TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET YAĞAN VE HALİD ASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/6051)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet YAĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhittin KÖYLÜOĞLU
|
|
|
2. Halid ASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Ali BAŞARAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza davasında esaslı talep ve görüşlerin
değerlendirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 15/2/2018 ve 20/2/2018 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2018/4931 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu
yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2018/6051 numaralı bireysel başvuru dosyası
ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/6051 numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyasının kapatılmasına karar
verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 21/11/2005 ve
6/2/2006 tarihli iddianameleri ile başvurucular hakkında pek çok ülkede
faaliyet gösteren Hizb-ut Tahrir isimli örgütün üyesi olma suçundan cezalandırılmaları
talebiyle kamu davası açılmıştır.
10. (Kapatılan) İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
(Mahkeme) 24/1/2012 tarihli kararıyla başvurucuların yasa dışı terör örgütü
üyesi olma suçundan 2 yıl 6 ay hapis ve 3.666 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
hükmedilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında başvurucuların eylemlerini
değerlendirmeden önce Hizb-ut Tahririn yapısına ilişkin bazı açıklamalar
yapmıştır. Bu açıklamalar şu şekildedir:
"...HİZB-ÜT TAHRİR’in 1950 li
yıllarda Mısır'da faaliyet gösteren İhvani Müslimin (Müslüman Kardeşler)
örgütünden ayrılan Takiyüddin En Nebhani tarafından Ürdün’de kurulduğu ve
faaliyete başladığı, örgütün amacının tüm Müslümanları bir halife etrafında
toplayarak Raşidi Hilafet olarak adlandırılan Hilafet devletini kurmak olduğu,
örgütün Türkiye ile birlikte Ürdün, Suriye, Lübnan, Sudan, Kuveyt, Malezya ve
Özbekistan gibi halkın büyük çoğunluğu Müslüman olan devletlerin yanında
İngiltere, Almanya, Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde de faaliyet yürüttüğü...
Örgütün nihai amacı yukarıda da ifade
edildiği üzere Şer-i esaslara dayalı Raşidi Hilafet devletini kurmak olup,
örgüt mensupları bu amaca varmak için :
a- Kültürlendirme olarak tanımladıkları
kitleleri hizb fikirlerine ve metoduna inanan şahıslar olarak yetiştirilmesi,
b- İslamın hayata ve toplum gerçeğine
hakimiyeti sağlamak yolunda gerekli çalışmaları yürütmek suretiyle ümmetle
kaynaşmak,
c- Yönetimi teslim alarak İslami bütün
hükümleri ile uygular hale getirme ve onu bir risalet olarak tüm dünyaya taşıma
şeklinde üç aşamalı bir strateji uyguladıkları...
Örgütün Türkiye’deki yapılanmasını
incelediğimizde;
Örgütün bir Türkiye sorumlusu bulunduğu,
buna bağlı olarak faaliyet sürdüren Eyalet Komitesi (Vilayet Encümeni) olarak
adlandırılan dört kişiden oluşan bir komite tarafından yönetildiği, Eyalet
Komitesine bağlı olarak Bölge Sorumlularının (Nakiplerin) yer aldığı, Eyalet
Encümenlerinin bu bölge sorumlularından oluşturulduğu, Türkiye sorumlusu
liderliğinde ayda bir kez istişare toplantısının yapıldığı, örgütün illerde
yaptığı toplantılarda Halka (Halaka) tabir edilen bir yapının bulunduğu,
Halakaların başında örgüte Hizb-üt Tahrir örgütü mensuplarınca idari kanun
olarak kabul edilen ve kitapçık haline getirilip dağıtılan ve bir çok örgüt
operasyonunda ele geçirilen İdari Kanunun (Örgüt Anayasası) 6. maddesinde;
a) Hizbe bağlanmasına karar verilen
herkesin yada nakiplerin yardımcılarından herhangi birinin önünde Hizb-in
yeminini eder,
