patolojik bulguya rastlanmamış ancak ilgili hekimce beyin tomografisi ve göz konsültasyonu istenmiştir. Göz muayenesinde ve beyin tomografisinde de patolojik bulgu saptanmayınca M.C.nin ileri tetkikler için Üniversite Hastanesinin Göz Polikliniğine sevk edilmesi uygun görülmüştür.

10. M.C. 25/11/2014 tarihinde Üniversite Hastanesinin Göz Polikliniğine sevk edilmiştir. Burada görevli bir hekim, göz tomografisi (OCT), beyin MR’si ve nöroloji konsültasyonu istemiştir. Üniversite Hastanesi MR için 26/3/2015 tarihine randevu vermiştir. Randevu evrakına göre M.C.nin sağ gözünde ani görme kaybı mevcuttur.

11. Sağlık Kurulu infazın ertelenmesi talebiyle ilgili raporu 2/12/2014 tarihinde tamamlamıştır. Anılan raporda cezanın infazının ertelenmesine gerek olmadığı, cezanın infazının M.C.nin hayatı için kesin bir tehlike oluşturmadığı ve tedavinin sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ait bölümünde yapılmasının gerekmediği belirtilmiştir.

12. M.C.yi 2/12/2014 tarihinde muayene eden Üniversite Hastanesinin Nöroloji Polikliniğinde görevli hekim, kontrastlı beyin MR’si ve Orbita MR’si istemiştir ancak Üniversite Hastanesinin oldukça ileri bir tarihe randevu vermesi nedeniyle MR’ler 4/12/2014 tarihinde Seka Hastanesinde çektirilmiştir.

13. M.C. konuşma bozukluğu şikâyetiyle 7/12/2014 tarihinde acil olarak Seka Hastanesine sevk edilmiştir. Burada görevli hekimlerin MR’lerin sonuçlarına ilişkin raporları da dikkate alarak düzenledikleri muayene formunda başka hususlar yanında daha önceki tetkiklerde sağ frontalda (alınla ilgili) kitle saptandığı belirtilmiş, ayrıca kendisine akciğer kanseri tanısı konan M.C.nin ileri tetkik ve tedavi için Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Marmara Hastanesi) sevk edilmesi gerektiği açıklanmıştır. Aynı gün Marmara Hastanesine sevk edilen M.C.ye 10/12/2014 tarihinde sağ frontaldaki kitle nedeniyle işlem(transsfenoidal hipofizektomi) uygulanmıştır.

14. Gelişen durumlar karşısında infazın ertelenmesi ile ilgili usul yeniden başlatılmış ve ilgili evrak 12/12/2014 tarihinde Adli Tıp Kurumu İstanbul Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kuruluna (İhtisas Kurulu) gönderilmiştir.

15. 19/12/2014 tarihinde İhtisas Kurulu akciğer kanseri tanısıyla ilgili evrakın yetersizliğinden söz ederek bazı tetkiklerin yapılmasını, ayrıca birtakım tıbbi belgenin gönderilmesini istemiştir.

16. İhtisas Kurulu infazın hastane şartlarında devam etmesinin uygun olduğu yönünde 22/12/2014 tarihli mütalaa verip başka belgeler yanında M.C.ye akciğer kanseri tanısı konup konmadığı konusunda rapor düzenlenmesini istemiştir.

17. Marmara Hastanesinin Yoğun Bakım Ünitesine götürülmesinden önce M.C.ye uygulanan tıbbi tedavi ile ilgili olarak düzenlenen epikriz raporunda M.C.nin şikâyetinin görme bozukluğu ve yürüyememe olduğu belirtilmiştir. 7/12/2014 tarihli konsültasyon raporunda başka hususlar yanında göz hareketlerinin değerlendirilemediği, hasta ile ilgili yeterli bilgi (anamnez) alınamadığı, nöroloji birimine danışılmasının, beyin tomografisi çekilmesinin ve hastanın bilinç durumunun takip edilmesinin gerekli olduğu ifade edilmiştir. Yoğun Bakım Ünitesince düzenlenen epikriz raporunda ise başka hususlara ek olarak kendisine beyin tümörü tanısı konmuş M.C.ninson dört beş gündür var olan genel durumda bozulma, bilinç bozukluğu ve konuşamama şikâyetleri üzerine 7/12/2014 tarihinde Marmara Hastanesine getirildiği, menenjit ön tanısı nedeniyle 15/12/2014 tarihinde ilaç tedavisine başlandığı, onkoloji açısından 25/12/2014 tarihinde M.C.nin durumunun değerlendirildiği ancak entübe edildiği için kendisine radyoterapi yapılamayacağı, 26/12/2014 tarihinde muhtemel küçük hücreli akciğer kanseri ya da primer beyin nöroendokrin tümörü bulunduğunun değerlendirildiği fakat hastanın genel durumu izin vermediği için vücut taraması amacıyla PET (pozitron emisyon tomografi) CT (bilgisayarlı tomografi) ya da sintigrafi (Sintigrafi, bir tanı yöntemidir.) yapılamadığı, hastanın kemoterapisine başlandığı açıklanmıştır.

