TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
OZAN GÜVEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/8967)
Karar Tarihi: 27/9/2023
R.G. Tarih ve Sayı: 30/11/2023-32385
Başkan
:
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Muammer TOPAL
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Raportör
Tahir Hami TOPAÇ
Başvurucu
Ozan GÜVEN
Vekili
Av. Sevgi KALAN GÜVERCİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir şirket hakkında yaptığı sosyal medya paylaşımı sebebi ile tazminat ödemesine karar verilen başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/2/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
4. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurula sevkine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 1984 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
7. Davacı T., telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren, haberleşme ve iletişim sektöründe ticari faaliyetleriyle kamu tarafından tanınan bir şirkettir. Davacı; ticari faaliyetlerinin yanı sıra kültür, sanat, spor ve eğitim alanlarında yürütülen birçok toplumsal sorumluluk proje ve kampanyalarına da destek sağladığını belirtmektedir.
8. 2016 yılının Mart ayı başlarında ulusal bir gazetede bir vakıf ve bir dernekle bağlantılı olduğu söylenen yurtlarda kalan en az on öğrencinin yurt sorumlusu bir öğretmen tarafından tacize uğradığına ilişkin bir haber yayımlanmıştır. Haberde, çocuklardan birinin yaşadıklarını bir psikoloğa anlatması ve psikoloğun da konuyu yetkililere bildirmesiyle olayın ortaya çıktığı, Karaman’da Cumhuriyet savcısının konuyla ilgili soruşturma başlattığı yer almıştır. Daha sonraki haberlere göre sanık kısa sürede tutuklanmış ve yine mart ayı içinde iddianame tamamlanarak yargı süreci başlamıştır. Kamuda büyük infial uyandıran olay çok sayıda sivil toplum kuruluşunca takip edilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmiş, ulusal ve uluslararası yayın organlarında sayısız habere konu olmuştur (Hayriye Özde Çelikbilek, B. No: 2016/13543, 24/10/2019, § 10; Kemal Kılıçdaroğlu (6), B. No: 2017/27971, 18/5/2021, § 9; Ceyhun Tunç, B. No: 2017/20822, 14/9/2021, § 10).
9. Bahse konu haberlerin ardından davacı Şirket ile söz konusu vakıf arasında mali destek ilişkisi bulunduğu iddiaları kamunun gündemine gelmiş ve haberlere konu edilmiştir (benzer nitelikteki haber için bkz. Ceyhun Tunç, § 11). Nitekim davacı Şirket, iddialara ilişkin olarak 24/3/2016 tarihinde kamuoyu açıklaması yapmıştır. İlgili açıklama şöyledir:
"Türkiye’nin T.’si olarak,..., onbinlerce gencimize umut ışığı olan, geleceğe daha güvenle yürümelerini sağlayan Kardelenler, Van İçin Türkiye Kumbarası, Engelsiz Eğitim, Gönül Köprüsü gibi projeler, milyonlarca insanımızın da takdirini ve gönlünü kazanmıştır. Tüm bu projelerle 16 yıl boyunca kesintisiz olarak 100 binin üzerinde eğitim bursu sağladık. Saygıdeğer kamuoyumuzun bilmesini isteriz ki, doğrudan öğrencilerimize giden burslarla, biz herhangi bir vakfı, derneği veya sivil toplum kuruluşunu değil, öğrencilerimizin eğitimini destekliyoruz,..., ülkemizin geleceğinin garantisi olan gençlerimizi desteklemeye devam edeceğiz"
10. Başvurucu, anılan haberin ardından 17/5/2016 tarihinde bir sosyal medya platformundaki hesabında "Pedofili destekçici ve sansürcü @... ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim.#sansür... @...Boykot" şeklinde bir gönderi paylaşmıştır.
