|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
|
|
KARAR
|
|
|
|
MUAMMER BULUT BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2020/9066)
|
|
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2024
|
|
R.G. Tarih ve Sayı: 4/8/2025 - 32976
|
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
Başkanvekili
|
:
|
Basri BAĞCI
|
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
Muhterem İNCE
|
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
|
|
|
Metin KIRATLI
|
|
Raportör
|
:
|
Özge ULUKAYA
|
|
Başvurucu
|
:
|
Muammer BULUT
|
|
Vekili
|
:
|
Av. Gözde ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; idarece usulüne uygun kamulaştırma bedeli
ödenmeden taşınmaza el konulması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 2/3/2020 tarihinde yapılmıştır. Başvuru
2018/32517 numaralı başvuru ile birleştirilmiş, daha sonra incelenen başvurunun
2018/32517 numaralı başvuru dosyasından ayrılmasına karar verilmiştir.
Komisyon, mülkiyet ve makul sürede yargılama hakkına ilişkin şikâyetlerin kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
4. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından
incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) 9/6/2009
tarihinde, Samsun'un Çarşamba ilçesi Çay Mahallesi 149 ada 13 parsel sayılı,
başvurucuya ait taşınmazın 439,68 m²lik kısmının yol, inşaat ve emniyet sahası
olarak kullanılmak üzere kamulaştırılmasına karar vermiştir.
7. İdare 11/7/2011 tarihinde Çarşamba 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) başvurucuyla anlaşma sağlanamaması sebebiyle
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır.
8. Mahkemece 10/10/2011 tarihinde keşif yapılmış ve
bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunun başvuru formu ve eklerinde
bulunmadığı anlaşılmıştır.
9. Mahkemece 28/4/2012 tarihinde tekrar keşif yapılmış,
keşif sonucunda alınan bilirkişi raporunda toplam kamulaştırma bedeli 23.691,77
TL olarak tespit edilmiştir. Raporda taşınmaz üzerinde bulunan ve (C) harfi ile
gösterilen yapının 0,05 m²lik sundurması dâhil olmak üzere toplam 3,36 m²lik
kısmının kamulaştırılacak alan içinde kaldığı, ayrıca kamulaştırma hattının
sıfır noktasında bulunan, (D) ve (E) harfi ile gösterilen yapıların 2,53 m² ve
9,78 m²lik kısmının yine kamulaştırılacak alana dâhil olduğu belirtilmiş;
sundurmaların yıkılması ile yapıların zarar görmeyeceği açıklanmıştır.
10. Başvurucu, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde
dava konusu taşınmazın kamulaştırılan bölümü üzerinde bulunan üç yapının
kısmen, kamulaştırılan alana taştığını ve yapıların kamulaştırma koridoru ile
sınır olacak şekilde bırakılması durumunda kullanılamaz hâle geleceğini
belirtmiştir. Başvurucu açıklanan sebeplerle, dava konusu taşınmazın
kamulaştırılmayan bölümü üzerinde bulunan yapıların da kamulaştırılmasını talep
etmiştir.
11. Mahkeme 6/11/2012 tarihinde kamulaştırma bedelini
23.691,77 TL olarak belirleyerek dava konusu taşınmazın 439,68 m²lik kısmının
başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile yol olarak tapudan terkinine
karar vermiştir. Kararda, tescil hükmü yönünden verilen kararın kesin olduğunu
açıklamıştır.
12. Mahkeme kararı başvurucu ve İdare tarafından temyiz
edilmiştir. Başvurucu temyiz dilekçesinde, hükme esas alınan bilirkişi raporu
doğrultusunda, kamulaştırılan taşınmaza sınır konumunda bulunan yapıların
balkonlarının tıraşlanarak yapılacak kamulaştırmanın konut dokunulmazlığını
ihlal edeceğini açıklamış; yapıların kamulaştırmayla birlikte kullanılamaz
duruma geleceği açık olduğundan kamulaştırma bedelinin yapıların değeri dikkate
alınarak tespit edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
13. Mahkeme kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire)
13/6/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında, bilirkişi raporunda
emsal olarak alınan taşınmazların dava konusu taşınmazdan daha değerli olduğuna
ilişkin kabulün somut gerekçelere dayandırılmadığına işaret edilmiştir.
14. Dava konusu 149 ada 13 parsel sayılı taşınmaz ilgili
tapu müdürlüğünün 28/6/2013 tarihli ve 5924 yevmiye numaralı işlemiyle 36 ve 37
numaralı parsel olarak ifraz edilmiştir. Dava konusu yapılarak tescili talep
edilen 439,68 m²lik taşınmaz kamulaştırma sebebiyle 37 parsel numarası ve yol
vasfıyla İdare adına tescil edilmiştir. Ardından 37 parsel sayılı taşınmazın
tapu kaydı, tekrar özel mülkiyete konu olması hâlinde İdare adına tescil
edileceği şerhi düşülerek kapatılmıştır.
15. Başvurucu 31/7/2013 tarihinde karar düzeltme
talebinde bulunmuştur. Daire 13/3/2014 tarihinde mahkeme kararının bozulmasına
karar vermiştir. Kararda önceki bozma ilamında belirtilen bozma sebeplerini
tekrarlayarak kamulaştırma bedeline 12/11/2011 tarihinden karar tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz yürütülmemesinin hatalı olduğunu açıklamış ve başvurucunun
diğer karar düzeltme sebeplerini reddetmiştir.
16. Mahkemece bozma ilamına uyularak 5/6/2015 tarihinde
keşif yapılmasına karar verilmiştir. Keşif sonucunda alınan bilirkişi raporunda
kamulaştırma bedeli 24.255,77 TL olarak belirlenmiştir. Tarafların itirazı
üzerine alınan ek bilirkişi raporunda dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan tek
katlı yapı ile birlikte kamulaştırma bedeli 50.663,60 TL olarak tespit
edilmiştir. Kamulaştırma bedeli hesaplanırken hangi yapının dikkate alındığının
açıklanmasının istendiği ikinci ek bilirkişi raporu başvuru formunda ve ekinde
yer almamaktadır.
17. Mahkeme 10/2/2016 tarihli celsede İdareye eksik
kamulaştırma bedeli olan 26.971,83 TL'yi depo etmesi için süre vermiştir. İdare
tarafından belirtilen bedel depo edilmiştir.
18. Mahkeme 30/3/2016 tarihinde kamulaştırma bedelini
24.255,77 TL olarak belirleyerek davanın kabulüne karar vermiştir. Kararda
22/3/2016 tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda kamulaştırma bedelinin
24.255,77 TL olarak hesaplandığını, taşınmaz sınırında bulunan yapıların kara
yolu emniyet sahası dışında kaldığının tespit edildiğini, Dairenin bozma
ilamında kamulaştırma bedeline taşınmaz üzerinde bulunan yapıların değerinin
dâhil edilmesi gerektiğinin belirtilmediğini açıklamıştır.
19. Mahkeme kararı başvurucu ve İdare tarafından temyiz
edilmiştir. Temyiz dilekçesinde başvurucu, kamulaştırılan taşınmazın üzerinde
bulunan yapıların kamulaştırma sonucu kara yoluna sınır durumunda kaldığını ve
bu sebeple yapıların kullanılamadığını açıklamıştır.
20. Daire 18/9/2017 tarihinde mahkeme kararının
bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararında, dava konusu taşınmazın üzerinde
bulunan yapıların kamulaştırma koridoruna sınır konumunda olması sebebiyle
kullanılamayacağının, bu durumun aynı zamanda trafik güvenliği için de tehlike
oluşturacağının anlaşıldığını belirtmiştir. Kararda, başvurucu ve İdarenin
talebinin aynı yönde olduğu dikkate alındığında kamulaştırma bedelinin
yapıların tamamının değerinin eklenmesi suretiyle belirlenmesi gerekirken
sadece sundurma bedelinin hesaplamaya dâhil edilmesinin hatalı olduğu tespitine
yer vermiştir. Ayrıca, faiz başlangıç tarihinin hatalı olarak belirlendiğini ve
İdarece fazladan depo edilen bedelin iadesine karar verilmemesinin de doğru
olmadığını açıklamıştır.
21. Mahkemece bozma kararına uyularak 13/7/2018 tarihinde
keşif yapılmış ve bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda taşınmaz
üzerinde bulunan yapıların değeri dikkate alınarak kamulaştırma bedeli
526.358,40 TL olarak tespit edilmiş, 3/12/2018 tarihli ek bilirkişi raporunda
da kök raporda yer alan hususlar tekrar edilmiştir.
22. Başvurucu ve İdarenin itirazları üzerine alınan
19/9/2019 tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda kamulaştırma koridorunun
yapıların üzerinde bulunduğu 36 parsel sayılı taşınmaz ile bitişik olduğu ve 37
parsel sayılı taşınmaz üzerinde kalan yapıların balkon ve çıkma olarak
adlandırılan bölümlerinin yola olan mesafesi dikkate alındığında 2/11/1985
tarihli ve 18916 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Plansız Alanlar İmar
Yönetmeliği'nin 14. maddesinde yer alan bahçe mesafesinin sağlanamayacağı
belirtilmiştir.
23. Mahkemece 26/11/2019 tarihli celsede İdareye
kamulaştırma bedeli olarak 526.358,40 TL'yi belirtilen banka hesabına depo
etmek üzere süre verilmiş, kararın yerine getirilmemesi üzerine 7/1/2020
tarihli celsede ikinci kez kamulaştırma bedelini yatırmak üzere süre
tanınmıştır.
24. Mahkeme 28/2/2020 tarihinde davanın usulden reddine
karar vermiştir. Kararda, kamulaştırma bedelinin davacı İdare tarafından
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10. maddesinin
sekizinci fıkrası gereğince verilen kesin süre içinde belirtilen banka hesabına
yatırılmaması sebebiyle davanın usulden reddedildiğini açıklamıştır.
25. Nihai karar 7/3/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Karar, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Başvurucu 2/3/2020
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat
Hükümleri
26. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin
mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” başlıklı 10.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü
ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve
taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar
verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden
itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz
malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye
de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların
bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün
sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler
marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde
keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer
ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda
taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye
verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder.
Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır.
Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve
bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları
halinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere
yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin
rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun
bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz
mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların
anlaşması halinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktar peşin ve nakit
olarak, hak sahibi adına bankaya yatırılır. Tarafların anlaşamaması halinde
hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin … mahkemece
belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz
edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise ilk taksitin yine peşin ve nakit
olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya
çıkacak hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak
davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair
makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde
bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece,
kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına, hâkim tarafından
kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin … veya hak sahibinin tespit
edilemediği durumlarda ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere
bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları
saklıdır.
…"
27. 2942 sayılı Kanun’un “Kısmen kamulaştırma”
başlıklı 12. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Bir kısmı kamulaştırılan taşınmaz
maldan artan kısmı yararlanmaya elverişli bir durumda değil ise, kamulaştırma
işlemine karşı idari yargıda dava açılmayan hallerde mal sahibinin en geç
kamulaştırma kararının tebliğinden itibaren otuz gün içinde yazılı başvurusu
üzerine, bu kısmın da kamulaştırılması zorunludur."
2. Yargıtay
İçtihadı
28. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20/5/2014 tarihli ve
E.2014/3024, K.2014/14073 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"4650 sayılı yasa ile değişik
Kamulaştırma Kanununun 10/8 maddesinde 'kamulaştırma bedeli olarak tespit
edilen miktarın, 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda
belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi
için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus
olmak üzere mahkemece uzatılabilir.' hükmü karşısında, kamulaştırma bedelinin
bloke edilmesi için davacı idare vekiline 01.10.2013 ve 19.11.2013 tarihlerinde
kesin süre içeren tebligatların yapıldığı, mahkemece verilen süreler içerisinde
kamulaştırma bedelinin yatırılmaması nedeniyle davanın reddine karar
verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
..."
(Daha yakın tarihli Yargıtay kararları için bkz. 5. Hukuk
Dairesi, E.2014/24995, K.2015/1791, 11/1/2015; 5. Hukuk Dairesi, E.2017/31015,
K.2019/5512, 26/3/2019; 5. Hukuk Dairesi, E.2020/4395, K.2020/8420, 7/10/2020;
5. Hukuk Dairesi, E.2021/3884, K.2021/15367, 20/12/2021; E.2022/11442,
K.2023/1955, 2/3/2023).
29. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 13/2/2017 tarihli ve
E.2016/14772, K.2017/3474 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bozma sonrası tespit edilen bedel
ile bozma kararı sonrası tespit edilen bedel arasındaki fark bedelin verilen
sürelere rağmen idarece bloke edilmemiş olması ve 30.05.2014 tarihli celsede
idare vekilinin bedeli depo etmelerinin mümkün olmadığını beyan etmesi
karşısında 4650 sayılı sayılı yasa ile değişik Kamulaştırma Kanununun 10/8.
maddesi gereğince davanın reddine karar verilerek, taşınmazın idare adına
tesciline dair hükmün infazı sonucu taşınmaz davacı idare adına tescil edilmiş
ise, davacı idare adına olan tapu kaydının iptali ile davalılar adına tesciline
ve ilk karar ile hüküm altına alınmış olan 190.980,00 TL bedelin davalılara
ödenmiş ise davalılardan alınarak davacı idareye verilmesine, ödenmemiş ise
davacı idareye iadesi için ilgili bankaya müzekkere yazılmasına karar verilmesi
gerektiğinin gözetilmemesi,
Doğru görülmemiştir.
Taraf vekillerinin temyiz itirazları
yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi
gereğince BOZULMASINA..."
(Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin daha yakın tarihli
kararları için bkz. 5. Hukuk Dairesi, E.2017/21074, K.2017/8123, 14/3/2017;
E.2017/12437, K.2018/430, 31/1/2018; E.2018/6551, K.2019/3829, 6/3/2019;
E.2019/13500, K.2020/5701, 28/9/2020; E.2020/10904, K.2021/3145, 10/3/2021;
E.2019/13500, K.2020/5701, 28/9/2020; E.2021/13295 , K.2022/4007, 9/3/2022).
3. 4650 sayılı
Kanun Öncesinde Kamulaştırma Usulü
30. 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun'la birlikte
2942 sayılı Kanun'da düzenlenen kamulaştırma usulü önemli şekilde
değiştirilmiştir. Değişiklik öncesinde uygulanan kamulaştırma süreci idare
tarafından kamu yararı kararı alınmasıyla başlar. Kamu yararı kararı
alınmasından sonra idare tarafından kamulaştırılacak taşınmaz belirlenir.
Ardından kamulaştırılacak taşınmazın maliklerinin ve taşınmazın tapu kaydının
bulunmaması hâlinde zilyetlerinin kimliklerinin ve adreslerinin belgelere dayalı
olarak tespit edilmesi gerekir. Kamulaştırılacak taşınmazın vergi durumu tespit
edilerek idarenin talebi üzerine taşınmazın kayıtlı olduğu ilgili tapu
müdürlüğünce taşınmazın tapu kaydına kamulaştırma şerhi işlenir. Sürecin
devamında 2942 sayılı Kanun hükümlerine göre oluşturulan kıymet takdir
komisyonları tarafından kamulaştırılacak taşınmazın değeri yine aynı Kanun'da
öngörülen şekilde belirlenir.
31. Kıymet takdiri aşamasından sonra kamulaştırma kararı
verilerek kamulaştırma bedeli veya kanunun taksitle ödemeyi öngördüğü hâllerde
ilk taksit bedeli hak sahibi adına millî bankalardan birine yatırılır. Akabinde
başta taşınmaz malikleri olmak üzere tüm ilgililere kamulaştırma işlemi tebliğ
edilir. Kamulaştırılan taşınmazın maliki başta olmak üzere ilgililer
kamulaştırma işleminin iptali talebiyle otuz günlük süre içinde idari yargıda
dava açabileceği gibi aynı süre içinde malik tarafından kamulaştırma bedelinin
artırılması veya maddi hataya dayalı dava açılması mümkündür. Söz konusu
kamulaştırma usulünde kamulaştırılan taşınmazın mülkiyetinin ne zaman idareye
geçeceğine ilişkin olarak açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak uygulamada
kural olarak kamulaştırılan taşınmazın mülkiyetinin kamulaştırma işleminin
idari yargı yönünden kesinleşmesiyle birlikte veya yine idari yargıda dava
açılmaması hâlinde kamulaştırma işleminin malike tebliğinden itibaren otuz
günlük sürenin sonunda idareye geçtiği kabul edilmiştir.
4. 4650 sayılı
Kanun Sonrasında Kamulaştırma Usulü
32. 4650 sayılı Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisine
(TBMM)sunulan genel gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Halen yürürlükte bulunan 4.11.1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun yürürlük tarihinden itibaren bu
güne kadar uygulanması sırasında ortaya çıkan tüm sorunların sağlıklı bir
biçimde çözümü amacıyla, bu Tasarı hazırlanmış ve bu tasarı ile;
- Anayasamızın 46 ncı maddesinde
öngörülen ve asıl kural olan, kamu yararının gerektirdiği hallerde,
karşılıklarının nakden ve peşin olarak ödenmesi koşuluyla, özel mülkiyette
bulunan taşınmaz malların objektif esaslara göre hızlı, doğru ve sağlıklı bir
şekilde kamulaştırılması esasının tam olarak uygulanmasının sağlanması;
- Bu amaçla, ancak kamu yararının
gerektirdiği ve zorunlu hallerde, idarelerin yatırım programlarında yer alan
yatırımları için, bütçelerinde var olan kamulaştırma ödenekleri kadar
kamulaştırma yapmalarının temini ve böylelikle zorunlu olmayan hallerde
gereksiz yere kamulaştırma yapılması önlenerek, kamu harcamalarının kontrol
altına alınması ve disipline edilmesi;
- Keza idarelerin, bilgi ve tecrübe
eksikliği sebebiyle, kamulaştırma sırasında yanlış ve eksik işlemler yaptığı,
çoğunluğu idare elemanlarından oluşan kıymet takdir komisyonları tarafından,
kamulaştırılmaya konu taşınmaz mal, kaynak ve irtifak hakkının değerinin
objektif esaslardan uzaklaşılarak, idarelerin o iş için ayırdıkları ödeneğe
göre değer takdir edildiği ve işlemlere karşı ilgililer tarafından
kamulaştırmanın iptali davaları açıldığı, açılan bu davalar sonucunda
kamulaştırmaların iptal edildiği ve bunun da kamu yatırımlarının aksamasına ve
gecikmesine sebep olduğu ve ayrıca, komisyonlar tarafından belirlenen bedellere
karşı, hemen hemen tüm kamulaştırmalarda bedel artırım davaları açıldığı ve
açılan bu bedel artırım davaları sonucunda da, kamulaştırma bedelleri çok
yüksek rakamlara ulaştığı, bu bedellerin ödenmesinde de zaman zaman çok
sıkıntılar ve aksamalar olduğu, bu ödemelerin Devlete ek bir malî külfet
getirdiği gibi, geç yapılan bu ödemeler sebebiyle de, çok sayıda ilgili
tarafından Devletimiz aleyhine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulması
sonucunda, bu Mahkemede Türkiye aleyhinde insan hakları ihlali kararları
çıktığı ve ayrıca Devletimizin yüksek meblağlara ulaşan tazminatlar ödemeye
mahkûm olduğu, bunun da, Devletimizin dış itibarını zedelediği ve bu durumun
çeşitli platformlarda Devletimiz aleyhine kullanıldığı dikkate alınarak;
- Tüm bu aksaklıkların ve sıkıntıların
giderilebilmesi veya en aza indirgenebilmesi amacıyla, kamulaştırılacak
taşınmaz malların değer tespitlerinin, çoğunluğu idare elemanlarından oluşan
kıymet takdir komisyonları yerine, uzman bilirkişilerden oluşan kurul
marifetiyle ve tarafsız mahkemeler eliyle yapılması ve mahkemelerce tespit
edilecek bedelin idarece yargılama sırasında hak sahibine ödenmek üzere bankaya
yatırılmasından sonra kamulaştırmanın sonuçlandırılarak, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesi;
- Bu şekilde, yatırım programında
bulunmayan ve ödeneği olmayan yatırımlar için idarelerin kamulaştırma veya
ödeneğinden fazla kamulaştırma yapmalarının önlenmesi, kamulaştırma işleminin
tek dava ile çözümlenmesi, çok önemli bir sorun olan bedel artırım davalarının
böylelikle ortadan kaldırılması;
...
2) Kamulaştırma Kanunundaki mevcut
kamulaştırma sistemi değiştirilerek, kıymet takdir komisyonları eliyle
yaptırılan kıymet takdiri usulü ve esaslarının ve buna bağlı diğer işlemlerin
ve keza, bedel artırım davaları açılabileceği yönündeki hükümlerin
kaldırılarak, yeniden düzenlenen 10 uncu maddeyle, kamulaştırma işleminin tek
davayla ve hızlı bir şekilde çözümlenmesi amacıyla, kamulaştırmayı yapacak olan
Devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinin doğrudan mahkemeye başvurarak,
kamulaştırılacak taşınmaz malın gerçek kamulaştırma bedelinin tespiti ile, bu
bedel karşılığında ve bu bedelin ödenmesi kaydıyla kamulaştırma yapılmasına ve
taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tesciline karar verilmesinin
sağlanması, bu davaların seri olarak ve hızla sonuçlandırılması, mahkemece
taşınmaz malın gerçek değerinin tespiti amacıyla yaptırılacak bilirkişi
incelemelerinin, konunun uzmanı veehli, beş kişilik bir kurul marifetiyle
yaptırılması, bilirkişi kurulunun raporlarına karşı taraflarca itiraz üzerine
de, yeni bir bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmak yerine ve bir defaya
mahsus olmak üzere, aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınması yoluna
gidilmesi ve Kanunun diğer maddelerinin buna göre uyarlanması;
...
Öngörülmüştür."
33. 4650 sayılı Kanun ile oluşturulan yeni kamulaştırma
usulüne göre kamulaştırma yapılabilmesi için öncelikle idarenin ödenek temin
etmesi gerekir. İdare, yeterli ödeneği temin ettikten sonra kamu yararı kararı
alır. Kamu yararı kararından sonra kamulaştırılacak taşınmaz belirlenir.
Kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesinin akabinde kamulaştırma kararı
alınır. Bununla birlikte onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı
özel plan ve projeye göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı
alınmasına ve bu kararın onaylanmasına gerek yoktur. 2942 sayılı Kanun’un 8.
maddesine göre idare, kamulaştırma kararı aldıktan sonra öncelikle satın alma
usulünü uygulamalıdır. Satın alma usulünde idarenin teklif edeceği bedel, idare
içinde oluşturulan bir kıymet takdir komisyonunca belirlenir. Tarafların satın
alma usulüyle bir sonuca ulaşamamaları durumunda 4650 sayılı Kanun’la yapılan
değişiklikten önceki dönemden farklı olarak bedel tespiti ve tescil için
malikin değil idarenin yetkili asliye hukuk mahkemesinde dava açması gerekir.
Asliye hukuk mahkemesince 2942 sayılı Kanun’da belirtilen usul uyarınca tespit
edilen bedelin tamamı veya taksitle ödeme şartlarının bulunması durumunda ilk
taksitin nakden veya hesabına yatırılarak malike ödenmesinden sonra tescil
kararı verilir. Kararın tescile ilişkin hüküm fıkrası kesin olup bedele ilişkin
hüküm fıkrasına karşı kanun yoluna başvurulabilir. Mülkiyetin idareye geçmesi
mahkemece tescil kararı verilmesi ile olur (bazı farklarla birlikte bkz. Ali
Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 29).
B. Uluslararası
Hukuk
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek
(1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1.
maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve
mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse,
ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası
hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin,
mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin
ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
35. Kamulaştırmasız el atma ile ilgili Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Şevket Karataş [GK], B. No:
2015/12554, 25/10/2018, §§ 26-33.
36. AİHM özellikle bir kişinin taşınmazının
kamulaştırmaya tabi tutulduğu hâllerde ilgili yargılama sürecinin
kamulaştırılan mülkün değeriyle uyumlu bir bedel verilmesi, bedelden yararlanma
hakkına sahip olanların belirlenmesi ve kamulaştırmayla ilgili bütün konular
ile kamulaştırmanın sonuçlarının kapsamlı bir değerlendirilmesini içermesi
gerektiğini belirtmektedir (Alfa Glass Anonymi Emboriki Etairia
Yalopinakon/Yunanistan, B. No: 74515/13, 28/1/2021, §§ 36-44).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
37. Anayasa Mahkemesinin 21/11/2024 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
38. Başvurucu, öncelikle taşınmazın 439,68 m²lik kısmının
kamulaştırılmasına karar verilerek İdare tarafından kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davası açıldığını açıklamıştır. Mahkeme tarafından önce
taşınmazın kamulaştırılması talep edilen bölümü dikkate alınarak kamulaştırma
bedelinin belirlendiğini ancak Daire kararı ile taşınmazın kamulaştırılmayan
kısmında kalan üç ayrı yapının kullanılamaz duruma geldiğinin tespit
edildiğini, bu sebeple kamulaştırma bedeline yapıların değerinin de dâhil
edilmesi gerektiğine karar verildiğini belirtmiştir. Ayrıca Mahkemenin
kamulaştırma bedeli olarak belirlenen 523.358,40 TL'nin İdarece depo edilmemesi
nedeniyle görülen davanın tümüyle reddine karar verdiğini ifade etmiştir.
Başvurucu, taşınmazının 439,68 m²lik kısmının yola terk edilmesi nedeniyle taşınmaz
üzerindeki yapıları yıllardır kullanamadığını, kamulaştırma bedeli ödenmeksizin
taşınmazına el atılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
39. Başvurucu; bedel ve tescil davasında İdarece
taşınmazına hukuka aykırı olarak el atıldığının açıkça anlaşıldığını, bu
sebeple kamulaştırma bedel ve tescil davasının usulden reddine ilişkin mahkeme
kararını temyiz etmeden bireysel başvuruda bulunduğunu ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
40. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı"
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
41. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' başlıklı 46.
maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme
bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı
doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin
ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen
taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde
kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
42. Başvurucu, taşınmazına kamulaştırma bedeli
ödenmeksizin el atılması sebebiyle kamulaştırma bedeli ve tescil davası
neticesinde verilen davanın reddine ilişkin kararı temyiz etmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğunu açıklamıştır.
43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel
başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini
öncelikle yargılama makamlarının gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (bazı farklarla birlikte bkz. Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
44. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz
edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia
eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuk yolu öngörülmüş
olmalıdır. Ayrıca bu hukuk yolunun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici,
etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte ve
sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliği olmalıdır. Olmayan bir
hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen
etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı
ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen
erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının
tüketilmesi zorunluluğu yoktur (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577,
16/2/2017, § 39). Bununla birlikte norm düzeyinde makul bir başarı sunma
kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair şüphe, o
başvuru yolunun tüketilmemesini haklı kılmaz (Sait Orçan, B. No:
2016/29085, 19/7/2017, § 36).
45. Başvurucunun başvuru yollarının tüketilmesi
noktasında kendisinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin
başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B.
No: 2013/2355, 7/11/2013, §§ 27, 28). Ancak somut olayın koşulları itibarıyla
başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağının veya etkili
olmadığının anlaşılması hâlinde anılan yollar tüketilmeden yapılan bir başvuru
incelenebilir (Şehap Korkmaz, B. No: 2013/8975, 23/7/2014, § 33). Öte yandan
başvuru yollarının tüketilmesi, çok katı olarak uygulanması gereken mutlak bir
kural değildir. Teorik düzeyde var olan bir başvuru yolunun tüketilmesinin
somut olayın koşullarında başvurucuya aşırı külfet yüklemesi hâlinde bu yolun
tüketilmesinin gerekli olmadığına karar verilebilir (Rasul Kocatürk [GK],
B. No: 2016/8080, 26/12/2019, § 38).
46. Başvurucunun temel şikâyetinin taşınmazının
kamulaştırılan kısmı yola terk edilip İdare adına tescil edilmesine rağmen
kamulaştırma sebebiyle kullanılamaz durumda kalacağı yargılama makamlarının
kabulünde olan yapıların bedelinin kendisine ödenmemesi olduğu vurgulanmalıdır.
Diğer bir anlatımla başvurucu, kamulaştırma işleminin kamulaştırma bedelinin
tamamı kendisine ödenmeden tamamlanması sebebiyle taşınmazına el atıldığından
yakınmakta olup bunun dışında taşınmazının kısmen kamulaştırılmasını şikâyet
konusu yapmamıştır. Öte yandan başvurucu, yola terk edilerek İdare adına tescil
edilen taşınmazın bedelinin -kamulaştırma sebebiyle kullanılamaz duruma geldiği
yargılama makamlarınca tespit edilen yapıların bedeli hariç- kendisine
ödenmediğini de iddia etmemiştir. Şu hâlde şikâyet konusu olmayan kamulaştırma
konusu taşınmazın başvurucuya iadesi sonucunu doğurabilecek nitelikteki tapu
iptali ve tescil davasının başvurucunun şikâyetinin özü itibarıyla anlam ifade
etmeyeceği açıktır. Ayrıca kamulaştırma işlemine bir itirazı olmayan ancak
kamulaştırma bedeline kamulaştırma işlemi sebebiyle kullanılmaz durumda kaldığı
tespit edilen yapıların bedelinin dâhil edilmesini talep eden başvurucudan yeni
bir dava açmasının beklenmesi kendisine aşırı bir külfet yüklenmesine sebebiyet
verebilir.
47. Yukarıda yer verilen içtihattan anlaşıldığı üzere
kamulaştırma bedeli ve tescil davalarında mahkeme tarafından tespit edilen
kamulaştırma bedelinin verilen süre içinde depo edilmemesi hâlinde davanın
reddine karar verilmektedir (bkz. § 28). Somut olayda kamulaştırma bedeli ve
tescil davası, İdarenin tespit edilen kamulaştırma bedelini yatırmaması
nedeniyle reddedilmiştir. Bu hâlde mevcut kanuni düzenlemelere ve Yargıtay
içtihadına göre İdarenin kamulaştırma bedelini yatırmaması nedeniyle davanın
reddine karar verildiği dikkate alındığında temyiz talebinin başvurucunun
şikâyetini oluşturan kamulaştırma sebebiyle kullanılamaz duruma geldiği kabul
edilen yapıların bedelinin ödenmesi yönünden herhangi bir etkisinin olmadığı
açıktır. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Mahkemenin davanın reddine yönelik
kararını temyiz etmesinin zorunlu olmadığı görülmüştür.
48. 2942 sayılı Kanun'un 12. maddesinin beşinci
fıkrasında bir kısmı kamulaştırılan taşınmazdan artan kısmın yararlanmaya
elverişli olmaması durumunda malikin en geç kamulaştırma kararının tebliğinden
itibaren otuz gün içinde yazılı başvuruda bulunması hâlinde bu kısmın da
kamulaştırılması gerektiği düzenlenmiştir (bkz. § 27). Somut olayda yargılama
makamlarınca kısmi kamulaştırma sebebiyle kamulaştırma koridoruna sınır
konumunda bulunan yapıların kullanılamayacağının tespit edildiği ve bu sebeple
yapı bedellerinin de kamulaştırma bedeline dâhil edilmesi gerektiğinin kabul
edildiği anlaşılmakla birlikte taşınmazın kamulaştırılmayan kısmının
yararlanmaya elverişli olmadığına yönelik bir tespitte bulunulmadığı
görülmüştür (bkz. § 20). Bu hâlde başvurucunun 2942 sayılı Kanun'un 12.
maddesinin beşinci fıkrası kapsamında İdareye başvuruda bulunmasına gerek
olmadığı değerlendirilmiştir.
49. Öte yandan 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin
birinci fıkrası gereği kamulaştırmanın satın alma usulüyle yapılamaması hâlinde
idare tarafından kamulaştırma bedel ve tescil davası açılması gerekmektedir.
Anılan maddenin sekizinci fıkrasında idarenin mahkemece kamulaştırma bedeli
olarak tespit edilen bedeli belirlenen hesaba yatırılmasıyla birlikte
kamulaştırma bedel ve tescil davasına yönelik yargılamanın tamamlanacağı
öngörülmektedir. Kamulaştırma bedel ve tescil davalarının mahiyeti gereği
idarece kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin gösterilen hesaba
yatırılmaması durumunda başta taşınmaz maliki olmak üzere davalı olarak
gösterilen hak sahipleri tarafından yargılamaya devam edilmesinin mümkün
olmadığı anlaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun başvuru yollarını
tükettiği kabul edilmiştir.
51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün
Varlığı
52. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Somut olayda kamulaştırılan taşınmaz, kamulaştırma işleminden önce
başvurucunun mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma
bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
53. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas
eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş;
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi şartlarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın
şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise
mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala
bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve
düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet
tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi,
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife
Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
54. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da
belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği
taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
Somut olayda benzer şekilde taşınmazın kamulaştırılarak İdare adına tesciline
karar verilmesi başvurucunun mülkten yoksun kalması sonucunu doğurmuştur.
Davanın sonradan reddedilmiş olması da ilk karardan sonra idare adına yapılmış
olan tescili ortadan kaldırmamıştır. Diğer bir ifadeyle davanın
reddedilmesinden sonra da taşınmaz idare adına tescilli kalmaya devam etmiştir.
Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci
kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
iii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
55. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız
bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler ölçülülük
ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna
dayanması, Anayasa'nın sözüne aykırı olmaması, kamu yararı amacı taşıması ve
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (bazı farklarla birlikte
bkz. Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Genel
ilkeler
57. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa’nın
35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal
bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen kamulaştırmanın anayasal
ögelerine uygun bir düzenleme 35. maddeye bir aykırılık oluşturmayacaktır.
Kamulaştırma, Anayasa’da özel mülkiyetin kamuya geçirilmesi konusunda
başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir taşınmaz üzerindeki
özel mülkiyet hakkının malikin rızası olmaksızın kamu yararı için ve karşılığı
ödenmek kaydıyla devlet tarafından sona erdirilmesidir (AYM, E.2017/110,
K.2017/133, 26/7/2017, §§ 12, 15).
58. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesine
göre devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilmesi, kamu yararının
bulunması, kamulaştırma kararının kanunda gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve nakden ödenmesi
kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun kamu yararı olduğu kabul
edilen kamulaştırma, özel mülkiyet alanına devletin bir müdahalesidir.
Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında kamu yararının
özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa’da
belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM,
E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, § 11).
59. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlere
yönelik sınırlandırmaların Anayasa'nın sözüne aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır. Buna göre Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması ölçütlerinden biri de Anayasa'nın sözüne
uygunluktur. Anayasa Mahkemesi, somut olaya uygun düştüğü takdirde kamu
gücünü kullanan organların temel hak ya da özgürlüklere yaptıkları
müdahalelerin Anayasa'nın sözüne uygun olup olmadığını da değerlendirir. Böyle
bir değerlendirme yapılması, Anayasa'nın 13. maddesinin emredici hükmünün bir
gereğidir (Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B. No: 2018/30030, 17/9/2020,
§ 68; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §
79).
60. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan "Anayasa'nın
sözü" ifadesi Anayasa'nın metnini yani lafzını ifade etmektedir. Temel
hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin Anayasa'nın sözüne uygun olması şartı
özellikle Anayasa'nın çeşitli maddeleriyle getirilen ek güvenceler söz
konusu olduğunda önem taşımaktadır. Anayasa, çoğu durumda bir hak veya
özgürlüğü yalnızca tanımakla yetinmeyerek onun kullanılmasını garanti altına
almak için bazı yönlerini ayrıca vurgulayarak veya bazı yönlerine belli bir
önem atfederek koruma altına alır. Anayasa koyucunun bir hakkı tanımanın yanında
o hakkın norm alanına giren bir boyutunu ayrıca ve özel olarak ifade etmesi,
buna ilişkin ek bir güvence getirmesi de mümkün olabilmektedir (Kadri Enis
Berberoğlu (2), § 69; Kadri Enis Berberoğlu (3), § 79).
61. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında
kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla
kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığının
ödenmesi Anayasa'nın 46. maddesiyle maliklerin lehine olarak getirilen özel bir
güvence mahiyetindedir. Dolayısıyla taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden
yapılan kamulaştırma işlemleri Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasındaki
gerçek karşılığın ödenmesi güvencesinin yanı sıra peşin ödeme güvencesine de
aykırı olacaktır (bazı farklarla birlikte bkz. Kübra Yıldız ve diğerleri
[GK], B. No: 2018/32734, 28/7/2022, § 61). Öte yandan Anayasa'nın 46.
maddesinin ikinci fıkrasında kesin hükme bağlanan artırım bedelinin nakden ve
peşin olarak ödenmesi gerektiği belirtilmiş böylece kesin hükme bağlanan
artırım bedeli yönünden de nakden ve peşin olarak ödenme güvencesi
getirilmiştir. Kesin hükme bağlanan artırım bedeli taşınmazın gerçek
karşılığının bir unsurudur. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında
gerçek karşılığın peşin ödenmesinden bahsedildikten sonra ikinci fıkrasında kamulaştırma
bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedelinin peşin ödenmesi gerektiği
düzenlenerek gerçek karşılık güvencesi açıklanmıştır.
62. Gerçek karşılığın ödenmesi aynı zamanda ölçülülük
ilkesinin de bir gereğidir. Kamulaştırma suretiyle mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında
gözetilmesi gereken adil denge ancak malike taşınmazın gerçek karşılığının
peşin ödenmesi suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle kamulaştırma suretiyle
mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan durumlarda malike taşınmazın gerçek
karşılığının peşin olarak ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin
telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa’nın 46. maddesinin
birinci fıkrasında gerek kamulaştırmada gerekse idari irtifak kurulmasında
taşınmazın gerçek karşılığının ödeneceği hükme bağlanmakla kamu yararı ile
malikin menfaatleri arasındaki dengeyi kuracak bedelin taşınmazın gerçek
karşılığı olduğu ifade edilmiştir. Buna göre kamulaştırmanın anayasal
ögelerinden biri gerçek karşılık olduğundan kamulaştırılan taşınmazın
bedeline dair yasal düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen gerçek karşılık
ölçütüne uygun olması gerekmektedir. Buna göre kamulaştırılan taşınmazın gerçek
bedelinin malike ödenmesi, orantılılık ilkesinin bir gereğidir (bazı farklarla
birlikte bkz. Kübra Yıldız ve diğerleri, § 62).
63. Anayasa'nın 46. maddesine özel mülkiyette bulunan
taşınmazların gerçek karşılıklarının nakden ve peşin olarak ödenmesi, anılan
maddenin ikinci fıkrasında sayılan istisnai hâllerde taksitlendirme süresinin
beş yılı aşamaması, taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş
kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin
uygulanması kamulaştırma için belirtilen esaslardır (bazı farklarla birlikte
bkz. AYM, E.2018/104, K.2020/39, 16/07/2020, § 188).
64. Peşin ödeme güvencesi, gerçek karşılığın taksitli
olarak ödenmemesinin ötesinde kamulaştırma bedeli ve kesin hükme bağlanan
artırım bedelinden oluşan gerçek karşılığın en geç taşınmazın idare adına
tescil edildiği tarihte ödenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla
Anayasa'nın 46. maddesinde belirtilen kamulaştırmanın anayasal ögelerine uygun
bir kamulaştırma işleminden bahsedilebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığının
ve kesin hükme bağlanan artırım bedelinin yalnızca tek seferde ödenmesi yeterli
olmayıp bu ödemenin en geç taşınmazın İdare adına tescil edildiği anda
yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan
taksitlendirme hâlleri bulunmamasına rağmen kamulaştırma bedeli ve kesin hükme
bağlanan artırım bedelinden oluşan gerçek karşılığın taşınmazın mülkiyetinin
idareye geçtikten sonra ödenmesi peşin ödeme güvencesine aykırılık
oluşturacaktır.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
65. Somut olayda İdare tarafından başvurucunun
taşınmazının 439,68 m²lik kısmının yol ve emniyet sahası inşa edilmesi amacıyla
kamulaştırılmasına karar verilmiştir. İdare başvurucuya karşı kamulaştırma
bedeli ve tescil davası açmış, Mahkeme tescil hükmü bakımından kesin olmak
üzere davanın kabulüyle taşınmazın kamulaştırılan kısmının başvurucu adına olan
tapu kaydının iptali ile İdare adına tesciline ve İdare tarafından yatırılan
kamulaştırma bedelinin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Devam eden süreçte
Daire nihai olarak başvurucunun kamulaştırma sebebiyle kullanılamaz durumda
kaldığını iddia ettiği yapıların kullanılmasının hayati tehlike doğurduğuna
vurgu yaparak kamulaştırma bedelinin yapıların değeri de dâhil edilmek üzere
belirlenmesine hükmetmiştir. Mahkemece Dairenin bozma kararı doğrultusunda
anılan yapıların bedeli dikkate alınarak tespit edilen kamulaştırma bedelini
bankaya yatırmak üzere İdareye süre verilmiş, kamulaştırma bedelinin süresinde
yatırılmaması üzerine davanın reddine karar verilmiştir.
66. Başvurucu, mahkeme kararının tebliğiyle birlikte
temyiz yoluna başvurmadan bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun
şikâyetinin temeli kamulaştırma bedelinin tam olarak kendisine ödenmemesine
ilişkindir.
67. Anayasa'nın 46. maddesinde devlet ve kamu tüzel
kişilerinin özel mülkiyette olan taşınmazlarının ancak kamu yararının
gerektirdiği hâllerde ve gerçek karşılıkları peşin ödenmek suretiyle kanunla
gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırabileceği hükme bağlanmış ve ödeme
yöntemi hakkında da bazı güvenceler öngörülmüştür. 2942 sayılı Kanun'un 1.
maddesinde de benzer ifadelere yer verilmiş; devlet ve kamu tüzel kişilerince
kamulaştırma sırasında yapılacak işlemler, kamulaştırma bedelinin hesaplanması,
taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescili, kullanılmayan taşınmaz
malın geri alınması, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemleri,
karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul
ve yöntemleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler incelendiğinde kanun koyucu bir
yandan kamu yararının gerekleri doğrultusunda gerçek ve özel hukuk tüzel
kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların kamulaştırılmasına imkân
tanımış, diğer yandan ise mülkten yoksun bırakmaya yol açan kamulaştırma
işlemlerini mülkiyet hakkına ağır bir müdahale görerek bu işlemlere maruz
bırakılanları ayrı anayasal ve yasal güvencelerle korumuştur. 2942 sayılı
Kanun'a göre kamu yararı ve kamulaştırma kararlarının alınmasından sonra ilk
yapılacak iş maliklerle pazarlık görüşmesinde bulunulmasıdır. Maliklerle
uzlaşılması durumunda süreç tamamlanacak ancak uzlaşma sağlanamaması hâlinde bu
defa idareler tarafından adli yargı mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davası
açılacaktır. Adli yargı mahkemesince 2942 sayılı Kanun hükümlerine göre
belirlenen bedelin idareler tarafından depo edilmesi üzerine idareler adına
kesin olarak tescil kararı verilmektedir. 2942 sayılı Kanun'un 25. maddesine
göre tescil kararı ile birlikte taşınmazların mülkiyeti idareye geçmektedir
(bazı farklarla birlikte bkz. Ali Kömürcü ve diğerleri [GK], B. No:
2019/2890, 25/10/2023, § 89).
68. 4650 sayılı Kanun'la 2942 sayılı Kanun'da 2001
yılında yapılan değişikliklerle düzenlenen yeni kamulaştırma usulünde
kamulaştırılan taşınmazların objektif esaslara göre gerçek bedelinin nakden ve
peşin olarak ödenmesiyle birlikte kamu yararı amacının gerçekleşmesini
sağlayacak doğrultuda hızlı ve sağlıklı şekilde kamulaştırılma işleminin
tamamlanması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda kamulaştırma bedelinin
çoğunlukla idare bünyesinde görev yapan kişiler yerine uzman bilirkişiler
aracılığıyla mahkemeler tarafından belirlenmesi ve yargılama neticesinde tespit
edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmek üzere bankaya yatırılmasıyla
kamulaştırma işleminin sonuçlandırılması istenmiştir. Böylece hedeflendiği
doğrultuda malikler taşınmazın gerçek karşılığının belirlenmesi için bedel
artırım davası açma külfetinden kurtarılarak mahkeme tarafından objektif
esaslara göre uzman bilirkişiler aracılığıyla belirlenen kamulaştırma bedelinin
peşin olarak ödenmesiyle kamulaştırma konusu taşınmaz kamu yararı amacı
doğrultusunda kullanılmak üzere idare adına tescil edilebilecektir (bkz. § 32).
69. Kamulaştırma sürecine ilişkin bu yöntemde mahkemeler
tarafından belirlenen kamulaştırma bedelinin idare tarafından depo edilmesiyle
birlikte dava konusu taşınmazın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin
hak sahibi kişiye ödenmesine karar verilmektedir. Mahkemelerin kamulaştırılan
taşınmazın idare adına tesciline ilişkin hükmü 2942 sayılı Kanun'un 10.
maddesinin sekizinci fıkrası gereği kesin nitelikte olup kanun yolu denetimine
tabi değildir. Bu düzenlemeye göre bedel tespiti ve tescil davasında sadece
kamulaştırma bedeli yönünden kanun yoluna başvurulabilmektedir. Uygulamada
mahkemelerin dava konusu yapılan taşınmazın mülkiyetinin idareye devri sonucunu
doğuran kesin nitelikteki tescil hükmünün ilgili tapu müdürlüğüne
bildirilmesiyle kamulaştırılan taşınmazın idare adına tescili sağlanmaktadır.
Böylece mahkeme kararıyla belirlenen kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek
değerini oluşturup oluşturmadığı kesin olarak tespit edilmeden taşınmazın
mülkiyeti idareye geçmektedir. Kanun yolu incelemesinde belirlenen kamulaştırma
bedelinin taşınmazın gerçek karşılığını yansıtmadığının ve daha fazla olması
gerektiğinin anlaşılması hâlinde ise mevcut uygulamayla gerçek değeri malike
ödenmeden taşınmazın mülkiyetinin idareye devri sonucu doğmaktadır. Diğer bir
anlatımla kamulaştırma bedeli kesin olarak tespit edilip tamamı malike
ödenmeksizin idare, taşınmazın mülkiyetini ve bu durumun doğal sonucu olarak
taşınmazı kamulaştırma amacına uygun kullanma hakkını elde etmekte; malik ise
mülkünü kaybetmektedir. Görüleceği üzere bu uygulama Anayasa'nın 46. maddesinde
düzenlenen kamulaştırma bedeli ve kesin hükme bağlanan artırım bedelinden
oluşan gerçek bedelin tek seferde ve en geç taşınmazın idare adına tescil
edildiği anda ödenmesini gerektiren peşin ödeme güvencesine aykırı olarak taşınmazın
mülkiyetinin idareye devri sonucunu doğurmaktadır.
70. Öte yandan idarece mahkemenin kamulaştırma bedeli
olarak tespit ettiği bedelin gösterilen hesaba yatırılmaması durumunda davanın
reddine karar verilirken aynı zamanda taşınmazın tekrar malik adına tescil
edilmesi gerektiği yönünde yargı içtihadı bulunduğu (bkz. § 29) ancak 2942
sayılı Kanun'da kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin ödenmemesi
durumunda taşınmazın tekrar ve malikin yeni bir dava açmasına gerek bırakmadan
malik adına tescil edilmesini sağlayacak bir düzenlemeye yer verilmediği
anlaşılmıştır.
71. Somut olayda İdarenin açtığı kamulaştırma bedeli ve
tescil davasında ilk olarak davanın kabulüne ve başvurucunun taşınmazının
kamulaştırılan kısmının İdare adına tescili ile tespit edilen ve İdare
tarafından bankaya yatırılan kamulaştırma bedelinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmiştir. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin sekizinci fıkrası
gereğince kesin olan tescil hükmü gereği başvurucuya ait taşınmaz ifraz
edilmiş, taşınmazın 36 parsel sayılı kısmının mülkiyeti başvurucu üzerinde
bırakılmış, kamulaştırmaya konu 37 parsel sayılı taşınmaz yol vasfı ile İdare
adına tescil edilmiştir. Devam eden yargılamada Daire tarafından kamulaştırma
sonucunda kamulaştırılan alanın bitişiğinde kalan ve kamulaştırma koridorunun
sınırında bulunan yapıların kullanımının hayati tehlike yaratması nedeniyle
kullanılamayacağı belirtilmiş, bu sebeple kamulaştırma bedelinin yapıların
bedeli dâhil edilmek suretiyle tespit edilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Mahkeme en nihayetinde kamulaştırma sebebiyle kullanılamayacağı kabul edilen
yapıların değeri dikkate alınarak tespit edilen kamulaştırma bedelinin İdarece
depo edilmesine karar vermiş ancak bedelin İdarece depo edilmemesi üzerine
davanın reddine hükmedilmiştir.
72. Başvuruya konu davada başvurucunun kamulaştırılan
taşınmazı Mahkeme kararıyla İdare adına tescil edilmiştir. Başvurucu; yargılama
boyunca tescil kararı sonrasında kamulaştırma koridorunun sınırında kalan
yapıların kullanılamadığını, mevcut durum itibarıyla da yapıların
kullanılmasının hayati risk teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun
anılan iddiaları ve Dairenin kamulaştırma sebebiyle yapıların kullanılamayacağı
yönündeki tespiti dikkate alındığında kamulaştırılan taşınmazın İdare
tarafından fiilen kullanıldığı ancak kamulaştırmada gerçek bedelin tam olarak
ödenmediği anlaşılmıştır. Sonuç olarak yapı bedellerini de içeren taşınmazın
gerçek karşılığı tescil hükmünden önce tespit edilip ödenmeksizin, diğer bir
deyişle Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında yer alan peşin ödeme
güvencesi yerine getirilmeksizin başvurucu mülkiyet hakkının kendisine
sağladığı korumadan mahrum bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri çerçevesinde
Anayasa'nın sözüne uygunluk ölçütünü karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
74. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden yakınmıştır.
75. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile
benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023)
kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa
Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un
geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile
yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest
olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan
başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği
ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.
76. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden
ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia
yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri
incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
77. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile maddi ve
manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
78. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Bireysel başvuru
kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural,
mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma
dönülmesinin sağlanmasıdır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemlerden, yargısal işlemlerden veya
yasama işlemlerinden kaynaklanabilir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
79. Mevcut başvuruda ihlalin kanundan kaynaklandığı
tespit edilmiştir. Kanundan kaynaklanan ihlal durumunda giderim yöntemi olarak
iki seçenek öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki Anayasa Mahkemesinin Sabri Uhrağ
([GK], B. No: 2017/34596, 29/12/2020) kararında uygulanan eski hâle getirme
kuralı çerçevesinde kanuni düzenleme yapılması hususundaki keyfiyetin TBMM'ye
bildirilmesidir. İhlalin giderimini sağlayabilecek bir diğer yöntem ise Anayasa
Mahkemesinin Hulusi Yılmaz ([GK], B. No: 2017/17428, 1/12/2022)
kararında benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesi ihlalin kanundan kaynaklandığı
hâllerde giderimin ne şekilde yapılacağı ile ilgili olarak anılan kararlarda
ilkeleri tespit etmiştir.
80. Bu çerçevede Anayasa kurallarının bağlayıcılığını
düzenleyen Anayasa'nın 11. maddesi ve hâkimin öncelikle Anayasa kurallarını
dikkate alarak uyuşmazlıkları çözmesini emreden Anayasa'nın 138. maddesi
hâkimin Anayasa'ya uygun karar vermesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda
Anayasa'nın 152. maddesi de hâkime davada uygulayacağı kanun hükmünün
Anayasa'ya uygun olup olmadığını inceleme görevi yüklediğine dikkati çekmek
gerekir. Ancak somut olayda bireysel başvuru öncesi yapılan yargılama sırasında
olağan yargı yerleri, Anayasa'nın 152. maddesi kapsamında davanın esasını
doğrudan etkilediği anlaşılan kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığı yönünde bir
itiraz başvurusunda bulunmamıştır. Bununla birlikte yeniden yapılacak
yargılamada anılan Anayasa hükmü çerçevesinde davada uygulanacak kanun hükmünün
Anayasa'ya aykırılığı yönünde itirazda bulunulabilmesi mümkündür (bazı
farklarla birlikte bkz. Hulusi Yılmaz, §§ 65, 66).
81. Sonuç olarak anılan Anayasa hükümlerine göre mevcut
başvuru bakımından mülkiyet hakkının ihlalinin ve sonuçlarının giderilmesi
amacıyla aşağıda belirtilen tedbirlerin uygulanması gerekir:
- Bireysel başvurunun amacına ve işlevine uygun şekilde,
benzeri ihlallerin de önüne geçilebilmesi amacıyla kanuni düzenleme yapılması
hususundaki keyfiyetin TBMM'ye bildirilmesine karar verilmesi gerekir.
Anayasa'nın 46. maddesi gereği taşınmazın gerçek karşılığına tekabül etmesi
gereken kamulaştırma bedelininpeşin ödenmesi güvencesine uygun olarak
ödenmesinin sağlanması yönünde tedbirlerin ve düzenlemelerin
gerçekleştirilmesinin önemi olduğu açıktır.
- Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca Anayasa'ya aykırı
olan kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasının sağlanması
amacıyla yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna
varılmıştır. Bu sebeple yeniden yargılama yapılması için kararın bir örneğinin
Çarşamba 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
82. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılama
yapılmasının yeterligiderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
83. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 TL harç ve
30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Çarşamba 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/481, K.2020/107) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Kanundan kaynaklandığı tespit edilen sorunun çözümü
için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine BİLDİRİLMESİNE,
F. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.