18. M.C. Marmara Hastanesinin Yoğun Bakım Ünitesinde tedavi görmekte iken 12/1/2015 tarihinde vefat etmiştir.

19. M.C. infazın ertelenmesi talep ettiği tarih ile Marmara Hastanesine sevk edildiği tarih arasında İnfaz Kurumunun revirinde çeşitli rahatsızlıkları (KOAH, üst solunum yolları enfeksiyonu, mide rahatsızlığı) sebebiyle farklı tarihlerde muayene olmuş ve M.C.ye bazı ilaçlar için reçete yazılmıştır. Ayrıca sözü edilen tarih aralığında M.C.ye Hepatit B virüsünün neden olduğu hastalıktan korunması için aşı yapılmış; kepek şampuanı, nemlendiricili el kremi ve ağız gargarası için reçeteler yazılmıştır.

A. Ölüm Olayı Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci

20. M.C.nin ölümü üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Anadolu Başsavcılığı) resen konuyla ilgili bir ceza soruşturması başlatmıştır.

21. Ölüm sebebinin tespiti için ölü muayenesi ve otopsi işlemleri icra edilmiştir. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 12/6/2015 tarihli otopsi raporunda ölüm nedeni ile ilgili hususlarda Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulundan (1. Kurul) mütalaa alınması gerektiği açıklanmıştır. Otopsi raporuna göre rapor için İnfaz Kurumunda M.C.nin tedavisinden sorumlu tıbbi personelin ifadelerini içeri tutanaklar ile İnfaz Kurumunda, 7/12/2014 tarihinden sonra sağlık kuruluşlarında ve Marmara Hastanesinin Yoğun Bakım Servisinde M.C.ye uygulanan tedavilerle ilgili tıbbi belgeleri, çekilen MR ve tomografileri içeren soruşturma evrakının tamamı 1. Kurula gönderilmelidir.

22. Marmara Hastanesinden Yoğun Bakım Servisinde M.C.ye uygulanan tedavilerle ilgili tıbbi belgeler, çekilen MR ve tomografiler getirtilmiştir.

23. İnfaz Kurumunun revirinde görevli sağlık memurları ile infaz koruma memurlarının ifadeleri istinabe yoluyla 17/2/2016-22/2/2016 tarihleri arasında alınmıştır.

24. 1. İhtisas Kurulundan ölüm nedeni hakkında mütalaa alınmıştır. 1. İhtisas Kurulu 27/4/2016 tarihli mütalaasında ölümün beyin tümörü ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiğini belirtmiştir.

25. Anadolu Başsavcılığı tespit edilen ölüm sebebine işaret ederek M.C.nin doğal yolla öldüğü ve kamu adına takibi gerektiren suç unsuru elde edilemediği gerekçesiyle 7/11/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

26. Başvurucu Türlü Canpolat, vekili aracılığıyla Anadolu Başsavcılığınca verilen karara 17/12/2017 tarihinde itiraz etmiştir. Başvurucuya göre;

i. Eşinin ölümüne neden olan ihmaller zinciri araştırılmamış, tedavideki bilinçli hatta kasıtlı ölüme sebebiyet verme olgusu ortaya çıkarılamamıştır. Oysa eşinin ve eşinin arkadaşlarının taleplerine rağmen eşi kasıtlı olarak hastaneye götürülmemiş, teşhis ve tedavi gereği gibi yapılmamıştır. Bu nedenle hastalık ilerlemiştir. Üniversite Hastanesince MR çekilmesi gerektiği eşine bildirilse de MR çekimi içinüç ay sonrasına randevu verilmiştir. İnfaz Kurumu eşinin daha erken bir tarih için randevu alınması konusundaki talebini uzun süre karşılamamıştır. Eşi ile aynı koğuşta kalanların anlattığına bakılırsa günde birkaç lokma ancak yiyebilen, hareket edemez hâle gelen, bir gözü görmez olan ve sürekli düşüp bayılan eşi için yapılan başvurulardan sonuç alınamamıştır. Koğuş arkadaşlarının yoğun baskısı sonucunda eşi 4/12/2014 tarihinde hareket kabiliyetini, konuşma yetisini ve hafızasını yitirmiş bir vaziyette, apar topar Seka Hastanesine götürülmüştür. Bu bakımdan eşi ölüm sınırına gelinceye kadar harekete geçilmemiş, eşinin tedavisi gereği gibi yapılmamıştır. Tıbbi müdahaleye çok geç başvurulduğu için eşi vefat etmiştir.

ii. Tedavi ile ilgili evrak incelenmemiş, kendisinin ve çocuklarının ifadesi alınmamıştır.

iii. Tedaviden sorumlu hekimler ile İnfaz Kurumda kalan mahpusların ifadesine başvurulmamış, bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır.