11. Davacı, söz konusu paylaşım nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 24/10/2016 tarihinde İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) başvurucu aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde, Şirketin uzun yıllardan beri çok sayıda proje ile öğrencilere burs sağladığını, bu burslarla herhangi bir vakıf ya da derneği değil öğrencilerin eğitimini desteklediğini, bir vakfa ait yurtta gerçekleşen cinsel istismar olayının sosyal medyada çarpıtılarak bir karalama kampanyasına dönüştürüldüğünü, bu kapsamda başvurucunun da haksız bir fiille kişilik haklarını zedelediğini belirtmiş ve 10.000 TL tutarında manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
12. Mahkeme 29/6/2017 tarihinde davanın kısmen kabulü ile başvurucunun 500 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalının sosyal paylaşım twitter hesabından davacı şirket aleyhine 'Pedofili destekçici ve sansürcü @... ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim.#sansür... @...Boykot' şeklinde yazarak kişilik haklarını ve ticari itibarini ihlal eden açıklamaları ve tarafların mali içtimai durumları davalının ekonomik durumu, sarf edilen sözler nedeniyle davacının ticari itibarının zedelenme düzeyi dikkate alınarak 500,00-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine karar verilmesi gerekmekle"
13. Başvurucunun istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (Daire) 2/5/2019 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine miktar itibarıyla kesin olarak karar vermiştir. Dairenin gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Somut olaya gelince; davalı paylaşımında davacıyı Pedofili destekçisi olarak itham etmiştir. Pedofili ya da sübyancılık, yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları veya ergenliğe yeni girmişleri cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlık olarak tanımlanmakta olup davacının, pedofili destekçisi olarak itham edilmesi; yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde doğrudan saygınlığına ve şöhretine yönelik saldırı mahiyetindedir."
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
B. Uluslararası Hukuk
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) UJ/Macaristan (B. No: 23954/10, 19/7/2011) kararında, günlük bir gazetede yayımlanan makalede devlete ait bir şirket tarafından üretilen şarapların kalitesi ile ilgili kullandığı bir kelime sebebi ile başvurucunun cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği incelenmiştir.
16. Söz konusu makalede üretici şirket tarafından imal edilen şarapların kalitesi konu edilmiştir. Şirket ilgili makalenin ticari itibarını zedelediği gerekçesi ile başvurucu hakkında hakaret davası açmıştır. Yapılan yargılama sonucunda başvurucunun makalede söz konusu şarapları nitelemek için kullandığı "b...k" kelimesinin hakaret suçuna vücut verdiği belirtilerek başvurucu kınama cezasına mahkûm edilmiştir (UJ/Macaristan, §§ 6-8).
17. AİHM; başvurucunun kullandığı ifadenin saldırgan olduğunu belirtmekle birlikte ifadenin değer yargısı niteliği taşıdığını, başvuranın birincil amacının okurların zihninde şirketin ürünlerinin kalitesini düşürmek değil devlet mülkiyetinin dezavantajları hakkında farkındalık yaratmak olduğunu tespit etmiştir. Makalede ifade edilen fikirlerin kamu yararını ilgilendirdiğini, başvuranın ifadesinin abartılı olmakla birlikte düşük kaliteli şarabı nitelendirmek için kullandığı ve bu ifadenin taşıdığı kabalığın başvurucunun güçlü anlatımının bir parçasını oluşturduğunu kabul eden AİHM başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir (UJ/Macaristan, §§ 23-26).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 27/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; bir vakfa ait yurtta kalan bazı çocukların yurtta görevli bir öğretmen tarafından cinsel istismara uğradığına ilişkin tartışmalar devam ederken davacı Şirketin ilgili vakıf tarafından yürütülen bir organizasyona sponsor olduğunun öğrenilmesi üzerine sosyal medyada durumun tepkiyle karşılandığını, kendisinin de bu kapsamda durumu eleştirdiğini, paylaşımın olgusal temelleri olan bir değer yargısı niteliğinde olduğunu, davacının bir şirket olması nedeniyle eleştiriye katlanma yükümlülüğünün geniş yorumlanması gerektiğini, paylaşımın tek başına davacı üzerinde etkisi bulunmadığını, paylaşımı nedeniyle tazminat ödemesine karar verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini, ayrıca