TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BİLAL KARAKURT VE ABDURRAHİM METİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/26165)
Karar Tarihi: 17/9/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Ayşenur TUNCER
Başvurucular
1. Bilal KARAKURT
2. Abdurrahim METİN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bulunan başvurucuların birinci derecedeki yakınlarının cenaze törenine katılması için izin verilmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvuru tarihinde ceza infaz kurumunda bulunan başvuruculardan birinin babası, diğerinin annesi vefat etmiştir. Başvurucular, cenaze törenine katılma talebinde bulunmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucuların talebini reddetmiştir. Kararların gerekçesinde; COVID-19 salgın hastalığı ve alınan tedbirler gerekçe gösterilmiştir.
3. Başvurucular anılan kararlara karşı İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimlikleri başvurucuların şikâyetini esasa girmeden reddetmiştir. Kararların gerekçesinde; kurum kararı bulunmadığı belirtilerek talebin esasına ilişkin inceleme yapılmadığı ifade edilmiştir.
4. Bunun üzerine başvurucular, anılan kararlara karşı Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuştur. 2020/26165 numaralı dosyada Ağır Ceza Mahkemesince kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine kesin olarak karar verilmiştir. 2020/26615 numaralı dosyada ise Ağır Ceza Mahkemesi kararında cenaze izninin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 94. maddesine göre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilebileceği, bu kapsamda hükümlünün izin talebinin Başsavcılık tarafından reddedildiği, Ceza İnfaz Kurumunun bu konuda karar verme yetkisinin bulunmadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak Ağır Ceza Mahkemesi işin esasına girilmeksizin şikâyetin reddi ile karar verilmek üzere Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmesine ilişkin İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle itirazın kabulüne karar vermiştir. Bunun üzerine İnfaz Hâkimliği tarafından verilen ek kararda 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 5. ve 6. maddeleri gereğince karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara karşı da itiraz yoluna başvurulmuştur. Ağır Ceza Mahkemesi kararında, başvurucunun itirazı hakkında daha önce karar verilmiş olduğu belirtilerek itiraz hususunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
5. Başvurular, süresi içinde yapılmıştır.
6. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
7. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013). 2020/26615 numaralı başvurunun konu bakımından hukuki irtibat nedeniyle 2020/26165 numaralı başvuruyla birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.
8. Birinci başvurucu; Başsavcılığın kararına karşı yapmış olduğu itirazının değerlendirilmediğini, anılan karara karşı itiraz yolunun gösterilmediğini, başka mahpusların sevkine izin verilirken kendisinin taziyeye katılmasına izin verilmediğini belirterek etkili başvuru hakkının, adil yargılanma hakkının, hak arama hürriyetinin ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. İkinci başvurucu ise annesinin cenazesine katılmasına izin verilmemesi ve bu karara karşı yapmış olduğu itirazın da esastan incelenmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ceza infaz kurumunda bulunan başvurucuların cenazeye katılma talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edilip edilmediği hususunda müdahalenin demokratik toplumda gerekliliği ve ölçülülüğü incelenirken olay tarihi ve öncesindeki pandemi koşullarının gözönünde tutulması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucuların babasının/annesinin cenazesine katılma talebinin bulunduğu dönemde dünya ve ülke çapında pandeminin yayılımını engellemeye yönelik çok sayıda tedbir alındığı, kamusal makamların başvurucuların talebinin reddine ilişkin takdirinin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
10. Birinci başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında COVID-19 hastalığı nedeniyle alınan tedbirlere ilişkin talimat yazısında hükümlülere verilecek özel izinlerin saklı tutulması gerektiği belirtilmesine rağmen kendisine cenaze ve taziye için izin verilmediğini ancak sağlık kurulu raporu alabilmesi için hastaneye sevk işleminin yapıldığını, bahse konu dönemde sevk ve nakillerin yapıldığını her ne kadar pandemi döneminde olunsa da 1/6/2020 tarihinde normalleşme sürecine girilmesiyle gerekli sağlık tedbirlerinin alınarak toplumsal hayatın devamının sağlandığını, kendisine de bu kapsamda izin verilmesi mümkünken bu yönde bir değerlendirme yapılmadığını ifade etmiştir. İkinci başvurucu ise Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
11. Anayasa Mahkemesi cezaevindeki mahpusların ölen yakınlarının cenazesine katılmasını, mahpusların aile bireyleriyle iletişimini ve aile görüşlerini özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde genel olarak pozitif yükümlülükler kapsamında değerlendirmiştir (Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015, § 34; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 23). Ayrıca Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda cenaze törenine ve taziyeye katılma yönünden infaz hâkimliğine şikâyet yolunun tüketilmesinin zorunlu olmadığı sonucuna ulaşmıştır (Rasul Kocatürk [GK], B. No: 2016/8080, 16/12/2019, §§ 32-39). Bu nedenle başvurucuların babasının/annesinin cenaze törenine katılması için izin verilmemesine ilişkin ihlal iddiaları bir bütün hâlinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Başvurucuların özel ve aile hayatına saygı hakkına yönelik müdahalenin 5275 sayılı Kanun’un 94. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarında yer alan düzenlemeler gereğince kanuni temelinin bulunduğu ve infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması şeklinde meşru amacının bulunduğu açıktır (Rasul Kocatürk, §§ 45-50).
14. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; Abuzer Uzun, B. No: 2016/61250, 13/6/2019, § 38).
15. Anayasa’nın 19. maddesi gereği hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına birtakım sınırlamaların getirilmiş olması, hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Bu bağlamda idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. Burada mühim olan ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması amacı ile hükümlünün özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin sağlanmış olmasıdır (Rasul Kocatürk, § 56).
16. Ölüm, insan hayatında karşılaşılan acı olaylardan biridir. Birçok kültürde ölen kimsenin tanıdıkları bir araya gelerek ölüm nedeniyle duyulan acı ve üzüntüyü paylaşır. Ölenin geride kalan aile bireyleri ziyaret edilerek kendilerine maddi ve manevi destekte bulunulur. Şüphesiz bu acıyı ölüm anından itibaren en yoğun derecede yaşayan ve desteğe en çok ihtiyaç duyanlar aile bireyleridir. Kanun koyucu bu insani düşünceden ve kültürel olgulardan hareketle 5275 sayılı Kanun'da yakınlarının ölümü hâlinde hükümlüye mazeret izni verilmesini düzenlemiştir. Kanun'daki izin süreleri gözetildiğinde kanun koyucunun iznin kapsamını sadece defin işlemi ile sınırlı tutmadığı, definden sonra yapılan taziye ziyaretlerini kabul etmeye ve aile bireylerinin bir arada kalarak birbirlerine destek olmalarına imkân tanımayı da amaçladığı kabul edilmelidir. Buna göre cenazeye katılma talebinin taziye kabulüyle birlikte ele alınması gerekmektedir. Bu yorum aynı zamanda aile hayatına saygı hakkının gereklerine de uygun olacaktır (Muhittin Pirinççioğlu (4), B. No: 2020/28439, 21/11/2023, § 13; Rasul Kocatürk, § 61).
17. Cenazeye veya taziyeye katılımın sağlanması imkân dâhilinde görülmezse bu duruma ilişkin zorunluluk hâllerinin ve risklerin somut olgu ve olaylara dayalı olarak açıklanması gerekir (Muhittin Pirinççioğlu (4), § 14; Rasul Kocatürk, § 62).
18. Başvurulara konu olan olaylarda, ceza infaz kurumunda bulunan başvurucuların vefat eden babasının/annesinin cenaze törenine katılma taleplerinin Başsavcılık tarafından COVID-19 salgınının neden olduğu bulaş riski gerekçe gösterilerek reddedildiği görülmektedir. Yargılama makamları tarafından ise başvurucuların itirazları hakkında esasa ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
19. Bu itibarla somut olayın koşullarında Başsavcılık kararlarında COVID-19 salgınının neden olduğu bulaş riskine ilişkin genel gerekçeyle yetinilmiş, sosyal mesafe ve maske kullanımı gibi tedbirler çerçevesinde başvurucuların talebinin karşılanmasına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Başvurucuların cenaze törenine katılımının sağlanması mümkün olmayabilirse de alternatif olarak taziyeye katılımın sağlanması hususu da değerlendirilmemiştir. Başsavcılık, başvurucuların talebinin karşılanması için durumun gerektirdiği özeni gösterdiğini, ilgili personelin görevlendirilmesi için alternatif çözümler denediğini ortaya koyabilmiş değildir. Başvurucuların uzun süre görmediği babasının/annesinin vefatı ve cenazesine veya taziyesine katılamamasının neden olduğu derin üzüntü dikkate alındığında Başsavcılık kararlarında gösterilen gerekçeler, başvurucuların çıkarları ile toplumun çıkarları arasında adil denge kurulmasına yönelik ikna edici, ilgili ve yeterli unsurlara sahip değildir. Dolayısıyla, başvurucuların cenazeye ya da taziyeye katılarak ailesine destek olma imkânından yoksun kalmasında kamu makamlarının talebin reddedilmesi şeklindeki müdahalesinin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Abdullah Selvi, B. No: 2020/35123, 3/4/2024, §§ 16-17; Murat Kaymakçı, B. No: 2020/35000, 3/4/2024, § 14; Muhittin Pirinççioğlu (4), § 15).
20. Açıklanan gerekçelerle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
21. Başvurucular; ihlalin tespitine ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
22. İnceleme tarihi itibarıyla başvurucuların babasının/annesinin cenaze törenine katılmasının mümkün olmadığı ve vefatlar üzerinden uzun bir süre geçtiği dikkate alındığında tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
23. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvuruculara net 30.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,
B. Başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
C. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Başvuruculara net 30.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Kayseri 2. İnfaz Hâkimliği (E.2020/1453, K.2020/1518), Bakırköy İnfaz Hâkimliği (E.2020/5056, K.2020/4859), Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi (2020/2242 D.İş) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.