TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
TARIK YÜKSEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/1255)
|
|
Karar Tarihi: 10/11/2022
|
R.G. Tarih ve Sayı: 4/1/2023-32063
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Tarık YÜKSEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeliha Semra KARAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; kamu yararı kararı alınmadan kamulaştırma
yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının, kamulaştırmada kamu yararının bulunup bulunmadığının
yargısal denetime tabi tutulmaması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı
olarak etkili başvuru hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/1/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
4. Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine
karar vermiştir.
5. Anayasa Mahkemesi Nevriye Kuruç ([GK], B. No:
2021/58970, 5/7/2022) kararında uzun süren yargılamalar nedeniyle tazminat
talep edilebilecek bir mekanizmanın mevcut olmaması sebebiyle makul sürede
yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır. Bunun yanında söz konusu kararın Resmî Gazete'de
yayımlandığı tarihe kadar makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla
yapılan başvurular ile bu tarihten sonra kaydedilecek aynı mahiyetteki
başvuruların incelenmesinin kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından itibaren
dört ay süreyle ertelenmesine karar vermiştir (Nevriye Kuruç, § 114). Bu
durumda başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyet
yönünden ayrılmasına karar verilmesi gerekir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1970 doğumlu olup İstanbul'da ikamet
etmektedir. Başvurucu, İstanbul ili Çatalca ilçesi Hadımköy Beldesi Delikkaya
köyünde kâin 56, 72 ve 142 parsel numaralı taşınmazların malikidir.
8. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından
28/9/2006 tarihli işlemle başvurucunun taşınmazlarının 29/4/1969 tarihli ve
1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre
değerlendirilmek üzere kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Taşınmazın
bulunduğu bölgeye ilişkin olarak 13/12/2002 tarihli nâzım imar planı bulunmakla
birlikte uygulama imar planı kamulaştırma tarihi itibarıyla mevcut değildir.
A. Kamulaştırma
Bedelinin Tespiti Davasına İlişkin Süreç
9. TOKİ, başvurucu aleyhine 24/1/2007 tarihinde Çatalca
1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescili davası açmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/2/2008 tarihli
kararıyla kamulaştırma bedelini her üç taşınmaz için toplam 3.468.000 TL olarak
tespit etmiş ve bu bedelin başvurucuya ödenmesi karşılığında taşınmazların TOKİ
adına tesciline hükmetmiştir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 23/12/2008 tarihinde
ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Karar düzeltme istemi 22/6/2009
tarihinde reddedilmiştir.
B. Kamulaştırma
İşleminin İptali İstemiyle Açılan Davaya İlişkin Süreç
10. Başvurucu, kamulaştırma işleminin iptali istemiyle 6/3/2007
tarihinde İstanbul 7. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Dava
dilekçesinde, imar planının bulunmadığını ve kamulaştırma işleminin hangi
amaçla yapıldığının belirsiz olduğunu ileri sürmüştür.
11. İdare Mahkemesi 24/6/2008 tarihinde davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; ilgili mevzuat hükümleri
değerlendirildiğinde TOKİ'nin konut, sanayi ve benzeri yatırımlar için arazi ve
arsa sağlamak, arsa stoku yapmak amacıyla herhangi bir plana bağlı olmaksızın
kendi hazırladığı veya hazırlayacağı plana göre kamulaştırma yapmasının mümkün
olduğunu, bu sebeple kamulaştırma işleminin hukuka uygun bulunduğunu
belirtmiştir.
12. İdare Mahkemesi kararı, Danıştay Altıncı Dairesinin
(Daire) 22/4/2009 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında; 1164 sayılı
Kanun'un 1. maddesine atıfta bulunularak TOKİ'nin kamulaştırma yetkisinin
bulunduğu ancak yapılacak kamulaştırmanın amacının açıkça ortaya konulması ve
ulaşılmak istenen kamu yararının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Kararda; aksi hâlde anayasal bir güvence olan ve ancak kamu yararı amacıyla
müdahale edilmesine olanak tanınan mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yol
açan kamulaştırma işleminin yargı denetiminin dışında bırakılacağı, bunun da
hukuk devletinde kabul edilemez olduğu belirtilmiştir.