kararın gerekçe içermemesi ve benzer davalardan farklı olarak aleyhine tazminat kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde; başvurucunun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda sarf ettiği ifadeler nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm edilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahale olup olmadığı, bu müdahalenin tüzel kişilerin itibarının korunması meşru amacı kapsamında görülüp görülemeyeceği, sonuç olarak çatışan iki değer arasında (ifade özgürlüğü ile itibar hakkı) yerel mahkemelerce adil bir denge kurulup kurulmadığı değerlendirilirken Anayasa Mahkemesi tarafından ilgili Anayasa hükümlerinin, içtihatların ve diğer tespitlerin dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında daha önceki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, kamu güvenliği, ... suçların önlenmesi, ... gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
25. Başvurucunun sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşım nedeniyle 500 TL tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
26. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
27. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
28. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 6098 sayılı Kanun’un 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
29. Başvurucunun davacıya manevi tazminat ödemesine karar verilmesinin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
30. Anayasa Mahkemesinin davacının ve başvuru konusu olayların aynı olduğu benzer bir başvuruda uyguladığı genel ilkeler için bkz. Ceyhun Tunç, §§ 32-36.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
31. Başvuruya konu olayda başvurucu, bir vakfa ait yurtta kalan bazı çocukların yurtta görevli bir öğretmen tarafından cinsel istismara uğradığına ilişkin tartışmalar devam ederken davacı Şirketin ilgili vakıf tarafından yürütülen bir organizasyona sponsor olması üzerine başka bir GSM operatörüne geçiş yaptığına dair ekran görüntüsü ile birlikte "Pedofili destekçici ve sansürcü @... ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim.#sansür... @...Boykot" şeklinde bir iletiyi sosyal medya hesabından paylaşmıştır. Paylaşımda kullanılan "pedofili destekçici" ibaresi sebebi ile başvurucu hakkında açılan davanın sonucunda başvurucunun tazminat ödemesine karar verilmiştir.
32. Anayasa Mahkemesi Ceyhun Tunç kararında, aynı olaya ilişkin olarak davacı şirket hakkında yapılan benzer nitelikteki (#BabaBeniE.yeGönderme T. ile ilişkini bitir, tecavüzlere destek olma) sosyal medya paylaşımını ifade özgürlüğü açısından incelemiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında, başvuru konusu paylaşımın yapıldığı dönemde davacı Şirket tarafından ilgili vakfa mali destek verildiği haberlerinin güncel olduğunu ve davacı Şirketin anılan haberlerin aksi yönünde bir iddiada bulunmadığını değerlendirerek kullanılan ifadelerin olgusal temeli olan bir değer yargısı olduğu kanaatine ulaşmıştır (Ceyhun Tunç, §§ 40, 41; olgusal iddia-değer yargısı ayrımına ilişkin olarak bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 57). Bu anlamda başvuru konusu paylaşımın Ceyhun Tunç kararına konu paylaşım ile aynı dönemde yapıldığı gözönüne alındığında paylaşımın mali destek tartışmalarının güncelliğini koruduğu ve kamusal ilginin yüksek olduğu bir dönemde yapıldığı anlaşılmakta olup bu nedenle kullanılan ifadelerin olgusal temeli olduğu kabul edilmelidir. Bunun yanında kullanılan ifadenin bir değer yargısından ibaret olduğu açıktır.
33. Başvurucu, kamuya hitaben davacı Şirket ile kurulacak ticari ilişkinin davacı Şirketin ilgili vakfın kampanyasına destek vermesi sebebi ile çocuk istismarcılarını desteklemek anlamına geleceğini sert ve kışkırtıcı bir dille ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında vurgulandığı üzere ifade özgürlüğü sadece kabul gören, zararsız, kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 52; Ceyhun Tunç, § 43). Bu anlamda paylaşıma konu ifadeler her ne kadar rahatsız edici nitelikte olsa da ifadelerin davacının ticari itibarından ziyade temelde vakıf ve davacı arasındaki mali destek ilişkisini hedef alarak davacı üzerinde bir baskı oluşturmayı amaçladığı açıktır (Ceyhun Tunç, § 44). Dolayısıyla başvurucunun tek amacının hakaret yoluyla saldırgan bir söylemde bulunmak olduğunun kabulüyle paylaşımın ifade özgürlüğü korumasının dışında kaldığı sonucuna ulaşmak mümkün değildir.
