TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ŞEYHMUS ABLAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/14529)
Karar Tarihi: 30/3/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Ömer MENCİK
Başvurucu
Şeyhmus ABLAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun bir yakınına gönderdiği mektupta yer alan ifadeleri nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/4/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, kamu malına zarar verme, terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçlarından hükümlü olarak Maltepe 1 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.
6. Başvurucu, bir yakınına gönderilmek üzere hazırladığı mektubu 22/10/2018 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna vermiştir. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu (Disiplin Kurulu) mektubun alıcısına gönderilmemesine 22/10/2018 tarihinde karar vermiştir.
7. Mektupta geçen sözler nedeniyle başvurucu hakkında ayrıca bir disiplin soruşturması başlatılmıştır. Disiplin Kurulu disiplin soruşturması sonucunda suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapma veya yaptırma eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında 11 gün hücreye koyma cezası verilmesine 26/10/2018 tarihinde karar vermiştir. Disiplin Kurulu kararında öncelikle mektupta geçen bazı sözlere yer vermiştir.
8. Disiplin Kurulu kararında değinilen sözlere bakıldığında başvurucu, göndermek istediği mektubunda, "Kürdistan" olarak belirlediği alanda tecavüzlerin incelenmesinin tecavüzün politik hâlini anlaşılır kılacağını belirtmiştir. Daha sonra başvurucu, kamu görevlilerince gerçekleştirilen gözaltılarda ve köy baskınlarında tecavüzlerin ve benzer nitelikle cinsel şiddet olaylarının yaşandığını, bunun yanında ceza infaz kurumlarında da aynı eylemlerin gerçekleştirildiğini ifade etmiştir. Hatta başvurucu, kadın cenazeleri üzerinde dahi benzer cinsel şiddet olaylarının gerçekleştirildiğini açıklamıştır. Söz konusu eylemlerin bir devlet politikası olduğunu vurgulayan başvurucu, eylemlerin öncelikli olarak "Kürt" illerindeki kadınlar üzerinde gerçekleştirildiğini, ayrıca diğer illerde de muhalif çevreler üzerinde icra edildiğini belirtmiştir.
9. Öte yandan söz konusu tecavüz politikalarının eğitim alanında özellikle yatılı bölge okulları aracılığıyla icra edildiğini belirten başvurucu, üç bini aşkın çocuğun buralarda asimilasyona tabi tutulduğunu iddia etmiştir. Başvurucu, bazı illerde bulunan bu nitelikteki okullarda tecavüz olaylarının ortaya çıktığını, hatta bu eylemi gerçekleştirenlerin kamu görevlileri olduğunu, devletlerin ordu gücünü tecavüz kültürünü meşrulaştırmak ve uygulamak için kullandığını ifade etmiştir.
10. Başvurucu, daha sonra mektubunda devletlerin gerçekleştirdiği savaşların doğa üzerinde tahribatlara neden olduğu hususunda açıklama yapmıştır. Devletlerin savaşlarda ormanları yaktığını, suları zehirlediğini, köyleri yok ettiğini belirten başvurucu, bunun en yakın örneğinin "Kürdistan"ın içinde bulunduğu savaş ortamı olduğunu açıklamıştır. Daha sonra başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin çıkardığı savaşta, "Kürt" halkını özgürlük mücadelesinden vazgeçirmek için "Kürdistan"ı yaşanılmaz hâle getirmeye çalıştığını belirtmiştir. Bu noktada başvurucu, devletin "Kürt" halkının dilini yok etmeye çalıştığını, okullarda bilmedikleri bir dilin ve tarihin kendilerine öğretildiğini, giyimlerinin dahi değiştirilmeye çalışıldığını, yaşam tarzlarından utanmalarının sağlandığını, bu şekilde asimile edilmek istendiklerini ifade etmiştir. Son olarak başvurucu, bu şekilde yapılmak istenen inkâr ve imhalara karşı "Kürt" tarihinde onurlu isyanların çıktığını, "Kürt"lerin özüne geri dönebilmesi ve eski hâle gelebilmeleri için insanların can verdiğini belirtmiştir.
11. Disiplin Kurulu, daha sonra değindiği sözlerden de anlaşıldığı üzere başvurucunun mektubunda, kişi ve kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış bilgilere yer verdiğini, bunun da ötesinde "Kürdistan" ifadesiyle terör örgütü lehine açıklamalar yaptığını, "tecavüz", "asimilasyon", "eğitim" gibi başlıklar altında yapılan açıklamalarla Türkiye Cumhuriyeti devletini ve kurumlarını açıkça hedef aldığını belirtmiştir. Mektup içeriğine dair bu şekilde değerlendirme yapan Disiplin Kurulu, başvurucunun söz konusu eylemi ile Ceza İnfaz Kurumunun disiplinini bozacak bir eylem yaptığını, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük ve yönetmelikler ile idarenin uyulmasını gerekli kıldığı davranış ve tutumları kusurlu olarak ihlal ettiğini kabul etmiş ve anılan disiplin eyleminin somut olayda gerçekleştiğine karar vermiştir.
12. Başvurucu, Disiplin Kurulunun kararına karşı İstanbul Anadolu 2. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği/Hâkimlik) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurunun itirazını 6/12/2018 tarihinde reddetmiştir. Hâkimlik, Disiplin Kurulunca belirtilen sözlere aynen yer verdikten sonra bu sözlerin ve mektuptaki diğer açıklamaların genel olarak kişi ve kuruluşları paniğe yöneltecek ve Türkiye Cumhuriyeti devletini ve kurumlarını açıkça hedef gösterecek bir anlatım şekline sahip olduğunu belirtmiştir. Bu değerlendirme sonrasında Hâkimlik, başvurucunun göndermek istediği mektubun tümüyle sakıncalı olduğuna ve mektubun içeriğine göre başvurucunun anılan disiplin eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğuna karar vermiştir.
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle anılan itirazı 6/3/2019 tarihinde reddetmiştir.
14. Başvurucu, nihai kararı 29/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 26/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 37. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki hâli şöyledir:
"Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır."
16. 5275 sayılı Kanun’un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendi şöyledir:
"(3) Onbir günden yirmi güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
…
l) Suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapmak veya yaptırmak.
…"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 30/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
18. Başvurucu, adli yardım talebinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; haklarında herhangi bir yasaklama veya toplatma kararı bulunmayan dergilerden alıntıladığı düşüncelerini bir yakını ile paylaşmak istediğini, ancak 5275 sayılı Kanun'a aykırı bir şekilde hem mektubuna el konulduğunu hem de mektubun içeriği nedeniyle disiplin yaptırımına tabi tutulduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca aynı eyleminin farklı iki yaptırıma tabi tutulduğunu, Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği kararların görmezden gelindiğini, hukuka aykırı verilen disiplin cezası sonucunda temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde, somut olaya benzer nitelikteki şikâyetlerin Anayasa Mahkemesinin Hakan Olğun (2) (B. No: 2014/15588, 25/1/2018) kararında ayrıntılı olarak değerlendirildiği belirtilmiştir. Adı geçen kararda, başvurucunun revire çıkma talebini dile getirmek üzere yazdığı dilekçede yer alan ve ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde sonuç doğurabilecek veya eyleme dönüşebilecek ifadelerin disiplini bozabileceği sonucuna varıldığı ifade edilmiştir. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken görüşte değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa'nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak belirtilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
22. Somut olayda başvurucu, disiplin cezasına dair Disiplin Kurulu kararı sonrasında yargısal yollara başvurmuş, yargısal mercilerce şikâyet ve itirazlarının reddedilmesi sonrasında ise bireysel başvuruda bulunmuştur. Bu nedenle başvurucunun şikâyetinin mektubun sakıncalı bulunmasına ilişkin olmadığı, disiplin cezasına dair karara yönelik olduğu değerlendirilmiştir. Başka bir deyişle başvurucunun şikâyetleri haberleşmenin engellenmesine değil mektupta kullandığı ifadelerin disiplin cezasına konu edilmesine ilişkindir. Sonuç olarak mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
24. Yakınına gönderdiği bir mektupta kullandığı sözler nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
25. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı, müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
i. Hükümlü ve Tutukluların İfade Özgürlüğü
26. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).
ii. Hükümlü ve Tutuklular Hakkında Disiplin Cezası Uygulanmasına İlişkin İlkeler
27. Disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğinde olan 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Memiş Berber, B. No: 2017/38744, 20/10/2021, § 22).
28. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda yapılacak bir eylemin 5275 sayılı Kanun’un 39. ile 44. maddeleri arasında öngörülen disiplin suçunu oluşturduğu açık olsa dahi bu durumun disiplin cezası verilmesi için tek başına yeterli olmayacağını, eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yazdığı mektupta yer alan sözlerin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek nitelikte kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı incelenmelidir.
iii. Somut Olayın Değerlendirilmesi
29. Başvurucu hakkında anılan mektubunda kullandığı sözler nedeniyle bir disiplin soruşturması yapılmış ve suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapma veya yaptırma eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle disiplin cezası uygulanmıştır.
30. Somut olayda öncelikle başvurucunun eylemlerinin suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin eylemini oluşturduğu kabulüne ilişkin bazı değerlendirmelere ihtiyaç vardır. 5275 sayılı Kanun'da düzenleme altına alınan suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçunu 12/4/1991 tarihli ve 3713 saylı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinde yer alan terör örgütünün propagandasını yapma suçu ile karıştırmamak gerekir. Bu ikisinin bir ve aynı şey olduğunu kabul etmek, disiplin suçunu adli bir cezanın verilmesi şartına bağlar ki böyle bir yorumun disiplin suçunun konulma amacı ve koruduğu değer ile bağdaşması mümkün olmaz. Bu nedenle suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçu ceza infaz kurumlarının güvenliği ve disiplini çerçevesinde özerk bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (Abdulkadir Yurcu [GK], B. No: 2018/35713, 26/1/2023, § 24).
31. 5275 sayılı Kanun'da yer alan suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçu, sadece terör örgütlerinin propagandasının yapılmasını değil her tür suç örgütünün ceza infaz kurumunda propagandasının yapılmasını düzenlemektedir. Söz konusu suç örgütünün silahlı bir örgüt olması mümkün olduğu gibi silahsız bir örgüt olması da mümkündür. Bu noktadan hareket edildiğinde suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçunun sadece bir terör örgütün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etmeyle sınırlandırılması mümkün değildir. Örgütsel motivasyonu güçlendirmek, örgüte bağlılığı canlı tutmak, örgütün amaçlarını gerçekleştireceği ümidini aşılamak, örgütün korkutuculuk gücünü yaymak, örgütsel eylemleri yüceltmek, örgütün kurucu, yönetici veya üyelerini övmek amacıyla yapılan, ceza infaz kurumlarının güvenliği ve disiplini tehdit eden, mahkûmların ıslahı amacı ile çatışan faaliyetlerin tamamının bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir (Abdulkadir Yurcu, § 25).
32. Başvurucu, somut olaya konu mektubunda bireysel olarak maruz kaldığı herhangi bir şikâyetten bahsetmemiş, Türkiye Cumhuriyeti devletini savaşan taraflardan biri olarak kabul etmiş ve düşman olarak konumlandırmıştır. Başvurucu, savaşan diğer taraf olarak kabul ettiği "Kürdistan"a ve halkına karşı devleti ve kamu görevlilerini, sistematik tecavüzler gerçekleştiren bir noktaya koymuş, bunun da ötesinde "Kürt" halkını asimile etmeye çalışan bir yapı olarak vasıflandırmıştır. Hatta başvurucu, devletin "Kürt" halkını özgürlük mücadelesinden vazgeçirmek için "Kürdistan" bölgesini yaşanılmaz hâle getirmeye çalıştığını belirtmiştir. Son olarak başvurucu, devlete karşı birçok haklı ve onurlu isyanların çıktığını, insanların bu uğurda can verdiğini ifade etmiştir.
