TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT URHAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/15001)
Karar Tarihi: 22/11/2022
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Raportör
Hüseyin Özgür SEVİMLİ
Başvurucu
Murat URHAN
Vekili
Av. Savaş BAYTOK
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, temyiz yolu açık olduğu hâlde kararın kesin olarak verilmesinden dolayı kanun yoluna başvuru imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve bazı anayasal hakların ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Şikâyetçi vekili tarafından Dinar İcra Ceza Mahkemesine (Mahkeme) hitaben hazırlanan 13/11/2018 tarihli şikâyet dilekçesi ile başvurucunun şirket yetkilisi olarak keşide ettiği iddia edilen çekin karşılığını bankada bulundurmadığı ve "karşılıksızdır" işlemi yapılmasına sebebiyet verdiğinden bahisle 14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu'nun 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince cezalandırılması talep edilmiştir.
3. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme, çekin bankaya ibraz edildiği tarihte başvurucunun çek hesabının tanımlı olduğu şirketin yetkilisi olmadığı, bu nedenle atılı suçu işlemediğinin sabit olduğu gerekçesiyle 5/2/2019 tarihinde başvurucunun beraatine karar vermiştir.
4. Şikâyetçi vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi (Daire), dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun üzerine atılı suçun sabit olduğunu değerlendirmiştir. Ancak tespit edilen bu hukuka aykırılığın yeniden duruşma açılmaksızın düzeltilmesini mümkün gören Daire, Mahkemece verilen hükme ilişkin fıkradan başvurucunun beraatine ilişkin ifadenin kaldırılmasına, bu ifade yerine başvurucunun 5941 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince 118.400 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına dair ifadenin eklenmesi suretiyle 12/3/2019 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararda, kararın 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286. maddesi uyarınca kesin olmak üzere verildiği ifade edilmiş ancak kararın kesin olduğuna dair değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun'un anılan maddesinin hangi fıkrasına ve bendine dayandığı açıklanmamıştır.
5. Başvurucu, Daire kararına karşı 5271 sayılı Kanun'un 308. maddesi uyarınca itirazda bulunulmasını Konya Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığından talep etmişse de bu talep 10/4/2019 tarihinde reddedilmiştir.
6. Başvurucu Daire kararına karşı başka herhangi bir kanun yoluna başvurmaksızın 26/4/2019 tarihinde doğrudan bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
7. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kanun hükmüne dayalı olarak Daire kararının kesin olarak verilmesinden dolayı kanun yoluna başvuru imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
8. Bakanlık görüşünde;
i. Anayasa Mahkemesinin 5271 sayılı Kanun'un 286. maddesinin 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değişiklik yapılan (2) numaralı fıkrasının 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 78. maddesiyle değiştirilen (d) bendinin iptali istemiyle açılan davada verdiği 27/12/2018 tarihli ve E.2018/71, K.2018/118 sayılı kararında değerlendirilen ilke ve değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu kararda, bölge adliye mahkemesince ilk defa verilen ve hürriyeti bağlayıcı ceza içeren mahkûmiyet hükümlerine karşı denetim imkânının bulunmamasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkına yönelik orantısız bir sınırlama getirdiği belirtilmiştir.
ii. Diğer yandan, yine Anayasa Mahkemesinin Mahir Şahap Bostan (B. No: 2017/19906, 2/6/2020) kararına değinilmiş ve anılan kararda başvurucu aleyhine hükmedilen adli para cezasına karşı istinaf yoluna başvuru imkânı tanınmaması suretiyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna ulaşıldığı vurgulanmıştır.
iii. Sonuç olarak, yapılacak incelemede Anayasa Mahkemesi içtihatlarının, ilgili mevzuatın ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
9. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
10. Başvuru adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
11. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
12. İlk derece veya bölge adliye mahkemesince kesin olduğu belirtilerek verilen kararlara karşı kanun yolunun açık olduğu iddia edilerek yapılan şikâyetlerin öncelikli olarak kanun yolu nezdinde (istinaf/temyiz) dile getirilmesi gerekmektedir. Kesin olarak verilen kararlara karşı kanun yoluna başvuru hakkının engellendiği iddiasıyla doğrudan Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Başvurucunun kararın kesin olmadığı iddiasının öncelikle istinaf/temyiz merciinde tartışılması gerekmektedir. İlk derece/istinaf mahkemesinin kesin kararlarına karşı -kararın kesin olduğu belirtilsin veya belirtilmesin- kanun yoluna başvurulması kural olarak bireysel başvuru süresini etkilemez. Bununla birlikte karara karşı üst kanun yollarına başvurmada tartışmalı durumların söz konusu olduğu hâllerde yani başvurucunun üst kanun yoluna başvurmasının kabul edilebilir nedenlerinin bulunması durumunda başvuru süresi kanun yolu merciinin kararının öğrenilmesinden itibaren başlayacaktır (Umut Öztürk [GK], B. No: 2017/37079, 29/9/2021, § 36).
13. Yargıtay kararlarında, 5271 sayılı Kanun'un 286. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra bu bentte 20/2/2019 tarihli ve 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7. maddesiyle yapılan değişiklikten sonraki tarihlerde bölge adliye mahkemelerince verilen kararlardan hangilerinin kesin olup olmadığı hususunda açıklamalarda bulunulmuştur. Anılan kararlarda, 7165 sayılı Kanun'la, ilk kez bölge adliye mahkemelerince kurulacak mahkûmiyet hükümlerinin 5271 sayılı Kanun'un 272. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamı dışında kalması durumunda bu kararlara karşı 5271 sayılı Kanun'un 286. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendi uyarınca temyiz kanun yoluna başvurulabileceği değerlendirilmiştir (birçok karar arasından bkz. [Kapatılan] Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 3/2/2020 tarihli ve E.2020/165, K.2020/794; 17/2/2020 tarihli ve E.2019/35328, K.2020/1492; 17/2/2020 tarihli ve E.2020/994, K.2020/1493 ile 10/2/2021 tarihli ve E.2020/2961, K.2021/1369 sayılı kararları).
14. Somut olayda başvurucu, kesin olduğu belirtilen bölge adliye mahkemesi kararına dayanak olduğunu ileri sürdüğü kanun maddesinin ilgili fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini ve kararın temyiz yolu açık olmak üzere verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Böylelikle, anılan karara karşı 5271 sayılı Kanun'un 286. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin iptaline ilişkin kararın 15/2/2019 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra verilen 12/3/2019 tarihli Daire kararına karşı, iptal edilen hüküm yerine 28/2/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca temyiz yolunun açık olduğunu vurgulamıştır. Daire kararında hükmün kesin olduğuna dair değerlendirmenin kanuni dayanağı net olarak belirtilmemiş olmakla birlikte, bu durumda Anayasa Mahkemesinin Umut Öztürk kararında ortaya koyduğu ilkeler çerçevesinde, başvurucunun Dairece kesin olarak verildiği belirtilen karara karşı temyiz yolunun açık olduğu iddiasıyla söz konusu kanun yoluna başvurma imkânı olmasına rağmen bu yola başvurmadan ihlal iddialarını doğrudan bireysel başvuruda dile getirdiği, dolayısıyla hukuk sisteminde mevcut ve etkili yargı yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
16. Başvurucunun, suça konu çekin bankaya ibraz edildiği tarihte başka bir kişinin şirket yetkilisi olduğuna ve çek üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığına dair esasa etkili itirazlarının gerekçeli kararda karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının İsmail Buğra İşlek (B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17) kararı doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle; adli para cezasının ödenmemesi durumunda bu cezanın hapse çevrilecek olması karşısında ceza infaz kurumuna girme riski bulunması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasının da Galip Öğüt ([GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.