TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEVFİK DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/9684)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucu
|
:
|
Tevfik DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan
başvurucunun göndermek istediği mektuba el konulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne
karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme
suçundan tutuklu olarak Aydın E Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
10. Başvurucu başka bir ceza infaz kurumunda tutuklu
olarak bulunan eşine 16/2/2018 tarihinde, on sayfadan oluşan bir mektup ve
ekinde bir fotoğraf göndermek istemiştir. Yapılan inceleme neticesinde mektupta
genel olarak başvurucunun eşine olan özlemini, ceza infaz kurumunda yaşadığı
sıkıntıları ve duygularını dile getirdiği, bu bağlamda şiirlere yer verdiği
görülmüş; bununla birlikte yaşadığı yargılama sürecinin adil yürütülmediğine,
eşi ve kendisi hakkındaki suç isnadının yersiz olduğuna ilişkin açıklamalar
yaptığı anlaşılmıştır.
11. İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonu (Komisyon)
16/2/2018 tarihinde düzenlediği tutanakla; mektubun tamamen sakıncalı ifadeler
içerdiğini ve gönderilmesi konusunda tereddüt oluştuğunu belirtilerek mektupla
ilgili karar alınmak üzere mektubu Disiplin Kurulu Başkanlığına (Disiplin
Kurulu) göndermiştir. Disiplin Kurulu 19/2/2018 tarihinde mektubun tamamının
gönderilmemesine karar vermiştir. Anılan kararda; mektubun tamamen sakıncalı
ifadeler içerdiğine yönelik kanaat bildiren Komisyon tarafından düzenlenen
tutanak dikkate alınarak, bu tür yazışmaların kurumda istenmeyen olaylara neden
olabileceği ve olumsuz sonuçlara yol açabileceği ifade edilmiştir.
12. Başvurucu anılan karara karşı Aydın İnfaz Hâkimliğine
(İnfaz Hâkimliği) yaptığı itirazında; iftira ve yalanlarla terörist ilan
edilerek özgürlüğünün elinden alındığını, sesini duymadığı, göremediği eşine
yazdığı mektuplara da haksız yere el konulduğunu belirtmiştir. Mektuba el
konulmasının hukuki bir dayanağının bulunmadığını, mektupta güvenliği tehlikeye
düşürecek ifadeler mevcut olmadığını, terörün her türlüsünü kabul etmeyen biri
olduğunu belirtmiştir. Mahkeme başvurucunun itirazını 26/2/2018 tarihli kararla
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; mevzuat hükümleri ve Disiplin Kurulu kararı
tekrarlandıktan sonra mektubun kısmen sakıncalı ifadeler içerdiği, itiraza konu
kararın doğru olduğunun anlaşıldığı değerlendirmesine yer verilmiştir.
13. Başvurucu tarafından bu karara karşı Aydın 1. Ağır
Ceza Mahkemesine yapılan itiraz 7/3/2018 tarihli kararla reddedilmiştir.
Kararda; İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu, başvurucunun
itirazlarının yerinde olmadığı belirtilmiştir.
14. Nihai karar 14/3/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 28/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Ahmet Temiz B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20; Tayfur Tunç, B. No: 2017/36327,
10/3/2020, §§ 15-28; Rıdvan Türan, B. No: 2017/20669, 10/3/220, §§
15-28; Ahmet Kağanarslan ve diğerleri, B. No: 2017/16227, 10/3/2020, §§
18/31.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
18. Başvurucu uzun süredir tutuklu olması nedeniyle
bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını
belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; kendisi gibi tutuklu olan eşiyle sesli ya
da görüntülü görüşme imkânının olmadığını, mektup vasıtasıyla hasret gidermeye
çalıştığını ancak eşine yazdığı mektuplara sürekli bir şekilde el konulduğunu
belirtmiştir. Eşine gönderdiği, tamamen aşk, özlem, hüzün, şiir, dua, hatıra ve
hayal yüklü mektubunun el koyma gerekçesinde belirtilen, kurumda istenmeyen
olaylara nasıl sebep olacağını anlamadığını ifade etmiştir. İnfaz kurumunda
kaldıkları süre zarfında eşinin ve kendisinin disiplin suçu bile olmadığını,
kurum için nasıl bir tehlikeye sebep olabileceklerinin ortaya konulmadığını,
mektubunda sakıncalı ifade bulunmadığını, uygulamanın keyfî olduğunu vurgulayan
başvurucu yapmış olduğu itirazların haksız olarak reddedildiğini belirterek
ifade özgürlüğü ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde; başvurucunun göndermek istediği
mektubun sakıncalı görülerek muhatabına gönderilmemesi şeklinde müdahalenin
kanuni dayanağının mevcut olduğu, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi meşru amacını taşıdığı, ayrıca demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olmadığı ve müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla orantılı
olduğu belirtilmiştir. İlgili kararların yeterli gerekçe içerdiği, kararlardaki
tespit ve sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olduğu, Anayasa’da yer
alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı veya açık bir keyfîlik
içermediği değerlendirmesine yer verilmiştir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek istediği mektubun Disiplin
Kurulunca sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür
başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, §
23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek,
B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148,
7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa
Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24; Tayfur Tunç, § 36; Rıdvan
Türan, § 36). Somut başvuruda da bu durumdan ayrılmayı gerektirecek bir
durum bulunmamaktadır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı
anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
24. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında
bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine
konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik
posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693,
16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31).
25. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet
Temiz, § 32).
26. Somut olayda Disiplin Kurulu, başvurucunun göndermek
istediği mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar
vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun
haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
27. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, Anayasa'nın
22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı
takdirde Anayasa'nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler,
...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin
...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
28. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve
somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Ahmet Temiz, § 36).
(1) Kanunilik
29. Anayasanın 13. ve 22. maddeleri uyarınca haberleşme
hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli
bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir (Ahmet
Temiz, §§ 37, 38).
30. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (aynı kararda
bkz. §§ 37-46) kararında, somut olayda da uygulanan 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 68. maddesinin
hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve
sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik
ölçütünü karşıladığı tespiti yapılmıştır. Öte yandan Anayasa'nın haberleşme
hürriyetinin düzenlendiği 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu
sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne
uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra
üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları
kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu
kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça
düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda
ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, §§
74-76; Ahmet Temiz, § 41).
(2) Meşru Amaç
31. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin meşru
kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet
Temiz, § 47).
32. Somut olayda haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ile disiplinin sağlanması, kamu
düzeninin ve güvenliğinin sağlanması kapsamında yapıldığı, bu bağlamda
yazışmaların denetlenmesine yönelik uygulamanın meşru amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel
İlkeler
33. Tutuklu ve hükümlüler, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptir (Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, §
27; Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, §
65). Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin haberleşme hürriyeti de Anayasa ve
Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Ahmet Temiz, § 66; Musa Kaya
(2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 62).
34. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi kurumda
güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması
durumunda tutuklu ve hükümlülerin sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Ahmet Temiz, § 66).
35. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır
ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek
üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük
ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
36. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat
Üstündağ, § 46).
37. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen
amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
(b) Hükümlü ve
Tutukluların Mektuplarının Denetlenmesi Suretiyle Haberleşme Hürriyetine
Yapılan Müdahalelerin Demokratik Toplum Gereklerine Uygunluğunun Denetiminde
Gözetilmesi Gereken Hususlar
38. Ceza infaz kurumu yetkilileri, mektup gönderme ve
almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya
ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde
bulundurarak dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara
yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Kahraman
Güvenç, B. No: 2013/2072, 3/2/2016, § 49; Musa Kaya (2), § 66; Orhan
Bingöl, B. No: 2016/9154, 12/11/2019, § 29; Mustafa Baysal, B. No:
2016/58482, 11/9/2019, § 33, 34).
39. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması
gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Ahmet Temiz, § 58; Musa Kaya
(2), § 54; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
40. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ahmet
Temiz, §§ 64, 65; Özkan Kart (2), §§ 66, 67). Orantılılık ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler
için bkz. Mehmet Koray Eryaşa, § 89; Veysi Aktaş (2), B. No:
2015/15982, 6/2/2019, § 36).
41. Haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale
bakımından adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının tespitinde müdahaleyi
gerçekleştiren kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin karar gerekçesi büyük
önem taşır. Kamu makamlarının ve derece mahkemelerinin temel hak ve
özgürlüklere yönelik müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve
orantılı olduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyma yükümlülüğü
vardır. Aksi durumda temel haklara yönelik müdahalelerin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla haberleşme hürriyetine gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince
ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler
Anayasa'nın 22. maddesini ihlal edecektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 67, 68; Musa Kaya (2), §§ 64-66; Mehmet Reşit Arslan
(3), B. No: 2013/1770, 10/3/2016, §§ 48, 49; Kahraman Güvenç, B.
No: 2013/2072, 3/2/2016, §§ 43, 44).
