logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Fahriye Alpaslan [1.B.], B. No: 2019/5109, 20/7/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FAHRİYE ALPASLAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/5109)

 

Karar Tarihi: 20/7/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Fahriye ALPASLAN

Vekilleri

:

Av. Sezen TEKİN

 

 

Av. Hüseyin TÜL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Cizre'de terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve konuya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Türkiye’de PKK terör örgütünün neden olduğu terör ve şiddet eylemleri 2015 yılının ortalarından itibaren özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğun olarak yaşanmaya başlamıştır. Şırnak'ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçeleri, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçeleri ile Muş'un Varto ilçesinde PKK terör örgütü tarafından cadde ve sokaklara hendekler kazılarak barikatlar kurulmuş; patlayıcılar yerleştirilmiş ve bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet kurulmaya çalışılmıştır. Terör ve şiddet olaylarına, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK mensuplarına karşı ortak olarak gerçekleştirilen ve başta Sur, Cizre ve Nusaybin olmak üzere on bir şehirde yürütülen askerî operasyonlarla müdahale edilmiştir. Terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkın can ve mal güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması için yapılan operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında 2015 yılının ikinci yarısından başlamak üzere değişen tarihlerde sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazı yerleşim birimleri geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla getirilen sokağa çıkma yasakları güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından kaldırılmıştır. Gerçekleşen geniş çaplı operasyonlarda yüzlerce güvenlik görevlisi şehit olmuş, iki binin üzerinde terörist etkisiz hale getirilmiştir (sürece ilişkin detaylı aktarım ile operasyonlar ve hendek olaylarına ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019; Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017; Seyid Narin [GK], B. No: 2018/20156, 18/5/2022; Gazal Kolanç ve Diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022).

3. Sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde 9/2/2016 tarihinde başvurucu yakını R.A. Cizre ilçesi Cudi Mahallesi'nde yer alan, askerî makamlarca C-3159 ve C-3160 olarak belirtilen binalar arasında bulunan kısmen yıkık binanın molozları arasında yanında el bombası ile birlikte ölü bulunmuştur. (Soruşturma kapsamında cesedin C-3185 olarak belirtilen binada bulunduğuna ilişkin bilgiler de yer almakla birlikte daha sonra anılan husus düzeltilerek cesedin yukarıdaki şekilde bulunduğu belirtilmiştir.) Cesedin yanındaki el bombası yerinde imha edilmiş, buna ilişkin olarak tespit tutanağı düzenlenmiştir. Arama sırasında çevredeki binalarda da çok sayıda ceset ve mühimmat ele geçirilmiştir.

4. Bulunduğu sırada kimliği belirsiz olan başvurucu yakını aynı mahalledeki yirmi yedi ceset ile birlikte Cizre Devlet Hastanesine götürülmüştür. Cumhuriyet savcısı ve olay yeri inceleme ekiplerinin hastaneye intikali sonrasında ölü muayenesi işlemi gerçekleştirilmiş, olay yeri inceleme formu doldurulmuştur. Olay yeri inceleme formunda cesedin ölü muayenesinin gerçekleştirildiği, el ve yanaktan svap alındığı, ceset üzerinden çıkan bulguların korumaya alındığı hususları kayıt altına alınmıştır.

5. 10/2/2016 tarihinde otopsi işlemi yapılmıştır. Otopsi raporunda ölüm sebebi, bomba veya benzeri mühimmat patlaması ile husulü mümkün kafa travmasının yol açtığı kafatası kemik kırıkları, kot kırıkları ile müterafik beyin doku harabiyeti, iç organ yaralanmasının neden olduğu mesif iç ve dış kanama olarak tespit edilmiştir. Otopsi sırasında kimlik tespiti için cesetten biyolojik örnek alınarak incelemeye gönderilmiştir.

6. Başvurucu; kızından haber alamadığını, sokağa çıkma yasaklarında kızının öldüğünden şüphelendiğini belirterek 22/2/2016 tarihinde kan örneği vermiştir. 7/3/2016 tarihli rapor ile başvurucunun ölen R.A.nın biyolojik annesi olduğu tespit edilmiştir. Bu sırada 2/3/2016 tarihinde dosyada görevsizlik kararı verilmiştir. Soruşturma numarasının değişmesi nedeniyle kimlik eşleşmesine ilişkin rapor tespit edilememiştir (Adli Tıp Kurumunda kimliği belirsiz cesetler üzerinden alınan numunelerin soruşturma numaralarıyla kodlandığı anlaşılmıştır). Soruşturma, uzun bir süre kimliği belirsiz ceset üzerinden sürdürülmüştür.

7. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı birkaç kez Adli Tıp Kurumuna kimlik eşleşmesi yapılıp yapılmadığına ilişkin yazı yazmış, Adli Tıp Kurumu bir eşleşme sağlanamadığına dair cevap vermiştir. 26/6/2018 tarihinde Adli Tıp Kurumu, maktulün başvurucu ile kimlik eşleşmesinin 7/3/2016 tarihinde gerçekleştirildiğini Başsavcılığa bildirmiştir.

8. Bunun üzerine 14/8/2018 tarihinde başvurucunun beyanına başvurulmuştur. Başvurucu; beyanında 2015 yılında kızının "Okula gidiyorum." diyerek evden ayrıldığını, daha sonra kızından haber alamadığını, örgüt mensubu olup olmadığını bilmediğini ifade etmiştir.

9. Soruşturma kapsamında yapılan araştırmada, artigercek.com isimli internet sitesinde yayımlanan haberde sokağa çıkma yasağı sırasında yaşamını yitirdiği belirtilen ancak cenazeleri hâlâ bulunamayan on altı kişinin olduğu, bu kişiler arasında ölen R.A.nın da olduğunun belirtildiği görülmüştür.

10. 6/10/2018 tarihinde dosyada yeniden görevsizlik kararı verilmiştir. Nihai olarak dosyayı inceleyen Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı 25/10/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başsavcılıkça verilen kararda, sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde operasyonların yoğun şekilde devam ettiği mahallelerde bulunan, terör örgütü mensuplarınca kullanılan evlerde örgüt mensuplarının yakalanabilmesi, örgüt mensuplarınca hazırlanan patlayıcıların imha edilebilmesi ve soruşturmalara dair delil elde edilebilmesi amacıyla Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen arama kararlarına istinaden aramalar yapıldığı, R.A.nın cesedinin terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı değerlendirilen, çok sayıda uzun namlulu silah, kovan ile birlikte bulunan bölücü terör örgütü mensuplarına ait cesedin yanında olduğu belirtilmiş; ölenin diğer terör örgütü üyeleri ile birlikte güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı, güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada güvenlik güçlerince meşru müdafaa hakkı kapsamında öldürüldüğü değerlendirilmiştir. Güvenlik güçlerinin yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirdikleri sırada meşru müdafaa hakkı kapsamında hareket ettikleri sonucuna ulaşılmıştır.

11. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz reddedilmiştir. Başvurucu, nihai kararı 9/1/2019 tarihinde öğrendikten sonra 8/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

13. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

14. Başvurucu, uzun süre kimliği belirsiz olarak yürütülen soruşturmada yeterli araştırma yapılmadığını, kimliğin belirlenmesinin ardından iki ay gibi kısa bir sürede kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, kullanılan öldürücü gücün orantılı olduğuna dair delil bulunmadığını, soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini, tarafsız ve bağımsız olmadığını, kararların gerekçesiz olduğu belirterek yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde başvuruya konu olay ve soruşturma sürecine ilişkin bilgi verilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyan dilekçesinde süreçte yaşananlara değinmiş; kullanılan gücün orantılı olmadığını, operasyonların düzenlenmesine ve ölümcül güç kullanımına ilişkin değerlendirme yapılmadığını, soruşturmanın etkili yürütülmediğini belirtmiştir. Başvuru, yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

1. Yaşam Hakkı Kapsamında Maddi Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin -negatif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan karar, soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmalı; bunun yanı sıra yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermelidir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021). Güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221.

17. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvuruya temel olan vaka da tarih ve mekân itibarıyla aynı operasyon içinde meydana geldiğinden ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın özel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) koşullarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

18. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını ve keyfîliği önlemeye, yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

19. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, güvenlik güçlerinin terörle mücadele çerçevesinde aldıkları emri yerine getirdikleri sırada, kanunun verdiği yetkiyle güç kullandığı kabul edilmiştir. Bu kabul yukarıda özetlenen soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller maktulün terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlar sırasında güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada güvenlik güçlerinin emri yerine getirmesi sırasında kanunun verdiği yetkiyle ve Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir. Başvurucu, soruşturma sürecinde elde edilen delillerin aksine, delillerin veya tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek herhangi bir bilgi/belge sunmamıştır.

20. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342)doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında R.A.nın ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

21. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik gerçekleştirilen müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak yapılan, kesintisiz ve öngörülemez nitelikte olan ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucu yakınının da soruşturma dosyasında mevcut olan ve aksine herhangi bir veri, delil ya da emare sunulmayan deliller uyarınca, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilen ve detaylandırılan operasyonlar kapsamında güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla söz konusu operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelemenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekmektedir. Bu perspektiften sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde operasyonların yoğun şekilde devam ettiği mahallelerde bulunan, terör örgütü mensuplarınca kullanılan evlerde örgüt mensuplarının yakalanabilmesi, örgüt mensuplarınca hazırlanan patlayıcıların imha edilebilmesi ve soruşturmalara dair delil elde edilebilmesi amacıyla yapılan aramalarda terör örgütü mensuplarınca kullanıldığı değerlendirilen çok sayıda uzun namlulu silah, kovan, bölücü terör örgütü mensuplarının cesetleri ve el bombasıyla birlikte ele geçirilen maktulün zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği ve yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı değerlendirilmiştir.

22. Açıklanan gerekçelerle başvuruda öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

2. Yaşam Hakkı Kapsamında Usul Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Somut olayda başvurucu yakınının cansız bedeninin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı, delillerin toplandığı, otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Süreçte maktulden biyolojik numune alınarak kimlik tespiti için Adli Tıp Kurumuna gönderilmiş, kimlik eşleşmesi sağlanmasına karşın rapor soruşturma dosyası kapsamına alınmamıştır.

24. Soruşturma sürecinde kimlik tespiti çalışmasına devam edilmiş, kimlik eşleşmesine ilişkin raporun tespit edilmesi akabinde derhal başvurucunun beyanına başvurulmuş, ölenin şahsına ilişkin araştırma yapılarak bir sonuca varılmıştır.

25. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen bir arama kararının yerine getirilmesi ve delil toplanması amacıyla olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerin yaralandığı, bu görevlilerin arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldığı, adliye binalarına saldırılar düzenlendiği Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında detaylı olarak anlatılmıştır. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatini açıklamıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

26. Somut olayda çatışmaların devam ettiği bölgede, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerden olduğu değerlendirilerek Cumhuriyet Başsavcılığının kararına dayanılarak arama yapılmıştır. Ölenin cesedinin hastaneye getirilmesi akabinde Cumhuriyet savcısı hastaneye intikal etmiş, ölü muayenesi işlemine katılmış, otopsi işlemi Cumhuriyet savcısının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Olayda, etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

27. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

28. Soruşturma itiraz süreciyle birlikte yaklaşık üç yıllık bir sürede tamamlanmıştır. Ölenin kimliğinin tespit edilememesi nedeniyle etkili katılım sağlanamadığı yönünde itirazlar bulunmakta ise de soruşturma sürecinde kimlik tespiti işleminin gerçekleştirildiği, başvurucunun beyanının alındığı, ölen hakkında araştırma işlemlerinin yapıldığı ve başvurucunun işlemlere itiraz etme olanağı bulduğu değerlendirildiğinde kimlik tespiti işlemlerinde meydana gelen gecikmenin tek başına soruşturmanın etkililiğine gölge düşürmediği sonucuna ulaşılmıştır.

29. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu -döneme hâkim olan- koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanmasının hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir önemi vardır. Soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek (yaklaşık üç yıl) bir sürede tamamlandığı görülmüştür. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.

30. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, başka bir ifade ile yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyetine etki edecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

31. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

32. Başvurucu; iki buçuk yıl boyunca kızının cenazesine ulaşamadığını, bu nedenle ölenin kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü belirterek özel hayata saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Gazal Kolanç ve diğerleri kararı doğrultusunda (aynı kararda bkz. §§ 396-400) bu iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 2. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Fahriye Alpaslan [1.B.], B. No: 2019/5109, 20/7/2023, § …)
   
Başvuru Adı FAHRİYE ALPASLAN
Başvuru No 2019/5109
Başvuru Tarihi 8/2/2019
Karar Tarihi 20/7/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Cizre'de terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve konuya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması İhlal Olmadığı
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Cenaze-Defin Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Din ve vicdan özgürlüğü Din özgürlüğü Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi