logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ayşe Feride Acar ve Aybar Can Acar [2.B.], B. No: 2019/4191, 15/5/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYŞE FERİDE ACAR VE AYBAR CAN ACARBAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/4191)

 

Karar Tarihi: 15/5/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucular

:

1. Ayşe Feride ACAR

 

 

2. Aybar Can ACAR

Vekili

:

Av. Havva Denge AKAL ARDIÇOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, rektör olarak görev yapan başvurucunun üniversite yerleşkesinde çıkan olaylarda gereği gibi bir disiplin soruşturması yürütmemesi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu Ahmet Acar başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) rektörü olarak görev yapmaktadır. Başvurucu 27/12/2020 tarihinde vefat etmiş, başvurucunun mirasçıları avukatları aracılığıyla 14/1/2021 tarihinde verdikleri dilekçeyle başvuruya devam etmek istediklerini beyan etmiştir. Bu nedenle başvurucu sıfatı, Ahmet Acar'ın ölümünden sonra başvuruyu devam ettiren kişilere aittir ancak karar yazımına ilişkin kolaylık adına işbu kararda geçen başvurucu ifadesi yalnızca Ahmet Acar için kullanılmıştır.

3. Başvuru konusu olay, iki farklı tarihte ODTÜ Kampüsü'nde meydana gelen öğrenci olayları etrafında şekillenmiştir. Anılan olayların ilki, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sabah namazı etkinliği kapsamında gönderilen servis aracına binmek isteyen öğrencilere başka bir öğrenci grubunun müdahalesi, ikincisi ise kütüphane mescidi etrafında ODTÜ Gençlik Muhalefeti Grubu ve ODTÜ Mescit Grubu arasında çıkan arbede nedeniyle yaşanmıştır. İdare, bahse konu olaylar nedeniyle soruşturma başlatarak bazı öğrenciler hakkında disiplin cezaları tesis etmiştir. Başvurucunun söz konusu olayların önlenmesinde ve yürütülen soruşturmada gerekli özeni göstermediği gerekçesiyle hakkında şikâyette bulunulması üzerinde disiplin soruşturması başlatılmıştır.

4. Soruşturma neticesinde başvurucunun rektör olarak anılan olaylara ilişkin disiplin soruşturmasını gereği gibi yapmadığı, olayların kampüsteki güvenlik tedbiri eksikliği, güvenliği sağlama, öğrenci darp ve saldırı olaylarını engelleme konusundaki ciddi yönetim anlayışı farklılığı ile idari zaafiyetten kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. Nihayetinde başvurucunun 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (a) alt bendi olan "verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımından kusurlu davranmak" hükmü uyarınca kınama cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

5. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi, başvurucunun olaylara yönelik önleyici tedbirler alma, sükûneti sağlama, olayların tekrarlanmasının önüne geçmeye ilişkin tedbirler alma ve güvenlik güçlerinin olaya müdahalesi için gereken koordinasyonu sağlama konularında kusurlu olduğunu belirterek davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.

6. Başvurucu nihai kararı 9/1/2019 tarihinde öğrendikten sonra 8/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu, müdahalenin ciddi yönetim anlayışı farklılığı gerekçe gösterilerek yapılmasının akademik özerklik kapsamında ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bunun yanında başvurucu; disiplin soruşturması sırasında fezlekeye üstünlük tanındığı ancak o aşamada bazı usuli eksiklikler olduğunu, Danıştay Birinci Dairesi tarafından verilen men-i muhakeme kararının dikkate alınmadığını, bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, disiplin cezasının kanuni dayanağı bulunmadığını ve mahkeme kararlarının bariz takdir hatası içerdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun yakınmasına konu disiplin cezasının kişisel görüşleri nedeniyle değil idarecilik görevinin yerine getirilmesinde kusurlu davrandığı gerekçesiyle verildiği, bu çerçevede de başvurucunun ifade özgürlüğüne herhangi bir müdahalede bulunulup bulunulmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

9. Somut olaya konu müdahale; başvurucunun olaylara (bkz. § 3) ilişkin disiplin soruşturmasını bir rektör olarak gereği gibi yapmadığı, olayların kampüsteki güvenlik tedbiri eksikliği, güvenliği sağlama, öğrenci darp ve saldırı olaylarını engelleme konusundaki ciddi yönetim anlayışı farklılığı ile idari zaafiyet gösterdiği gerekçesiyle yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucu, her ne kadar müdahalenin ideolojik duruş bağlamında farklı bir yönetim anlayışına sahip olmasından kaynaklandığını ve bu durumun ifade özgürlüğünü ilgilendirdiğini ileri sürmüşse de müdahalenin doğrudan bir düşünce açıklamasının veya bu anlama gelebilecek herhangi bir eylemin sonucunda yapıldığı ortaya konulamadığı ve konunun özü itibarıyla da ifade özgürlüğü kapsamında olmadığı değerlendirilerek başvuru, adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu; yargı mercilerinin fezlekedeki ifadeleri doğrudan karara almanın ötesinde herhangi bir araştırma ve inceleme yapmaksızın genel ve soyut ifadelerle eylemin sübuta erdiğine karar verdiğini, bu nedenle oluşan açık ve bariz takdir hatasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma güvencesi yönünden incelenmiştir.

11. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

12. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda mahkemelerin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

13. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin mahkemelerin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi mahkemelerin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 83).

14. Somut olayda ilk derece mahkemesi, uyuşmazlığa ilişkin tespitlerin başvurucunun önleyici tedbirleri alma, olayları durdurma ve sükûneti sağlama, tekrarlanmamasını temin etme ve emniyet teşkilatı ile gereken koordinasyonu sağlama konularında kusurlu olduğunu açıkça gösterdiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.

15. Başvuru konusu eylemleri değerlendirmek ve disiplin cezası şeklindeki müdahale için gereken şartların sağlanıp sağlanmadığını tespit etmek hukuk kurallarını öncelikle yorumlama yetkisini haiz olan mahkemelerin takdirindedir. Anayasa Mahkemesinin görevi mahkemelerin yorumlarının açıkça keyfî veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemekten ibarettir. Buna göre dava dosyasına yansıyan tespitlerin son derece detaylı olarak ilk derece mahkemesi kararına işlendiği, bu tespitlerin değerlendirilerek dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına karar verildiği anlaşıldığından yapılan yargısal değerlendirmelerin hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasına yönelik olduğu ve bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir unsur içermediği kabul edilmelidir.

16. Bu itibarla somut olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların yargılama mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu, mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddiasının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu; soruşturma aşamasında keşif yapılmadığını, kamera kayıtlarının incelendiğine ilişkin bir bilgi bulunmadığını, tanık ifadelerinin alınmadığını, uzman görüşüne başvurulmadığını ve olaylar öncesinde kolluk güçleri tarafından verildiği iddia edilen istihbarı bilginin gerçekten paylaşılıp paylaşılmadığının bilinmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi yönünden incelenmiştir.

19. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

20. Delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen mahkemelere ait olduğu, mahkemelerin dava konusuna, elde edilen delilerin ağırlığına ve ileri sürülen iddialara göre tanık beyanı, kamera kayıtlarının incelenmesi ve bilirkişi incelemesi gibi delilleri toplamama veya incelememe konusunda takdir yetkisine sahip olduğu dikkatten kaçmamalıdır. Somut olayda tam yetkili mahkemece inceleme yapıldığı ve bu bağlamda başvurucunun iddialarını ileri sürebildiği görülmektedir. Bunun yanında başvurucunun iddiasının haklılığını ortaya koyabilmek için tanık dinlenmesine, kamera kayıtlarının incelenmesine ve bilirkişi raporu alınmasına neden ihtiyaç olduğununa yönelik ikna edici bir açıklama yapmaması karşısında başvurucunun söz konusu taleplerinin karşılanmaması nedeniyle yargılamada dezavantajlı bir duruma düştüğünü de kabul etmek mümkün olmamıştır. Bu itibarla yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde işlemin tesisi sürecinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların yargılamanın adil bir şekilde yapılmasını engelleyecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, uygulanan disiplin cezasının yasal bir dayanağının bulunmadığını belirterek suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Anayasa Mahkemesi Selçuk Özbölük (B. No: 2015/7206, 14/11/2018) kararında, uygulanan disiplin cezasına ilişkin benzer bir iddiayı suçta ve cezada kanunilik yönünden incelemiş, cezanın Anayasa'nın 38. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 7. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında kalmadığına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu yaptırımın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda ya da ceza hukuku mevzuatında suç olarak düzenlenmediğini, başvurucunun mesleğini yerine getirmesine dair edimlere ilişkin olduğunu, isnat edilen eylemlerin yalnızca belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ise ilgilendirmediğini ve disiplin yaptırımlarının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığını dikkate almıştır. Anılan gerekçelerle başvurucuya yöneltilen isnadın disiplin hukuku alanında kaldığını ve başvurunun bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu edinmediğinin açık olduğunu ifade eden Anayasa Mahkemesi, başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varmıştır (Selçuk Özbölük, §§ 41-43).

24. Somut olayın şartlarının da inceleme konusu yönünden anılan karardan farklı olmadığı değerlendirilmiştir. Nitekim yukarıda da ifade edildiği üzere başvurucunun görevini gereği gibi yerine getirmediği gerekçesiyle hakkında disiplin cezası tesis edilmiştir. Nihayetinde başvuru konusu müdahalenin disiplin hukuku alanında kalması nedeniyle somut olayda Selçuk Özbölük kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmadığına, başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, aynı eylemlere ilişkin olarak Danıştay Birinci Dairesince adli yönden men-i muhakeme (son soruşturma açılmamasına) kararı verilmesine rağmen bu hususun mahkemelerce dikkate alınmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun anılan iddiası adil yargılanma hakkı kapsamındaki masumiyet karinesi yönünden incelenmiştir.

26. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir.

27. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

28. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında kişilerin cezai sorumluluğunun bulunmadığı tespit edilmiş veya ceza sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmadığını belirtmiştir. Bu bağlamda ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kürşat Eyol, § 30; Özcan Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 48).

29. Bu itibarla yapılacak değerlendirmede, öncelikle istinaf kanun yolunda kesinleşen mahkeme kararının Danıştay Birinci Dairesinin verdiği men-i muhakeme kararını tartışmaya açacak mahiyette olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir. İlk derece mahkemesi kararında, başvurucunun adli yönden suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, yalnızca somut olayın disiplin mevzuatı yönünden değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda ilk derece mahkemesinin men-i muhakeme kararından bağımsız şekilde, disiplin sürecindeki bilgi ve belgelere dayanarak bir karar verdiği kabul edilmelidir. Buna göre bireysel başvuruya konu edilen kararda masumiyet karinesinin ilkesinin ihlal edilmediği sonucuna varılmaktadır.

30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 15/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ayşe Feride Acar ve Aybar Can Acar [2.B.], B. No: 2019/4191, 15/5/2024, § …)
   
Başvuru Adı AYŞE FERİDE ACAR VE AYBAR CAN ACAR
Başvuru No 2019/4191
Başvuru Tarihi 8/2/2019
Karar Tarihi 15/5/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, rektör olarak görev yapan başvurucunun üniversite yerleşkesinde çıkan olaylarda gereği gibi bir disiplin soruşturması yürütmemesi nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (İdare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Masumiyet karinesi (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi Suç ve cezada kanunilik Konu Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi