TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEBAHAT TUNCEL BAŞVURUSU (4)
(Başvuru Numarası: 2021/20346)
Karar Tarihi: 13/4/2022
R.G. Tarih ve Sayı: 26/5/2022-31847
Başkan y.
:
Hicabi DURSUN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Muzaffer KORKMAZ
Başvurucu
Sebahat TUNCEL
Vekili
Av. Cemile TURHALLI BALSAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/5/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Tutuklama Tedbirine İlişkin Süreç
5. Başvurucu 22/7/2007 ve 12/6/2011 tarihlerinde yapılan milletvekilliği seçimlerinde -bağımsız olarak- İstanbul milletvekili seçilmiştir. Başvurucu daha sonra Demokratik Bölgeler Partisine (DBP) katılmış ve bu Partinin eş genel başkanı olmuştur. Başvurucu tutuklandığı tarihte ve hâlen milletvekili değildir.
6. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen soruşturma kapsamında Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı S.D. ve bazı milletvekilleri hakkında uygulanan gözaltı kararlarını protesto etmek için 4/11/2016 tarihinde Diyarbakır'da Adliye binası önünde toplanan kalabalığın içinde bulunan başvurucu, çıkan olaylar esnasında terör örgütü propagandası yapma suçlamasıyla gözaltına alınmış ve hakkında soruşturma başlatılmıştır.
7. Başsavcılık 6/11/2016 tarihinde başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
8. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 6/11/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç varlığını gösterir somut delillerin (şüphelinin PKK/KCK terör örgütü kurucusu ve yöneticisi olmak suçundan hükümlü Abdullah Öcalan isimli şahsın terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesi için kurulması talimatını verdiği, legal yapı altına örgütlenerek illegal faaliyet yürüten DTK isimli yapının toplantılarına katılması, bu yapıya üye olduğuna dair dosyada 1 adet gizli tanık, ve 1 adet şüpheli beyanının bulunması, DTK isimli yapının terör örgütünün talimatına istinaden kurulduğuna dair örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın avukatları ile yapmış olduğu görüşmelerde yapının kurulmasına yönelik vermiş olduğu talimatlara ilişkin tutanaklar, dinleme, teknik ve fiziki takip tutanaklarının içeriği, şüphelinin 13/12/2015, 26/12/2015, 08/06/2016, 20/06/2016, 25/06/2016, 30/06/2016, 23/07/2016, 31/07/2016, 11/08/2016 ve 15/08/2016 tarihli açıklamaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde yapmış olduğu konuşmalarda, şüphelinin PKK terör örgütünü ve hükümlü liderini övdüğü, PKK'nın şiddet içeren eylemlerini direniş şeklinde tanımladığı, ölen terör örgütü mensuplarını şehit olarak adlandırdığı ve yine söz konusu dönemlerde terör örgütünün hendek kazmak suretiyle özerk yönetimler oluşturma doğrultusunda başlattığı yasa dışı eylemleri direniş olarak adlandırdığı ve meşru gösterdiği, şüphelinin örgütün çağrıları doğrultusunda ölen örgüt mensuplarının cenazelerine katıldığı, yine katılmış olduğu kanun dışı eylemlerde kolluk kuvvetlerine karşı tehdit içeren söylemlerde bulunduğu dikkate alındığında, Yargıtay 16. Ceza dairesinin terör örgütü üyeliği suçunun unsurlarının oluşması bakımından eylemlerde aradığı süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk unsurlarının bir arada bulunabileceği,) mevcut olması,
Şüpheli Sebahat Tuncel hakkında 5271 Sayılı CMK’[nın] 100/1. maddesinde belirtilen 'kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin', Anayasanın 19/3. maddesinde belirtilen 'kuvvetli belirti'nin (şüphe) ve AİHS'in 5/1-c. maddesinde belirtilen 'makul şüphenin' bulunduğuna dair hakimliğimizi ikna edebilecek bilgi ve somut deliller[in] var olduğu. (Sözleşme'nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi, bir ceza yargılaması çerçevesinde bir kişinin ancak hakkında suç işlediğine dair inandırıcı nedenlerin bulunması halinde mahkeme önüne çıkarılması amacıyla tutuklanmasına karar verilebileceğini düzenlediğini hatırlatmaktadır (Jėčius/Litvanya, No. 34578/97, § 50, AİHM 2000-IX ve Wloch/Polonya, No. 27785/95, § 108, AİHM 2000-XI ve Poyraz/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar) No. 21235/11, § 53, 17 Şubat 2015). Tutukluluk kararının dayandırılması gereken 'inandırıcı olma' kavramı Sözleşme'nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi tarafından getirilen korumanın temel unsurunu teşkil etmektedir. İnandırıcı nedenler, söz konusu kişinin, atılı suçu işlediğine dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye uygun olguların ve bilgilerin varlığını gerektirmektedir. Bununla birlikte, inandırıcı olarak kabul edilebilecek durumlar somut olayın koşullarının bir bütün olarak değerlendirilmesine bağlıdır (Fox, Campbell ve Hartley/Birleşik Krallık, 30 Ağustos 1990, § 32, A Serisi no.182; O’hara/Birleşik Krallık, No. 37555/97, § 34, AİHM 2001-X; Korkmaz ve diğerleri/Türkiye, No. 35979/97, 21 Mart 2006, § 24; Süleyman Erdem/Türkiye, No. 49574/99, 19 Eylül 2006, § 37 ve Çiçek/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 72774/10, § 62, 3 Mart 2015).
Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun nitelik itibarıyla 5271 Sayılı CMK'nın 100/3-a11. maddesinde belirtilen katalog suçlar içerisinde yer alması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğuna yönelik yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında isnat edilen suçlamanın işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu anlaşılmakla; şüpheli hakkında CMK'nın 100/3-a11. maddesinde belirtilen tutuklama nedeni[nin] var olduğu;
Anayasa Mahkemesinin 27/10/2011 Tarih 2010/71 Esas, 2011/143 Karar ve 27/12/2012 Tarih 2012/35 Esas 2012/203 Karar sayılı kararlarında belirtildiği üzere ölçülülük ilkesi; 'elverişlilik', 'gereklilik' ve 'orantılılık' ilkelerini içerip; şüpheliye isnat edilen suçlamanın niteliği, suçlamanın kanunda yazılı hapis cezasının alt ve üst sınırı, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri göz önüne alındığında tutuklama kararının ulaşılmak istenen amaç için elverişli olduğu, tutuklama kararının ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olduğu ve verilen tutuklama kararı ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçünün (orantı) bulunduğu, tutuklama zorunluluğu gerektiren nedenlerin var olduğu, bu itibarla tutuklama tedbirine başvurularak elde edilmesi beklenen yarar ile şüpheliler açısından ortaya çıkacak zarar karşılaştırılarak, tutuklama tedbirinin uygulanmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığı, adli kontrol hükümlerinin uygulanması ile bu amaca ulaşılamayacağı, adli kontrole ilişkin hükümler değerlendirildiğinde ... yeterli olmayacağının düşünüldüğü, bu nedenlerle Anayasanın 13. ve 5271 Sayılı CMK'nın 100/1. maddesinde belirtilen ölçülülük ilkesine göre tutuklama kararının ölçülü olacağı, açıklanan tüm bu hususlar dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı, şüpheliler hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olduğu, bir tutuklama nedeninin bulunduğu ve ölçülülük ilkesinin gerçekleştiği anlaşıldığından; Anayasanın 19. maddesi, AİHS'nin 5. maddesi ve 5271 Sayılı CMK['nın] 100. maddesinde belirtilen tutuklama nedenlerinin var olduğu. Ayrıca AİHS'in 5/1. maddesi uyarınca özgürlükten yoksun bırakmanın yasalara uygun olup, 5271 Sayılı CMK['nın] 100. maddesinin de AİHS'in tüm maddelerinin özünde var olan hukukun üstünlüğü ilkesi ile uyumlu olduğu anlaşılmakla; Şüpheli[nin] ... CMK['nın] 100. ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.] "
9. Başvurucu 8/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir.
10. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2016 tarihinde "...delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı... verilen kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediği, verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu" şeklindeki gerekçe ile itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu 14/11/2016 tarihinde tahliye talebinde bulunmuş, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2016 tarihinde"...delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı, Hakimliğimizin 06/11/2016 tarih ve 2016/575 sorgu ile verilen karar[ın]da herhangi bir isabetsizlik görülmediği, kararda belirtilen gerekçeler dikkate alındığında kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla ..." şeklindeki gerekçeyle talebi reddetmiş, bu karara yapılan itirazı ise Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 17/11/2016 tarihinde "...delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 06/11/2016 tarih ve 2016/575 sorgu ile verilen karar[ın]da herhangi bir isabetsizlik görülmediği, verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla..." şeklindeki gerekçeyle reddetmiştir.
12. Başsavcılığın 22/11/2016 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede öncelikle PKK/KCK silahlı terör örgütünün kuruluş sürecinden, yapısından -özellikle Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) kuruluş ve amacından- ve nasıl faaliyet gösterdiğinden bahsedildikten sonra başvurucunun suçlamaya konu edilen eylemleri ile farklı zaman ve yerlerde yaptığı konuşmalarına yer verilmiştir.
13. Başvurucunun iddianameye konu edilen eylemleri şöyledir:
i. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/6/2011 tarihli kararı doğrultusunda 14/7/2011 tarihinde Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde bulunan BDP Diyarbakır il binasında görüntü ve ses kaydı yapılmıştır. Başvurucunun bu karar uyarınca tespit edilen 14/7/2011 tarihli konuşmasının ilgili kısmı şöyledir:
"...bugün 14 Temmuz kürdistan tarihi açısından önemli bir gündem ... direnişin başlangıç tarihi. Kemal PİR’in bir sözü var; ... diyor ki; 'artık sizin baskınız ve zulmünüz bize hiç gelir. Çünkü biz bugün ölüm orucu kararı aldık. Kendi irademizle bu karan aldık'. İşte aslında o gün bir tarih yazıldı ve Kemal PİR yani büyük bir devrimci aynı zamanda Kürdistan halkının özgürlüğünün ... Bu önemli bir başlangıç diye düşünüyorum. Yani tarih yazmak çok kolay değil Kürdistan tarihi açısından.[aralarında Kemal Pir'in de bulunduğu PKK terör örgütü üyeleri 14 Temmuz 1982'de Diyarbakır Cezaevinde ölüm orucu eylemi başlatmışlardır.] Çok büyük bedeller ödedi arkadaşlarımız katledildi. Hepsi çok büyük bedeller ödedi. Bence tam da burada yatıyor. Yani kendi irademizi bir başlangıç yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Önderlik diyor ki; tarih bir hükümdür, 5000 yılın toplamıdır. Yani başlamıştır ancak bitmemiştir. Dolayısıyla biz bu tarihi süreci Demokratik Toplum Kongresi olarak önemli bir cümle diyoruz. Kürdistan halkının tarihi açısından, bir tarihi yazılanlar vardır, bir tarih yazanlar vardır. Diyoriz ki bugüne kadar kürdistan halkının bir tarihi yazılmıştır. Yazılan bu tarihte biz yokuz ... İşte bu bizim tarihimizi yazanlara karşıdır devrimcilerin direnişi, bedel ödeyişi. Öyle ki; öyle bir direniş tarihi yazmışlar ki şimdi zalimler, katiller kendi tarihleri içinde tutsak kaldılar. İşte Diyarbakır'a her geldiğinde Başbakan'ın 'şu Diyarbakır'ın dili olsa da konuşsa' diye ifade etmesi tam da zalimlerin zalimliğinden utandığı andır ... biz bu tarihi süreci, tarihi yazmışız, olgunlaştırmışız, belli bir düzeye getirmiş bu mücadelede bir cümle ekleyecek miyiz, eklemeyecek miyiz? ... aslında özerkliğin ilanı konusunda ... hiç kimsenin bir sorunu yok ... İşin tam da zamanıdır dedik ... sorun sadece o ekonomik kriz değil, sistem krizidir. İkinci kriz ekolojik krizdir ... Bu mücadelenin ... peki kürdistan halkı 30 yıldır kesintisiz özgürlük mücadelesi veren kürdistan halkı, 'kürt özgürlük hareketi' bu gelişimin dışında kalabilir mi? biz bu değişimin dışında kalırsak tekrar böyle bir tarihi fırsatı yaratabilir miyiz? İşte tamda zamanıdır ... İşte bugün burada ifade edeceğimiz şey yeni Anayasada nasıl yerimizi alacağımız. Biz seçim döneminde ... Bunun bir özerk Kürdistan'ın ilanı olacağını ifade etmiştik ... İşte bu süreç buna bir kez daha biz an azadi, an azadi diye başladıysak ya özgürlük ya özgürlük beni böyle kabul edeceksiniz. Ben böyle bir özgürlüğü istiyorum. Böyle bir özgürlük dışında, böyle bir özgürlük dışında yaşamı kabul etmiyorum. Kürdistan halkı 90 lı yıllarda farklı iklimler taşır. ... 90 yıllarda ... Kürdistanda yaşanan savaşın vahşetini. Bizler kendi Gerillalarımıza sahip çıkamadık ... Kendi şehidine sahip çıkamayan bir gerçeklikten ... Halkımız hazır, Hareket hazır, Önderiniz ne diyor; ... 12 yıldır biz kendi işimizi Önderliğin omuzlarına yıkıyoruz. İşte tam da ... omzuna yüklediğimiz yükün birazını almak, kendimize düşen payı almak görev ve yetkilerimizi yapmak açısından bu tarihi bir an ... halkımız direnme kararı açığa çıkarmıştır ... Sonuçta bu süreç ... bizim görevimizdir ... Yarın halkımıza gideceğiz ... bu özerkliğin ilanını herkese anlatmak zorundayız..."
ii. Başvurucunun bu konuşmasında 14 Temmuz'un "Kürdistan" tarihi açısından direnişin başlangıç tarihi olduğunu ve PKK terör örgütünün kurucularından olan Kemal Pir'in "artık sizin baskınız ve zulmünüz bize hiç gelir. Çünkü biz bugün ölüm orucu kararı aldık. Kendi irademizle bu kararı aldık." şeklindeki sözünü okuyarak o gün tarih yazıldığını ve önderlik diye sahiplendiği terör örgütü liderinin "Tarih bir hükümdür, 5000 yılın toplamıdır. Yani başlamıştır ancak bitmemiştir." şeklindeki sözüne vurgu yaparak Ortadoğu'da şekillenen yeni düzende 'Kürt özgürlük hareketi' olarak adlandırdıkları yapılanmalarının bunun dışında kalamayacağını söylediği, seçim döneminde özerk Kürdistan kuracaklarını halka anlattıklarını ve burada karara bağlayacaklarını dile getirdiği, 1990'lı yıllarda kendilerinin Kürdistan diye tabir ettiği bölgede -PKK terör örgütü mensuplarını kastederek- "gerillalarımız" diye özdeşleştirdiği terör örgütü üyelerine sahip çıkamadıklarını ifade ettiği, anılan toplantıda bulunan ve (sözde) özerklik ilanına imza atacak delegasyonun kendilerinin tamamladığı devrim sürecini kurumsallaştıracağına değindiği, halkın ve "hareket" diye belirttiği terör örgütünün [buna] hazır olduğunu söyleyerek önderlik diye sahiplendiği terör örgütü liderinin yükünün hafifletilmesi gerektiğine vurgu yaptığı ve sözde özerklik ilanının halka anlatılması gerektiğine işaret ettiği belirtilmiştir.
iii. Bu bağlamda başvurucunun PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın talimatları doğrultusunda kurulan ve dört ayaklı paradigmasının üçüncü ayağını oluşturan DTK'ya katıldığı, demokratik özerkliği inşa etmek amacıyla örgütsel çalışmalar içinde hareket ettiği, PKK terör örgütünün talimatları doğrultusunda özerk Kürdistan kurulması çalışmalarına katkı sağlamak ve çalışmalarda aktif olarak rol almak üzere Diyarbakır Belediyesi Konuk Evi olarak adlandırılan yere birçok kez gelip gittiği ve burada yapılan toplantılara DTK üyesi olarak katıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun 4/5/2012 tarihinde PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir internet sitesindeki çağrılar doğrultusunda -24/4/2012 ile 25/4/2012 tarihlerinde Bingöl'ün Genç ilçesi Yolçatı köyü Toklu mezrasında güvenlik güçleri ile PKK terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilen- İ.K., K.I. ve H.K. isimli terör örgütü mensuplarının cenazelerine katıldığı belirtilmiştir.
v. 4/7/2012 tarihinde Diyarbakır'ın İstasyon Meydanı'nda "Kürt sorununa demokratik çözüm" adı altında yapılmak istenen açık hava toplantısına izin verilmemesi üzerine PKK terör örgütü güdümünde faaliyet gösteren internet siteleri ve basın yayın organlarından Diyarbakır'ın genelinde eylemler yapılması ve İstasyon Meydanı'na gidilmesi çağrılarının yapıldığı, yapılan bu çağrılar sonunda toplananların İstasyon Meydanı ve Ofis semti başta olmak üzere Diyarbakır il merkezinin birçok yerinde araçları yaktığı, yollara barikatlar kurarak güvenlik görevlilerine taş, molotofkokteyli ve el yapımı patlayıcı ile saldırılar gerçekleştirdiği, PKK'yı ve liderini sahiplenici sloganlar atarak kanunsuz eylemler gerçekleştirdiği, eylemlere destek için toplananlar arasında başvurucunun da olduğu tespit edilmiştir.
vi. Başvurucu 13/12/2015 tarihinde Diyarbakır merkezde gerçekleştirilen DEM-GENÇ Kongresi'nde bir konuşma yapmıştır. Konuşmanın içeriği şöyledir:
"Merhaba başkan Apo'nun yoldaşları merhaba Kürdistanlı devrimciler ...Bugün Amed'de [Diyarbakır] direnişin başkentinde Türkiye devrim mücadelesi açısından Kürdistan devrim mücadelesi açısından yeni bir gün doğuyor ... Bugün 13 Aralık Türkiye devrim mücadelesi açısından 12 Eylül karanlığına karşı direnenlere gözdağı vermek açısından önemli bir gün. Bugün 17 yaşında kalan ve hiç büyümeyen Erdal Eren'in ölüm yıl dönümü ... Mazlum DOĞAN [PKK terör örgütü kurucularından olması nedeniyle 1979 yılında tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi'ne konulmuştur. 21/3/1982'de cezaevindeki hücresinde kendisini yakarak intihar etmiştir.] ... o sözünü o zaman söyledi 'teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür' ... Mahirlerin, Denizlerin, İboların, başkan Apoların ortaya çıkardığı bu devrimci mücadeleyi ileriye taşıma zamanıdır ... şimdi bize bu yolu açan başkan Apoya güçlü bir selam gönderelim ... var mısınız başkan Apoya güçlü bir selam vermeye, selam olsun başkan Apoya diyoruz [salondaki topluluk] 'selam, selam İmralıya bin selam ve Biji Serok Apo' [şeklinde slogan atıyor]. Ben şimdi başkan Aponıın bu sesi bu çığlığı çok güçlü duyduğunu görüyorum ve şöyle diyordur; 'yoldaşlarım, benim sorumluluklarımı omuzlamış durumda, halkımızın özgürlüğü için artık her zamankinden daha güçlüyüz, şimdi geleceğe daha güçlü bakabiliriz'. Biraz önce eş başkanlarımız İmralı heyetimiz çok net olarak görevlerimizi söyledi ama; ben bir kez daha ifade etmek istiyorum, tarihi bir dönemeçteyiz ... Ortadoğu’da yeni bir devrim süreci var ve kürdistan devrimcileri bu devrim sürecinin öncülüğünü yapıyor ... Rojava’da, Şengal’de, kürdistanda ortaya çıkan bu enternasyonalist mücadeleyi büyütmek dünya devrimcileri ile yan yana durmak demokratik özerk kürdistanı ve demokratik Cumhuriyeti inşa etmek ve demokratik 'Ortadoğu Konfedaralizmini' inşa etmek sizlerin bizlerin omuzundadır. Şimdi görevimiz çok daha ağırdır ... Kemal Pir'in dediği gibi çalışmak durumundayız başka seçenek yok 'ya kazanacağız ya kazanacağız' faşizmi yenilgiye uğratacağız ... şimdi bizim omuzlarımızdadır özgürlük sorumluluğu. Halklarımıza, Türkiye halklarına, kürdistan halkına, Ortadoğu halklarına sözümüzdür. En çok da bu uğurda mücadele ederken toprağa düşen şehitlerimize sözümüzdür, biz mutlaka ve mutlaka halklarımıza başarıyı armağan edeceğiz. Bir kez daha Rojava’da, Şengal’de, kürdistanın her yerinde demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten ve bunun bedelini ödeyen bu uğurda şehit düşen başkan Apo’nun yoldaşlarına ..."
vii. Başvurucunun 26/12/2015 ile 27/12/2015 tarihlerinde Diyarbakır'da gerçekleştirilen DTK Olağanüstü Genel Kurulunun 26/12/2015 tarihli toplantısında yaptığı konuşmanın ilgili kısmı şöyledir:
"...Bugün yapacağım [tartışma] kürdistanı Kürtleri ilgilendiren bir tartışma değil bugün yapacağımız tartışma ... biz burada Türkiye'ye bir teklif sunacağız Kürtlere değil ...defalarca ilan ettik bunu demokratik Özerk Kürdistan demokratik Cumhuriyet Biz ancak bu koşullarda birlikte yaşayabiliriz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve demeye de devam edeceğiz ... Seyit Rıza idam sehpasına giderken, 'ben sizin oyunlarınız ile baş edemedim, bu da [bana dert] oldu. Ama ben de size diz çökmedim Bu da size dert olsun' demiştir Şeyh Sait idama, giderken çocukları için bizler için onurlu bir gelecek bırakmak için başı dik gitmiştir ... Eğer bir devlet yurttaşlarına ... savaş açmışsa yaşam hakkını elinden alıyorsa buna karşı direnmek en temel insan hakkıdır ... Türkiye'de ciddi bir kriz var savaş var çatışma var kürdistan'a görkemli bir direniş var buna karşı ama ... görüşmeler başladığında Ocak başında 9 Ocakta Sakine Cansız [9/1/2013'te Paris'te öldürülen PKK terör örgütü üyesi] katledildi Kürt halk lideri Sayın Öcalan o zaman ne dedi ha Sakineyi katletmişsiniz ha bizi bu bir Dersim katliamıdır diye ifade ettiğinde Aslında, birileri bu sürecin başlamasını engellemek istiyordu Ama buna rağmen sayın Öcalan Türkiye halkarının geleceği için ısrar etti ... arkadaşlar ya özgürlük için mücadele edeceğiz direneceğiz kazanacağız ya kazanacağız Bunun dışında bir seçenek ne yazık ki bize sunulmuş değil ... Kürt halkının kendi kendisini yönetme hakkı en temel insan hakkıdır ... Unutmayın ki ... dostlar yoldaşlar tarih bize şunu göstermiştir tarihi katliamı yapanlar değil direnenler yazar her dönemde direnenler kazanmıştır bir kez daha direnenler tarih yazıyor. Selam olsun diyoruz direnenlere ..."
viii. Bu bağlamda iddianamede başvurucunun DTK üyeliğiyle ilgili olarak -Başsavcılıkça yürütülen soruşturmalar kapsamında elde edilen bilgilere göre- E.B.nin 23/7/2012 tarihinde aralarında milletvekillerinin de bulunduğu birçok kişiye gönderdiği "DTK Başkanlık Divanı, DTK Genel Kuruluna İlişkin Genelgedir" başlıklı mail içeriğinde ve C.C.nin kullandığı mail adresinde tespit edilen veriye göre başvurucunun DTK üyesi olarak belirlendiğinin belirtildiği, şüpheli sıfatıyla ifade veren N.A.nın 14/7/2011 tarihinde demokratik özerkliğin ilan edilmesinden sonra başvurucunun BDP Siirt milletvekili olarak DTK'ya katıldığını beyan ettiği, bir gizli tanığın da "Sebahat Tuncel DTK üyesidir, bir dönem Kandil'de siyasi eğitim aldı, halen milletvekilidir." şeklinde beyanlarda bulunduğu belirtilmiştir.
ix. Başvurucunun 25/3/2016 tarihinde Diyarbakır'da yayın yapan yerel bir televizyon kanalına yaptığı açıklamalar şöyledir:
" ...Demirci Kavalar çıkıp devrimci bir öncülük yaptılarsa dönemin zalimlerine karşı döneminde dehaklarına karşı da Demirci kavalar gibi devrimciler çıkacaktır ve çıkıyor özyönetim alanlarında ortaya çıkan direnişi bundan bağımsız ele alamazsınız ... halkımızın kendi geleceği için kendi kaderini belirlemek için kendi mücadele hakkını belirlemesini istiyoruz. Biz demokratik bölgeler Partisi olarak en azından halkımızın varlığına karşı geliştirilen bu saldırı politikası karşısında direniş konumunda olduğumuzu çok net ifade etmek istiyoruz. Bu direnişi büyüterek örgütlü olduğumuz her yerde mücadeleyi yükselterek faşizmi geriletip halkımızın özgürlüğünü mutlaka sağlayacağız o açıdan buradaki arkadaşlarımızın öyle moralini bozmadan mücadeleyi büyüterek Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek hatta hiç olmadığı kadar Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek sürece asılması ve mücadeleyi yükseltmesinin zamanıdır sevgili arkadaşlar bir omuz verirsek Zafer bizim Olacak o kadar yakın O yüzden bunlar bu kadar Evet çok ağır bedeller verdik çok zor bir süreçten geçtik ama İnanın ki ilk kez Ortadoğu'da Kürdistan halkının statüsü açısından kürdistan halkının geleceği açısından yeni bir dönem başlıyor ..."
x. Başvurucunun 8/6/2016 tarihinde DBP Diyarbakır il binasında gerçekleştirilen Parti Meclisi toplantısındaki konuşmasının ilgili kısmı şöyledir:
"...Gördük özyönetim direnişleri sırasında Cizre'yi gördük. Sur'u gördük, Nusaybin'i gördük. Gever'i gördük, insanları diri diri yakan bir devlet gerçekliğiyle karşı karşıyayız ... Sayın Öcalan’a ... Dolayısıyla bu defa sadece egemenlerin söz söyleyeceği, kâğıt üzerinde coğrafyamızı bölüp parçalayacağı yerler değil bizzat sahada mücadele yürüterek kendi geleceği üzerinde karar vereceğimiz bir süreç. Rojava devrimi, Rakka hamlesi, Münbiç hamlesi aslında bu açıdan da çok büyük bir umut, çok büyük bir moral veriyor bize. Bunun mutlaka Türkiye siyasetine yansımaları olacaktır mutlaka Kürdistan siyasetine yansımaları olacaktır."
xi. Başvurucunun 30/6/2016 tarihinde düzenlediği ve bir televizyon kanalında da yayımlanan basın toplantısında yaptığı açıklamaların ilgili kısmı şöyledir:
" ...bu girişimler Kürt halkına yönelik imha, inkâr ve soykırımı destekleyen düşük yoğunluklu savaş anlayışına ve bu anlayışın yol açtığı büyük insani felaketler çığırına bütün sonuçlarıyla birlikte geri dönmekte olduğunu, kuşku bırakılmıyor ... Sayın Öcalan ... kuşatma altındaki kürdistan kentlerinde ... özgün mücadele ve örgütlenme yöntemleri ortaya koyarak ... bu savaş planı Türkiye’yi giderek yalnızlaştırdı metnimizde de olduğu gibi aslında kendi kırmızı çizgilerini aşındıran bir noktaya getirdi ama Türkiye'yi de savaşın içine çekmiş oldu ..."
xii. Başvurucunun 23/7/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Kayapınar ilçesi DBPbinasında yaptığı konuşmanın ilgili kısmı şöyledir:
"...kürdistandaki savaş politikalarında bunu çok net olarak görüyoruz. 7 Haziran sonrası ortaya konulan savaş politikası, bugün 15 Temmuz'da ortaya çıkan darbe girişimine zemin sunmuştur, zemin hazırlamıştır. Bölgede görev yapan bütün komuta kademesi bugün darbeci olarak gözaltına alınmıştır, bir kısmı tutuklanmıştır, bir kısmı da hala gözaltında tutulmaktadır. Bu bile aslında yaşananları çok net olarak gösteriyor. Son bir yılda Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Gever başta olmak üzere Kürt illerinde yürütülen savaş politikası ... Bu bağlamda ... İmralı Adası'nda Kürt halk önderi sayın Öcalan’a yönelik son dönemlerde ortaya atılan iddialar, aslında bu söylediğimiz darbe dinamiğinin hangi çerçevede devreye konulduğunu da çok net olarak gösteriyor ..."
xiii. Başvurucunun 31/7/2016 tarihinde Diyarbakır'da bir meydanda yaptığı konuşma şöyledir:
"... selam olsun başkan Apo'nun yoldaşlarına ... direndiniz, mücadele ettiniz bu günleri yarattınız selam olsun direnenlere Surdan Cizreye, Kobaniye selam olsun ... Selam olsun ki onlar bize ölümü zulmü reva görenlere karşı görkemli bir direniş geleneği yarattılar. Selam olsun sevgili arkadaşlar bugünleri yaratanlara selam olsun Başkan Apo'nun yoldaşlarına ... Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de, Gever'de ... bu ülkede demokratik özerk kürdistanı ... inşa edeceğiz ... başkan Apo'nun en iyi yoldaşları kadınlara sesleniyorum ... Başkan Apo'nun genç yoldaşlarına sesleniyorum gençliğe sesleniyorum ... Amed halkına sesleniyorum, direnişin kenti Amed'e 14 Temmuz ruhuyla, Sur ruhuyla, direniş ruhuyla gelin faşizmi parçalayalım, halkımızın özgürlük yolunda hep birlikte mücadele edelim, yan yana duralım ve Kürt halkı önderi Sayın Öcalan'ı özgürlüğüne kavuşturalım..."
xiv. Başvurucunun 11/8/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde faaliyet gösteren bir dernek binasında yaptığı konuşmanın ilgili kısmı şöyledir:
" ...Bazen savaş alanlarına gittiler canlı kalkan oldular gerilla ile asker arasına, bazen gittiler savaş alanında kimsenin alamadığı cenazelerimizi aldılar omuzlayıp getirdiler. Bu anneler ... Kürt halk önderi sayın Öcalan'la müzakere olsun ... 40 yıllık mücadelemize baksınlar. Çok büyük şeyler yaşadı bu coğrafya ne büyük acılar yaşadık 40 yıllık yürütülen özgürlük mücadelesinde..."
xv. Başvurucunun 15/8/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Yenişehir ilçesinde yaptığı basın açıklamasının ilgili kısmı şöyledir:
"...Eğer Türkiye'de Kürt sorununun çözümü konusunda demokrasi ve özgürlükler genişletilmezse, daraltırsak bu çatışmayı, kaosu giderek derinleştirir ... bu yeni çatışmanın, yeni sorunların, yeni krizlerin ateşlenmesi demektir..."
xvi. Başvurucunun 30/10/2016 tarihinde Diyarbakır'ın Kayapınar ilçesinde bir toplantıda yaptığı konuşmanın ilgili kısmı şöyledir:
"...2 tane kanun hükmünde karar name yayımlandı ... ve 15’e yakın basın kuruluşu ve kürdistanda faaliyet yürüten basın kuruluşu kapatıldı. Sadece kadın haberleri yapan ve Türkiye’deki bir ilk olan JİNHA kapatıldı. Yani bu aslında bu kadın özgürlüğüne yönelik biraz önce Kamuran başkanın ifade ettiği KJA şahsında söylediği şey sadece KJA değil kadınlar sesini duyurmaya yönelik basın ajansına yönelik bir saldırıya neden oldu...
...Ama mücadelenin direnişin olduğu bir dönem özellik Diyarbakır'da halk iradesine yönelik geliştirilen saldırı karşısında başta kadınlar olmak üzere halkımızın ortaya koyduğu direnç aslında bu süreç nerde olmamız gerektiğini çok net gösteriyor ... Dün 2 gerillanın nasıl infaz edildiğine dair görüntüleri kamuoyuyla paylaşmak kürdistan halkını Kürt gençliğini Kürtleri tahrik etmekten başka bir anlam ifade etmez..."
xvii. Başvurucunun 31/10/2016 tarihinde Diyarbakır DBP Genel Merkez Danışma Bürosunda yaptığı konuşmanın ilgili kısmı şöyledir:
"...Demokratik Bölgeler partisi kürdistanda siyaset yapıyor ve Kürt halkının eşitlik, özgürlük, adalet ve barış talepleri için mücadele ediyor. Kürt halkının kendi geleceğini kurması için, kendi kendini yönetmesi için siyaset yapıyor ve bu Türkiye'ye öneride bulunuyor. Biz kürdistanlılar olarak sizinle bu koşullarda yaşarız diyor. Demokratik Özerk Kürdistan demokratik Cumhuriyet önermesi aynı zamanda bir özgürlük önermesidir, barış önermesidir, Türkiye'nin krizden, kaostan çıkış önermesidir diyor ... 20 yıllık legal siyasetimizle onlarca arkadaşımız şehit düştü ... ama bu siyasi geleneğimizden asla ve asla geri dönmek, asla ve asla mücadelemizden vazgeçmek olmadı ... Kürdistan da yürütülen bu savaş politikası, devletin Kürtlere karşı uyguladığı bu savaş stratejisi bütün Türkiye'yi esir almış durumda... ama bizim yoldaşlarımız ve biz Bizler burada olacağız ve hesap soracağız Biz olmasak bile bizim arkadaşlarımız gelecek bunun hesabını soracak..."
xviii. Başvurucunun 10/07/2016 tarihinde Diyarbakır DBP il binasında düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmanın ilgili kısmı şöyledir:
"...bugün 10 Temmuz ...Vedat Aydın'ın ölüm yıldönümü ve Vedat Aydın Konferans Salonunda toplantımızı gerçekleştiriyoruz, onu bir kez daha onun şahsında tüm devrim şehitlerini saygıyla sevgiyle anıyor onların mücadelesinin takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum ... Ortadoğu da yaşanan gelişmeler kürdistan halkının ortaya koyduğu direnç Kürt halkının artık statüsüz yaşamak istememesi hem Ortadoğu da hem Türkiye'de hem de kürdistanda yeni gelişmeleri de beraberinde getiriyor, artık eskisi gibi olmayacak hiçbir şey yeni bir dönemdeyiz yeni bir zamandayız ve bu zamanda bizim zamanımız yeter ki bunun farkında olup bunun örgütsel gücünü yaratıp bunun üzerinden yeni yaşamı birlikte inşa edelim ... demokratik özerk kürdistan demokratik cumhuriyet, bizim Ortadoğuda yaşanan kriz ve kaosa çözüm perspektifimiz ... bu sadece Türkiye Kürdisitanı açısından değil Türkiye için değil bütün Ortadoğu ülkeleri açısından dört parça Kürdistan açısından da geçerli bir çözüm. Demokratik Özerk Kürdistan Demokratik Cumhuriyet Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu diye ifade edeceğimiz bu perspektif ... bu projenin mimarı hiç kuşkusuz kim sayın Abdullah Öcalan'dır ... bayramda biz İdil'e gittik Cizre'ye gittik Silopi'ye gittik işte arkadaşlarımız burada, Sur'u da ziyaret ettiler. Direniş alanlarına gittiğimizde halkımız neyin ne olduğunu çok iyi biliyor yani, bunun farkında. Şimdi biz halkımızın ortaya koyduğu bu direnişi sahiplenme, buna öncülük etme ve yeni yaşamı inşa etme konusundaki görev ve sorumluluklarımızı yerine getirme zamanıdır, zaman bizimse o zaman bu zamanı örgütlemek hayata geçirmek bizim görev ve sorumluluklarımız ... tabi ki Türkiye'de kalıcı barışın olması için Hatip başkanda ifade etti; Kürt halkı önderi Sayın Öcalan'ın özgürlüğü olmazsa olmaz koşuludur..."
xix. PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir internet sitesinden yapılan çağrılar üzerine 5/8/2016 tarihinde Diyarbakır'da gerçekleştirilen -ve PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir televizyon kanalından da canlı olarak yayımlanan- basın açıklaması esnasında PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın konuşmasının da yer aldığı örgütsel sinevizyon izletildiği, "Biji Serok Apo! (Yaşasın Başkan Apo!)", "Be Serok Jiyan Nabe! (Başkansız Yaşam Olmaz!)" şeklinde sloganlar atılarak terör örgütü liderinin fotoğrafının sinevizyon izletilen alana asıldığı, daha sonra yapılan görüntü incelemesinde basın açıklamasına katılan ve belirtilen şekilde slogan atan ve "Önderliğime (PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan kastedilmektedir.), toprağıma, özgürlüğüme sahip çıkıyorum." ibareli cümleyi söyleyen şahsın başvurucu olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
14. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi 30/11/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/5 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle dosyayı 2/12/2016 tarihli kararla aynı Mahkemenin E.2016/3 sayılı dosyası ile birleştirmiş ve güvenlik nedeniyle davanın nakli için Bakanlığa başvurmuştur. Bakanlığın talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 19/1/2017 tarihinde davanın Malatya Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir.
15. Bunun üzerine yargılamaya dava dosyasının gönderildiği Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/145 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir. Davanın ilk duruşması 21/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Duruşma, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden kayıt altına alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle;
i. İddianameye konu soruşturma dosyalarının daha önceden Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması ile bağlantılı kişilerce hazırlanan KCK dosyalarının güncellenmiş hâli olduğunu ve iddianamede daha çok PKK/KCK'ya yer verilerek siyasi partinin bunlarla zorla irtibatlandırılmaya çalışıldığını, Türkiye'de parti program ve tüzüğü çerçevesinde her partinin kendi siyasi perspektifini örgütlemesinin, yaymasının ve propagandasını yapmasının yasal güvence altında olduğunu ancak hakkında düzenlenen iddianamenin tüm bu yasal güvenceleri ortadan kaldırdığını ileri sürmüştür.
ii. DTK'nın kurulduğu 2007 yılından bugüne kadarki on yıllık sürede hiçbir hukuki süreç yaşamadığını, birçok kez Türkiye Büyük Millet Meclisine resmî olarak davet edildiğini, hem çözüm sürecinde hem de Meclis çalışma komisyonlarında muhatap alındığını ve tüm faaliyetlerinin kamuya açık yapıldığını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca DTK'da derneklerde veya siyasi partilerde olduğu gibi bir üyeliğin söz konusu olmadığını ancak iki yılda bir olağan kongre yaptığını, yine DTK'nın herhangi bir denetim organının bulunmadığını ifade etmiştir.
iii. Öz yönetim ve demokratik özerklik sisteminin dünyada birçok örneğinin bulunduğunu ve barışçıl çözümlere katkı sunduğunu, Türkiye'de de bunun tartışıldığını ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde çalışmalar yapıldığını, ayrıca özerk yönetim modelinin Parti programında bulunduğunu ve programın da Yargıtay tarafından onaylandığını, dolayısıyla Parti programının propagandasını yapmalarının anayasal bir hak olduğunu ileri sürmüştür.
iv. Başvurucu, iddianameye konu edilen konuşmalarının suç unsuru taşımadığını, suçlamaları ve gizli tanığın beyanını kabul etmediğini belirtmiştir.
16. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi 21/4/2017 tarihli celsede başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanıklar ... Sebahat TUNCEL'in üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair; olay tutanakları, gizli tanık beyanları, tanık beyanları, teknik takip tutanakları, olay yeri görüntü inceleme tespit tutanakları, basın haberleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası gibi kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin mevcudiyeti, atılı terör örgütü suçunun CMK'nın 100/3. maddesinde yazılı tutuklama nedeninin var sayılacak suçlardan oluşu, şüphelilerin üzerlerine atılı suçların alt ve üst sınırları, delillerin tamamen toplanılmamış olması, delillerin karartılma şüphesi, aynı nedenlerle adli kontrol uygulamasının bu aşamada hukuken ve fiilen yetersiz kalacağı kanaati ile sanıkların tutukluluk hallerinin devamına... [karar verildi.]"
17. Başvurucunun tutukluluğun devamı kararına yaptığı itiraz, Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/5/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından Sebahat Tuncel ve ... hakkında Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Malatya 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/145 Esas sayılı dava dosyasının 21/04/2017 tarihinde yapılan duruşmasında sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildiği, incelenen dosya kapsamına göre; sanıkların üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanıkların iddianame konusu eylemi gerçekleştirmiş olabileceği yönünde somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması, kanundan kaynaklanan tutuklama sebeplerinin varlığı, sanıkların tutuklulukta geçirdiği süre, yasada öngörülen cezanın alt ve üst sınırına göre tutukluluğun ölçülü bulunması, belirtilen sebeplerle sanıklar hakkında tutuklama şartlarının oluşup devam ettiği, sanıklar hakkında CMK 109. maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaati ile CMK 100. ve devamı maddeleri gereğince sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verilmesi gerekmiştir."
18. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi değişik tarihlerde resen ya da başvurucunun itirazı üzerine yaptığı incelemeler sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ve itirazlarının reddine karar vermiştir. Karar gerekçeleri şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ... ve Sebahat Tuncel'in işlemiş oldukları iddia edilen suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanığın cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosyada mevcut Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezleke içerikleri, gizli tanık Bahar'ın beyanları, 17/10/2008, 18/10/2008, 19/10/2008, 23/12/200818/04/2008, 14/07/2011, 31/08/2011, 03/09/2011, 26/09/2011, 26/12/2011, 14/10/2011, 12/02/2012, 13/02/2012, 16/02/2012, 18/02/2012, 14/03/2012, 23/03/2012, 30/03/2012, 05/05/2012, 09/05/2012, 18/06/2012, 29/06/2012, 06/05/2012, 11/03/2012, 11/04/2012, 18/05/2012, 14/06/2012, 18/06/2012, 01/07/2012, 09/07/2012, 11/07/2012, 26/07/2012, 29/07/2012, 04/08/2012, 23/08/2012, 16/09/2012, 21/09/2012, 23/10/2012, 06/11/2012, 08/11/2012, 10/11/2012, 07/12/2012, 11/12/2012, 23/02/2012, 17/11/2012, 18/11/2012, 05/03/2013, 20/04/2013, 21/04/2013, 05/05/2013, 09/06/2013, 01/09/2013, 14/11/2013, 19/11/2013, 24/11/2013, 20/04/2013, 11/03/2013 13/01/2014 23/01/2014 tarihli teknik araçlarla izleme ve dinleme ve çözüm tutanakları, dosya kapsamındaki tüm görüntü inceleme ve tespit tutanakları, Sabah gazetesinin 'Gültan Kışanak Örgüt Denetlemesinde' başlıklı haberi ve bu habere istinaden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığına ilişkin 03/10/2011 tarihli tutanak, CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının halen devam ediyor olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı nedenleriyle sanıkların tutukluluk hallerinin devamına... [karar verildi.]"
"Mahkememizce sanık Sebahat Tuncel'in işlemiş olduğu iddia edilen suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanığın cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosyada mevcut Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezleke içerikleri, gizli tanık Bahar'ın beyanları, 17/10/2008, 18/10/2008, 19/10/2008, 23/12/200818/04/2008, 14/07/2011, 31/08/2011, 03/09/2011, 26/09/2011, 26/12/2011, 14/10/2011, 12/02/2012, 13/02/2012, 16/02/2012, 18/02/2012, 14/03/2012, 23/03/2012, 30/03/2012, 05/05/2012, 09/05/2012, 18/06/2012, 29/06/2012, 06/05/2012, 11/03/2012, 11/04/2012, 18/05/2012, 14/06/2012, 18/06/2012, 01/07/2012, 09/07/2012, 11/07/2012, 26/07/2012, 29/07/2012, 04/08/2012, 23/08/2012, 16/09/2012, 21/09/2012, 23/10/2012, 06/11/2012, 08/11/2012, 10/11/2012, 07/12/2012, 11/12/2012, 23/02/2012, 17/11/2012, 18/11/2012, 05/03/2013, 20/04/2013, 21/04/2013, 05/05/2013, 09/06/2013, 01/09/2013, 14/11/2013, 19/11/2013, 24/11/2013, 20/04/2013, 11/03/2013 13/01/2014 23/01/2014 tarihli teknik araçlarla izleme ve dinleme ve çözüm tutanakları, dosya kapsamındaki tüm görüntü inceleme ve tespit tutanakları, CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının halen devam ediyor olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı nedenleriyle sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildiği; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde mahkememiz kararının değiştirilmesini gerektiren herhangi bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna varıldığından itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."
"Mahkememizce Sanıklar ... ve Sebahat Tuncel'in üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair; olay tutanakları, gizli tanık beyanları, tanık beyanları, teknik takip tutanakları, olay yeri görüntü inceleme tespit tutanakları, basın haberleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası gibi kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin mevcudiyeti, atılı terör örgütü suçunun CMK'nın 100/3 maddesinde yazılı tutuklu nedeninin var sayılacak suçlardan oluşu, şüphelilerin üzerlerine atılı suçların alt ve üst sınırları, delillerin tamamen toplanılmamış olması, delillerin karartılma şüphesi, aynı nedenlerle adli kontrol uygulamasının bu aşamada hukuken ve fiilen yetersiz kalacağı nedenleriyle sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildiği; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde mahkememiz kararının değiştirilmesini gerektiren herhangi bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna varıldığından itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."
19. Diğer yandan Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) 3/12/2018 tarihinde verdiği kararla Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan dava dosyası yeni kurulan Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş ve yargılama Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/1 sayılı dosyası üzerinden devam etmiştir.
20. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 17/12/2018 tarihli celsede başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Aleyhe delil durumu, sanıklar hakkında yapılan tespitler, görüntü çözüm tutanakları, bilirkişi incelemeleri ve tüm dosya kapsamı doğrultusunda kuvvetli suç şüphesinin bulunması, kuvvetli suç şüphesi bulunan ve CMK'nın 100/3-a maddesinde yer alan atılı suçlar yönünden tutuklama nedeninin bulunduğunun karine olarak varsayılması, atılı suça talep edilen sevk maddelerinde yer alan yaptırım miktarına göre tutukluluğun devamının ölçülü olması, bu haliyle adli kontrol tedbirlerinin somut olayda yeter olmaması hususları dikkate alınarak tahliye taleplerinin REDDİ ile sanıkların ayrı ayrı TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
21. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 1/2/2019 tarihinde başvurucunun atılı suçlardan hapis cezasına mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına hükmetmiştir.
22. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan hükmüne karşı Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı ve başvurucu, istinaf kanun yoluna başvurmuş ve Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesinin 17/7/2019 tarihli ilamı ile hüküm bozulmuştur. Bunun üzerine yargılamaya Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2019/146 sayılı dosya üzerinden devam olunmuştur.
23. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 26/7/2019 tarihinde yaptığı tensip incelemesinin sonunda verdiği kararla başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanıklar [G.K.] ve Sebahat TUNCEL'in üzerlerine atılı bulunan suçlar yönünden dosyada mevcut sanıkların sürekli örgüt lehine propagandaya dönüşen gösterilere katıldıklarına ilişkin tespitler söz konusu gösterilerde yaşanan olaylara ilişkin görüntü çözüm tutanakları, bilirkişi raporları, sanıkların bir kısım açık ve kapalı toplantılarda halka ya da basına yönelik olarak yapmış oldukları açıklamaların içerikleri ve bu açıklamalarda yer alan söylemler, sanıklar hakkındaki iddia konusu edilen örgüt üyeliğine ilişkin organik bağa dair tespitler, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı doğrultusunda kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların bulunması, kuvvetli suç şüphesi bulunan ve CMK'nın 100/3 maddesinde yer alan suç açısından tutuklama nedenlerinin bulunduğunun kanun lafzına göre varsayılması, isnat edilen suça ilişkin talep edilen sevk maddelerindeki öngörülen yaptırım miktarına kaçma şüphesinin mevcudiyetini koruması (aynı yönde değerlendirme AYM Hüseyin BURÇAK 2014/474, Devran DURAN 2014/10405) isnat edilen suç sayısı ile sevk maddelerinde öngörülen yaptırım miktarı ile kanun yolu haricinde tutuklulukta geçen süre bir arada değerlendirildiğinde, tutukluluğun devamının bu aşamada ölçülü ve orantılı olması bu doğrultuda adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada somut olaya uygulamaya yeter olmaması dikkate alınarak sanıkların TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
24.Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 26/3/2021 tarihli ara kararında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Tutuklu sanıklar [G.K.] ve Sebahat Tuncel hakkındaki dosya kapsamında mevcut iddia konusu edilen eylemlere ilişkin görüntü çözüm tutanakları, dijital materyal içerikleri, duruşmada okunan tanık beyanları, katılınılan gösterilerin ve yapılan açıklamaların içeriği, içeriklere ilişkin çözüm tutanaklar ve bilirkişi raporları doğrultusunda CMK 100 maddesi anlamında kuvvetli suç şüphesinin bulunması, kuvvetli suç şüphesi bulunan ve CMK'nın 100/3 maddesinde yer alan suç açısından tutuklama nedenlerinin bulunuyor olması atılı suçlara ilişkin sevk maddeleri ile kanunda öngörülen yaptırım miktarı, isnat edilen ve delil durumu açıklanan olay ve eylem sayısı ile kanun yolu haricinde tutuklulukta geçen süre bir arada değerlendirildiğinde, tutukluluğun devamının bu aşamada ölçülü ve orantılı olması dikkate alınarak sanıkların TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
25. Başvurucunun anılan karara itirazı Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/4/2021 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.
26. İtirazın reddine dair nihai karar başvurucuya 17/4/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 17/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
28. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi sonraki tarihlerde yaptığı duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
29. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 2/7/2021 tarihli duruşmada hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu gerekçesiyle davanın başvurucunun sanığı olduğu-soruşturma aşamasında 12/10/2020 tarihli tutuklama tedbirinin uygulandığı- Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen dava ile birleştirilmesine, ayrıca başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanıklar hakkındaki dosya kapsamında mevcut iddia konusu edilen eylemlere ilişkin görüntü çözüm tutanakları, dijital materyal içerikleri, duruşmada okunan tanık beyanları, katılınılan gösterilerin ve yapılan açıklamaların içeriği, içeriklere ilişkin çözüm tutanaklar ve bilirkişi raporları, yukarıda birleştirme kararında yer verilen hususlar doğrultusunda CMK 100 maddesi anlamında kuvvetli suç şüphesinin bulunması, kuvvetli suç şüphesi bulunan ve CMK'nın 100/3 maddesinde yer alan suç açısından tutuklama nedenlerinin bulunuyor olması atılı suçlara ilişkin sevk maddeleri ile kanunda öngörülen yaptırım miktarı, isnat edilen ve delil durumu açıklanan olay ve eylem sayısı ile kanun yolu haricinde tutuklulukta geçen süre bir arada değerlendirildiğinde, tutukluluğun devamının bu aşamada ölçülü ve orantılı olması, sanıkların esasa ilişkin savunmalarının henüz alınmamış olması dikkate alınarak sanıkların TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
30.Bu karar sonrasında dava dosyası Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesine gelmiş ve Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 18/10/2021 tarihinde yaptığı duruşma sonunda silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin birleştirme kararını uygun bulmuş, terör örgütü propagandası yapma suçu yönünden ise hukuki ve fiilî irtibat bulunmadığını tespit ederek birleştirme uyuşmazlığı yönünden değerlendirme yapılmasına karar vermiştir.
31. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi aynı duruşmada başvurucunun -E.2021/6 sayılı dosyasıyla birleşen ve işbu bireysel başvurunun konusunu oluşturan- Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2019/146 sayılı dosyasındaki olgulara da atıf yaparak başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanığın dosyamızla birleştirilmesine karar verilen Malatya 5. Ağır Ceza mahkemesinin 2019/146 esas sayılı dosyasında 6 ayrı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan açılmış davası itibariyle değişik tarihlerdeki örgüt bağlantısı olduğu iddia edilen miting, toplantı, gösteri, televizyon programları propagandaya dönmüş terör örgütü mensuplarının cenaze definlerine katılma faaliyetleri Yargıtay kararlarında da yer alan Demokratik Toplum Kongresi eylemleri, Sur, Cizre, Nusaybin ve Silopi ile diğer birkaç yerde sözde özerklik gerekçesi ile hendek kazarak terör eylemleri gerçekleştiren PKK Terör örgütü mensuplarının eylemlerine ilişkin beyan ve açıklamaları, tanık [H.B.A.] nın [S.B.] yi destekler beyanı, örgüt bağlantısı nedeniyle ikamet ve işyeri aramalarda ele geçen bir çok dokümanda; faaliyetlerde konuşmacı listesinde ya da eğitim verecekler arasında isminin geçmesi ile dosyada bulunan tüm deliller karşısında sanık Sebahat TUNCEL'in kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu değerlendirilmektedir.
Açılmış olan soruşturmaya rağmen kaçmayan şüphelilerin uzun bir süre sonra başlatılan kovuşturma aşamasında kaçma şüphesinin bulunmayacağı savunmaları yer yer dile getirilmektedir. İç yönü belli olmayan eylem nedeniyle kendisinin ceza tehdidi altında görmeyen şüphelinin kaçmayı motive edici durumunun ilk anda bulunmayacağı açıktır. Yenideliller itibariyle eylemin cezalandırılabilir bir eyleme dönüşebileceği ihtimali karşısında kaçma eğilimi de ortaya çıkacaktır. Nitekim yakalamalı şahısların bu kaçma durumu da hemen eylem sonrasında ortaya çıkmış bir durum değildir. Bu bağlamda, yukarıda belirtildiği üzere HDP MYK (Merkez Yürütme Kurulu) üyeleri ve milletvekili bir kısım sanıkların kaçak konumunda oldukları, dosyada çok fazla sayıda müşteki ve tanığın bulunduğu, üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma ihtimaline ilişkin somut olguların yer aldığı, örneğin sanık [S.D.] nin dosyamızla birleştirilen Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/189 esas sayılı dosyasında tanık olarak ifadesi iddianame de yer alan 'Mercek' isimli gizli tanığın halen ilgili birimlerin çabasına rağmen ulaşılamıyor olması hususu bu kapsamda değerlendirilmiştir. Yine tüm sanıklara savunmasını yapması için duruşmalarda ve duruşma sonrası bilgi ve belgelere ulaşmada gerekli imkanın sağlandığı, makul yeterli süre verilmesine rağmen sürekli süre istendiği bahsettiğimiz yöntemler izlenerek sanıklarca ve müdafilerince esasa ilişkin olmayan hususların dile getirilerek yargılamadan kaçma eğiliminde olunduğu şüphesi oluşmuştur. Tüm bu değerlendirmeler ışığında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı isnat edilen suç ile ölçülü olması, sanığın somut olarak kaçacağı şüphesini uyandıran olgular itibariyle adli kontrol hükümlerinin bu nedenle sanık hakkında yetersiz kalacağı düşünüldüğünden tutukluluk tedbirinin gerekli olduğu anlaşılmakla sanık Sebahat TUNCEL'in tutukluluk halinin DEVAMINA... [karar verildi.]"
32. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
33. Öte yandan Kocaeli F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 8/12/2021 tarihli yazısıyla;
i. Başvurucu hakkında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen bireysel başvuruya konu 6/11/2016 tarihli tutuklama kararının 6/11/2016-23/3/2018 tarihleri arasında infaz edildiği,
ii. 23/3/2018-1/11/2019 tarihleri arasında başvurucu hakkında farklı suçlardan verilen ve kesinleşen mahkûmiyet hükümlerinin -Kocaeli 4. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2015/784 sayılı dosyada verdiği 2 yıl 3 ay hapis cezası ve Büyükçekmece 11. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2015/987 sayılı dosyada verdiği 5 ay hapis cezası- infaz edildiği ve bu tarih aralığında anılan tutuklama kararının infazının durdurulduğu,
iii. Mahkûmiyet hükümlerinin infazının ardından 1/11/2019 tarihinden itibaren başvuru konusu tutuklama kararının infazına yeniden başlandığı ve infazın devam etmekte olduğu,
iv. Başvurucuyla ilgili olarak Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürmeye teşebbüs ve suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma suçlarından verilen 12/10/2020 tarihli beş ayrı tutuklama kararının -anılan kararlar başvurucunun sanığı olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen davanın dayanağı olan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2014/146757 sayılı soruşturma kapsamında verilmiştir- henüz infaz görmediği bildirilmiştir.
B. İlgili Diğer Süreçler
1. Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Süreci
34. Başvurucu, -işbu bireysel başvuruya konu şikâyetlerin de dayanağını oluşturan- 6/11/2016 tarihli tutuklama tedbiri ile bağlantılı olarak 18/5/2017 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda (B. No: 2017/23601) bulunmuştur. Başvurucu; anılan başvuruda yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, tutuklamaya konu suçlamaların ifade hürriyeti ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedeniyle de ifade hürriyeti ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
35. Anayasa Mahkemesi 10/10/2018 tarihinde bireysel başvuruyu karara bağlamış; yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi, diğer ihlal iddialarının ise açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (Sebahat Tuncel (3), B. No: 2017/23601, 10/10/2018).
36. Anayasa Mahkemesi; başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukukiliği bağlamında tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunup bulunmadığı, suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin mevcut olup olmadığı, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığı ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığı yönünden inceleme yapmıştır.
37. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklandığını belirtmiş ve buna göre başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.
38. Kararda, başvurucunun -tutuklamanın ön koşulu olan- suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu tespit edilirken aşağıdaki değerlendirmelere yer verilmiştir:
"57. Kamuoyunda hendek olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK -aralarında başvurucunun birçok konuşma yaptığı ve protesto eylemine katıldığı Diyarbakır'ın Sur ilçesi ile başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari'nin de bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet sağlamaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri; bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Silopi ve Yüksekova ilçelerinde de operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucuyla ilgili bazı olgu ve olaylara değinerek PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 20).
59.Soruşturma makamlarınca yapılan tespitlere göre başvurucunun;
i. 13/12/2015 tarihli konuşmasında 'Merhaba başkan Apo'nun yoldaşları merhaba Kürdistanlı devrimciler ... Bugün Amed'de [Diyarbakır] direnişin başkentinde Türkiye devrim mücadelesi açısından Kürdistan devrim mücadelesi açısından yeni bir gün doğuyor ... ben bir kez daha ifade etmek istiyorum, tarihi bir dönemeçteyiz ... Ortadoğu’da yeni bir devrim süreci var ve kürdistan devrimcileri bu devrim sürecinin öncülüğünü yapıyor ... Rojava’da, Şengal’de, kürdistanda ortaya çıkan bu enternasyonalist mücadeleyi büyütmek dünya devrimcileri ile yan yana durmak demokratik özerk kürdistanı ve demokratik Cumhuriyeti inşa etmek ve demokratik 'Ortadoğu Konfedaralizmini' inşa etmek sizlerin bizlerin omuzundadır. Şimdi görevimiz çok daha ağırdır ... Halklarımıza, Türkiye halklarına, kürdistan halkına, Ortadoğu halklarına sözümüzdür. En çok da bu uğurda mücadele ederken toprağa düşen şehitlerimize sözümüzdür, biz mutlaka ve mutlaka halklarımıza başarıyı armağan edeceğiz ...'
ii. 26/12/2015 tarihli konuşmasında '... defalarca ilan ettik bunu demokratik özerk kürdistan demokratik cumhuriyet biz ancak bu koşullarda birlikte yaşayabiliriz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve demeye de devam edeceğiz ...Eğer bir devlet yurttaşlarına ... savaş açmışsa yaşam hakkını elinden alıyorsa buna karşı direnmek en temel insan hakkıdır ... Türkiye'de ciddi bir kriz var savaş var çatışma var kürdistana görkemli bir direniş var buna karşı ... tarihi katliamı yapanlar değil direnenler yazar her dönemde direnenler kazanmıştır bir kez daha direnenler tarih yazıyor. Selam olsun diyoruz direnenlere ...'
iii. 25/3/2016 tarihli konuşmasında '... Biz demokratik bölgeler Partisi olarak en azından halkımızın varlığına karşı geliştirilen bu saldırı politikası karşısında direniş konumunda olduğumuzu çok net ifade etmek istiyoruz. Bu direnişi büyüterek örgütlü olduğumuz her yerde mücadeleyi yükselterek faşizmi geriletip halkımızın özgürlüğünü mutlaka sağlayacağız o açıdan buradaki arkadaşlarımızın öyle moralini bozmadan mücadeleyi büyüterek Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek hatta hiç olmadığı kadar Zafer'e yakın olduğumuzu bilerek sürece asılması ve mücadeleyi yükseltmesinin zamanıdır sevgili arkadaşlar bir omuz verirsek Zafer bizim Olacak o kadar yakın O yüzden bunlar bu kadar Evet çok ağır bedeller verdik çok zor bir süreçten geçtik ama İnanın ki ilk kez Ortadoğu'da Kürdistan halkının statüsü açısından kürdistan halkının geleceği açısından yeni bir dönem başlıyor ...'
iv. 8/6/2016 tarihli konuşmasında '... Gördük özyönetim direnişleri sırasında Cizre'yi gördük. Sur'u gördük, Nusaybin'i gördük. Gever'i gördük, insanları diri diri yakan bir devlet gerçekliğiyle karşı karşıyayız ... Sayın Öcalan’a .... Dolayısıyla bu defa sadece egemenlerin söz söyleyeceği, kâğıt üzerinde coğrafyamızı bölüp parçalayacağı yerler değil bizzat sahada mücadele yürüterek kendi geleceği üzerinde karar vereceğimiz bir süreç ...'
v. 10/7/2016 tarihli konuşmasında '... Ortadoğu da yaşanan gelişmeler kürdistan halkının ortaya koyduğu direnç Kürt halkının artık statüsüz yaşamak istememesi hem Ortadoğu da hem Türkiye'de hem de kürdistanda yeni gelişmeleri de beraberinde getiriyor, artık eskisi gibi olmayacak hiçbir şey yeni bir dönemdeyiz yeni bir zamandayız ve bu zamanda bizim zamanımız yeter ki bunun farkında olup bunun örgütsel gücünü yaratıp bunun üzerinden yeni yaşamı birlikte inşa edelim ...'
vi. 31/7/2016 tarihli konuşmasında '... selam olsun başkan Apo'nun yoldaşlarına ... direndiniz, mücadele ettiniz bu günleri yarattınız selam olsun direnenlere Surdan Cizreye, Kobaniye selam olsun ... Selam olsun ki onlar bize ölümü zulmü reva görenlere karşı görkemli bir direniş geleneği yarattılar. Selam olsun sevgili arkadaşlar bugünleri yaratanlara selam olsun Başkan Apo'nun yoldaşlarına ... Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de, Gever'de ... bu ülkede demokratik özerk kürdistanı ... inşa edeceğiz ... gelin faşizmi parçalayalım, halkımızın özgürlük yolunda hep birlikte mücadele edelim, yan yana duralım ve Kürt halkı önderi Sayın Öcalan'ı özgürlüğüne kavuşturalım ...' şeklinde beyanlarda bulunduğu tespit edilmiştir.
60. Bu bağlamda Mahkeme; başvurucunun PKK/KCK silahlı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesi için kurulması talimatını verdiği -legal görünüm altında illegal faaliyetler yürüten- DTK isimli yapının toplantılarına katıldığını ve bu yapıya üye olduğunu, 13/12/2015, 26/12/2015, 25/3/2016, 8/6/2016, 10/7/2016 ve 31/7/2016 tarihlerinde yaptığı konuşmalarda PKK terör örgütünü ve liderini övdüğünü, PKK'nın şiddet içeren eylemlerini direniş şeklinde tanımladığını, ölen terör örgütü mensuplarını şehit olarak adlandırdığını ve yine konuşmaların yapıldığı dönemlerde terör örgütünün hendek kazmak suretiyle özerk yönetimler oluşturma doğrultusunda başlattığı terör eylemlerini direniş olarak adlandırarak meşru gördüğünü belirtmiş ve kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır.
61. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle siyasetçilerin terör propagandası niteliği taşımadıkça terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte anılan bu konuşma, toplantı ve yürüyüşlerin -başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari de dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde terör saldırılarının ve PKK'dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği üzerindeki tehdidinin arttığı bir dönemde ve şiddet olaylarının yaşandığı bölgede gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
62. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak yukarıda yer verilen sözlerin güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarını ve eylemlerini sahiplenerek öven ve meşru gösteren nitelikte olduğu yönündeki değerlendirmelerinin ve bu konuşmaların yapılmasını suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez."
39. Anayasa Mahkemesi, mezkûr kararda başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin bulunduğunu değerlendirirken özellikle kaçma şüphesi bakımından olgusal temellerin mevcut olduğunu ifade etmiştir. Bu çerçevede tutuklamaya konu silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerinden olduğu hatırlatılmış ve kanunda isnat edilen suça ilişkin olarak öngörülen cezanın ağırlığının kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biri olduğu yönündeki içtihada atıf yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi ayrıca silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen (katalog) suçlar arasında olduğuna dikkat çekmiştir (Sebahat Tuncel (3), §§ 64-67). Anılan kararda; tutuklamanın ölçülü olduğu sonucuna varılırken terör suçlarının soruşturulmasının kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığı hatırlatılarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmaması gerektiği yönündeki yaklaşım tekrarlanmıştır (Sebahat Tuncel (3), §§ 68-71).
40. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetine ilişkin olarak ise tutukluluğun devamına yönelik derece mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olduğunu ve davanın yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmadığını belirterek başvuru inceleme tarihi itibarıyla işlemiş olan 1 yıl 11 ay 6 günlük tutukluluk süresinin somut olayın koşullarında makul olduğu sonucuna varmıştır (Sebahat Tuncel (3), §§ 73-87). Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"84. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde (bkz. §§ 19-22, 29-33), öncelikle suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasında olmasına değinildiği, ayrıca suçun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen cezanın süresine ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Kanun'da silahlı terör örgütü üyeliği için belirlenen hapis cezasının süresi de dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate alındığında ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
85. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince genellikle birer veya ikişer aylık aralıklarla olmak üzere toplam sekiz duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda başvurucunun ve diğer sanığın dinlendiği, bilirkişi raporu alındığı, tanık dinlendiği ve diğer delillerin toplandığı görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
86. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin derece mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, davanın yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması dikkate alındığında 1 yıl 11 ay 6 günlük tutukluluk süresinin somut olayın koşullarında makul olduğu sonucuna varılmıştır."
2. Bir Başka Suçtan Verilen Tutuklama Kararına İlişkin Süreç
41. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/10/2014-7/10/2014 tarihlerinde başlayıp sonraki günlerde birçok şehre yayılan ve çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği veya yaralandığı şiddet olayları (Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 24-30) dolayısıyla 9/10/2014 tarihinde bir (2014/146757 sayılı) soruşturma başlatılmıştır.
42. Soruşturmanın devamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 12/10/2020 tarihinde -Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2019/146 sayılı dosyasında tutuklu olarak yargılanan- başvurucuyu devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürmeye teşebbüs, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişiyle yağma suçlarından tutuklanması istemiyle Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
43. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte başvurucunun atılı suçlardan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...6-8 Ekim 2014 tarihlerinde Türkiye'nin farklı şehirlerinde aynı anda koordine içerisinde uzun namlulu silahlar, patlayıcı maddeler, taş ve sopalar kullanılarak, barikat kurmak suretiyle yollar kesilerek kişilerin ölümüne, yaralanmasına, kamunun ve özel kişilerin mallarının zarar görmesine sebebiyet veren şiddet olaylarının PKK terör örgütü ve onun yurt dışı yapılanmasıyla işbirliği halinde koordine edildiği, Kobani'de belli bir etnik sınıfın mücadelesinin ön plana çıkarılarak ülkemizde gerçekleştirilecek hareket ve eylemler için kamuoyunda cesaret yaratılmaya çalışıldığı, HDP, DBP, HDK ve DTK eş başkanları, temsilcileri ve milletvekilleri tarafından bu kapsamda açıklamalar ve çağrılar yapıldığı hususunda dosya kapsamında tespitler ve medya paylaşım tutanakları bulunduğu, şüpheli Sebahat Tuncel'in söz konusu olayların gerçekleştiği tarihte HDK (Halkların Demokratik Kongresi) sözde eş başkanı olarak görevli olduğu, kendisinin söz konusu kongrenin karar alma ve idare süreçlerindeki görevi sebebiyle gerçekleştirilen faaliyetlerden haberdar olduğunu kabulü gerektiği, panel ve haberlerde yapılan açıklamalar ve çağrılar, diğer yandan diğer şüpheli [A.T.]'nin yapılan açıklamalar ile paylaşılan sosyal medya içeriklerinin birbirine koşut olması ve bu hesaplar yönünden kamuoyuna yönelik bir yalanlamada bulunulmaması karşısında hesabın başka kişilerce ele geçirildiği şeklindeki savunmasına itibar edilmediği, taraf beyanları, teşhis tutanakları, olay görüntülerini içeren tutanaklar, dijital inceleme tutanakları, arama ve el koyma tutanakları, örgütsel irtibata ilişkin e-mail içerikleri birlikte değerlendirildiğinde şüpheliler Sebahat Tuncel ve [A.T.] nin üzerlerine atılı devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürmeye teşebbüs, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, yol kesmek suretiyle suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma suçlarını işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, başka suçlardan tutuklu ve hükümlü bulunan şüphelilerin salıverilmeleri halinde dosya kapsamında ifadelerine başvurulan tarafların beyanlarına etki edilmesi ihtimalinin varlığı, atılı suçlar için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı, oluşa uygun verilecek ceza miktarı ile ülkemizin güney sınırlarında gerçekleşen olaylar sebebiyle sınırlar arası geçişinin kolaylıkla sağlanabilmesi karşısında yine tutuklu ve hükümlü bulundukları dosyalardan salıverildikleri takdirde kaçma şüphelerinin olduğu, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ise ölçülülük ilkesine uygun olduğu kanaatiyle CMK’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suçlar ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin CMK'nun 101 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA... [karar verildi.]"
44. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının -başvurucuyla birlikte 108 şüpheli ve 2.676 müşteki/mağdurun yer aldığı- 30/12/2020 tarihli iddianamesi ile başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme ve öldürmeye teşebbüs etme, kasten yaralama, kamu malına zarar verme, hırsızlık, birden fazla kişi ile birlikte gece vaktinde suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma, devletin egemenlik alametlerini aşağılama, çalışma hürriyetini ihlal etme ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
45. İlk olarak PKK/KCK'ya ilişkin genel açıklamaların yapıldığı iddianamede 6-7 Ekim olaylarına giden süreç ve belirtilen tarihlerde gerçekleşen olaylar kronolojik olarak anlatılmış, örgüt liderlerinin bu süreçteki talimat ve çağrılarına değinilmiş ve son olarak şüphelilerin eylemlerine yer verilmiştir. İddianamenin değerlendirme kısmında ise 6-7 Ekim olaylarının örgütün üst yönetimince planlanan ve ''serhildan'' olarak adlandırılan ayaklanma eylemi olduğu belirtilmiş, örgütün bu plana dayalı olarak Suriye'deki kazanımlarının benzerini Türkiye'de de elde etmeyi amaçladığı ifade edilmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu bağlamda başvurucu ve diğer şüphelilerin örgütten aldıkları talimatlarla olayların başlamasında rol üstlenmeleri nedeniyle olaylar sırasında işlenen suçlar ile devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan cezalandırılmalarını talep etmiştir.
46. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 7/1/2021 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2021/6 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
47. Diğer yandan Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 2/7/2021 tarihinde başvurucu hakkındaki E.2019/146 sayılı davanın hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu gerekçesiyle Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen dava ile birleştirilmesine karar vermiştir (bkz. § 29).
48. Başvurucu hakkındaki dava bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi önünde derdesttir.
3. Tazminat Davasına İlişkin Süreç
49. Başvurucu 4/9/2020 tarihinde 5271 sayılı Kanun'un 141. ve 142. maddelerine dayanarak tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, inceleme konusu olan Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/11/2016 tarihli tutuklama kararının hukuka aykırı olduğunu ve tutukluluğunun makul süreyi aştığını iddia ederek 20.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
50. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu bireysel başvuru formunda da anılan davadan bahsetmiştir.
51. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
52. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yurt Atayün, B. No: 2017/34216, 29/5/2019, §§ 36-44; Selahattin Demirtaş (3), B. No: 2017/38610, 9/6/2020, §§ 108-134.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
53. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller bulunmamasına rağmen hakkında gerekçesiz bir kararla tutuklama tedbiri uygulandığını, delilleri karartma tehlikesi ile kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını ve adli kontrolün neden yetersiz kalacağının kararda açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
55. Somut olayda ileri sürülen tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasına ilişkin olarak başvurucu tarafından daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu ve anılan şikâyet hakkında 2017/23601 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden İkinci Bölüm tarafından yapılan inceleme sonunda açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu iddia yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
57. Başvurucu; tutukluluğunun devamı kararları ile bunlara yönelik itirazların reddine ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, matbu ifadelerin yer aldığı kararlarla tutukluluğunun sürdürüldüğünü, bu kararlarda makul suç şüphesinin olup olmadığının, ayrıca kaçma ya da delilleri karartma ihtimalinin varlığının tartışılmadığını, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalma nedenlerinin açıklanmadığını ve tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
58. Öte yandan başvurucu; muhalif bir siyasi partinin mensubu olduğunu, ifade hürriyeti kapsamında kalan açıklamalarının tutukluluğunun devamına dayanak yapıldığını ve tutukluluğunun siyasi amaçlarla devam ettirildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin ve ifade hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık görüşünde; tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetiyle ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. ve 142. maddelerinde öngörülen tazminat yolunun tüketilmediği, bu durumda söz konusu iddia bakımından olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı ileri sürülmüştür.
60. Bakanlık tarafından anılan iddianın esasına ilişkin yapılan değerlendirmede ise başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına dair kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olduğu ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmadığı belirtilmiş, tutukluluk süresinin makul olduğu ifade edilmiştir.
61. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında tutukluluğun devam etmekte olduğu durumlarda tazminat davasının tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin şikâyetler bakımından bir başarı şansı sunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu esas bakımından ise bireysel başvuru formundaki açıklamalarını yinelemiştir.
62. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
63. Somut olayda başvurucunun iddialarının özünün tutukluluk süresinin makul süreyi aştığına yönelik olduğu anlaşıldığından şikâyetlerin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
64. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla tutuklu statüsünde bulunan başvurucuların tutukluluklarının makul süreyi aştığının tespit edilerek Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi hâlinde başvurucuların tahliyesi söz konusu olacaktır. Buna karşın 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası, tutukluluğu devam eden başvurucular yönünden tahliye imkânı sağlamamaktadır. Dolayısıyla anılan başvuru yolunun -tutukluluğu devam eden kişiler bakımından- başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu söylenemez.
65. Nitekim Anayasa Mahkemesi tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası bakımından anılan tazminat yolunun yalnızca başvurucunun tahliyesine veya ilk derece mahkemesince mahkûmiyetine karar verildiği durumlarda, bir başka ifadeyle suç isnadına bağlı tutmanın sona erdiği hâllerde bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hak arama yolu olduğunu kabul etmektedir (İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
66. Somut olayda başvurucunun tutukluluk durumunun devam etmesi nedeniyle tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası yönünden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunun tüketilmesi gerekli değildir. Başvurucu, tutukluluğa ilişkin olağan başvuru yolu olan itiraz kanun yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla anılan iddia bakımından başvuru yollarının tüketildiği sonucuna varılmıştır.
67. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
68. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu belirtilmiştir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60; Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, § 66).
69. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca, bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, § 67).
70. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır. Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§ 68-71).
71. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat Narman, § 61). Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66). Diğer bir deyişle tutukluluk süresinin belirlenmesinde ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan istinaf/temyiz aşamalarında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 42). Tutukluluğun makul süre şartına uygunluğunun denetiminde, bir suçtan verilen tutukluluk kararı ile başka bir suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesişmesi durumunda ise kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün infazı kapsamında ceza infaz kurumunda kalınan süreler makul süre hesabına dâhil edilmeyecektir (Fikret Eskin, B. No: 2012/348, 4/12/2013, §§ 48-50).
72. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§ 74, 75).
73. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması gerekir (Halas Aslan, § 76). Ayrıca belirli bir süreyi aşan tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70). Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir (Halas Aslan, § 78).
74. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
75. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/11/2016 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
76. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi 30/11/2016 tarihinde başvurucu hakkında Başsavcılıkça düzenlenen iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2016/5 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 2/12/2016 tarihinde aralarında hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle dosyayı, yargılamasını yürütmekte olduğu E.2016/3 sayılı dava ile birleştirmiş ve güvenlik nedeniyle davanın nakli için Bakanlığa başvurmuştur. Bakanlığın talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 19/1/2017 tarihinde davanın Malatya Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir. Bunun üzerine yargılamaya dava dosyasının gönderildiği Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/145 sayılı dosya üzerinden devam olunmuştur (bkz. §§ 14, 15).
77. Diğer yandan HSK'nın 3/12/2018 tarihinde verdiği kararla Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan dava dosyası yeni kurulan Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş ve yargılamaya Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/1 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 1/2/2019 tarihinde başvurucunun atılı suçlardan hapis cezasına mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına hükmetmiştir (bkz. §§ 19, 21).
78. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan hükmüne karşı Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı ve başvurucu, istinaf kanun yoluna başvurmuş ve Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesinin 17/7/2019 tarihli ilamı ile hüküm bozulmuştur. Bunun üzerine yargılamaya Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2019/146 sayılı dosya üzerinden devam olunmuştur. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 2/7/2021 tarihli duruşmada hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu gerekçesiyle davanın başvurucunun sanığı olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen dava ile birleştirilmesine, ayrıca başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir (bkz. §§ 22, 29).
79.Bu karar sonrasında dava dosyası Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesine gelmiş ve Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 18/10/2021 tarihinde yaptığı duruşma sonunda silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin birleştirme kararını uygun bulmuş, terör örgütü propagandası yapma suçu yönünden ise hukuki ve fiilî irtibat bulunmadığını tespit ederek birleştirme uyuşmazlığı yönünden değerlendirme yapılmasına karar vermiştir. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi aynı duruşmada başvurucunun -kendi dosyasıyla birleşen ve işbu bireysel başvurunun konusunu oluşturan- Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2019/146 sayılı dosyasındaki olgulara da atıf yaparak başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir (bkz. §§ 30, 31).
80. Başvurucu hakkında verilen 6/11/2016 tarihli tutuklama kararının 6/11/2016-23/3/2018 tarihleri arasında infaz edildiği, 23/3/2018-1/11/2019 tarihleri arasında tutuklama kararının infazının durdurularak başvurucu hakkında farklı suçlardan verilen ve o dönem itibarıyla kesinleşen mahkûmiyet hükümlerinin -Kocaeli 4. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2015/784 sayılı dosyada verdiği 2 yıl 3 ay hapis cezası ve Büyükçekmece 11. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2015/987 sayılı dosyada verdiği 5 ay hapis cezası- infaz edildiği, yine anılan tarih aralığına denk düşen süreçte (1/2/2019-17/7/2019) başvurucunun 6/11/2016 tarihli tutukluluğunun mahkûmiyete bağlı tutmaya dönüştüğü, mahkûmiyet hükümlerinin infaz edilmesinin ardından 1/11/2019 tarihinden itibaren tutuklama kararının infazının yeniden başlatıldığı ve tutuklama kararının infazına ilişkin sürecin hâlen devam ettiği görülmektedir (bkz. § 33).
81. Buna göre başvurucunun 6/11/2016-23/3/2018 (1 yıl 4 ay 17 gün) tarihleri arasında ve yine 1/11/2019 tarihinden itibaren devam eden süreçte suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun kaldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulduğu toplam süre yaklaşık 3 yıl 10 aydır.
82. Başvurucu, Başsavcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan tutuklanmıştır.
83. Başvurucu hakkında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen 6/11/2016 tarihli tutuklama kararında; başvurucunun farklı tarihlerde yaptığı konuşmalarına, hakkındaki tanık beyanına ve teknik takip/iletişimin dinlenmesi tedbirlerine bağlı olarak yapılan tespitlere dayanılarak kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 8). Soruşturma aşamasında Diyarbakır 2. ve 3. Sulh Ceza Hâkimliklerince verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda da kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. §§ 10, 11).
84. Kovuşturma aşamasında davanın Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar verildiği 3/12/2018 tarihine kadar yargılamayı yürüten Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi ile bu karar sonrasında dava dosyasına bakan Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi de başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararlarında ilk tutuklama kararında belirtilen olgulara atıfla suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğunu vurgulamıştır (bkz. §§ 16-18, 20, 23, 24, 28).
85. Öte yandan Anayasa Mahkemesi 2017/23601 numaralı bireysel başvuru kapsamında başvurucunun 6/11/2016 tarihli tutuklama kararının hukuka aykırı olduğuna ilişkin şikâyetini incelemiş ve tutuklama tedbirinde dayanılan olguların suç işlendiğine dair kuvvetli belirti arz ettiği sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi bu bağlamda başvurucunun -özellikle PKK terör örgütü mensuplarınca bazı yerleşim yerlerinde hâkimiyet sağlama girişiminin (hendek olayları) yaşandığı bir dönemde olmak üzere- çeşitli tarihlerdeki konuşmalarında yer alan PKK terör örgütü ve örgütün eylem/saldırıları hakkındaki ifadelerine değinmiştir (bkz. § 38).
86. Buna göre başvurucunun tutukluluğunun devamına dair sulh ceza hâkimlikleri ve ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlarda atıf yapılan ve soruşturma/kovuşturma dosyasında bulunduğu belirtilen delillerin içeriği ile bu delillerin kuvvetli belirti açısından Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilen olgusal değerini tutuklama tarihinden sonraki süreçte de koruduğu dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğunun devamı kararlarının suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunması hususu yönünden ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir.
87. Diğer taraftan tutukluluğun devamına ilişkin kararların tutuklama nedenleri ve ölçülülük yönünden de incelenmesi gerekmektedir.
88. Başvurucu hakkında verilen 6/11/2016 tarihli tutuklama kararında, isnat edilen suçlara ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırıma ve suçun (terör örgütü üyesi olma) 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında yer almasına değinilmek suretiyle tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu belirtilmiş; ayrıca verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü ve gerekli olduğu, bu nedenle de adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı ifade edilmiştir (bkz. § 8).
89. Anayasa Mahkemesi başvurucunun tutuklanmasının hukuki olduğuna ilişkin kararında -ilk tutuklama bakımından- tutuklama nedenleri ve ölçülülük yönünden incelemede bulunmuştur. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesince olayda özellikle kaçma şüphesi temelinde tutuklama nedeninin bulunduğu değerlendirilmiştir. Bu sonuca varılırken isnat edilen suça ilişkin yaptırımın ağırlığına dikkat çekilmiş ve bunun kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biri olduğu hatırlatılmış, ayrıca terör örgütü üyesi olma suçunun -kuvvetli suç şüphesinin bulunması koşuluyla- kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen katalog suçlar arasında olmasına vurgu yapılmıştır. Kararda ölçülülük yönünden ise suçlama konusu eylemlerin genel olarak terör suçu olmasına ve bu nitelikteki suçların soruşturulmasının zorluğuna dikkat çekilmiş, ayrıca süreç yönünden de tutuklamayı ölçüsüz kılan bir durumun olmadığı söylenmiştir (bkz. § 39).
90. Somut olayda başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aşıp aşmadığına ilişkin temel inceleme, derece mahkemelerinin tutukluluğun devamına dair kararları üzerinden yapılacaktır. Bu bağlamda soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimliklerinin, kovuşturma aşamasında ise ağır ceza mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarında ifade ettikleri gerekçelerin başvurucunun tutulmaya devam edilmesinin meşruluğunu yeterince ortaya koyup koymadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmede tutukluluk sürecindeki gelişmeler de dâhil olmak üzere somut olayın bütün özellikleri birlikte dikkate alınmalıdır.
91. Soruşturma aşamasında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda, isnat edilen suçun niteliği ve buna ilişkin kanunda öngörülen cezanın üst sınırı ile katalog suç olgularına değinilerek tutuklama nedenlerinin bulunduğu, muhtemel ceza miktarına göre tutukluluğun ölçülü olduğu ve adli kontrolün yetersiz kalacağı kanaati ifade edilmiştir (bkz. §§ 10, 11).
92. Kovuşturma aşamasında tutukluluğun devamına ilişkin olarak Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi ve Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararlarda delillerin tam olarak toplanmamış olmasına vurgu yapılmış, ayrıca isnat edilen silahlı terör örgütü üyeliği suçunun katalog suçlar arasında yer aldığı ifade edilmiştir. Kararlarda silahlı terör örgütü üyeliği suçu için kanunda öngörülen ceza miktarı gözetildiğinde adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı da belirtilmiştir (bkz. §§ 16-18).
93. Başvurucu hakkındaki dava dosyasının devredildiği Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 17/12/2018 tarihli duruşma sonucu verdiği tutukluluğun devamına ilişkin kararda; tutuklama nedenlerinin bulunduğunu, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında yer aldığını ve kanunda suça ilişkin olarak öngörülen cezanın yüksek olduğunu belirterek tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağını ifade etmiştir (bkz. § 20).
94. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucu hakkında verdiği mahkûmiyet hükmünün bozulması sonucu yapılan yargılamada da başvurucunun tutukluluğunu devam ettirmiştir. Mahkeme 26/7/2019 ve 26/3/2021 tarihli kararlarında başvurucunun kaçma şüphesinin bulunduğunu ve isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetini dikkate aldığını belirtmiş, bu suçun katalog suçlar arasında yer aldığını ve kanunda suça ilişkin olarak öngörülen cezanın yüksek olduğunu ifade ederek adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı sonucuna ulaşmıştır (bkz. §§ 23, 24). Mahkeme sonraki tarihlerde yaptığı duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
95. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen suçlar arasında yer alan terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup kanunda isnat edilen suça ilişkin olarak öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148). PKK'nın yurt içinde ve yurt dışındaki faaliyetleri dolayısıyla bu terör örgütüyle bağlantılı birtakım faaliyetlerde bulunmakla suçlanan başvurucunun serbest bırakıldığında yurt içinde saklanması veya yurt dışına çıkması ve burada barınması imkânı diğer kişilere göre çok daha fazladır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran, § 66).
96. Buna göre başvurucuya isnat edilen suçlamanın niteliği, soruşturma/kovuşturma konusu olayların özellikleri, başvurucunun bağlantısı bulunduğu iddia edilen terör örgütünün (PKK) özellikle yurt dışında da faaliyetlerinin bulunmasının bu yapılanmayla ilgili olarak soruşturmaya/kovuşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını/yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştırdığı hususları birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriği taşıdığı, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
97. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun dayanağı olan soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
98. Örgüt suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).
99. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından yürütülen soruşturmanın farklı suçlarla ilgili soruşturmalara nazaran zorluğu ve karmaşıklığı ortadadır. Başvurucunun farklı tarihlerdeki eylem ve konuşmalarına ilişkin olan ve terör örgütü propagandası yapma gibi diğer çok sayıda suçlamayı odak alan soruşturma aşamasının sonucunda başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamenin kabulünden kısa bir süre sonra duruşma açılarak yargılama başlatılmıştır. Kamu güvenliği gerekçesiyle davanın nakline karar verilmesi üzerine dava dosyası tarafına gönderilen Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı şekilde kısa bir süre geçtikten sonra yargılamayı başlatmış, dava dosyasının Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmesi üzerine de yargılamaya anılan Mahkemede devam edilmiştir. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi 1/2/2019 tarihinde başvurucunun atılı suçlardan hapis cezasına mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına hükmetmiş, mezkûr hükmün Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesinin 17/7/2019 tarihli ilamı ile bozulması üzerine yargılamaya Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir. Malatya 5. Ağır Ceza Mahkemesi hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu gerekçesiyle davanın başvurucunun sanığı olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen dava ile birleştirilmesine karar vermiştir. Kovuşturma Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi önünde derdesttir. Bu bakımdan delillerin toplanmasındaki güçlük ile başvurucu hakkındaki suçlamaların sayısı ve mahiyetinin soruşturma/kovuşturma süreçlerinde tutuklama tedbirine başvurma ihtiyacını artırdığı ve anılan süreçlerin cereyanında bir özensizliğin bulunmadığı görülmektedir.
100. Sonuç olarak tutukluluğun ön şartı olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirti ile hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin ve tedbirin ölçülülüğünün belirtilmesi bakımından başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması hususları bir bütün olarak dikkate alındığında yaklaşık 3 yıl 10 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
101. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki başvurulardan Figen Yüksekdağ Şenoğlu (3) (B. No: 2021/7181, 13/1/2022, § 168) başvurusunda 3 yıl 1 aylık tutukluluk süresinin, Hüsnü Aşkan (B. No: 2015/4057, 31/10/2018, § 49) başvurusunda 3 yıl 2 ay 4 günlük tutukluluk süresinin, Zeynep Kaplan (B. No: 2015/7311, 22/1/2019, § 81) başvurusunda 3 yıl 6 ay 6 günlük tutukluluk süresinin, Mehmet Yıldız (B. No: 2014/1296, 12/7/2016, § 54) başvurusunda 3 yıl 23 günlük tutukluluk süresinin, Özgür Dinçer (B. No: 2013/6575, 19/11/2015, § 51) başvurusunda 4 yıl 2 ay 22 günlük tutukluluk süresinin, Metin Güneş (B. No: 2018/17593, 10/3/2020, § 46) başvurusunda 4 yıl 11 aylık tutukluluk süresinin, Ömer Köse (B. No: 2017/34237, 23/10/2019, § 76) başvurusunda 5 yıl 2 ay 3 günlük tutukluluk süresinin ve Erkan Ünal (B. No: 2019/39894, 8/7/2020, § 53) başvurusunda ise 5 yıl 11 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varmıştır.
102. Yukarıda ulaşılan sonuçlar karşısında başvurucunun tutukluluk hâlinin siyasi bir amaçla sürdürüldüğü ve devam eden süreç nedeniyle ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddiasının incelenmesi gerekli görülmemiştir.
103. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
2.Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/4/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.