34. Öte yandan davacı Şirket, bahse konu haber ve iddialara cevaben kamuya açıklamada bulunmuştur. Davacı, söz konusu mali desteklerin eğitim bursu niteliğinde olduğunu ve herhangi bir vakfı, derneği veya sivil toplum kuruluşunu desteklemekten ziyade öğrencilerin eğitimi için verildiğini belirtmiş olup bunun dışında ilgili haberlerin tekzibi niteliğinde herhangi bir ifadeye yer vermemiştir (bkz. § 9). Bu yönüyle davacının hakkındaki iddialara nasıl cevap verileceğini bildiği ve telekomünikasyon alanında faaliyet göstermesi nedeniyle de konu ticari itibarın korunması olduğunda daha avantajlı bir konuma sahip olduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla davacının kendisine yönelen bu nitelikteki eleştirilere herhangi bir kimseye göre katlanma yükümlülüğü daha fazladır.
35. Sonuç olarak başvuru konusu olayın şartları da anılan Ceyhun Tunç kararı ile aynıdır. Nihayetinde mahkemeler başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını, dolayısıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu ikna edici bir şekilde, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamıştır (Ceyhun Tunç, § 45).
36. Anılan gerekçelerle başvuru konusu tazminat kararı nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
37. Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
38. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 10.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
39. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
40. İhlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan başvurucu, uğradığını iddia ettiği zararla ilgili bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebi reddedilmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Muhterem İNCE'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/415, K. 2017/233) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/9/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi sayın çoğunluğu başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Aşağıda açıkladığım sebeplerle bu karara katılmadık.
2. Başvurucu hakkında sosyal medyada ortamında bir şirket ile ilgili paylaşımı nedeniyle tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla mahkememize başvurmuştur.
3. Mahkememizin gerekçeli kararında başvurucu süreci, olay ve olgular ayrıntılı olarak yazıldığından bu süreçler karşı oy yazısında tekrar edilmemiştir.
4. Başvurucu 2016 yılı Mart ayında meydana gelen taciz olayı nedeniyle telekomünikasyon firmasının taciz olayında adı geçen vakıf üzerinden bir kısım öğrencilere maddi burs sağlaması nedeniyle telekomünikasyon firmasının “Pedofili destekçisi ve sansürcü” şeklinde etiketleyerek sosyal medyada paylaşımda bulunmuştur. İlgili firma paylaşım nedeniyle firmanın ticari itibarının zedelendiğini uğradığı haksız fiil nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini ileri sürerek tazminat davası açmıştır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 2/5/2019 tarihli istinaf başvurusunun esastan reddedilmesiyle karar kesinleşmiştir. İstinaf Mahkemesi davacının, pedofili destekçisi olarak itham edilmesi kararda açıklanan ilkeler çerçevesinde doğrudan saygınlığına ve şöhretine yönelik saldırı mahiyetindedir.” Gerekçesiyle ilk derece mahkeme kararını onamıştır.
5. Başvurucu söz konusu dava nedeniyle tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
6. Anayasa'nın düşüncesini açıklama ve yayma hürriyeti ve basın hürriyetine ilişkin haklara bir müdahalenin olup olmadığı değerlendirirken Anayasa'nın 13. Maddesinde öngörülen somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülen, Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
7. İfade ve basın özgürlükleri mutlak olmayıp sınırlandırılabilir nitelikli haklardandır. Anayasa'nın 26. Maddesinin 2. Fıkrasında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Basın özgürlüğünün sınırlanmasında ise kural olarak 28. Maddenin 4. Fıkrası gereği Anayasa'nın 26. ve 27. Madde hükümleri uygulanacaktır.
8. Anayasa'nın 12. Maddesi "temel ve hak ve hürriyetler kişinin topluma ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını ihtiva eder." düzenlemesiyle kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanılırken ödev ve sorumluluklarının bulunduğuna gönderme yapmaktadır. İfade ve basın özgürlükleri kullanırken de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar bulunmaktadır. Mahkememizin (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017 Önder BALIKÇI B. No: 2014/6009 , 15/2/2017) kararlarında da basın özgürlüklerinin mutlak olarak düzenlenmediği Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırıldığına izin verildiği vurgulanmıştır.
9. Orantılılığa ilişkin yapılan değerlendirilmelerde anayasa mahkemesi ilk derece mahkemeler tarafından hükmolunan manevi tazminat, adli para cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının mağdurun şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı ile ifade özgürlüğü arasında kurulması gereken dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı gerekçesiyle düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü ihlal etmediğini karar vermiştir. (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014 ve Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014 ).
10. Başvurucu aleyhine hükmedilen tazminat nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. İlk derece yargısı somut olayı TMK 48. Maddesi ve Borçlar Kanunun 58. Maddesi bağlamında kişilik haklarının zedelenmesi dolayısıyla inceleyerek sonuçlandırmıştır.
11. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.01.2016 tarihli içtihadında TMK’nin 48. Maddesinde yer alan “Tüzel kişiler cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” Şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere kanun koyucunun ana kuralı tüzel kişilerin tam hak ehliyetine sahip olması şeklinde koyduğunu, ancak bazı haklara fiziki ve sosyal yapısı nedeniyle sahip olamayacağını vurguladığını, dolayısıyla gerçek kişinin ve tüzel kişinin hak ehliyeti arasında bir nitelik değil, içerik farkı olduğunu kabul ettiğini ifade etmiştir. Yargıtay gerçek kişilere açık olan kamu hukuku ve özel hukuk kaynaklı bütün hak ve borçlara kural olarak sahip olabilecek durumdaki tüzel kişilerin, kişilik hakkına da sahip olabileceğini bu hakka tanınan korumadan yararlanabileceğini belirtmiştir.
12. Anayasanın 26. Maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklarından biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünü bir parçasını oluşturur ve Anayasanın 17. Maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır. Nitekim Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararlarda kişinin şeref ve itibarına Anayasa’nın 17. Maddesinde yer alan manevi varlığı kapsamında ele almış ve devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına keyfi olarak müdahale etmemek ve 3. Kişilerin bu hakka yönelik saldırılarını önlemek ile yükümlü olduğunu belirtmiştir. (Ömür Çağdaş Ersoy B.No: 2015/11715, 12/12/2018)
13. Anayasa Mahkemesine göre Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir. Bu türden başvurularda başvurunun sonucu kural olarak başvurunun ihtilaflı sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi hâlde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde, benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa’nın 13. maddesinde ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir denge kurmaları gerekir. (Ergün Poyraz (2) (GK) B.No: 2013/8503, 27/10/2015)
14. Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmeleri yaparken AİHM ile aynı doğrultu da birtakım ilkeleri göz önünde bulundurmaktadır. Bu kapsamda başvurucu tarafından yapılan düşünce açıklamalarının tamamının söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilip değerlendirilmediğini, müdahaleyi haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini başvuru konusu olan müdahalenin gözetilen meşru amaçla orantılı olup olmadığını incelemektedir. Anayasa Mahkemesi somut olayın özelliğine göre kullanılan ifadelerinin türünü ifadelerin kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesini ifadelere yönelik kısıtlamaların nitelik ve kapsamını kim tarafından ve kime karşı yöneltildiğini kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi gözetilip gözetilmediğini değerlendirilmelidir.
15. Yargı organları kamu otoriteleri Anayasa Mahkemesi ve AİHM yarışan hakları dengelerken; İnternet ortamının sosyal hayata müdahalesini ve işleyiş şeklini göz önüne alarak hakları dengelemeleri gerekmektedir. İnternet ortamında üretilen/yer verilen bir kısım içeriklerin millet ve Devlet hayatı için ciddi riskler barındırabildiği, sosyal hayatı zenginleştiren, bilgi edinme süreçlerini kolaylaştıran, yeni iş fırsatları doğuran internetin; aynı zamanda bireylerin başta kişilik hakları olmak üzere, bir kısım temel haklarına ağır saldırıların gerçekleştirildiği, yanlış bilgilerin yayılmasına, siber zorbalığın, sanal dolandırıcılığın, pornografinin, çocuk istismarının, fuhşun, kumarın, şiddetin, nefretin ve ırkçılığın yayılmasına, terörizmin desteklenmesine ve yaygınlaştırılmasına, böylece topluma ve devlete yönelik gerçek güvenlik risklerinin ve zararlarının oluşmasına neden olan bir ortam haline dönüştürülebildiği de herkesçe bilinen bir gerçekliktir.
16. Ayrıca, suç ve suçlularla mücadelede, kişilerin şeref ve itibarının korunmasında internet trafiğinin farklı ülkeleri saniyeler içerisinde geçerek akması, karmaşık bir yapı içerisinde belli bir noktadaki bir sorunun, dünyanın uzak başka bir noktasındaki internet trafiğini olumsuz yönde etkileyebilmesi, web sitelerini barındıran sunucuların dünyanın her tarafına yayılmış olması, genel veya bölgesel internet noktalarının kontrol ve bakımının gerekli olması gibi internetin diğer kitle iletişim araçlarından farklı doğa ve özellikleri, çok boyutlu çok aktörlü dinamik ve dağıtık yapısı, tekniği, işleyiş biçimi, alt yapı ve “ulusal sınırsızlık/uluslararası niteliği” bir takım zorlukları beraberinde getirmekte, bu da internet platformunun düzenlenmesini ve bu alana özgü bazı özel sınırlamalar getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Kamu otoriteleri geliştirdikleri içtihatları ve hakların yarışması halinde dengelemeyi yeni işleyen bu sisteme göre yeniden gözden geçirmelidirler.
17. Somut başvuruda başvurucunun kişisel Twitter hesabından paylaşmış olduğu tweet nedeniyle davacı şirket tarafından aleyhine kişilik haklarının ve ticari itibarının zedelendiği gerekçesiyle manevi tazminat talebi ile dava açılmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan değerlendirmede davacının kişilik hakları ve Ticari haklarının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat talebine hükmedilmiştir. İstinaf başvurusunun esastan reddi ile karar kesinleşmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kamuoyuna yansıyan adli olayın gerçekleştiği vakıf kapsamında bazı öğrencilere destek bursu sağladığını belirtilen davacı şirketin olayla doğrudan ilişkilendirilemeyeceği toplumda infial yaratan olay ile bağlantılı olarak davacı şirket hakkında başvurucunun paylaşımda yer alan ifadelerin küçük düşürücü nitelikte ağır ve rencide edici olduğu kullanan ifadelerin haksız olgu isnadı mahiyetinde olup haksız olgu kişisel değer yargısı olarak değerlendirilemeyeceği bu nedenle ifade ve eleştiri özgürlüğü sınırlarını aştığını belirtmiştir.
18. Başvuruya konu olay ilk derece yargısı ve İstinaf hukuk dairesi denetiminden geçerek kesinleşmiş bir karardır. İstinaf hukuk dairesi değerlendirilmesinde başvuru tarafından kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığı, kamunun bilgilendirilmesi sınırlarını aştığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini kabul etmiştir. Derece mahkemelerince kullanılan ifadeler bu ifadelerin eleştiri sınırında kalıp kalmadığı kamunun bilgilendirilip bilgilendirilmediği amacını taşıyıp taşımadığı eleştiri sınırlarının aşıp aşmadığı hususları değerlendirilmiştir.
19. Vakıalar değerlendirilirken derece mahkemelerince çatışan iki değer (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı) adil denge kurulup kurulmadığı dengeleme işlemleri yapılırken de başvuruya konu sözlerin eleştiri sınırlarını aştığına ilişkin yargılama makamlarının takdirlerini ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediği konusunda Anayasa Mahkemesince değerlendirme yapmak gerekir.
20. Kişilerin şeref ve itibarının korunması basın ve ifade özgürlüğü hürriyetinin korunması konusunda değerlendirme yapılırken mahkemelerce bir dengelenme yapılma zorunluluğu vardır. Maddi vakıaların değerlendirilmesi, yorumlanması ve nitelendirilmesi derece mahkemelerinin takdirindedir. Maddi vakıalar uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarından farklı olarak sadece somut bir olayı değerlendirdiğinde ancak somut olayın şartları çerçevesinde yorumlanabilir ve anlamlandırılabilir. Derece mahkemelerince yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirilmiş kullanılan söz ve ifadenin ağırlığı yayılma hızı ve biçimi şirketin ticari itibarı üzerinde bırakacağı etki ifadenin internet ortamındaki etiketleme etkisi somut olayla şirket arasında bir ilişkinin olmaması göz önüne alınarak kullanılan ifade haksız olgu isnadı mahiyetinde kabul edilerek tazminat yoluyla müdahalede bulunmuştur.
21. Kişinin maddi manevi varlığının korunması kapsamında kamu makamları tazminat yoluyla müdahalede bulunmuştur. Hakların dengelenmesi kapsamında tazminata hükmedilmesi orantısız değildir.
22. Yukarıda belirtilen gerekçelerle basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği görüşüyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadık.
Üye
BASIN DUYURUSU
30.11.2023
BB 65/23
Sosyal Medya Paylaşımı Dolayısıyla Tazminat Ödemesine Karar Verilmesi Nedeniyle İfade Özgürlüğünün İhlal Edilmesi
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 27/9/2023 tarihinde, Ozan Güven (B. No: 2021/8967) başvurusunda Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Olaylar
2016 yılında ulusal bir gazetede bir vakıf ve bir dernekle bağlantılı olduğu söylenen yurtlarda kalan en az on öğrencinin yurt sorumlusu bir öğretmen tarafından tacize uğradığına ilişkin bir haber yayımlanmıştır. Bu haberlerin ardından telekomünikasyon alanında faaliyet gösteren, haberleşme ve iletişim sektöründe ticari faaliyetleriyle kamu tarafından tanınan bir şirket olan davacı T. ile vakıf arasında mali destek ilişkisi bulunduğu iddiaları kamunun gündemine gelmiş ve haberlere konu edilmiştir. Bu haberlerin ardından başvurucu, başka bir GSM operatörüne geçiş yaptığına dair ekran görüntüsü ile birlikte "Pedofili destekçici ve sansürcü @... ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim.#... @...Boykot" şeklinde bir iletiyi sosyal medya hesabından paylaşmıştır. Davacı Şirket, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla asliye hukuk mahkemesinde başvurucu aleyhine manevi tazminat davası açmış; asliye hukuk mahkemesi paylaşımda kullandığı "pedofili destekçici" ibaresi nedeniyle başvurucunun 500 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiştir. Başvurucunun istinaf başvurusu ise bölge adliye mahkemesince reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, bir şirket hakkında yaptığı sosyal medya paylaşımı dolayısıyla tazminat ödemesine karar verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda başvuru konusu paylaşım, mali destek tartışmalarının güncelliğini koruduğu ve kamusal ilginin yüksek olduğu bir dönemde yapılmıştır. Bu itibarla kullanılan ifadelerin olgusal temeli olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte davacının tüzel kişiliğe sahip özel bir şirket olması nedeniyle somut olaya konu "pedofili" yakıştırması ancak gerçek bir kişiye yöneltildiği zaman haksız olgu isnadı teşkil edecektir ve kullanılan ifadeler bir değer yargısından ibarettir.
Başvurucu, kamuya hitaben davacı Şirket ile kurulacak ticari ilişkinin davacı Şirketin ilgili vakfın kampanyasına destek vermesi sebebi ile çocuk istismarcılarını desteklemek anlamına geleceğini sert ve kışkırtıcı bir dille ifade etmiştir. Daha önce birçok kararda vurgulandığı üzere ifade özgürlüğü sadece kabul gören, zararsız ya da kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici ya da rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bu anlamda paylaşıma konu ifadeler her ne kadar rahatsız edici nitelikte olsa da ifadelerin davacının ticari itibarından ziyade temelde vakıf ve davacı arasındaki mali destek ilişkisini hedef alarak davacı üzerinde bir baskı oluşturmayı amaçladığı açıktır. Dolayısıyla başvurucunun tek amacının hakaret yoluyla saldırgan bir söylemde bulunmak olduğunun kabulüyle paylaşımın ifade özgürlüğü korumasının dışında kaldığı sonucuna ulaşmak mümkün değildir.
Öte yandan davacı Şirket, bahse konu haber ve iddialara cevaben kamuya açıklamada bulunmuş; söz konusu mali desteklerin eğitim bursu niteliğinde olduğunu ve herhangi bir vakfı, derneği veya sivil toplum kuruluşunu desteklemekten ziyade öğrencilerin eğitimi için verildiğini belirtmiş, bunun dışında ilgili haberlerin tekzibi niteliğinde herhangi bir ifadeye yer vermemiştir. Bu yönüyle davacının hakkındaki iddialara nasıl cevap verileceğini bildiği ve telekomünikasyon alanında faaliyet göstermesi nedeniyle de konu ticari itibarın korunması olduğunda daha avantajlı bir konuma sahip olduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla davacının kendisine yöneltilen bu nitelikteki eleştirilere herhangi bir kimseye göre katlanma yükümlülüğü daha fazladır.
Sonuç olarak mahkemeler başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu ikna edici bir şekilde, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.