33. Başvurucu mektubunda açıkça devleti düşman olarak vasıflandırmış, yaklaşık kırk yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik görevlisinin ölümüne sebep olmuş şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütünü onurlu bir isyan hareketi olarak konumlandırmıştır. Başvurucu, isyan hareketi olarak vasıflandırdığı terörist şiddetin onurlu olduğunu ortaya koymak için ise devletin tecavüzlerin, asimilasyonun, orman yangınlarının, suların zehirli hâle getirilmesinin ve köylerin yok edilmesinin müsebbibi olduğunu ifade etmiştir.
34. Söz konusu açıklamalarla başvurucunun PKK'nın başlattığı terör hareketini onaylama, örgüt tarafından gerçekleştirilen eylemleri kahramanca davranışlar olarak sunma, bu şekilde örgütün görüşlerine meşruluk kazandırmaya çalışma amacının olduğu görülmektedir. Bu tespitler de gözetilerek başvuru konusu mektup içeriği ve üslubu ile birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun anılan mektupla terör örgütü lehine kamuoyu oluşturmayı, örgütün görüşlerine meşruluk kazandırmaya çalışmayı, örgütsel motivasyonu güçlendirmeyi ve örgüte bağlılığı canlı tutmayı sağlamayı amaçladığı açıktır. Bu nedenle başvuru konusu dokümanın suç örgütünün propagandasının yapılması için elverişli olduğu değerlendirilmiştir.
35. Öte yandan ceza infaz kurumunda oluşturulan ancak ceza infaz kurumu dışına ulaşması engellenen başvurucunun mektubunun propaganda aracı olarak görülmesinin ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Bir eylemin disiplini bozduğu ve düzenli yaşamın sürdürülmesini önlediği değerlendirilirken disiplin cezalarının amacının da dikkate alınması gerekir. Disiplin cezaları sadece disiplin tesisini değil disiplinsizliğin ve zarar ihtimalinin ortadan kaldırılmasını da amaçlamaktadır. Buradan çıkan sonuca göre kişilerin disiplinsizliğe neden olma potansiyeline sahip eylemlerinin de yaptırıma tabi tutulması gerekmektedir (Abdulkadir Yurcu, § 27).
36. Bunun yanında bir hapis cezasının veya özgürlükten yoksun bırakan benzer bir yaptırımın amacı ve meşruiyeti; toplumu suça karşı korumak, bununla bağlantılı olarak mahkûmların ıslahını sağlayabilmektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 36). Mahkûmların ıslahı ise ancak kişilerin suç işlenmesinin önüne geçilmesi ve düzenli bir hayat sürdürmelerini alışkanlık hâline getirmelerinin sağlanmaya çalışılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu değerlendirmelerden yola çıkıldığında mahkûmların ıslah amacını zorlaştıracak ve düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek davranışlardan kaçınma yükümlülükleri vardır (Abdulkadir Yurcu, § 28).
37. Başvurucunun göndermek istediği dokümanın herhangi bir suretle denetimi geçtiği takdirde alıcı kişiler tarafından okunacağı muhakkaktır. Örgütsel motivasyonu güçlendirmeyi ve örgüte bağlılığı canlı tutmayı sağlamayı amaçladığı tespit edilen başvuru konusu dokümanın ceza ıslah amacını zorlaştıracağı, mahkûmun toplum içine döndüğünde hukuka saygı göstermesi ve yaşamını kendi kendine sürdürebilme isteği ve yeteneği kazandırılması amacına uygun düşmeyeceği değerlendirilmiştir (benzer bir değerlendirme için bkz. Abdulkadir Yurcu, § 29).
38. Sonuç olarak disiplin cezasına konu eylemin mahkûmların ıslah amacını, Ceza İnfaz Kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesini ve güvenliğin sağlanmasını zorlaştıracak ve kurumda disiplini bozacak nitelikte bir eylem olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunmasının gerektirdiği sorumluluğuna uygun davranmaması nedeniyle verilen cezanın zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı, başvurulan yöntemden beklenen fayda ile ceza infaz kurumundaki disiplinin sağlanması arasındaki dengenin sağlandığı değerlendirilmiştir. Öte yandan Ceza İnfaz Kurumu idaresinin takdir payı ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya eylemi nedeniyle verilen hücreye koyma disiplin cezasının orantılı da olduğu, bu nedenlerle müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı kabul edilmiştir.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 30/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.