b) Hizbin yemini şudur; 'İslama emin bir
bekçi olacağıma, bu HİZB-ÜT TAHRİR’in görüşlerini, fikirlerini ve anayasasını,
sözlü ve fiili olarak benimseyeceğime, kendi görüşlerime aykırı olsa bile
kararlarını uygulayacağıma, içinde bir üye olarak kaldığım müddetçe gayesini
gerçekleştirmek uğruna tüm çabamı sarf edeceğime azim olan Allah’a yemin
ederim, Allah benim söylediklerime şahittir' şeklinde yemin eden ve örgüte
katılan kişiler tarafından yönetildiği ve bu toplantılara örgüt
sempatizanlarının davet edilerek örgütün amacı ve felsefesi hususunda
bilgilendirildiği;
HİZB-ÜT TAHRİR örgütünün yukarıda kısaca
açıklanan yapısı, amacı, Türkiye yapılanması, amaca ulaşmak için tespit
ettikleri yöntemleri, dosyada mevcut olan belge ve bilgiler hep birlikte
değerlendirildiğinde, HİZB-ÜT TAHRİR isimli örgütün Türkiye Cumhuriyetinin
Anayasasının 2. maddesinde belirtilen 'Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru,
milli dayanışma ve adalet anlayışı içersinde insan haklarına saygılı, Atatürk
Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayalı
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir' şeklinde tarif edilen devletin
temel niteliklerini değiştirerek yerine Şer-i esaslara dayalı Raşidi Hilafet
olarak adlandırılan bir hilafet devleti kurmayı amaçladığı,
Örgütün bu amacı gerçekleştirmek
maksadıyla illegal bir yapılanma içersine girdiği, örgüt sorumlularının
talimatları doğrultusunda basın açıklaması, örgüte eleman kazandırma maksadıyla
sohbet ve toplantılar düzenlediği, hükümet üyelerine, askeri kurumlara, Valilik
ve Emniyet Müdürlüklerine örgüt bildirilerinin posta yoluyla gönderildiği,
sempatizanların halakalarda eğitilerek örgüte üye kazandırma ve bu tür
faaliyetler ile gerekli güç ve sayıya ulaştığında mevcut Anayasal düzeni
değiştirmeyi hedeflediği tespit edilmiştir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 19.04.2004
tarih, 2004/1586 esas ve 2004/1433 karar sayılı ilamında ve benzer nitelikteki
bir çok kararında; Hizb-üt Tahrir örgütünün amacı, stratejisi, yapılanması ve
faaliyetleri itibarı ile 3713 sayılı Yasanın 4928 sayılı Yasa ile değişik 1 nci
maddesinde tarifini bulan cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen
Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni
değiştirmek, Devletin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek amacı ile kurulmuş
terör örgütü niteliğinde [olduğu]
belirtilmiştir.
...
Bu açıklamalar ışığında geçmişte veya
şuan itibarı ile silahlı bir eylemi bulunmamakla beraber uluslararası boyutta
örgütlenen Hizb-üt Tahrir örgütünün yukarıda açıklanan amaçları ve bu amaçlar
doğrultusunda çalışmaları dikkate alındığında, hedefe ulaşabilmesi için şiddete
başvuracağı ve Anayasamızın 2. maddesinde anlamını bulan Türkiye Cumhuriyetinin
temel özelliklerini ortadan kaldıracağı ve kuruluş amacı içerisinde cebir,
tehdit, baskı, sindirme vs. yöntemlerle Devletin birliği ve bütünlüğüne ve
anayasal düzenine yönelik eylemlerde bulunmak olan, ancak henüz silahlı
mücadeleyi bir yöntem olarak seçmemiş olan Hizb-üt Tahririn 3713 sayılı Yasanın
7/1 maddesinde tarifini bulan silahsız terör örgütü olduğu açıktır ..."
11. Mahkeme, Hizb-ut Tahririn yapısına ilişkin bu
açıklamalardan sonra her sanık yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapmıştır.
Başvurucu Halid Aslan hakkındaki değerlendirme şu şekildedir:
"Adı geçen sanık yargılamanın tüm
aşamalarındaki savunmalarında özetle Hizb-üt Tahrir isimli örgütün üyesi
olduğunu, örgütün silahlı mücadeleyi benimsemediğini, eylemlerinin düşünce ve
fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ve 02.09.2005
tarihindeki Fatih Camiinde yapılan basın açıklamasına katıldığını ifade
etmiştir.
Klasör 9 dizi 118 de bulunan üst arama
tutanağına göre sanığın 30/10/2005 tarihinde 89 adet 'hizbut Tahrir Türkiye
Vilayeti' antetli kartlarla yakalanmış bulunması, dizi 113 de bulunan ev arama
tutanağına göre suç unsuruna rastlanılmaması, dizi 108-109 da sanığın
02.09.2005 tarihindeki eyleme katıldığına, slogan attığına, örgüt işareti
yaptığına dair fotoğraflı tespit tutanağı, dizi 111-112 da bulunan döküman
inceleme tutanağı, dizi 1-263 arasında ele geçirilen örgüt adına düzenlenmiş
broşür ve bildiriler, Hizbüt Tahrir üyesi olduğunu kabul eden sanık savunması
ve tüm dosya içeriğine göre; sanığın 02.09.2005 tarihinde Fatih Camii önünde
yapılan basın açıklaması, slogan atılması ve pankart açılması şeklindeki eyleme
katıldığı, sanığın tüm savunma ve beyanlarında bu çalışmalarını bir amaç ve
hedef doğrultusunda gerçekleştirdiği anlaşılmakla yasa dışı terör örgütüne üye
olmak suçundan eylemine uyan 3713 sayılı Yasanın 7/1 maddesi gereğince
cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir."
12. Mahkemenin bir diğer başvurucu Ahmet Yağan hakkındaki
değerlendirmesi ise şu şekildedir:
"Adı geçen sanık yargılamanın tüm
aşamalarındaki savunmalarında özetle Hizb-üt Tahrir isimli örgütün üyesi
olduğunu, örgütün silahlı mücadeleyi benimsemediğini, hilafet düzeni kurulana
kadar mücadelesinin devam edeceğini, 02.09.2005 tarihindeki Fatih Camiinde
yapılan basın açıklamasına katıldığını ve 05.09.2005 tarihinde de bildiri
dağıtırken yakalandığını ifade etmiştir.
02.09.2005 tarihinde Fatih Caminde
yapılan basın açıklaması ve devamındaki eyleme ait tutanaklar, görüntü
kayıtları, fotoğraftan tespit tutanakları, klasör 16 dizi 134-135 de bulunan
üst arama tutanağı, dizi 115-117 de bulunan sanığın evindeki aramada ele geçen
CD lerin incelenmesine dair tutanak, dizi 111-114 ev arama tutanağına göre
sanığın ikametinde çok sayıda örgütsel CD ve döküman ele geçirilmiş bulunması,
dizi 100-104 harddisk çözüm tutanağı, dizi 99 sanığın 02.09.2005 tarihindeki
eyleme katıldığına dair fotoğraflı tespit tutanağı, dizi 64-65 de bulunan el
yazısı dökümanlardaki yazıların sanığın eli ürünü olduğuna dair ekspertiz
raporu, dizi 62-64 de bululan döküman inceleme tutanağı, dizi 60 da bulunan
sanığın üzerinde bulunan paraların örgütün parası olduğuna dair değerlendirme
raporu ve dizi 58-59 da bulunan sanığın üzerinde ele geçen bir kısım kişi
isimleri ve parasal değerlerin bulunduğu not kağıdı, klasör 17 de bulunan
Hizbüt Tahrir antetli örgütsel dökümanlar, Hizbüt Tahrir üyesi olduğunu kabul
eden sanık savunması ve tüm dosya içeriğine göre; sanığın 02.09.2005 tarihinde
Fatih Camii önünde yapılan basın açıklaması, slogan atılması ve pankart
açılması şeklindeki eyleme katıldığı, sanığın tüm savunma ve beyanlarında bu
çalışmalarını bir amaç ve hedef doğrultusunda gerçekleştirdiği, sanığın
üzerinde ele geçen para miktar ve cinsi ile bir kısım kişi isimleri ve parasal
notların bulunduğu not kağıdına göre örgüt adına para toplayıp, dağıttığı
anlaşılmakla yasa dışı terör örgütüne üye olmak suçundan eylemine uyan 3713
sayılı Yasanın 7/1 maddesi gereğince cezalandırılmasına ve ele geçen paraların
müsaderesine karar vermek gerekmiştir."
13. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/7/2017 tarihli kararı
ile hüküm onanmıştır. Başvurucular onama kararından 19/1/2018 ve 22/1/2018
tarihlerinde haberdar olduğunu beyan etmişler; 15/2/2018 ve 20/2/2018 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
14. Emniyet Genel Müdürlüğünün Hizb-ut Tahrir örgütüne
ilişkin raporu ve bu örgütle ilgili mahkeme kararları için Yılmaz Çelik
([GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, §§ 23-29) kararına bakılabilir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
15. İlgili hukuk kaynakları için Yılmaz Çelik
(aynı kararda bkz. §§ 30, 31) kararına bakılabilir.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
17. Başvurucular yargılamanın 12 yıl boyunca devam
ettiğini belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
18. Bireysel başvuru sonrasında, 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un
20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a
geçici madde eklenmiştir.
19. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat
Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
20. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolunun ilk bakışta ulaşılabilir ve
ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğunu değerlendirmiştir. Buna göre Tazminat Komisyonuna başvuru
yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat
Yüksel, §§ 27-36).
21. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
23. Başvurucu Halid Aslan; adı geçen örgütün cebir,
şiddet ve terör eyleminde bulunduğuna dair delil olmadığını, baskı, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini de hiçbir surette kullanmadığını
belirtmiştir. Bundan başka başvurucu, kanun metinlerinin hukuka aykırı bir
yoruma tabi tutulduğunu ve örgütün terör örgütü olarak kabul edilmesinin ulusal
ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmiş, ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu Ahmet Yağan; dinî inancı nedeniyle
cezalandırıldığını, Hizb-ut Tahrir isimli oluşumun bir terör örgütü olmadığını,
bu oluşumun şiddet içeren herhangi bir faaliyetinin bulunmadığını belirterek
terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmesi nedeniyle din
ve vicdan hürriyeti ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu ayrıca delil olarak kabul edilen eylemlerden birinin bir
basın açıklaması, bir diğerinin ise bildiri dağıtma olduğunu, söz konusu
eylemlerin delil olarak değerlendirilmesi nedeniyle ifade özgürlüğü ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Anayasa Mahkemesinin benzer şikayetleri incelediği Yılmaz Çelik
(aynı kararda bkz. §§ 34-36) kararındaki açıklamalardan yola çıkıldığında başvurucuların
şikâyetlerinin bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında
değerlendirmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
26. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
28. Anayasa Mahkemesi aynı mahiyetteki şikâyetleri Yılmaz
Çelik (aynı kararda bkz. §§ 45-62) kararında incelemiştir. Anayasa
Mahkemesi, derece mahkemelerinin kararlarında Hizb-ut Tahririn bir terör örgütü
olarak kabul edilmesine ilişkin olarak yeterli bir değerlendirme yapılmadığını
ve derece mahkemelerinin bazı şablon cümlelerin tekrarı görünümünde olan
kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak
belirtmediklerini tespit etmiştir. Anayasa Mahkemesi ilave olarak derece
mahkemelerinin ve Yargıtayın Hizb-ut Tahrir örgütünün bir terör örgütü olup
olmadığına yönelik hiç değilse bir kere değerlendirmede bulunması,
gerekçelerini başvurucunun temel iddiaları ile mahkemelerin resen tespit
edecekleri ve yargılamanın doğasının gerektirdiği sorulara cevap verebilecek
nitelikte hazırlaması gerekirken bunu yapmadıkları sonucuna ulaşmıştır. Anayasa
Mahkeme bu gerekçeyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar
vermiştir.
29. İlk derece mahkemesinin başvurucuların mahkûmiyetine
ilişkin kararının gerekçesi ile Yargıtay ilamı incelendiğinde Hizb-ut Tahririn
bir terör örgütü olarak kabul edilmesine dair yeterli bir değerlendirme
yapılmadığı, başvurucuların bu yöndeki iddialarının gerekçede tartışılmadığı,
mevcut başvuruda da anılan Yılmaz Çelik kararından ayrılmayı gerektiren
bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucuların
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
kapsamında gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
31. Başvurucular, ihlalin tespiti ve tazminata
hükmedilmesi taleplerinde bulunmuşlardır.
32. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
33. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
34. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin
yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
35. Başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar haklarının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
36. Bu durumda Yılmaz Çelik (aynı kararda bkz. §
69) kararında da belirtildiği üzere gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan
kaldırılmasından ve ihlal kararı verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa
Mahkemesinin belirttiği ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir.
Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (Kapatılan)
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyalarının devredildiği mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
37. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve
3.600 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkı ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
(kapatılan) İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (E.2007/247, K.2012/3)
dosyalarının devredildiği mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekalet ücretinden oluşan
toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.