13. TOKİ'nin karar düzeltme istemini görüşen Daire
7/7/2010 tarihinde bozma kararını kaldırmış ise de farklı bir gerekçeyle yine
ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararının
gerekçesinde 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 6.
maddesine değinerek onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel
plan ve projeye göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı
alınmasına ve onaylanmasına ihtiyaç bulunmadığını, dolayısıyla 1/1.000 ölçekli
uygulama imar planlarında kamu hizmetine tahsis edilen taşınmazların kamu
yararı kararı alınmadan kamulaştırılabileceğini belirtmiştir. Bozma kararında,
TOKİ'nin savunmalarında taşınmazların sanayi için arsa ve arazi sağlanması
amacına tahsis edildiğinin belirtildiğine işaret ederek söz konusu alanda
uygulama imar planının bulunup bulunmadığının araştırılıp sonucuna göre hüküm
kurulması gerektiğini ifade etmiştir.
14. İdare Mahkemesi bozma kararına uyarak 30/11/2011
tarihinde kamulaştırma işlemini iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde, bozma
kararına atıfta bulunmuştur. Kararda ayrıca 14/3/2011 tarihli ve 1/1.000
ölçekli Hadımköy Sanayi Bölgesi 1. Etap Uygulama İmar Planı'nın yürürlüğe
girdiği ve başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen de sanayi alanında
kaldığını vurgulamış ancak kamulaştırma işleminin tesis edildiği tarihteki
duruma göre hukukilik denetimi yapılması gerektiğinden işlemin tesisinden sonra
yürürlüğe giren uygulama imar planının dikkate alınmasının mümkün olmadığını
belirtmiştir. Kararda son olarak idarenin yeni bir kamulaştırma işlemi tesis
edebileceğine de dikkat çekmiştir.
15. Karar, Dairenin 22/10/2013 tarihli kararıyla
bozulmuştur. Karar gerekçesinde, uygulama imar planının 17/4/2007 tarihinde
onaylandığı ancak İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 21/10/2010 tarihli kararıyla
iptal edildiği belirtilmiş; iptal kararından sonra yeniden yapılan uygulama
imar planının 14/3/2011 tarihinde onaylandığına işaret edilmiştir. Bozma
kararında, taşınmazın nâzım imar planına uygun olarak kamulaştırıldığı ve dava
devam ederken bununla uyumlu olan uygulama imar planının da yürürlüğe girdiği
ifade edilmiş; bu husus gözetilerek davanın reddi gerektiği açıklanmıştır.
16. Bozma kararına uyan İdare Mahkemesi 18/12/2015
tarihinde, bozma kararındaki gerekçeye atıfta bulunarak oyçokluğuyla davayı
reddetmiştir. Karara muhalif kalan bir üye, önceki iptal kararında ısrar
edilmesi gerektiği görüşünü açıklamıştır.
17. Başvurucu, bu karara karşı temyiz yoluna
başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde; kamulaştırma işleminin tesis edildiği
tarihteki hukuki duruma göre uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiğini,
kamulaştırma usulüne riayet edilmemesinin işlemin iptali sebebi olduğunu
vurgulamıştır. Dilekçede ayrıca aynı proje kapsamındaki başka bir taşınmaza
ilişkin olarak açılan davada verilen benzer bir bozma kararına mahkemesince
uyulmayıp iptal kararında ısrar edildiğini ve ısrar kararının Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunca 10/11/2014 tarihinde onandığını belirtmiştir.
18. Daire 18/10/2017 tarihinde ilk derece mahkemesi
kararını onamıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 13/11/2018 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 10/12/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 1164 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı; arsaların aşırı
fiyat artışlarını önlemek üzere tanzim alış ve satışı yapmak; konut, sanayi,
eğitim, sağlık ve turizm yatırımları ve kamu tesisleri için arazi ve arsa
sağlamaktır.
Bu Kanunda yazılı görevler Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülür. Bu Kanunda, diğer kanunlarda ve ilgili
mevzuatta Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne yapılan atıflar Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına yapılmış sayılır. "
20. 2942 sayılı Kanun'un 3. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İdareler, kanunlarla ve
Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu
hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz
malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak
veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma
yapabilirler."
21. 2942 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Kamu yararı kararı verecek
merciler şunlardır:
a) Kamu idareleri ve kamu tüzelkişileri;
1. 3 üncü maddenin ikinci fıkrasında
sayılan amaçlarla yapılacak kamulaştırmalarda ilgili bakanlık,
..."
22. 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Kamu yararı kararı;
...
g) Kamu kurumları yönetim kurulu veya
idare meclisleri veya yetkili idare organları kararları, denetimine bağlı
oldukları bakanın
...
Onayı ile tamamlanır.
...
Onaylı imar planına veya ilgili
bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için
ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur. Bu
durumlarda yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine başlanıldığını gösteren
bir karar alınır."
23. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin üçüncü fıkrasının
ilgili kısmı ile on dördüncü fıkrası şöyledir:
"Mahkemece malike doğrudan
çıkarılacak meşruhatlı davetiyede veya ilan yolu ile yapılacak tebligatta;
...
f) 14 üncü maddede öngörülen süre
içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların,
dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını
belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve
mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın
kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği,
...
Belirtilir.
...
14 üncü maddede belirtilen süre içinde,
kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası
açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı
verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul
edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır."
24. 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın
maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden,
kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece
gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma
işlemine karşı idari yargıda iptal ... davası açılabilir.
İdari yargıda açılan davalar öncelikle
görülür.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1)
No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
26. Sözleşme'nin "Etkili başvuru hakkı" kenar
başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak
ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası
için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci
önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir."
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yel ve
diğerleri/Türkiye (B. No: 28241/18, 13/7/2021) kararında acele
kamulaştırma sürecinde, Bakanlar Kurulunun aciliyet kararı idari yargı
mercilerince iptal edildiği hâlde adli yargı mercilerinin bu kararı dikkate
almadan tescil kararı vermesinin kamulaştırma işlemini kanuni dayanaktan yoksun
bıraktığını belirtmiştir (Yel ve Diğerleri/Türkiye §§ 86-100).
28. AİHM, Sözleşme'nin 13. maddesi uyarınca temel hak ve
özgürlüklerin ulusal düzeyde korunması için etkili bir başvuru yolunun var
olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 13. maddesi yetkili
ulusal makamlar tarafından Sözleşme kapsamına giren bir şikâyetin esasının
incelenmesine izin veren ve uygun bir telafi yöntemi sunan bir iç hukuk yolunun
sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca bu hukuk yolunun teoride olduğu kadar
pratikte de etkili bir yol olması gerekmektedir (İlhan/Türkiye [BD], B.
No: 22277/93, 27/6/2000, § 97; Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96,
26/10/2000, § 157; Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 82).
29. AİHM, etkili başvuru hakkının Sözleşme çerçevesinde
savunulabilir nitelikteki bir şikâyetin mahkemelerce etkili bir şekilde
incelenmesini ve öngörülen yolun uygun bir telafi imkânı sunmaya elverişli
olmasını güvence altına aldığını vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, § 157; Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan,
B. No: 11379/03, 10/2/2011, § 35). AİHM, iç hukuktaki düzenlemelerin
başvuruculara bu anlamda asgari güvenceleri içerecek şekilde yeterli bir hukuk
yolu sunup sunmadığını irdelemektedir (Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, §
36).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Anayasa Mahkemesinin 10/11/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
31. Başvurucu, kamu yararı kararı alınmadan kamulaştırma
işlemi tesis edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
32. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün
Varlığı
34. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Başvurucu,
İstanbul ili Çatalca ilçesi Hadımköy Beldesi Delikkaya köyünde kâin 56, 72 ve
142 parsel numaralı taşınmazların malikidir. Dolayısıyla mülkün varlığı
konusunda tartışma bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
35. Somut olayda başvurucunun taşınmazları
kamulaştırılmış ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/2/2008 tarihli kararıyla TOKİ
adına tescil edilmiştir. Başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasının
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır.
36. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas
eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi
koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun
bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son
fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer
bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel
hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma
ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
37. Taşınmazların kamulaştırılması nedeniyle TOKİ adına
tesciline karar verilmesi başvurucunun mülkten yoksun kalması sonucunu
doğurmuştur. Dolayısıyla somut olaydaki müdahale mülkten yoksun bırakma
mahiyetindedir.
iii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni
dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
40. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve
özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak
benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate
alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün
sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme
yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford
Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
41. Somut olayda TOKİ tarafından herhangi bir kamu yararı
kararı alınmaksızın başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasına 28/9/2006
tarihinde karar verilmiştir. Dairenin 7/7/2010 tarihli bozma kararında 2942
sayılı Kanun'un 6. maddesine değinilerek kamulaştırma kararından önce kamu
yararı kararı alınması gerekmekte ise de onaylı imar planına göre yapılacak
hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve planın onaylanmasına
ihtiyaç olmadığı belirtilmiş, söz konusu alanda uygulama imar planının bulunup bulunmadığı
araştırıldıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bozma
kararına uyan İdare Mahkemesi, uygulama imar planının 14/3/2011 tarihinde
yürürlüğe girdiğini tespit etse de kamulaştırma işleminin tesis edildiği
tarihte taşınmazların olduğu bölgede bir uygulama imar planının bulunmadığını
vurgulamış, dolayısıyla kamulaştırma işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna
ulaşmıştır.
42. Şu hâlde kamulaştırma işleminin tesis edildiği
tarihte uygulama imar planının mevcut olmadığı hususunda bir tereddüt
bulunmamaktadır. Daire 22/10/2013 tarihli kararıyla, uygulama imar planının
14/3/2011 tarihinde onaylandığına işaret edip İdare Mahkemesi kararını bozmuş
ise de bu durum işlemin tesis edildiği tarihte ortada bir kamu yararı kararı
veya uygulama imar planı bulunmadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Dairenin
ikinci bozma kararında 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesine ilişkin olarak önceki
kararında yaptığı yorumun hatalı olduğuna dair bir tespit de yer almamaktadır.
Aksine ikinci bozma kararında 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesine ilişkin olarak
ilk bozma kararında açıklanan yorum esas alınarak değerlendirme yapılmış ancak
söz edilen maddede aranan kamu yararı şartının dava derdestken uygulama imar
planının yürürlüğe girmesiyle sağlandığı kabul edilmiştir.
43. Somut olayda kamulaştırma işleminin tesis edildiği
tarihte 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesince zorunlu kılınan kamu yararı
kararının veya uygulama imar planının bulunmadığı ihtilafsız olduğuna göre
kamulaştırma işleminin hukuki dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmıştır.
44. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin Nusrat Külah (B.
No: 2013/6151, 21/4/2016) kararında da değinildiği üzere mülkiyetten yoksun
bırakan bir işlemin salt soyut olarak kamu yararı amacının bulunması kural
olarak yeterli olmayıp ayrıca kamu yararı amacının dayandığı sebeplerin somut
olarak gerçekleştirilmesi de gerekmektedir (Nusrat Külah, §§ 65, 69; Motais
de Norbonne/Fransa, B. No: 48161/99, 2/7/2002, § 20; Keçecioğlu ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 37546/02, 8/4/2008, §§ 26, 27). Anayasa
Mahkemesi Ahmet Yazı ([GK], B. No: 2018/357, 29/9/2021, § 59) kararında
aynı değerlendirmenin TOKİ yönünden de geçerli olduğuna karar vermiştir.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet
Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
46. Başvurucu; taşınmazın hangi amaçla kullanılacağı
usulüne uygun olarak belirlenmeden kamulaştırılmasının hukuka aykırı olduğunu,
sonradan yürürlüğe giren uygulama imar planına dayanılarak iptal davasının
reddedilmesinin hukuk güvenliği ilkesini zedelediğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, kamulaştırmanın amacının ortaya konulmamasının kamulaştırmada kamu
yararının bulunup bulunmadığının idari yargı denetimine tabi tutulmasını
imkânsız kıldığını vurgulamış; Dairenin kabulünün idarenin amaç belirtmeden
ileride ortaya çıkacak taşınmaz ihtiyacını karşılamak gayesiyle kamulaştırma
yapabilmesine fırsat sağlayacağını iddia etmiştir. Anayasa'nın 46. maddesinde
taşınmazın ancak kamu yararı amacıyla ve kanunda öngörülen usullere uygun
olarak kamulaştırılabileceğini belirten başvurucu, somut olayda Anayasa'nın
anılan hükmüne aykırı davranıldığını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
47. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin
korunması" kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir."
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, esas itibarıyla taşınmazlarının kamulaştırılmasında kamu
yararı bulunup bulunmadığı meselesinin yargısal denetimin dışında kalmasından
şikâyet etmiştir. Bu şikâyetin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet
hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan
etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
50. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal
edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini
engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama)
elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması
olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat
Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).
51. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân
sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının
olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna
göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı
yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı
zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola
başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken
dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki
iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı
sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili
ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No:
2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).
52. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet
ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı
güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi ise insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve
görevleri arasında saymıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz.
Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca
devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi
durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz
konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını
gerektirmektedir (AYM, E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; AYM, E.2019/40,
K.2020/40, 17/7/2020, § 37; Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035,
17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§
39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri
Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).
53. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet
hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir.
Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler
ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal,
idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik
üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün
değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya
yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif
yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik
Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, §§ 46, 48).
54. Anayasa'nın 46. maddesine göre kamulaştırma işlemi
ancak kamu yararının gerektirdiği hâllerde ve kanunla gösterilen esas
ve usullere göre tesis edilebilir. Kamu yararı bulunmadan bir taşınmazın
kamulaştırılması Anayasa'nın 46. maddesine aykırı olacak ve mülkiyet hakkını
ihlal edecektir. Dolayısıyla taşınmazı kamulaştırılan malike, kamulaştırmanın
kamu yararı amacına dayanıp dayanmadığının tespiti için yetkili makama başvurma
imkânının, diğer bir ifadeyle etkili başvuru hakkının sağlanması Anayasa'nın
40. maddesinin gereğidir.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
55. 2942 sayılı Kanun'da kamu yararı kararı ile
kamulaştırma kararı kamulaştırma sürecinin iki ayrı safhası olarak düzenlenmiş,
kamu yararı kararının alınması kamulaştırma kararından önce bulunması gereken
zorunlu bir şart olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte 2942 sayılı Kanun'un
6. maddesinin üçüncü fıkrasında, onaylı imar planına göre yapılacak hizmetler
için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek bulunmadığı
belirtilmiştir. 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca alınan kamu yararı
kararının hukuka uygun olup olmadığının tespiti için idari yargıda iptal davası
açılması mümkündür. Öte yandan taşınmazı onaylı imar planıyla kamu hizmetine
ayrılan bir kimsenin imar planına karşı iptal davası açmak suretiyle
taşınmazının kamu hizmetine ayrılmasında kamu yararı olup olmadığını yargısal
denetimden geçirmesi imkânı bulunmaktadır.
56. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarıyla ilgili
olarak tesis edilen kamulaştırma kararından önce alınan bir kamu yararı kararı
bulunmadığı gibi taşınmazların kamu hizmetine ayrıldığını gösteren onaylı
uygulama imar planı da mevcut değildir. Bu sebeple başvurucu, taşınmazlarının
kamulaştırılmasının kamu yararı amacına dayanıp dayanmadığını kamulaştırma
işleminden bağımsız olarak yargısal denetime tabi kılma imkânı elde
edememiştir. Başvurucu, kamulaştırma işlemine karşı açtığı davada kamulaştırma
işleminden önce kamu yararı kararı alınmadığı için kamulaştırma işleminin
hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür ancak Daire, yargılama devam ederken
uygulama imar planının yürürlüğe girdiğini gözeterek davanın reddi gerektiği
sonucuna ulaşmıştır.
57. Öte yandan Dairenin bozma kararında başvurucunun
taşınmazlarının kamulaştırılmasında kamu yararı bulunup bulunmadığıyla ilgili
olarak bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmektedir. Uygulama imar planıyla
kamu hizmetine ayrılan taşınmazlar yönünden söz konusu taşınmazların kamu
hizmetine ayrılmasında kamu yararının bulunup bulunmadığı meselesinin imar
planına karşı açılacak bir davada incelenebileceği gözetildiğinde Dairenin
başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasının kamu yararına dayanıp
dayanmadığını incelememesi makul karşılanabilir. Gelgelelim taşınmazın kamu
hizmetine tahsisinde kamu yararı bulunmadığı iddiası yönünden yapılacak
yargısal denetimin etkili olduğundan söz edilebilmesi için bunun kamulaştırma
sürecinin kesinleşmesinden önce tamamlanması gerekir. Aksi takdirde kamu yararı
kararına karşı yargı yolunun açık olmasının bir anlamı kalmaz.
58. Başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen de
sanayi alanı olarak kullanılmasını öngören uygulama imar planı 14/3/2011
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Başvurucunun söz konusu uygulama imar planına
karşı dava açması teorik olarak mümkün olsa da böyle bir davanın kamulaştırma
işlemine karşı açılan ve eldeki bireysel başvuruya konu davanın
kesinleşmesinden önce karara bağlanacağı kuşkuludur. Ayrıca başvurucunun
taşınmazlarının Asliye Hukuk Mahkemesinin kamulaştırma bedelinin tespiti ve
tescil davası sonucunda verdiği 27/2/2008 tarihli kararına istinaden TOKİ adına
tescil edildiği de hatırlanmalıdır. Bu durumda başvurucunun taşınmazların
kamulaştırılmasının kamu yararı amacına dayanmadığı iddiasını taşınmazların
mülkiyetini yitirdiği tarihten önce yargı mercilerine inceletmesi imkânsız hâle
gelmiştir.
59. Asliye Hukuk Mahkemesinin tescil kararının Dairenin
22/10/2013 tarihli ikinci bozma kararından önceki bir tarihte verilmiş olması
sebebiyle bozma kararının kamu yararı kararının hukukiliğinin mülkiyetin
yitirildiği tarihten önce incelenememesine kendi başına neden olmadığı
düşünülebilir. Gerçekten başvurucu, taşınmazların mülkiyetini Dairenin ikinci
bozma kararından çok önce yitirmiştir. Dolayısıyla Dairenin onama kararı
vermesi hâlinde bile başvurucu, taşınmazların mülkiyetini kendiliğinden geri
kazanmayacaktır. Ne var ki kamulaştırma işlemine karşı açılan davanın nihai
olarak reddedilmesi başvurucunun mülkiyet hakkına Anayasa'ya aykırı olarak
yapılan müdahaleyle gerçekleşen ihlalin giderimi için yapabileceği muhtemel
idari ve yargısal başvurulardaki başarı şansını düşürdüğü açıktır. Kamulaştırma
işleminin 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinde öngörülen usule aykırı olarak kamu
yararı kararı alınmadan tesis edildiğini tespit eden bir karardan sonra
başvurucunun taşınmazlarının mülkiyetinin iadesi veya bunun yerine ikame olmak
üzere tazminat ödenmesi yolunda yapacağı başvurularda başarı şansının yüksek
olacağı izahtan varestedir.
60. Sonuç olarak başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol,
kısmen sanayi alanı olarak tahsis edilmesinde kamu yararı bulunup
bulunmadığını, kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce yargısal mercilere
denetlettirememesi sebebiyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Giderim
Yönünden
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mü
62. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın
yenilenmesine ve 23.792.250 TL maddi, 3.000.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
63. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
64. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
65. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
66. İncelenen başvuruda; 2942 sayılı Kanun'un 6.
maddesince zorunlu kılınan kamu yararı kararı veya uygulama imar planı
bulunmadan kamulaştırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, kamu
yararı bulunup bulunmadığının, kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce
yargısal mercilere denetlettirilememesi nedeniyle de mülkiyet hakkıyla
bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına ilişkin ihlal idarenin işleminden, mülkiyet
hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkına ilişkin ihlal ise yargı
kararından kaynaklanmıştır.
67. Kamulaştırma işleminin kesinleşmiş olduğu ve
kamulaştırma bedeli ödendiği gözetildiğinde mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak
etkili başvuru hakkının ihlali yönünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmamaktadır. Bununla birlikte -mülkiyet hakkı ihlali konusunda-
Anayasa Mahkemesininkinden farklı bir sonuca ulaşan bir mahkeme kararının
hukuki varlığını sürdürmesi düşünülemez. Ayrıca 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesi dikkate alındığında idari işlemin
iptal edilmesi başvurucuya, hukuka aykırı işlem sebebiyle doğan maddi
zararlarının tazmini istemiyle tam yargı davası açabilme imkânı sağlayacaktır.
Dolayısıyla mülkiyet hakkı ihlali yönünden yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya
özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
68. Ne var ki mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili
başvuru hakkı yönünden ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararın
giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin
bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için mülkiyet hakkıyla bağlantılı
olarak etkili başvuru hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 17.000 TL
manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Öte yandan kamulaştırma işleminin hukukiliğinin ile
kamulaştırma bedelinin tespitinin farklı mahkemelerde ve farklı yargı
kollarında dava konusu edilmesinin bazı durumlarda idari yargıdaki davanın
etkililiğini zayıflattığına işaret edilmesi gerekmektedir. Kamulaştırma işleminin
iptali istemiyle idari yargıda açılan dava henüz sonuçlanmadan adli yargıda
açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasının sonuçlanması olasılık dışı
değildir. Nitekim uygulamada idari yargıdaki dava büyük çoğunlukla adli
yargıdakinden sonra kesinleşmektedir. Dolayısıyla idari yargı tarafından
kamulaştırma işlemine yönelik olarak verilecek muhtemel bir iptal kararının
sonuçsuz kalması riski oldukça yüksektir.
70. Her ne kadar 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin on
dördüncü fıkrasında kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari
yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin
durdurulması kararı verilmesi hâlinde mahkemece, idari yargıda açılan dava
bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılacağı hükme
bağlanmış ise de adli yargının idari yargıdaki davayı bekletici mesele
yapmasının idari yargıda yürütmenin durdurulması kararı verilmesine münhasır
kılınması nedeniyle anılan hükmün idari yargıdaki denetimin etkililiği yönünden
yeterli bir güvence teşkil ettiği söylenemeyecektir. Anılan hüküm, yürütmenin
durdurulmasına ilişkin istemlerin hızlı bir biçimde karara bağlanamadığı veya
yürütmenin durdurulması istemi reddedildiği hâlde esastan iptal kararı
verildiği hâllerde kamulaştırma bedelinin tespiti davasının kamulaştırma
işleminin iptalinden önce kesinleşmesi riskini tamamen bertaraf etmemektedir.
71. İdari yargı mercilerinin kamulaştırma işleminin
iptali istemiyle açılan davada hızlı bir biçimde hareket etmesi ve adli yargı
merciinin de idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapması sözü edilen riski
azaltabilse de bu konuda kanuni düzenleme eksikliği, adli ve idari yargı
mercilerinden belirtilen şekilde hareket etmelerini bir temenniden ibaret
kılacaktır. Dolayısıyla idari yargıdaki davanın daha hızlı bir biçimde karara
bağlanmasını, adli yargı merciinin de idari yargıdan önce karar vermemesini
zorunlu kılacak kanuni düzenlemelerin yapılması kamulaştırma işlemine karşı
açılan davada verilecek muhtemel bir iptal kararının uygulanabilmesini garanti
edebilecek ve Anayasa'nın 40. maddesinin ihlalini önleyebilecektir. Nitekim
İnsan Hakları Eylem Planında da mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunması
amacıyla acele kamulaştırmaya ilişkin hükümleri de içerecek şekilde 2942 sayılı
Kanun ve ilgili diğer mevzuatın gözden geçirileceği belirtilmiştir.
72. Dolayısıyla benzeri yeni ihlallerin önüne
geçilebilmesi için ilgili mevzuatın kamulaştırma bedelinin tespiti için adli
yargıda açılan davanın kamulaştırma işleminin iptali istemiyle idari yargıda
açılan davadan önce karara bağlanmasını ve idari yargıda verilecek muhtemel bir
iptal kararının sonuçsuz kalmasını önleyecek güvenceler içermesi gerektiği
anlaşılmıştır. Bu nedenle kararın bir örneğinin yasama organına bildirilmesi
gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve
9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddia yönünden yeni bir başvuru numarasına kaydedilmek üzere başvurunun
AYRILMASINA,
B. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen
etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 7. İdare Mahkemesine (E.2015/1100, K.2015/2369) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 17.000 TL manevi tazminatın
ÖDENMESİNE,
F. Yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük
Millet Meclisine BİLDİRİLMESİNE,
G. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 10/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.