logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Aykut Demir [1. B.], B. No: 2019/10777, 23/5/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYKUT DEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/10777)

 

Karar Tarihi: 23/5/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Aykut DEMİR

Vekili

:

Av. Ali GÜMÜŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/3/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1979 doğumlu olan başvurucu, Trakya Kalkınma Ajansı (Kurum) bünyesinde 10/5/2010 tarihinden itibaren uzman personel statüsünde çalışmaya başlamış; en son idari ve mali işler birim başkanı olarak çalışmakta iken 27/7/2016 tarihli Yönetim Kurulu kararına istinaden 1/8/2016 tarihli bildirimle başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.

7. Başvurucu, Yönetim Kurulu kararına karşı 15/8/2016 tarihli dilekçe ile savunma yapmış; genel sekreterin iş akdinin feshine ilişkin olarak şifahen bilgilendirme yaptığını, Bank Asyaya para yatırdığı ve geçmişte Zaman gazetesine abone olduğu gerekçesiyle iş akdinin feshedildiğini öğrendiğini belirtmiştir. Hiçbir zaman Bank Asyaya para yatırmadığını, sadece 2013 Ocak ayı ile 2015 Haziran ayları arasında Bank Asyanın kredi kartını kullandığını, bu kart münasebetiyle otomatik olarak Banka tarafından adına bir hesap açıldığını, bu hesapta hiçbir bankacılık işlemi yapmadığını ifade etmiştir. TMSF'den gelen yazıdan, bu hesap tanımının kredi kartı kullanımı için teknik bir zorunluluk olduğunun açıkça anlaşıldığını belirten başvurucu; kredi kartının kullanım amacını da ayrıca açıklamıştır. Buna göre 2013 yılı Ocak ayında umre ziyareti yapmak için başvuruda bulunduğunu, finansal durumu nedeniyle umre ücretini nakit olarak karşılayamayacağını belirttiğinde firma yetkilileri tarafından katılım bankalarına yönlendirildiğini, bu kapsamda Türkiye Finans ve Bank Asyaya başvurduğunu ifade etmiştir. Türkiye Finans Bankın 3.000 TL tutarındaki kart limiti teklifine karşılık Bank Asyanın 5.000 TL limit teklif etmesi sebebiyle bu kartı aldığını ifade eden başvurucu, kart ekstreleri incelendiğinde rutin bankacılık işlemleri dışında bir işlemin olmadığının görüleceğini beyan etmiştir. Ayrıca 2014 yılı boyunca evlilik hazırlığı için harcamalar yaptığını belirten başvurucu, toplamda yapılan tüm harcamaların umre ve evlilik alışverişleri ile ilgili olduğunu ifade etmiştir. Zaman gazetesi aboneliğinin ise 2011-2012 dönemine ait olduğunu, bu dönem devletin ve milletin menfaatine yayın yapıldığına inandığı için abonelik kaydı yaptırdığını ancak aboneliğini sürdürmediğini belirtmiştir.

8. Öte yandan başvurucu; feshin geçersizliğinin tespit edilmesi, işe iadesi ile haksız fesihten kaynaklanan tazminat ve hak ettiği ücretlerin ödenmesine karar verilmesi talebiyle işveren aleyhine 22/8/2016 tarihinde Tekirdağ İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde işe iade davası açmış; somut hiçbir gerekçe ileri sürülmediğini belirterek feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia etmiştir.

9. İşveren tarafından sunulan cevap dilekçesinde; Yönetim Kurulu kararındaki hususların kamu kurumu niteliğinde olan davalı Kalkınma Ajansı açısından haklı nedenle fesih teşkil ettiği, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK)hükümleri doğrultusunda ilgili KHK kapsamında söz konusu değerlendirmenin yapılabilmesi için somut delile ihtiyaç olmadığı, Kurumun kanaatinin yeterli olduğu, buna mukabil Yönetim Kurulu tarafından emniyet müdürlüklerinden, olağanüstü hâl bürolarından ve merkezi yönetimden (İçişleri ve Kalkınma Bakanlıkları) gelen istihbari bilgilerin de dikkate alındığı belirtilmiş ve davanın reddi talep edilmiştir.

10. Başvurucu 9/12/2016 tarihli beyan dilekçesiyle Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile irtibatı ve iltisakının tespiti için Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık), emniyete, Millî Eğitim Bakanlığına, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF), Dernekler İl Müdürlüğüne ve olağanüstü hâl bürosuna müzekkere yazılmasını talep etmiştir. TMSF'den gelen cevabi yazıda, başvurucu hakkında 9/1/2013 tarihli hesap açılış bilgisinin bulunduğu, söz konusu hesabın Bankanın o dönemki uygulaması kapsamında kredi kartlarının mutlak surette bir cari hesaba bağlı olarak basılabilmesi sebebiyle ve bu amaçla açıldığı belirtilmiş; öte yandan hesap açılış tarihinden itibaren herhangi bir bankacılık işleminin bulunmadığı, dolayısıyla mahkeme dosyasına hesap ekstresi gönderilemediği bilgisi verilmiştir.

11. Mahkeme 18/1/2017 tarihli karar duruşmasında başvurucunun tanıkları ile tarafların iddialarını dinlemiş ve davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Yapılan yargılama, iddia, savunma, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde: davalı işveren 25/01/2006 tarihli resmi gazetede yayınlanan Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri hakkında ki 5449 sayılı Kanun gereğince kurulmuş kamu görevi yapan bir ajanstır. Kamu görevi yapan kurum ve kuruluşlarda yasa dışı örgütlerle bağlantısı olan kişilerin soruşturması ve araştırılması yapılarak çalıştırılmaması esastır.... davacı bu çerçevede işçi statüsünde olup davacının terör örgütü ile bağı, üyelik veya mensubiyet düzeyinde olması şart olmayıp iltisak ya da irtibatının olması yeterli olup bu iltisak ya da irtibatının subut derecesinde olmasına da gerek bulunmayıp feshe yetkili kurumun bu konudaki değerlendirmesi yeterli olduğundan ve davalı ajansın feshe yetkili yönetim kurulunca fesih işlemi gerçekleştirildiğinden yapılan fesih 667 sayılı kanun hükmünde kararname kapsamında geçerli bir fesih olduğundan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

12. Başvurucu 25/1/2017 tarihli dilekçesiyle anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürdüğü beyanları tekrar ederek ispat yükünün işverende olduğunu, buna mukabil ne işverenin sunduğu belgelerde ne de gerekçeli kararda FETÖ/PDY iltisakına ilişkin soyut bir iddianın dışında bir bilgi ve belge yer almadığını, hakkında bir soruşturma yahut kovuşturmanın da bulunmadığını, Mahkemenin yeterli inceleme ve araştırma yapmadığını ileri sürmüştür. Davalı işveren ise cevap dilekçesinde önceki iddialarını tekrarlamış ve davanın reddini talep etmiştir.

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi 25/1/2018 tarihli kararla iş sözleşmesinin 667 sayılı KHK kapsamında feshedildiğini, davalı Kurumun yasal yapısı gözönüne alındığında ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf talebinin reddine hükmetmiştir.

14. Başvurucu, istinaf kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuş; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 5/11/2018 tarihinde, başvurucu hakkında adli ve idari yönden FETÖ/PDY soruşturması olup olmadığının, feshe ilişkin varsa yazışma ve belgelerin ilgili savcılıklardan ve Kurumdan sorulmak üzere Bölge Adliye Mahkemesine geri gönderilmesine karar vermiştir. Bu kapsamda Başsavcılık ve Kuruma yazılan müzekkerelere cevaplarda başvurucu hakkında herhangi bir adli yahut idari soruşturmanın bulunmadığı bilgisi verilmiştir.

15. Öte yandan başvurucu 26/12/2018 tarihli dilekçeyle daha önce Yönetim Kurulu kararına karşı 15/8/2016 tarihli dilekçeyle yaptığı savunmayı tekrarlamış, 18/2/2013 tarihinde otuz günlük Suudi Arabistan vizesi aldığını, 26/2/2013 ve 12/3/2013 tarihleri arasında umre ziyaretinde olduğunu, 2014 yılında da evlilik hazırlığı için karttan harcama yaptığını belirterek buna ilişkin evrakı derece mahkemesine ibraz etmiştir. Bank Asya ile ilgili tüm bilgi ve belgelerin esasen Tekirdağ Valiliği Olağanüstü Hâl Bürosuna 26/9/2016 tarihli dilekçe ile sunulduğunu belirten başvurucu, bu dilekçenin Olağanüstü Hâl Bürosunca davalı Kuruma iletildiğini ancak iki yıldır esasa ilişkin bir inceleme yapılmadığını belirtmiştir.

16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 11/2/2019 tarihli kararla Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nun 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 11/02/2019 gününde oybirliği ile karar verildi."

17. Nihai karar 6/3/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 27/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

19. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-26.

B. Yargıtay Kararları

20. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üysi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

21. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

22. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.

Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği , bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."

23. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.

Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.

Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."

24. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/3/2018 tarihli ve E.2018/464, K.2018/6086 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda; davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından şüpheyi haklı kılacak güçte somut delillerin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında Mahkemece öncelikle yapılacak iş; davacının banka kayıtları getirtilerek özellikle adı geçen Bank Asya da hesabının hangi tarihler arasında açık olduğu, bankaya toplu para yatırma ve çekme işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise hangi tarihler arasında hangi sebeplerle yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve istihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi teknolojileri Kurumundan davacının hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığının emniyet veya diğer güvenlik güçlerinden sorularak gelen yazı cevaplarının dosyaya getirtilmesi gerektiği gibi, ayrıca, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin de araştırılarak toplanması gerekmektedir. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için belirtilen yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve toplanacak deliller dosya içeriği ile yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 23/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu; iş akdinin herhangi bir açıklama yapılmaksızın feshedildiğini, yargılama sürecinde somut bir gerekçe ortaya konulamadığını, derece mahkemelerince yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını ileri sürmüştür. Temyiz incelemesi sürecinde verilen ara kararı ile dosyaya sunulan belgelerden sadece Bank Asya tespitinin bulunduğunu ancak buna dair yaptığı savunmanın dikkate alınmadığını ifade eden başvurucu, Bank Asya hesabının umre ziyareti amacıyla aldığı kredi kartı kapsamında otomatik olarak açıldığını, TMSF'den gönderilen yazıdan da anlaşılabileceği üzere hesapta hiçbir işlem yapılmadığını, kredi kartını ise rutin bankacılık faaliyetleri kapsamında kullandığını belirtmiştir. Yargılama sürecinde iddia ve itirazlarının değerlendirilmediğini, gerekçesiz şekilde hüküm kurulduğunu ifade eden başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde; temyiz incelemesi sürecindeki ara kararına istinaden davalı Kurum tarafından başvurucu hakkında elde edilen belgelerin Yargıtaya gönderildiği, başvurucu hakkında herhangi bir ceza soruşturması yahut kovuşturması bulunmamakla beraber Bank Asyada hesabının olduğu ve kredi kartı kullandığı, ayrıca Zaman gazetesi aboneliğinin tespit edildiği, bu tespitleri başvurucunun da kabul ettiği ve yargılama boyunca iddia ve itirazlarının değerlendirildiği, tanıklarının dinlendiği, bilgi ve belgelerin incelendiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel iddiasının iş akdinin hukuka aykırı bir şekilde feshedildiği, buna dair açılan işe iade davasının ise iddia ve itirazları incelenmeksizin, Bank Asya tespitinin terör olayları ile bağlantısı ortaya konulmadan reddedildiği hususuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının bu kısmının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

33. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

34. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

35. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Somut olayda 1976 doğumlu olan başvurucu 2010 yılından itibaren Trakya Kalkınma Ajansı nezdinde çalışmış, en son idari ve mali işler birim başkanı olarak görev yapmakta iken 2016 yılında Yönetim Kurulu kararına istinaden başvurucunun iş akdi terör örgütü ile irtibatı/iltisakı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işe iade istemiyle dava açmıştır.

37. Tekirdağ İş Mahkemesi 19/1/2017 tarihli gerekçeli kararında fesih işleminin geçerli sebeple yapıldığını belirterek davanın reddine hükmetmiş; gerekçeli karar istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir (bkz. §§ 11-16).

38. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 31-35).

39. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

40. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

41. Başvuruya konu olayda derece mahkemesi kararlarına yansımamakla birlikte başvurucunun iddiaları, yargılama dosyasına giren belgeler ve yine bu kapsamda Bakanlığın görüş yazısına göre iş akdinin feshine dayanak olan hususlar; başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunması, kredi kartı kullanması ve gazeteye abone olmasıdır.

42. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden önce FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen bazı ticari kuruluşlara ve finans kuruluşlarına yönelik idari birtakım tedbirlere başvurulmuştur. Bu bağlamda TMSF 3/2/2015 tarihinde örgütün finans merkezi olduğu gerekçesiyle Bank Asya yönetimine el koymuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ise Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35).

43. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı, örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır.

44. Başvuruya konu olayda başvurucu, idari ve yargısal süreçlerde sunduğu dilekçe ve belgelerde Bank Asyaya ilişkin tespitlere ve gazete aboneliğine ilişkin detaylı savunma yapmış, buna ilişkin belgeler ibraz etmiştir (bkz. §§ 7-15). Buna mukabil derece mahkemeleri hiçbir aşamada söz konusu iddialara ilişkin bir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu noktada derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir neden bulunup bulunmadığı hususlarını açıklığa kavuşturmasıdır. Dolayısıyla söz konusu kararlarda başvurucunun silahlı terör örgütüne aidiyeti, terör örgütüyle iltisakı veya irtibatı olduğu için işverenle güven ilişkisinin bozulduğunu gösteren ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunduğu söylenemeyecektir (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 140).

45. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

46. Sonuç olarak gerekçeli kararda işvereni şüphe feshine götüren sebeplere yer verilmiş ise de bu sebepler karşısında başvurucunun iddia ve itirazlarının incelendiği, değerlendirildiği hususunda bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.

47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

48. Başvurucu, ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle çalışma hakkı ile suç ve cezada kanunilik ilkesinin de edildiğini ileri sürmüştür.

49. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

50. Başvurucu; ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.

51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

53. Dosyadaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvurucu harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tekirdağ İş Mahkemesine (E.2016/411 K.2017/11) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Aykut Demir [1. B.], B. No: 2019/10777, 23/5/2023, § …)
   
Başvuru Adı AYKUT DEMİR
Başvuru No 2019/10777
Başvuru Tarihi 27/3/2019
Karar Tarihi 23/5/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 2
18
19
20
21
25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi