logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Halis Dörtlemez [2.B.], B. No: 2018/14250, 16/3/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HALİS DÖRTLEMEZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/14250)

 

Karar Tarihi: 16/3/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

M. Emin ŞAHİNER

Başvurucu

:

Halis DÖRTLEMEZ

Vekili

:

Av. Enver Arsal YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tapulu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından makul sürede yargılanma hakkı şikayeti yönünden başvurunun ayrılmasına ve ayrılan dosyanın 2019/12772 başvuru numarasına kaydedilmesine karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu 1935 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.

11. Başvurucu, 1968 tarihli tapu kaydına göre Kocaeli'nin Kandıra ilçesine bağlı Çalköyü Seyrek İskele civarı Dereyanı Kocadüz mevkiinde bulunan 20 parsel sayılı taşınmazın malikidir.

12. Taşınmazın bulunduğu yerde 1987 yılında kısmi kadastro yapılmış ve bu kadastro çalışması sırasında başvurucuya ait taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının tespit edilmesi üzerine kadastro ekibi tarafından tescil dışı bırakılmıştır. Aynı bölgede 2005 yılında kadastral yenileme çalışması yapılmış olup kalan kısımdaki çalışmalar ise 2008 yılında tamamlanmıştır. Bununla birlikte dava konusu parselin kıyı kenar çizgisi içerisindeki durumu değişmemiştir.

13. Başvurucu, 2/4/2009 tarihli dilekçe ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne başvurarak tespit dışı bırakılan yerin kadastrosunun yapılmasını talep etmiştir. Genel Müdürlük ise cevabi yazısında taşınmazın kıyı kenar çizgisine göre kıyı tarafında kalması nedeniyle kadastro çalışmasının mümkün olmadığını belirtmiştir.

14. Başvurucu bu defa 22/7/2009 tarihli dilekçe ile devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyı çizgisi içinde kalan 390 m²'lik arsa vasfındaki taşınmaza karşılık eşdeğer başka bir arsa verilmesi, bunun mümkün görülmemesi hâlinde arsanın rayiç değeri olan 78.000 TL'nin tarafına ödenmesi istemiyle Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü nezdinde başvuruda bulunmuştur.

15. Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü 2/10/2009 tarihli cevabi yazısında; başvuru konusunun Kocaeli Valiliğine intikal ettirildiğini, millî emlak denetmen yardımcısı görevlendirilerek konunun inceleneceğini, inceleme ve işlemler sonuçlandıktan sonra talebin Bakanlıklarca değerlendirileceğini, yapılan işlemlerin sonucu hakkında sonradan bilgi verileceğini belirtmiştir.

16. Konuya ilişkin atanan 4/11/2009 tarihli müfettiş raporunda, özetle; başvurucuya ait 20 parsel numaralı taşınmazın kıyı ile kıyı kenar çizgisi arasında kaldığı, böyle alanların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan alanlardan olması nedeniyle özel mülkiyetin söz konusu olamayacağı belirtilerek başvurucunun talebi hakkında yapılacak bir işlem olmadığı sonucuna varılmıştır.

17. Başvurucu akabinde 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince 6 ay içinde talep hakkında bir cevap verilmemesi suretiyle tesis edilmiş olan 2/10/2009 tarihli idari işlemin iptali talebiyle 21/1/2010 tarihinde Kocaeli 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; söz konusu taşınmazın 1968 yılından beri tapuda kendi adına kayıtlı olduğunu, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle kadastroya tabi tutulmadığını ve bu nedenle mülkiyet hakkını kullanamaz hâle geldiğini ileri sürmüştür.

18. Mahkeme, yapmış olduğu yargılama sonucunda 10/1/2012 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. İdari mahkemelerin yerindelik denetimi niteliğinde, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak şekilde, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremeyecekleri tartışmasızdır.

ii. Başvurucunun tapuda maliki olduğu fakat kadastro çalışmalarında tescil dışı alanda bırakılan taşınmazın satın alınması veya yerine eşdeğer bir taşınmaz verilmesine yönelik idarenin yargı kararı ile zorlanamayacağı açıktır.

iii. Kıyı kenar çizgisinde kaldığı açık olan dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu ve dava konusu taşınmazın tapu iptal işlemlerine Defterdarlık tarafından başlandığı da dikkate alınmalıdır.