42. Mevcut başvuruya benzer şikâyetlerde derece
mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli sayılabilmesi için kararlarda bulunması gereken ve benzer
başvuruların koşullarına göre değişebilecek unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
i. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
makul nedenler, somut olayın tüm koşulları dâhilinde objektif bir gözlemciyi
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü
olgu ve bilgilerle, somut mektuba özgü kabul edilebilir makul gerekçelerle
açıklanmalıdır. Sakıncalı bulunan mektuptaki hangi ifadelerin hangi nedenlerle
ceza infaz kurumu güvenliğini tehlikeye düşürdüğünün somut verilere dayanılarak
gerekçelendirilmesi gerekir. 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri
hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe
yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve
telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise
gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Ceza infaz kurumu disiplin kurulu kararında
veya infaz hâkimliğinin kararında sadece bu madde hükmünün yazılmış olması
ilgili ve yeterli gerekçe sayılmaz (benzer değerlendirmeler için bkz. Ahmet
Temiz, §§ 69, 70; Ramazan Vural, §§ 71, 72; Musa Kaya (2), §
67; Kahraman Güvenç, §§ 50-52; Mehmet Reşit Arslan (3), §§ 56-58;
Ercan Oral, B. No: 2013/3827, 3/2/2016, §§ 43, 44; Musa Kaya (3),
2013/3828, 1/12/2015, §§ 60, 61; Veysel Kaplan, B. No: 2013/1830,
18/11/2015, §§ 63-65; Turan Günana (4), B. No: 2013/8554, 4/11/2015, §§
67, 68; Abdulvahap Kavak, B. No: 2013/7477, 6/10/2015, §§ 66, 67;
Mustafa Aydin, § 74; Akif İpek, §§ 72-74; Eren Yıldız, §§
80, 81; Mehmet Sabri Yakut, B. No: 2013/9709, 23/3/2016, §§ 48-50; Cumali
Karsu, B. No: 2014/971, 19/4/2017, §§ 33, 35; Özkan Kart (3), B. No:
2016/2251, 12/6/2019, § 34; Orhan Bingöl, § 35; K.Ö., B. No:
2017/34068, 28/1/2020, §§ 35, 36).
ii. Mektubun içeriği ile birlikte muhatabının kim olduğu
da yapılan değerlendirmede dikkate alınmalı, mektubun bu muhataba
gönderilmesinin hangi nedenlerle ceza infaz kurumu güvenliğini ve kamu düzenini
tehlikeye düşüreceği açıklanmalıdır. Muhatabın kim olduğuna yönelik olarak
imkânlar ölçüsünde bir araştırma yapılması, bu hususta idari ve yargısal
makamlarca elde edilen bilgilerin karar gerekçelerine yansıtılması
gerekmektedir (Ercan Oral, § 40; avukata gönderilen mektup ile
ilgili olarak bkz. Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016, § 56; Süleyman
Araç, B. No: 2016/9882, 12/6/2019, §§ 39-41; hükümlünün avukatına ve
vasisine gönderdiği mektuplar ile ilgili olarak bkz. Mehmet Reşit Arslan (3),
§§ 53, 54, 56-58; başbakana gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Abdulvahap
Kavak,§ 66; milletvekillerine gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Kahraman
Güvenç, §§ 47, 50; Mecit Şahinkaya ve Tamer Korkmaz, B. No:
2016/463, 12/9/2019, § 39; bir siyasi partinin genel merkezine gönderilen
mektup ile ilgili olarak bkz. Mehmet Sabri Yakut, §§ 43, 44;
gazetecilere gönderilen mektup ile ilgili olarak bkz. Musa Kaya (2), §
60; Ercan Oral, § 44; Mustafa Baysal, §§ 33, 34; sivil toplum
kuruluşlarına ve insan hakları derneklerine gönderilen mektup ile ilgili olarak
bkz. Orhan Bingöl, §§ 31-33; Keyfo Başak ve Şeyhmus Musa, B. No:
2015/17258, 20/9/2018, § 36; Murat Türk (5), B. No: 2016/2826,20/9/2018,
§§ 36, 37;Naif Bal, B. No: 2015/17982, 20/9/2018, § 42; Mustafa Aydin,
§ 71; Musa Kaya (2), § 66; Akif İpek, § 72; Ramazan Vural,
§ 71).
iii. Mektup içeriği hakkında yapılan değerlendirmede
mahpus hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate
alınması gerekir (Ahmet Temiz, § 67; Mehmet Reşit Arslan (3), §
48; Kahraman Güvenç, § 43; Musa Kaya (2), § 57; Veysel
Kaplan, § 60; Mustafa Aydin, § 68; Murat Karayel, B. No:
2013/2125, 16/9/2015, § 70; Ramazan Vural, § 68; Eren Yıldız, §
69). Söz konusu bilgilerin somut mektubun alınması veya gönderilmesine olan
etkilerinin (terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının haberleşmelerine neden olan yahut örgüt üyeleri arasında
motivasyonu artırmaya yönelik mektuplar gibi) karar gerekçelerinde
gösterilmelidir.
iv. Her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde
mektubun tamamının alıkonulmasına karar vermek yerine mektup içinde sakıncalı
olduğu değerlendirilen bazı cümlelerin okunmayacak şekilde karalanarak mektubun
gönderilmesinin veya muhatabına verilmesinin mümkün olup olmadığı
değerlendirilmelidir. Bu şekilde mektubun tamamının alıkonulması şeklindeki
müdahalenin orantılı olup olmadığı ortaya konulmalıdır (Musa Kaya (3),
§§ 69, 70; Mehmet Çelebi Çalan (6), B. No: 2016/14536, 10/12/2019, § 31;
Osman Evcan, B. No: 2016/10176, 12/6/2019, § 35; Murat Karayel (6),
B. No: 2013/5034, 9/3/2016, § 45; Zeyni Arat, B. No: 2013/3951,
18/2/2016, § 46; Turan Günana (4), § 73; Ahmet Temiz (4), B. No:
2013/6208, 18/11/2015, § 65; Özkan Kart (2), § 72).
(c) İlkelerin
Olaya Uygulanması
43. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde ceza infaz
kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan
müdahalelerin mektubu gönderen, mektubun muhatabı ve mektup içeriği gözetilerek
mektuba özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi ve haberleşme hakkının
kötüye kullanıldığının objektif bir şekilde ortaya konulması gerektiği
söylenebilir. Dolayısıyla bu kapsamda öncelikle mektubun içeriğindeki hangi
sözlerin neden sakıncalı olduğu yeterli bir gerekçe ile gösterilmek zorundadır.
Ayrıca yazışmanın kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde sakıncalı görülen
kısımların çizilmesi suretiyle yazışmanın muhatabına ulaştırılma imkânının olup
olmadığı hususunun da ilgili kararlarda tartışılması gerekir.
44. Somut olayda mektubun alıkonulmasına yönelik Disiplin
Kurulu kararında, gönderen, muhatap ve içerik gözetilerek başvuruya konu on
sayfalık mektup içeriğinde yer alan hangi sözlerin muhatabına ulaştırılmasının
ne suretle sakıncalı olduğu açıklanmadan mektup içeriğinin kurumda istenmeyen
olaylara neden olabileceği şeklindeki soyut bir gerekçeyle mektubun tamamının
sakıncalı olduğu ifade edilmiştir. İnfaz Hâkimliğinin ise bu gerekçeyi
tekrarlamakla birlikte Disiplin Kurulu kararından farklı olarak mektubun kısmen
sakıncalı ifadeler içerdiğini belirtmesine rağmen, mektubun hangi kısmının
neden sakıncalı olduğuna ve sakıncalı görülen kısımların çizilerek
gönderilmesinin mümkün olup olmadığına ilişkin bir gerekçe sunmadığı
görülmüştür. Dolayısıyla Disiplin Kurulu ve derece mahkemelerinin kararlarında,
mektubun alıkonulmasına dair mektupla ilişkili, somut bilgilere dayalı ve
yeterli bir gerekçe ile mektubun 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinde yer
verilen sebeplerden en az birini içerdiğinin açıkça ortaya konulamadığı
anlaşılmıştır. Öte yandan gerek Disiplin Kurulu kararında gerekse derece
mahkemelerinin kararlarında, anılan mektubun alıkonulmasını gerektirecek
boyutta İnfaz Kurumunda düzeni ve güvenliği tehlikeye sokan koşulların
bulunduğuna dair herhangi bir gerekçeye de yer verilmemiştir.
45. Sonuç olarak somut olayda kamu düzeninin korunmasına,
suçun önlenmesine, ceza infaz kurumunda disiplinin ve güvenliğin sağlanmasına
yönelik kabul edilebilir makul gereklilikler somut bilgilere dayalı olarak
ortaya konulmadığından, diğer bir deyişle başvurucuların göndermek istediği
mektupların alıkonulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale
ilgili ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığından müdahalenin demokratik
bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır (benzer yönde
değerlendirmeler için bkz. Tayfur Tunç, §§ 57-60; Rıdvan Türan,§§
57-60; Ahmet Kağanarslan ve diğerleri, §§ 58-61).
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir
veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
48. Başvurucu, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılarak
mektubun muhatabına gönderilmesini ve manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından
söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani
ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle
ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan
karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması,
varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, §§ 55, 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
52. İncelenen başvuruda, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin
Kurulu Başkanlığının başvurucunun mektupları ile ilgili yeterli gerekçe
içermeyen mektup değerlendirme kararı nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idari işlemden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali
giderememiştir.
53. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Aydın İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
54. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğin haberleşme hürriyetine yönelik
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Aydın İnfaz Hâkimliğine (E.2018/305, K.2018/332) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Aydın 1. Ağır Ceza
Mahkemesine (2018/560 D.İş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/2/2021
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.