27. Başvurucu Türlü Canpolat anılan itirazda eşinin sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmesi nedeniyle kamu görevlileri hakkında yaptığı suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmanın eşinin ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma ile birleştirildiğini iddia etse de bu iddiasını ispat etmek için suç duyurusu ile ilgili dilekçenin bir örneğini itiraz dilekçesine eklememiştir. Ayrıca UYAP kayıtlarına göre başvurucunun kayıt numarasını verdiği soruşturma, başvurucunun suç duyurusu ile ilgili değil otopsi işleminin Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının yargı sınırları içinde bulunan Adli Tıp Kurumunda yapılması nedeniyle yürütülen soruşturmaya ilişkindir ve söz konusu soruşturmaya ait evrak yetkisizlik kararıyla Anadolu Başsavcılığına gönderilmiş, Anadolu Başsavcılığı da bu soruşturmayı mevcut soruşturma ile birleştirmiştir.

28. Başvurucunun itirazı 12/2/2018 tarihinde İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiş, bireysel başvuru da söz konusu karar üzerine yapılmıştır.

B. Ceza İnfaz Kurumunda Tutulan Bazı Mahpusların Yaptıkları Suç Duyurusu Nedeniyle Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç

29. İnfaz Kurumundaki sekiz mahpus 19/1/2015 tarihinde M.C.nin kasten öldürüldüğü iddiasıyla Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına (Kandıra Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuştur. Mahpuslar dilekçelerinde özetle M.C.nin baş ağrısıyla ilgili şikâyetlerinin ciddiye alınmadığını, durumu iyice ağırlaşmasına, bir gözü kapanmasına ve sanrılar (halüsinasyonlar) görmeye başlamasına rağmen İnfaz Kurumu görevlilerinin vurdumduymaz tavır takınarak M.C.yi hastaneye götürmediğini ve bu durumu daha önce de Kandıra Başsavcılığına bir dilekçe ile bildirdiklerini iddia etmiştir. Mahpuslara göre M.C. adım adım öldürülmüştür.

30. İnfaz Kurumu, M.C.nin tedavisi ile ilgili evrak ve M.C. hakkında düzenlenmiş rapor ve mütalaalar yanında M.C.nin beyanlarını içeren ancak imzasını taşımayan 4/12/2014 tarihli bir tutanağı da Kandıra Başsavcılığına göndermiştir. Bahsi geçen tutanağa göre sekiz mahpusun Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere yazdığı 4/12/2014 tarihli dilekçeleri -bu dilekçelerin içeriği tespit edilememiştir- kendisine okunan M.C. başka hususlara ek olarak kendisine akciğer kanseri tanısı konulduğunu veya kanserin beynine sıçradığı yönünde bir şey söylenmediğini, bununla birlikte bir hekimin göz kapağının kapanması ile ilgili olarak beyin içinde görme bölgesine baskı olma ihtimalinden söz ettiğini, bu hususu arkadaşlarıyla paylaştığını, sözlerinin yanlış anlaşılmış olabileceğini beyan etmiş ancak kendisini destekleyen koğuş arkadaşlarına ihanet etmiş olmamak için tutanağı imzalamamıştır.

31. Kandıra Başsavcılığı 26/1/2015 tarihinde İnfaz Kurumu Müdürü’nü şüpheli sıfatıyla dinlemiştir. Şüpheli özetle gerekli tedavilerin uygulandığını ve M.C.nin ölümünde ihmallerinin bulunmadığını beyan etmiştir.

32. Kandıra Başsavcılığınca Devlet Hastanesi ile Üniversite Hastanesinde çalışan ve M.C.nin tedavisinde görev alan hekimlerle ilgili soruşturma, mevcut soruşturmadan ayrılmıştır.

33. Kandıra Başsavcılığı 30/1/2015 tarihinde, M.C.nin farklı şikâyetlerle birçok kez revire çıktığına, burada gerekli muayenenin yapılarak gerekli ilaçların kendisine yazıldığına ve şikâyetleri sebebiyle M.C.nin hastanelere sevk edildiğine işaret ederek İnfaz Kurumu görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

C. Devlet Hastanesinde Görevli Hekimlerle İlgili Süreç

34. Kandıra Başsavcılığı Devlet Hastanesi ile Üniversite Hastanesinde çalışan ve M.C.nin tedavisinde görev alan hekimlerle ilgili soruşturmada yetkisizlik kararı verip soruşturma evrakını Kocaeli Başsavcılığına göndermiştir.

35. Kocaeli Başsavcılığı, Devlet Hastanesinde görevli olup M.C.nin tedavisinde görev almış hekimler hakkında soruşturma izni istese de İzmit Kaymakamı, herhangi bir idari hata veya tıbbi ihmal bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma izni vermemiştir. Başvurucuların bu karara vekilleri aracılığıyla yaptıkları itiraz Sakarya Bölge İdare Mahkemesince 8/10/2015 tarihinde reddedilmiştir.

36. Kocaeli Savcılığı 1/2/2016 tarihinde Devlet Hastanesi hekimleri hakkında başlatılan incelemenin işlemden kaldırılmasına karar vermiştir.

D. Başvurucuların Suç Duyurusu Nedeniyle Yürütülen Ceza Soruşturmasıyla İlgili Süreç

37. Vekilleri aracılığıyla başvurucular, M.C.nin ölümünde ihmali bulunan İnfaz Kurumu görevlileri hakkında 20/11/2015 tarihinde Kandıra Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Dilekçelerinde başvurucular özetle 19/12/2000 tarihinde Gebze Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda icra edilen Hayata Dönüş Operasyonu sırasında atılan gaz bombalarından birinin göğsüne gelmesi sonrasında M.C.nin KOAH hastası olduğunu, tedavi edilmediği için hastalığın akciğer kanserine evrildiğini, beyin tümörü ile ilgili olarak da tedavi uygulanmadığını, hastalığı son aşamaya gelinceye kadar M.C.nin hastaneye götürülmediğini ve gerekli olmasına rağmen cezasının infazının ertelenmediğini öne sürüp Anadolu Başsavcılığınca verilen karara yaptıkları itirazda dile getirdikleri iddialara (bkz. § 26/i) benzer iddialar ileri sürmüştür.

38. Kandıra Başsavcılığı M.C. ile ilgili tedavi evrakını İnfaz Kurumundan getirtmiş, Devlet Hastanesi hekimleri hakkında yapılan inceleme ile İnfaz Kurumundaki bazı mahpusların yaptığı suç duyurusu nedeniyle yürütülen soruşturmaya ait evrakı incelemiş, İnfaz Kurumunun revirinde görevli dört sağlık memuru ile iki infaz koruma memuruna şüpheli sıfatı vererek sözü edilen kişileri dinlemiştir. İfadesi alınanlar suçlamayı kabul etmemiştir. G.G.nin ifadesi şöyledir:

“...18/11/2014 tarihinde baş ağrısı şikayeti ile revire geliyor, hastaneye doktor sevkini yapıyor. Normalde çok acil durumlar olmadığı sürece bir hafta içerisinde hastaneye götürülmesi gerekir. 20/11/2014 te hastaneye sevki yapılmış. Nörolojide beyin tomografisi çekiliyor aynı zamanda gözden de muayene ettiriyoruz. Tomografi sonucu dahi gönderdiğimiz evraklar içerisinde var, tomografide bir şey çıkmıyor. Göz doktoru ileri tetkik için Üniversite hastanesine sevkini yapıyor. Üniversitede bazı tetkikler ve beyin emarı isteniyor. 26/03/2015 tarihi için üniversite gün veriyor. Biz sırf emarı hızlandırmak için Seka Devlet Hastanesi'nde 04/12/2014 te emar işlemi bitti. Emar sonucu normalde bir haftada teslim edilir. 07/12/2014 te emar sonucu daha gelmemişken, şahıs tekrar hastalanıyor. İzmit Seka Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Hastanede çektikleri emarı değerlendiriyorlar ve beyin tümoru çıkıyor ve acil Marmara Üniversitesi Hastanesine sevk oluyor ve ameliyat oluyor...19/12/2014 te Adli Tıp yeni tetkikler istiyor. 22/12/2014 te Adli Tıp kişinin hastanede yatışının devamı ile infazına devam edilmesi mütaalasında bulunuyor ve 12/01/2015 te hasta tedavi devam ederken vefat ediyor...”

39. Kandıra Başsavcılığı, şüpheliler hakkında kamu davası açmaya yeter derecede şüphe oluşturacak delil elde edilemediği ve İnfaz Kurumundaki bazı mahpusların yaptığı suç duyurusu nedeniyle yürütülen soruşturmada verilen karardan sonra yeni bir delil de elde edilemediği gerekçesiyle 29/4/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Anılan kararda Devlet Hastanesinde görevli hekimler hakkında verilen soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara yapılan itiraz üzerine Sakarya Bölge İdaresince verilen kararın içeriği de belirtilmiştir.