19. Başvurucunun temyiz ettiği karar, Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 21/1/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın gerekçesi özetle şöyledir:

i. Somut olayda başvurucunun tazminat talebinin de bulunduğu dikkate alındığında başvurucu tarafından açılan davanın iptal davası olma özelliğinin yanı sıra aynı zamanda bir tam yargı davası niteliğini de taşıdığı açıktır.

ii. 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka surette öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu hükme bağlanmış bulunmaktadır.

iii. Buna göre Mahkemece, dava konusu taşınmaza ilişkin kadastro çalışmalarının hangi tarihte tamamlandığının, başvurucunun tapusunun iptal edilip edilmediğinin, edildi ise tarihinin tespit edilerek öncelikle davanın süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, akabinde söz konusu arazinin tapusunun alındığı 1968 yılında kıyı şeridinde kalıp kalmadığının, bu tarihten sonra deniz hareketleri veya doğal olaylar nedeniyle mi kıyı şeridinde kaldığının gerekirse bilirkişi incelemesiyle belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu araştırma ve tespitler yapılmadan davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

20. Bu karara karşı Maliye Bakanlığının yaptığı karar düzeltme başvurusu neticesinde Daire 22/1/2018 tarihli kararı ile karar düzeltme talebini kabul etmiş ve İdare Mahkemesinin kararını açıklamalı olarak onamıştır. Daireye göre temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte değildir. Onama kararındaki açıklamaların özeti şöyledir:

i. Başvurucunun davalı idareye yaptığı başvuruda, dava konusu taşınmazın yerine eş değer bir taşınmaz verilmesi ya da 78.000 TL olan değerinin ödenmesi şeklinde iki talebin yer aldığı ancak bu taleplerin zımnen reddi üzerine idarenin ret yönündeki işleminin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı dikkate alındığında, uyuşmazlığın iptal davası şeklinde görülmesi gerektiği kuşkusuzdur.

ii. Diğer taraftan yukarıda anılan mevzuat hükümleri kapsamında taşınmazla ilgili işlemlere karşı itiraz ve dava sürelerinin geçtiği de gözönüne alındığında, bakılmakta olan iptal davasında dava konusu işlem yönünden bir hukuka aykırılık saptanmamıştır.

iii. Öte yandan başvurucunun, adli yargıda mülkiyet hakkı iddiasına dayalı olarak ve taşınmazın bedelinin ödenmesine yönelik olarak açacağı davada yapılacak inceleme de mezkûr davanın konusunun dışındadır.

21. Nihai karar, başvurucunun vekiline 2/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 24/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Abdullah Tantaş ve diğerleri, [G.K.], B.No: 2018/2739,15/12/2021, §§ 19-36.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Anayasa Mahkemesinin 16/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu, tapulu taşınmazının kıyı kenar çizgisi içinde kalması sonucu oluşan haksız el atma nedeniyle İdarece zararını teminen alternatif zarar giderim yöntemlerinden olan taşınmazının rayiç bedelinin ödenmesi ya da taşınmaza karşılık eşdeğer başka bir arsa verilmesi yoluna gidilmemesinden yakınmaktadır. Başvurucu sonuç olarak tapulu taşınmazı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunamaması ve tarafına herhangi bir tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık görüşünde, başvurucunun taşınmazının kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilmiştir. Bakanlığa göre bu gerçeklik nedeniyle mezkur taşınmaz üzerinde özel mülkiyetin söz konusu olabilmesi ve kazanılmış hak ileri sürülebilmesi mümkün değildir. Bakanlık ayrıca, başvurucu adına kayıtlı olan tapunun henüz iptal edilmediği göz önüne alındığında başvurucunun tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat talebiyle adli yargıda dava açması mümkün iken yanlış idari usule başvurması nedeniyle davasının reddedildiğini ve başvurucunun olağan ve etkili bir iç hukuk yolunu tüketmediğini iddia etmiştir.

27. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında; olağan hukuk yollarının tüketiminde yasal seçimlik hakkının sınırlandırılamayacağını, izlenen idari dava yolunda tüm iç hukuk yolları tüketilmiş olup adli yargı yolundaki tazminat davası yolunun da ayrıca tüketilmesi gerektiği savının usule ve hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca, esasen ortada açılmış ve tüm aşamalardan geçerek kesinleşmiş bir idari yargı kararı mevcut iken Adliye Mahkemesinde aynı konuda dava açılmasının kesin hüküm nedeniyle de mümkün olmadığını belirtmiştir.

B. Değerlendirme

28. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

29. Anayasa'nın 43. maddesi şöyledir:

"Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

31. Başvurucunun şikâyetleri ile aynı içerikteki bir başvuru daha önce Anayasa Mahkemesince incelenmiş ve karara bağlanmıştır (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 43-67).

32. Anayasa Mahkemesi; öncelikle kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazların tapuda başvurucular adına tescilli olduğu tespitinden hareketle tapuda kayıtlı olan taşınmazların Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiğini kabul etmiştir. Somut olayda başvurucular adına kayıtlı taşınmazların bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle talep edilmesine rağmen tapu kayıtları iptal edilmemiş ve taşınmazlar şeklî olarak tapuda başvurucular adına kayıtlı kalmıştır. Bununla birlikte kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olması, özel mülkiyete konu olamaması ve şeklen sahip olunan tapu senedinin herhangi bir hukuki değeri bulunmadığından kıyı kenar çizgisi tespitinin 30/11/1983 tarihinde kesinleşmesiyle başvurucular fiilî olarak mülkten yoksun kalmışlardır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine göre başvuruya konu müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir. Diğer yandan kararda 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun kıyıların ortak kullanımını düzenlemek, yararlanmaya ilişkin karar ve önlemleri almak amacıyla düzenlendiği belirtilmiş ve Kanun'un amacı çerçevesinde kıyı kenar çizgisindeki taşınmazların kamu hizmetine tahsis edildiği değerlendirildiğinde müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu da kabul edilmiştir (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 44-52).

33. Anayasa Mahkemesi anılan kararında kamu makamlarının yaptıkları bir hatayı düzeltirken makul sürede, uygun yöntemle ve tutarlı bir biçimde hareket etmeleri, bütün külfeti başvuruculara yüklememeleri gerektiğine, tapuların iptali ile ilgili olarak ise iyi yönetim ilkesinin kamu makamlarına tazminat ödeme yükümlülüğü getirdiğine vurgu yapmıştır. Anayasa Mahkemesi konuya ilişkin ihlal ve tazminat hükümleri içeren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay kararlarına atıf yapmış ve bu kararların varlığına rağmen başvuru konusu olayda başvuruculara ait taşınmazların 7/4/1977 tarihinde onaylanıp 30/11/1983 tarihinde kesinleşen kıyı kenar çizgisi içinde kalmasına rağmen bugüne kadar başvuruculara herhangi bir tazminat ödenmediği tespitinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesine göre taşınmazlar üzerinde kısıtlılığın devam ettiği bu süre zarfında tapu kayıtları şeklen iptal edilmemiş ise de başvurucuların mülkiyet hakkından dilediği gibi yararlanabilmeleri, mülkiyetini kullanabilmeleri veya ondan tasarruf edebilmeleri de mümkün olamamıştır (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 61, 62).

34. İdarenin pasif davranarak tapuların iptaline yönelik girişimde bulunmaması ve bu fiilî duruma göre de başvurucuların mülkiyet haklarını kullanamamaları nedeniyle başvurucularca açılan tam yargı davalarının hukuki el atma koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedildiği tespitinden hareketle Anayasa Mahkemesi, müdahalenin niteliği ve sonucu dikkate alınarak tapudaki şeklî kaydın tazminat istemine engel teşkil etmemesi gerekirken Dairece tazminat davası açılmasının tapunun iptali şartına bağlanmasının başvurucuların tazminat hakkının objektif hukuk kuralları yerine idarenin subjektif iradesine terk edildiği anlamına geldiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesine göre taşınmazların fiilî olarak kamu hizmetinde kullanılmadığı da nazara alındığında başvurucuların kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası açma imkânı da bulunmamaktadır (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 63-65).

35. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak kıyı kenar çizgisi tespit işleminin onaylanmasından itibaren bireysel başvuru tarihi itibarıyla yaklaşık kırk bir yıl geçmesine rağmen kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazların tapusu iptal edilmese dahi tapudaki şeklî kaydın tazminat istemine engel teşkil etmemesi gerekirken taşınmazlar üzerinde fiilî ve hukuki tasarrufta bulunulmasını imkânsız derecede zorlaştıran fiilî durum dikkate alınmadan tazminat davası açılmasının tapunun iptali şartına bağlanmasının başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatinde bulunmuştur. Dolayısıyla bu gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Abdullah Tantaş ve diğerleri, §§ 66, 67).

36. Başvuru konusu olayda da başvurucu kadastro çalışmaları sonunda taşınmazının kumluk olarak belirlenen alanda kaldığı için tespit dışı bırakılması üzerine İdareye başvurarak tespit dışı bırakılan yerin kadastrosunun yapılmasını talep etmiş ise de, başvurucunun talebi taşınmazın kıyı kenar çizgisine göre kıyı tarafında kalmış olması nedeniyle kadastro çalışmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle İdarece reddedilmiştir. Müteakiben başvurucunun bu defa da devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyı çizgisi içinde kalan arsa vasfındaki taşınmazına karşılık eşdeğer başka bir arsa verilmesi ya da arsanın rayiç değerinin tarafına ödenmesi istemiyle yaptığı terditli talebi de İdarece 6 ay içinde talep hakkında bir cevap verilmemek suretiyle reddedilmiştir (bkz. §§ 13-16). Başvurucunun anılan işlemin iptali talebiyle açtığı dava da, başvurucunun tapuda maliki olduğu fakat kadastro çalışmalarında tescil dışı alanda bırakılan taşınmazın satın alınması veya yerine eşdeğer bir taşınmaz verilmesine yönelik olarak İdarenin yargı kararı ile zorlanamayacağı ve kıyı kenar çizgisinde kaldığı açık olan dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Karar, kanun yolu sürecinin sonunda kesinleşmiştir (bkz. §§ 18-21).

37. Bu durumda somut olayda da Abdullah Tantaş ve diğerleri kararına konu olayla benzer olarak kıyı kenar çizgisi tespit işleminin onaylanmasından itibaren bireysel başvuru tarihi itibarıyla uzun yıllar geçmesine rağmen kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmaz üzerinde fiilî ve hukuki tasarrufta bulunulmasını imkânsız derecede zorlaştıran fiilî bir durumun varlığı söz konusudur. Nitekim olayda başvurucu 1968 yılından beri tapuda adına kayıtlı olan taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığından bahisle taşınmazından dilediği gibi yararlanamamış ve başvurucunun mezkur taşınmazına karşılık eşdeğer başka bir arsa verilmesi ya da arsanın rayiç değerinin tarafına ödenmesi istemiyle yaptığı terditli talebi de kabul görmemiştir. Buna göre de başvurucunun kıyı kenar çizgisi tespit işleminin onaylanmasından itibaren bireysel başvuru tarihi itibarıyla uzun yıllar geçmesine rağmen kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmaz üzerinde fiilî ve hukuki tasarrufta bulunamamasından kaynaklı mağduriyetini giderebilecek gerek idari gerekse de yargısal yolun etkin bir şekilde işletilememesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine varılmıştır.

38. Bu durumda Abdullah Tantaş ve diğerleri başvurusunda başvurucularca dile getirilen şikâyetler ile benzerlik gösteren itiraz nedenleri içeren somut başvuruda da mezkur ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmayıp mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu ve Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucu, maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

45. Somut olayda başvurucuya ait taşınmaz kıyı kenar çizgisi tespiti işlemiyle kıyıda kalmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir. Bu açıdan ihlal aynı zamanda mahkeme kararlarından da kaynaklanmaktadır.

46. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

47. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 1. İdare Mahkemesine (E.2010/90, E.2012/8) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuya Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Halis Dörtlemez [2.B.], B. No: 2018/14250, 16/3/2022, § …)
   
Başvuru Adı HALİS DÖRTLEMEZ
Başvuru No 2018/14250
Başvuru Tarihi 24/5/2018
Karar Tarihi 16/3/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tapulu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3621 Kıyı Kanunu 4
5
4721 Türk Medeni Kanunu 715
1007
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi