TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SARP ULAŞTIRMA ORGANİZASYON TURİZM TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/26624)
Karar Tarihi: 15/5/2024
R.G. Tarih ve Sayı: 25/10/2024-32703
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Mehmet ALTUNDİŞ
Başvurucu
Sarp Ulaştırma Organizasyon Turizm
Ticaret Ltd. Şti.
Vekili
Av. Muhammet Fatih SÖNMEZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; açtığı tazminat davasının reddedilmesi ile aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/7/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvurucu, araç kiralama sektöründe hizmet veren bir şirkettir. Başvurucunun maliki olduğu aracı kullanan Y.C.B. 19/3/2011 tarihinde saat 00.30 sıralarında şerit ihlali yaparak karşı yönden gelen ve S.J. Sigorta Şirketi (Sigorta Şirketi) tarafından sigortalı olan H.B. yönetimindeki araca çarpmak suretiyle H.B. ile eşinin yaralanmasına neden olmuş; her iki araçta da maddi hasar meydana gelmiştir. Trafik kazası nedeniyle hukuk ve ceza davaları açılmıştır.
A. Taksirle Yaralama Suçundan Y.C.B. Hakkında Açılan Kamu Davası
8. Sanık Y.C.B. nin 19/3/2011 tarihinde saat 00.30 sıralarında alkollü şekilde kullandığı araçla şerit ihlali yaparak karşı yönden gelen H.B. yönetimindeki araca çarpmak suretiyle H.B. ile eşinin yaralanmasına neden olduğundan bahisle hakkında taksirle yaralama suçundan kamu davası açılmıştır.
9. Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesi 27/12/2011 tarihli kararıyla sanık Y.C.B.nin taksirle yaralama suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sabıkasız olan sanığın yargılamada gösterdiği davranışlara göre cezasının ertelenmesine karar vermiştir. Anılan karar, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 23/1/2014 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
B. Suç Üstlenme Suçundan S.B. Hakkında Açılan Kamu Davası
10. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı 4/1/2013 tarihli iddianame ile şüpheli S.B.nin suç üstlenme suçundan cezalandırılması için kamu davası açmıştır.
11. Sanık S.B. savunmasında "Abim Y.C.B yönetimindeki araç ile kaza yapıp bu durumu bana bildirince ben olay yerine geldim, emniyette ve CBS de benim suç işleme kastım yoktu, abim bu şekilde beyanda bulunmamı istediği için böyle beyanda bulundum olayların bu noktaya gelmesinden son derece üzgünüm, mahkemeden beraatimi istiyorum, bu mümkün olmadığı takdirde lehe olan tüm hükümlerin uygulanmasını, ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasını talep ederim. " şeklinde beyanda bulunmuştur.
12. Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi 11/11/2013 tarihli kararıyla sanık S.B.nin suç tarihinde alkollü olarak araç kullanırken kaza yapan ağabeyi Y.C.B.yi cezadan kurtarmak amacıyla aracı kendisinin kullandığını söylemesi üzerine olayla ilgili olarak polis merkezinde ve Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık sıfatıyla ifadesinin alındığı, sanığın ağabeyini cezadan kurtarmak amacıyla suçu üstlendiğinin sanığın samimi ikrarı ve Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/148 Esas sayılı dosya içeriği ile sübuta erdiği anlaşıldığından sanık S.B.nin üzerine atılı suç üstlenme suçunu işlediği kanaatine varmış; sanığın eylemine uyan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 270. maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan ayrılarak 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sabıkasız oluşuna, kişilik özelliklerine göre ileride yeniden suç işlemeyeceği konusunda olumlu kanaat oluştuğundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
C. Başvuruya Konu Olan Tazminat Davası
13. Trafik kazası sonucu meydana gelen maddi zararların tazmini için çeşitli davalar açılmıştır. Öncelikle başvurucu 16/7/2012 tarihinde Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde Trafik Tespit Tutanağı'ndan ve karakolda verdiği ifadeden hareketle kazanın S.B.nin sevk ve idaresindeyken meydana geldiğinden bahisle S.B. ve Sigorta Şirketi aleyhine dava açmıştır. Başvurucu, daha sonra kaza yapan sürücünün S.B. değil Y.C.B. olduğunu öğrenince 26/9/2012 tarihinde Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde Y.C.B. hakkında ek bir dava açmıştır. Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/10/2012 tarihinde dosyanın Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/416 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/10/2012 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir. Bu kararın kesinleşmesi üzerine dosya Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir.
14. Akabinde Sigorta Şirketi de İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde poliçe kapsamında ödenen toplam 24.000 TL'nin araç maliki olarak başvurucudan rücuen tahsili için yapılan icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini belirterek itirazın iptali davası açmıştır. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 23/10/2013 tarihli kararı ile dosyanın Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Mahkeme) 2013/170 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir. Sonrasında tüm dosyalar Mahkemede birleştirilmiştir.
15. Mahkeme; kaza sırasında aracı kullanan kişinin Y.C.B. olduğunun Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesinin kesinleşen 2011/148 Esas sayılı dosyası ile sabit olduğu, bilirkişi raporu ile kazanın oluşumunda Y.C.B.nin asli ve tam kusurlu olduğu, kazayı alkollüyken yaptığının ve kazanın münhasıran alkolün etkisinde meydana geldiğinin tespit edildiği, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin birleşen dosyasında münhasıran alkolün etkisi ile asli kusurlu olarak kazanın oluşumuna neden olan sürücünün kullandığı aracın işleteni olan başvurucunun zarara uğrayan araçlar nedeniyle ödeme yapan sigorta şirketine karşı sorumlu olduğu kanaatine vararak asıl davanın reddine, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin birleşen 2012/53 Esas sayılı davada davanın kabulü ile 12.965 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin birleşen 2012/159 Esas sayılı davada davanın kabulü ile İzmir 11. İcra Müdürlüğünün 2012/3526 Esas sayılı icra takibine davalının yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, asıl dava yönünden yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 1.980 TL vekâlet ücretinin başvurucudan tahsili ile davalılara verilmesine karar vermiştir.
16. Başvurucu, mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 12/3/2020 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir.
17. Nihai karar başvurucu vekiline 30/3/2020 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 13/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile COVID-19 pandemisi nedeniyle yargı alanındaki süreler 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar durdurulduğundan başvurunun süresinde olduğu görülmüştür.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "I. Dürüst davranma" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz."
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.”
20. 6100 sayılı Kanun'un "Dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle yargılama giderlerinden sorumluluk" kenar başlıklı 327. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Bir kişi davada sıfatı olmadığı hâlde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi hâlinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemez."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 15/5/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucu Tarafından Açılan Tazminat Davasının Reddedilmesi Yönünden
22. Başvurucu; özellikle alkolün etkisi nedeniyle meydana gelen kazalarda ortaya çıkan hasarların teminat dışı bırakıldığını, yargılamada kazanın özellikle alkolün etkisinden dolayı meydana gelip gelmediğinin açıklığa kavuşturulmadığını, bilirkişi raporlarına yönelik itirazların incelenmediğini, asıl davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
24. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
25. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
26. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
27. Somut olayda öncelikle başvurucu açısından mevcut bir mal varlığı bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Başvurucu, meydana gelen kaza sonrasında uğradığı zararın tazmini için alacak davası açmıştır; Mahkemece yapılan yargılama sonunda aracı kullanan kişinin Y.C.B. olduğunun kesinleşen ceza mahkemesi kararı ile ortaya konulduğu, bilirkişi raporu ile kazanın oluşumunda Y.C.B.nin asli ve tam kusurlu olduğu, kazayı alkollü iken yaptığı ve kazanın münhasıran alkolün etkisinde meydana geldiği sonucuna varılarak asıl davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemenin somut olaya ilişkin yorumunda açık ve bariz bir takdir hatası bulunmadığı değerlendirilmiş, bu bağlamda başvurucunun alacak davası açtığı ancak alacağın varlığını mahkemeler önünde ispatlayamadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan bir mülkü veya mülkü elde etme yönünde yeterli hukuki temele dayalı meşru bir beklentisi bulunmamaktadır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Aleyhe Hükmedilen Vekâlet Ücreti Yönünden
29. Başvurucu; S.B.nin kendi kusurlu davranışıyla dava açmaya sebebiyet verdiğini, kollukta ve Savcılıkta kazayı kendisinin yaptığını beyan ettiğinden davayı S.B. hakkında açtığını, S.B. hakkında açtığı tazminat davasının reddedilmesi sonucunda vekâlet ücreti ödemek zorunda kaldığını ve aleyhe hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
31. Somut olayda başvurucunun açtığı asıl davanın reddedilmesi sonucunda aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle mal varlığında somut bir azalma meydana geldiğinden başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir mülkünün olduğu sonucuna varılmıştır.
32. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirir (Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 44).
33. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri ile negatif yükümlülükleri arasında kesin bir sınırın tanımlanması mümkün olmamakla birlikte uygulanacak ilkeler benzerlik taşımaktadır. Somut olayda özel hukuk kişileri arasında bir uyuşmazlık söz konusudur. Bu bağlamda eldeki başvurunun devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
34. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma, oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmeyi de içermektedir (Selahattin Turan, B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).
35. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda olayda tarafların birbirleriyle çatışan menfaatleri bulunmaktadır. Dolayısıyla tarafların karşı karşıya gelen menfaatleri çerçevesinde mülkiyet hakkını korumakla yükümlü olan devletin maddi ve usule ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği dikkate alınarak sonuca varılmalıdır. Bu bağlamda ilk olarak belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığı irdelenmelidir (Hüseyin Ak, B. No: 2016/77854, 1/7/2020, § 53).
36. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken yargı mercilerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık bir keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak yargı mercilerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıklarının ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).
37. 4721 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu ve hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı düzenlenmiştir. Yine 6100 sayılı Kanun'un 327. maddesinde bir kişinin davada sıfatı olmadığı hâlde davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi davacıyı yanıltıp kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet vermesi hâlinde ve davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi hâlinde davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemeyeceği kurala bağlanmıştır.
38. Başvuru konusu olayda kaza sonrası kollukta ve Savcılıkta verilen ifadeye göre S.B. kazayı kendisinin yaptığını ileri sürmüştür (bkz. § 11). Başvurucu, bu beyana dayanarak S.B. hakkında tazminat davası açmıştır. Daha sonra S.B. nin, ağabeyi Y.C.B. yi korumak amacıyla kollukta ve Savcılıkta beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. Nitekim S.B. nin suç üstlenme suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir (bkz. § 12). Başvurucu, bu gelişme üzerine asıl dava yanında Y.C.B. hakkında ek bir dava daha açmıştır. Mahkeme asıl davada kaza sırasında araç sürücüsünün S.B. değil Y.C.B. olduğunun sonradan kesinleştiğine vurgu yaparak S.B. hakkında açılan davanın reddine karar vermiş ve başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmetmiştir (bkz. § 15). Olayda S.B. açılan hukuk davasında davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet vermiş olup bu bağlamda Mahkemenin başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı anlaşılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, yargılamaların makul süre içinde tamamlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
43. Başvurucu, ihlal edilen her bir hak için ayrı ayrı 1.000.000 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminatın ödenmesine hükmedilmesini talep etmiştir.
44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
45. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin aleyhe vekâlet ücreti yönünden mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2014/825, K.2017/1067) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin talebinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderlerinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.