40. Başvurucular başka iddialar yanında hastalığı iyice ilerleyen, yataktan kalkamayacak hâle gelen ve sanrılar görmeye başlayan M.C.nin hastaneye götürülmek yerine başgardiyan ve sağlık memuru tarafından gözlemlendiğini, bu hususun birkaç kez tekrar ettiğini, M.C.nin hastalığının arttığı bir gün çağrılan cankurtaranda görevli hekimin tansiyon ve nabız değerlerinin iyi olduğunu görüp “İyiymişsin.” demesi üzerine İnfaz Kurumu görevlilerinin duruma müdahale etmediğini oysa cankurtarana tekerlikli sandalye ile götürüldüğünü, kamera kayıtlarının incelenmediğini ve M.C.nin arkadaşlarının ifadelerine başvurulmadığını belirterek Kandıra Başsavcılığınca verilen karara itiraz etmiştir.

41. Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliği, M.C.nin tedavisinin tüm aşamalarının tespit edildiği ve soruşturma dosyasında şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını gerektirir nitelikle delil bulunmadığı gerekçesiyle başvurucuların itirazını 13/7/2016 tarihinde reddetmiştir.

42. Anılan karar başvurucuların vekiline 1/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

E. Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç

43. Başvurucular özetle M.C.nin tedavisiyle ilgilenilmediğini, gerekli olmasına rağmen infazın ertelenmediğini iddia ederek 18/2/2016 tarihinde vekilleri aracılığıyla Bakanlık ve Sağlık Bakanlığı aleyhine Kocaeli 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır.

44. İdare Mahkemesi, ölüm sebebi ve M.C.nin ölümünde İnfaz Kurumu görevlilerinin kusuru olup olmadığı konusunda 1. Kuruldan mütalaa almıştır. 1. Kurulun verdiği mütalaanın ilgili kısmı şöyledir:

 “...

Kişinin ölümünün Beyin tümörü (hipofiz karsinomu) ve gelişen komplikasyonlar sonucunda meydana gelmiş olduğu,

...

Adli dosyada kayıtlı bilgiler ile tıbbi belgeler birlikte değerlendirildiğinde kişinin nakil ile geldiği 02/01/2014 tarihinden itibaren [İnfaz Kurumunda] bulunduğu süre içerisinde gerek şikayetleri üzerine gerekse acil hasta olduğunu beyan etmesi üzerine kurum tabipliğinde muayenelerinin yapıldığı, gerekli medikal tedavilerinin düzenlendiği, gerekli hallerde hastaneye sevkinin sağlanarak muayene-tetkik-tedavilerinin yaptırıldığı, ölümüne neden olan hastalığına dair şikayetlerinin bildirildiği 18/11/2014 tarihinde öncelikle kurum revirinde ardından da sevk edildiği Seka Devlet Hastanesi’nde muayenelerinin yapılarak ileri tetkik ve tedavi için Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildiği dikkate alındığında; ölümde [İnfaz Kurumunda] görevli doktor ve cezaevi personeline kusur atfedilemeyeceği oy birliği ile mütalaa olunur.”

45. İdare Mahkemesi 1. Kurul tarafından verilen mütalaayı dikkate alarak 18/1/2018 tarihinde başvurucuların açtığı davayı reddetmiştir.

46. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla İdare Mahkemesince verilen karara karşı istinaf başvurusu yapmıştır.

47. İstinaf istemini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Sekizinci İdare Dava Dairesi (İstinaf Dairesi) M.C.nin ölümünde ihmal olup olmadığı konusunda üç kişiden oluşan bilirkişi heyetinden rapor almıştır. Anılan raporda özetle M.C.nin beynindeki tümörün nadir görüldüğü, hızlı büyüdüğü ve günümüz şartlarında tedavisinin olmadığı, tümörün 2/12/2014 tarihinden önce tespit edilmesinin güç olduğu, tespit edilse bile hastanın durumunda bir değişiklik olmayacağının öngörülebilir olduğu, M.C.nin İnfaz Kurumunda sağlığa erişim hakkından yararlandığı, otopsi işlemi sırasında akciğer kanseri ile ilgili bulguya rastlanmadığı, KOAH hastalığının ölüme neden olmadığı, nöroloji ile göz alanında uzman hekimlerce yapılan muayenelere dair notlarda M.C.nin hayatı için kesin bir şekilde tehlike teşkil eden bulguların bulunmadığı, beyin tümörü teşhisi sonrasında yapılan tedavilerin yerinde olduğu açıklanmıştır. Bilirkişilere göre teşhis ve tedavide hata veya gecikme yoktur.

48. İstinaf Dairesi 13/11/2019 tarihinde başvurucuların istemini reddetmiştir.

49. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla İstinaf Dairesince verilen karara karşı 30/1/2020 tarihinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur.

50. İstinaf Dairesi temyiz dilekçesinin süresinde verilmediği gerekçesiyle başvurucuların temyiz istemini 5/2/2020 tarihinde reddetmiştir. Başvurucular, İstinaf Mahkemesince verilen 13/11/2019 tarihli kararın tebliğ edildiği kişinin vekillerinin daimî çalışanı olmayıp stajyer olduğunu ve söz konusu kararı öğrendikten itibaren süresinde temyiz başvurusu yaptıklarını ileri sürerek İstinaf Mahkemesince verilen temyiz isteminin reddine dair kararı vekilleri aracılığıyla temyiz etmiştir.

51. Danıştay henüz başvurucuların temyiz istemi hakkında bir karar vermemiştir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

52. Anayasa Mahkemesinin 27/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

53. Başvurucular; Hayata Dönüş Operasyonu sırasında atılan gaz bombalarından birinin göğsüne gelmesi sonrasında M.C.nin KOAH hastası olduğunu, tedavi edilmediği için hastalığın akciğer kanserine evrildiğini, M.C.nin başka rahatsızlıklarının da olduğunu, İnfaz Kurumunda hastalıklarının teşhis ve tedavisinin gereği gibi yapılmaması yanında sağlık durumunun da takip edilmediğini, sağlık hizmetlerine erişim hakkının ihlal edildiğini, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde de usulünce muayene edilmediğini, serbest bırakılması için başvurular yapıp gösteriler düzenleseler de sonuç alamadıklarını, 20/11/2014 tarihinde çekilen beyin tomografisine rağmen beyin tümörünün teşhis edilemediğini, M.C.nin ağır ihmaller sonucu vefat ettiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuruculara göre M.C. başka hastalıkları yanında beynindeki tümör nedeniyle de tedavi edilmemiş, M.C. ölüm sınırına gelinceye kadar tedavi için harekete geçilmemiş, sağlık durumu M.C.nin koğuş arkadaşlarınca dikkatlerine sunulan İnfaz Kurumu görevlileri M.C. için ne hekim çağırmış ne hastaneden randevu almış, sonuçta tıbbi müdahale çok geciktiği için M.C. ölmüştür.

54. Başvurucular ayrıca yaptıkları suç duyurusu üzerine yürütülen ceza soruşturmasının gereği gibi yapılmadan sonuçlandırıldığını, Anadolu Savcılığının kararını dayandırdığı 1. Kurul mütalaasında ölüme neden olan ihmallerle ilgili bir değerlendirme yer almadığını, Adli Tıp Kurumu Bakanlığa bağlı olduğu için 1. Kurulun mütalaasının dikkate alınamayacağını, M.C.nin koğuş arkadaşlarının ifadelerinin alınmadığını öne sürüp, M.C.nin Sağlık Kurulunun infazın ertelenmesi talebi hakkında verdiği rapordan çok kısa bir süre sonra vefat ettiğine işaret ederek Sağlık Bakanlığı çalışanlarının sorumluluğu hakkında yeterli inceleme yapılmadığını iddia etmiştir.

55. Başvurucular son olarak M.C.ye ölümünden önce yapılan muamelenin işkence boyutuna ulaştığını, M.C.nin içinde bulunduğu koşulların insan onuruna uygun olmadığını, bu kapsamdaki iddiaların da verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçsuz kaldığını ileri sürmüştür.

56. Bakanlık görüşünde devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün somut olayda başvuruculara idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabileceği, M.C.nin yakınının sağlık durumu dikkate alınarak gerekli tüm tedavi imkânlarının sağlandığı ve infazın ertelenmesi ile ilgili işlemlerle M.C.nin hastalığının teşhis ve tedavisinde gecikme veya ihmal bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucuların M.C.nin doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan ızdırap, acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde de bir delil ortaya koymadıkları, Kandıra Başsavcılığının bazı mahpusların suç duyuruları nedeniyle yürütülen soruşturmada vardığı sonuç ile Anadolu Başsavcılığınca ulaşılan neticeden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı, soruşturma işlemleri dikkate alındığında yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun da ihlal edilmediği ifade edilmiştir.

57. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formunda dile getirdikleri iddiaları yinelemişlerdir.

2. Değerlendirme

58. Başvurucuların iddialarının vasıflandırılmasına geçmeden önce belirtmek gerekir ki başvurucular, M.C.nin nasıl KOAH hastası olduğunu açıklamak amacıyla Hayata Dönüş Operasyonu'ndan söz ettikleri ve bu operasyonla ilgili bir şikâyete bulunmadıkları için operasyon sonucunda meydana geldiği iddia edilen yaralanma bu başvurunun konusu değildir.

a. İddiaların Hukuki Tavsifi Yönünden

59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, yakınları M.C.ye ölümünden önce yapılan muamelenin işkence boyutuna ulaştığını veM.C.nin içinde bulunduğu koşulların insan onuruna uygun olmadığını ileri sürseler de sözü edilen durum başvuruculara göre M.C.nin hastalığının ciddiliği bilinmesine rağmen İnfaz Kurumu görevlilerinin hareketsiz kalıp ölüm sınırına gelinceye kadar M.C.yi sağlık hizmetlerinden yararlandırmamaları şeklinde somutlaşmış ve M.C. bu nedenle vefat etmiştir. Bu sebeple başvurucuların anılan iddiası da özünde yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik olduğundan bütün iddialar yalnızca yaşam hakkı kapsamında incelenecektir.

60. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.

61. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

b. İncelemenin Kapsamı Yönünden

62. Başvurucuların İnfaz Kurumu görevlileri ile Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık merkezlerinde görevli hekimler yönünden dile getirdikleri iddialar yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında, sözü edilen görevliler hakkında etkili soruşturma yürütülmediğine yönelik iddialar ise yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmelidir.

c. Kabul Edilebilirlik Yönünden

63. Yaşam hakkının usul boyutunun gerektirdiği soruşturma türü yaşam hakkının maddi boyutu kapsamında dile getirilen iddiaların niteliğine göre belirleneceğinden ihlal iddialarının kabul edilebilirliğinin iki başlık altında incelenmesi gerekir.

i. Ceza İnfaz Kurumu Görevlilerinin M.C.nin Yaşamını Korumadığına İlişkin İddia Yönünden

64. İnfaz Kurumu görevlileri yönünden kabul edilebilirlik incelemesine başlamadan önce konuyla ilgili genel ilkeler somut başvuruyu ilgilendirdiği ölçüde ortaya konulmalıdır.

65. Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).

66. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi (yaşamı koruma yükümlülüğü) altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).

67. Sözü edilen koruma ödevini yerine getirilebilmesi için devletin -başka hususlar yanında bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda- görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53). Bu ödev, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesini ve yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir ve uygun bir tıbbi tedavinin sağlanması konusundaki eksikliklerin yaşam hakkını koruma yükümlülüğüne aykırılık teşkil edebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).

68. Anayasa Mahkemesine göre devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü (usul yükümlülüğü) ise doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız soruşturma yürütülmesini gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).

69. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

70. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

71. Öte yandan sağlık durumunun ciddiyeti bilinen ya da bilinmesi gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmetinin sunulmaması sonucu meydana geldiği ya da sağlık hizmetlerinde var olan ve yetkililerce bilinen veya bilinmesi gereken ancak ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınmadığı sistemsel veya yapısal bir işlevsizliğin hastanın sağlık hizmetlerinden yoksun kalarak ölmesine neden olduğu durumlarda da, sorumlular aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşam hakkının (maddi ve/veya usul boyutu yönünden) ihlaline neden olabilir (Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47; Ayhan Keçeli ve diğerleri, B. No: 2019/24231,23/2/2022, § 85). Bu yaklaşım özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin ceza infaz kurumu görevlilerince sağlık hizmetlerine erişimden mahrum bırakılması sonucu ölmeleri durumu için de pekâlâgeçerlidir.

72. Bahsi geçen ilkeler ışığında somut olaya dönüldüğünde başvurucuların İnfaz Kurumu görevlilerinin M.C.nin sağlık durumunu takip etmediğini, M.C.nin sağlık hizmetlerine erişim hakkının ihlal edildiğini, M.C. ölüm sınırına gelinceye kadar tedavi için harekete geçilmediğini, M.C.nin sağlık durumuna koğuş arkadaşlarının dikkat çekmesine rağmen İnfaz Kurumu görevlilerinin M.C. için ne hekim çağırdığını ne de hastaneden randevu aldığını ileri sürüp bu hususlarla ölüm olayı arasında bağ kurdukları görülmektedir. Başvuruculara göre M.C. sağlık hizmetlerinden İnfaz Kurumu görevlilerince mahrum bırakılmış, bunun sonucunda teşhis ve tedavide gecikildiği için M.C. vefat etmiştir (bkz. § 53). Bu durumda başvurucuların anılan ihlal iddiaları yönünden bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken hukuki yol elbette ceza soruşturmasıdır ancakbaşvuruya konu edilen ceza soruşturması İnfaz Kurumu görevlileri ile ilgili değildir. Nitekim başvurucular bu durumun farkında oldukları için Kandıra Başsavcılığına İnfaz Kurumu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur (bkz. § 37). Bu sebeple başvuru süresinin hesabında dikkate alınması gereken ceza soruşturması, başvurucuların Kandıra Başsavcılığına yaptıkları suç duyurusu üzerine başlatılan ceza soruşturması olup bu soruşturmakapsamında verilen nihai karar da Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13/7/2016 tarihli kararıdır. Anılan karar başvurucular vekilince 1/11/2017 tarihinde tebliğ alınmış fakatbaşvuru otuz günlük başvuru süresinden sonra, 4/4/2018 tarihinde yapılmıştır (bkz. §§2, 42).

73. Açıklanan gerekçelerle İnfaz Kurumu görevlilerinin M.C.nin yaşamını korumadıklarına ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Hekimlerin M.C.nin Yaşamını Korumadığına İlişkin İddia Yönünden

74. Başvurucuların Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık merkezlerinde görevli hekimlerin M.C.nin acil sağlık hizmetlerine olan ihtiyacını ve tedavi sağlamamanın olasısonuçlarını bilmelerine veya bilmelerinin gerekmesine rağmen M.C.yi muayene ve tedavi etmediklerine ilişkin bir iddiası bulunmamaktadır. Üstelik başvurucular, M.C.nin Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde de usulünce muayene edilmediğini ve 20/11/2014 tarihinde çekilen beyin tomografisine rağmen beyin tümörünün teşhis edilemediğini belirterek tedavi sırasındaki ihmallerden yakınmıştır. O hâlde başvurucuların iddiaları tıbbi ihmalle ilgilidir.

75. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunsa da kasıtlı olmayan eylemler açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu bakımdan genel olarak ihmal suretiyle ortaya çıkan diğer ölümlerde olduğu gibi tıbbi ihmal sonucu ortaya çıktığı iddia edilen, bir başka ifadeyle bir tedavinin kusurlu, yanlış veya gecikmiş olması ya da sağlık çalışanlarının tedavi sırasındaki koordinasyon eksiklikleri sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olaylarında da etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük; mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 37; Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Ayhan Keçeli ve diğerleri, § 84).

76. Başvurucular tıbbi ihmal iddialarını İdare Mahkemesi nezdinde açtıkları tam yargı davasında dile getirmiş ancak yargılama henüz kesin hükümle sonuçlanmadan bireysel başvuru yapmıştır. Oysa bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur.

77. Açıklanan gerekçelerle hekimlerin M.C.nin yaşamını korumadıklarına ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

78. Başvurucular; ölümünden önce M.C.ye uygulanan muamelenin kendileri için de işkence boyutuna vardığını, aylarca M.C.nin acı çekmesini izlemek zorunda kaldıklarını, yaptıkları başvurular ile basın açıklamalarının ve gösterilerin sonuç vermediğini iddia etmişler ancak iddia hakkında başkaca açıklama yapmamıştır.

2. Değerlendirme

79. Başvurucular aylarca M.C.nin acı çekmesini nasıl izledikleri konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu sebeple başvurucuların M.C.nin İnfaz Kurumunda hastalanarak ölümünün manevi dünyalarında bıraktığı etkiden şikâyet ettikleri değerlendirilmiştir.

80. Konuyla ilgili genel ilkeler şimdiye kadar verilen birçok kararda yer almıştır(örnek karar için bkz. Suphiye Durğut, B. No: 2015/3326, 15/11/2018, §§ 67-69). Sözü edilen ilkelere göre yakınları ölen başvurucuların kötü muamele yasağı bakımından mağdur olduklarının kabul edilebilmesi için ölüm olayı nedeni ile kaçınılmaz olarak yaşadıkları üzüntünün farklı bir boyut ve şekil kazanmış olması gerekir.

81. Başvuru dosyasında başvurucuların M.C.nin hastalanarak ölümünden dolayı duydukları üzüntü haricinde bu üzüntüye farklı bir boyut kazandırabilecek ve kendileriyle ilgili olarak kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasını savunabilecekleri durum tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucuların hem M.C.nin ölümünden önceki süreçle ilgili olarak hem de M.C.nin ölümü nedeniyle kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetlerinin söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.

82. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Ceza infaz kurumu görevlilerinin başvurucuların yakınının yaşamını korumadığına ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Hekimlerin başvurucuların yakınının yaşamını korumadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 27/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ahmet Canpolat ve diğerleri [2.B.], B. No: 2018/10959, 27/7/2022, § …)
   
Başvuru Adı AHMET CANPOLAT VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2018/10959
Başvuru Tarihi 4/4/2018
Karar Tarihi 27/7/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, hasta mahpusun yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen ölüm olayı ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının, ölümün ölenin yakınlarının ruhsal bütünlüğü üzerinde bıraktığı etki nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Süre Aşımı
Tıbbi ihmal veya sağlık hizmetlerine erişememe sonucu ölüm Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kötü muamele yasağı Diğer kötü muamele iddiaları Kişi Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi