logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ramazan Aysal [2. B.], B. No: 2022/106446, 11/6/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RAMAZAN AYSAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/106446)

 

Karar Tarihi: 11/6/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Ramazan AYSAL

Vekili

:

Av. İlhami KILIÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sanık tarafından sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında örgütün mahrem nitelikli askerî yapılanmasında, askerî personelden sorumlu olan ve sırasıyla öğretmen, müdür yardımcısı ve müdür olarak tabir edilen sivil şahısların askerî personel ile irtibat kurma yollarından birinin de market, büfe, kırtasiye gibi yerlerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit/kontörlü hatlar olduğu, bu hatlar vasıtasıyla öğrenci olarak tabir edilen askerî personel ile irtibat kurulduğunun anlaşılması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) örgütün bu ildeki askerî mahrem yapılanmasına mensup kişilerin belirlenmesi amacıyla silahlı terör örgütü üyeliği yönünden soruşturma başlatılmıştır.

3. Bunun üzerine sabit hatlarla örgütsel iletişim metodu kullandığı şüphesiyle aralarında başvurucunun da olduğu birçok askerî personel hakkında 6/8/2021 tarihinde Başsavcılıkça yakalama kararı çıkarılmıştır. Hava Kuvvetleri Komutanlığında uzman çavuş olarak görev yapmaktayken 2017 yılında emekli olan başvurucu da bu kapsamda Manisa'da gözaltına alınmış ve müdafii eşliğinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır. Başvurucu suçlamaları kabul etmemiş ve ardışık olarak arandığı belirtilen şahıslardan sadece A.Ç.yi tanıdığını belirtmiştir. Başvurucu, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/8/2021 tarihli kararıyla tutuklanmıştır. Tutuklama kararında; FETÖ/PDY'nin sözde Türk Silahlı Kuvvetleri yapılanmasında faaliyet yürüten asker şahıslardan sorumlu olan sivil imamlar tarafından asker şahıslarla örgütsel gizlilik ve hücresel teşkilatlanma gereği iletişim amacıyla kullanıldığı soruşturma birimlerince tespit edilen sabit hatlardan başvurucunun kullanımındaki GSM hattının 43 kez arandığı, bu aramaların 15'inin ardışık arama olduğu belirtilmektedir.

4. Başsavcılık 10/8/2021 tarihinde başvurucu hakkında iddianame düzenlemiştir. İddianamede özetle; başvurucu hakkında düzenlenen ankesör/büfe analiz raporunda başvurucunun kullandığı GSM hattı ile 2012-2015 yılları arasında Muş, Bingöl, Diyarbakır, Eskişehir ve Manisa illerinden toplamda 43 kez arandığını, bu aramaların 19 grup ardışık olarak gruplandırıldığını, ardışık arama gruplarının 15'inin örgütsel yöntem aramalarıyla uyumlu olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Muş Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı suçtan yürütülen soruşturmada A.Ç. adlı kişinin başvurucu hakkındaki beyanına yer vermiştir. Bu kapsamda A.Ç., 2013 yılında Muş'a tayininin çıktığını, bağlı olduğu Murat kod adlı mahrem imamın kendisini başvurucunun irtibatlı olduğu ve öğretmen olan mahrem bir imam ile irtibatlandırmaya çalıştığını ifade etmiştir.

5. İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16/8/2021 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilmiştir. Bununla birlikte duruşma açılmaksızın tensip zaptıyla yetkisizlik kararı verilmiştir. Yetkisizlik kararının itiraz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine dosya Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) tevzi edilmiştir.

6. Yürütülen yargılamada 23/9/2021 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı ile başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına, duruşmanın 2/11/2021 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir. Ayrıca başvurucunun kullanmakta olduğu GSM hattına ait HTS raporunun tespit edilerek gönderilmesi için BTK'ya müzekkere yazılmasına, cevap geldiğinde başvurucunun diğer örgüt üyeleri veya yöneticileri ile irtibatı olup olmadığını gösterir şekilde HTS analiz raporunun düzenlenmesine, tanık A.Ç.nin beyanlarının tespiti için istinabe yazısı yazılmasına dair ara kararı verilmiştir.

7. Tensip Tutanağı ve başvurucu hakkında hazırlanan iddianame 27/9/2021 tarihinde ceza infaz kurumunda tutulan başvurucuya tebliğ edilmiştir. BTK'dan istenen bilgi ve belgelerin Mahkemeye ulaşması üzerine Manisa İl Emniyet Müdürlüğünden yukarıda bahsedildiği şekilde HTS analiz raporunun düzenlenmesi 1/10/2021 tarihinde istenmiştir. Söz konusu rapor, Mahkemeye 22/10/2021 tarihinde sunulmuştur.

8. Birinci celsede, başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu, savunmasında üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiştir. Ardışık olarak arandığı iddia edilen kişilerden bir kısmının astsubay olduğunu, rütbelerinin aynı olmadığını belirtmiştir. Ayrıca Muş'ta görev yaptığı dönemde terör nedeniyle askerî servislerin iptal edilmesi üzerine uzman çavuş olan A.Ç. ile birer minibüs satın aldıklarını, askerîyede telefon bulundurmanın yasak olduğunu, askerlerin bazen kendilerine ulaşmak istediğinde ankesörlü telefonlardan kendilerini aradıklarını beyan etmiştir. Bunun yanında bir dönem A.Ç. ile çalışırken hakkında tutanak tuttuğunu ve minibüs nedeniyle rekabet olması nedeniyle aralarında husumet oluştuğunu, A.Ç.nin beyanlarını kabul etmediğini ifade etmiştir. Celse sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına, tanık A.Ç. hakkında Kahramanmaraş 3. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan istinabe yazısının dönüşünün beklenilmesine, ayrıca başvurucu ile birlikte ardışık aranan ve etkin pişmanlıkta bulunan şahıslar hakkındaki gerekçeli kararlar ile tüm ifade ve varsa teşhis tutanaklarının ilgili mahkemelerden dosyaya celbine karar verilmiştir.

9. Tanık A.Ç. istinabe yoluyla alınan 12/11/2021 tarihli beyanında önceki ifadelerini yinelemiş, başvurucuyu tayin olduktan sonra görmediğini belirtmiştir. Ayrıca hakkındaki yargılamanın Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiğini ifade etmiştir.

10. İkinci celsede başvurucu, kendisine okunan tanığın beyanlarını kabul etmemiştir. Bununla beraber başvurucu müdafii, tanığın belirttiği Murat kod adlı kişinin tespit edilmesini ve dinlenilmesini talep etmiştir. Mahkeme; Murat kod adlı kişinin dinlenip dinlenilmediği, bu şahsın gerçek bilgilerinin tespit edilip edilmediği, etkin pişmanlık kapsamında beyanlarının olup olmadığı hususlarının bilinmemesi sebebiyle "mahrem imam" olduğu anlaşılan tanığın dinlenilmesi talebini ara kararıyla reddetmiştir. Gelen cevabi yazılara göre ardışık arandığı iddia olunan ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan diğer kişilerin dosyalarında başvurucu ile ilgili bir ifade bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını sunmasının ardından savunmanın talebi üzerine duruşma ertelenmiştir.

11. Üçüncü celsede, Cumhuriyet savcısı mütalaasını tekrarlamıştır. Esas hakkındaki mütalaaya karşı başvurucunun savunması alındıktan sonra duruşma sona ermiş ve başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği nedeniyle 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verilmiştir.20/1/2022 tarihli kararda gerekçenin ilgili kısmı şu şekildedir:

"... sanığınyukarıda belirtilmiş sabit hat aramaları Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2019/9296 E. 2019/8316 K. Sayılı ilamı çerçevesinde değerlendirildiğinde: Söz konusu kararda ardışık arama tablosunda mahkûmiyete esas alınan arama kriterleri özetlenmiş olup bu aramaların 1) Arama süresi 2) Periyodik olarak arama 3) Konuşma süresi 4) Sanığın farklı ankesörlü telefonlardan aranması 5) Ardışık aramaya dâhil olan şahısların aynı rütbeden olması 6) Aramanın mesai saatleri dışında yapılması gibi kriterler gözönüne alınmış olup bu kriterlere göre dosya içerisinde mevcut İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğünün 8/6/2021 tarihli ankesör büfe analiz raporunda yer alan ankesörlü telefonlardan aranma bilgilerine göre sanığın Diyarbakır İli'nde 17/7/2013 tarihinde ... ve ... ile, Eskişehir İli'nde 6/6/2013 tarihinde ... ile, Muş İli'nde 20/7/2013 ve 6/10/2013 tarihlerinde ... ile, Muş İli'nde 8/11/2013 tarihinde ... ve [A.Ç.] ile, Muş İli'nde 20/12/2013 tarihinde .... ve ... ile, Muş İli'nde 28/12/2013 tarihinde ...,[A.Ç.] ve ... ile, Muş İli'nde 4/1/2014 tarihinde ..., ..., ... ve ... ile, Muş İli'nde 11/1/2014 tarihinde ..., ... ve[A.Ç.] ile, Muş İli'nde 23/2/2014 tarihinde ..., ... ve[A.Ç.] ile, Muş İli'nde 2/3/2014 tarihinde ... ile, Muş İli'nde 8/3/2014 tarihinde ... ve[A.Ç.] ile, Muş İli'nde 29/3/2014 tarihinde ..., ... ve [A.Ç.] ile ardışık mahiyette arandığı, ardışık arandığı iddia edilen kişilerin sanık gibi astsubay oldukları, incelenmesinde bir kısım aramaların mesai saatleri dışında olduğunun olduğu, kendisi ile ardışık aranan [A.Ç.] isimli şahsı, sanığın da tanıdığını beyan ettiği, işbu şahsa ait mahkeme dosyası ve iddianamesi kapsamında, işbu tanığın 2013 yılında Muş iline tayininin çıktığını, bağlı olduğu Murat kod isimli mahrem imamın kendisine sanığın irtibatlı olduğu ve öğretmen olan mahrem imam ile irtibatlandırmaya çalıştığını beyan ettiği, yapılan ardışık aramaların Yargıtay kriterlerine uygun olduğu mahkememizce değerlendirilmiştir."

12. Başvurucu, gerekçeli istinaf ve temyiz dilekçelerinde -diğerlerinin yanı sıra-tanığın ses ve görüntü bilişim sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bile olsa huzurda dinlenilmediğini ifade ederek kararın bozulmasını talep etmiştir. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek 5/10/2022 tarihinde kesinleşmiştir.

13. Başvurucu, Yargıtayın nihai kararını 17/11/2022 tarihinde öğrendiğini belirterek 14/12/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Komisyon; hakkaniyete uygun yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak tanık dinletme ve sorgulama hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

15. Başvurucu; tanık A.Ç. ile arasında husumet bulunduğunu ve tanık beyanlarının bu husumet nedeniyle verilip verilmediğinin açığa kavuşturulması gerektiği hâlde bir inceleme yapılmadığını, tanığın huzurda dinlenmesine de imkân tanınmadığını şikâyet etmiştir. Ayrıca sorgulanamayan tanık beyanında geçen Murat kod adlı kişiyi tanımadığını, bu kişinin dinlenilmesi talebinin ara kararıyla reddedildiğini ifade ederek anılan kişileri sorgulayamamasından veya dinlenilmemesinden yakınmıştır. Adalet Bakanlığı (Bakanlık), tanık sorgulama hakkı bağlamında görüşünü bildirmiştir. Bu kapsamda başvurucunun ardışık arandığını gösteren belgeler de dâhil olmak üzere HTS analiz raporları ve hakkındaki tüm deliller değerlendirilmek suretiyle mahkûmiyet kararı verildiği şeklinde görüş sunulmuştur. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihadı hatırlatılarak Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

16. Başvuru, tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmiştir.

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

18. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı [2. B.], B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir [2. B.], B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M. [2. B.], B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ [2. B.], B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz [1. B.], B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ. M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -tek veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).

19. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu olumsuzluğun telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur [2. B.], B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay [1. B.], B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim [2. B.], B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanığın beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkların -sanığın da onlara soru sormasına imkân sağlayacak ve sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edecek şekilde- SEGBİS gibi vasıtalarla dinlenmesi telafi edici bir güvence olabilir (bazı değişikliklerle birlikte Uğur Özcan [1. B.], B. No: 2021/12137, 26/7/2022, § 40). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence ise sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).

20. Tanık sorgulama hakkına ilişkin testin birinci aşaması kapsamında tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığının ortaya konulması gerekliliği esasen -anayasal düzeyde bir ilke olan- hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık ilkesinin bir sonucudur. Bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olan doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Bu bağlamda ceza yargılamasında kural olarak özellikle tanık beyanlarının esas hakkında kararı verecek hâkim/mahkeme tarafından alınması, tanık beyanlarının bu hâkim/mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekir (Erdal Sonduk [GK], B. No: 2020/23093, 15/2/2024, §§ 43-46).

21. Sanığın, aleyhinde beyanda bulunan tanıklarla esas hakkında kararı verecek hâkimin huzurunda yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde etmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sanığın suçluluğu konusunda karar verecek hâkim, sağlıklı gözlem yapabilmek ve sadece iddia makamının yorum şekliyle değil savunma makamının iddia ve itirazlarını da değerlendirerek doğru bir vicdani kanaate ulaşabilmek için anlatımlarıyla sanığın hukuki durumunu önemli ölçüde etkileyecek tanıkları huzurda dinlemelidir. Dolayısıyla tanıkların duruşma öncesinde veya haricindeki dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş tutanakların veya yazılı açıklamaların duruşmada okunması huzurda dinlemenin eş değeri olarak değerlendirilemez (bazı farklılıklar ve eklemelerle birlikte bkz. Erdal Sonduk, § 45).

22. Nitekim 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanığın duruşmada mutlaka dinleneceğini öngörmektedir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Anılan hükmün gerekçesinde de "Delillerin hükmü verecek mahkeme huzurunda ortaya konulması, tartışılması ve irdelenmesi adil yargılanma ilkesinin temel gereklerindendir. Bu itibarla, duruşmada sanık ve tanığın ifadesine ait tutanakların okunması ile yetinilmesi, ancak zorunlu hâllerde kabul olunabilir." denilerek bu husus vurgulanmıştır (Erdal Sonduk, § 53). Kaldı ki Yargıtayın da bazı kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, olayın delilinin tanık açıklamalarından ibaret olduğu durumlar hakkında genişletici bir yaklaşım benimsediği ve tanık ya da tanıkların beyanının tek değil belirleyici delil olduğu durumları da anılan hükmün kapsamında gördüğü anlaşılmaktadır (birçok karar arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/3/2021 tarihli ve E.2019/9 MD.213, K.2021/118; Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 15/2/2021 tarihli ve E.2020/220, K.2021/1681; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11/12/2024 tarihli ve E.2023/1657, K.2024/17714 sayılı kararları).

23. Somut olayda Mahkemece, konutu yargı çevresi dışında bulunan tanık A.Ç.nin duruşmaya getirilmesinin zor olup olmadığıyla ilgili bir değerlendirme yapılmamış, söz konusu tanığın konutunun yargı çevresi dışında olması istinabe yoluyla dinlenmesi için yeterli bir sebep sayılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun duruşmada tanığı sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi yükümlülüğü somut olayda kamu makamları tarafından yerine getirilmemiştir. Ancak buna ilişkin bir nedenin ortaya konulmamış olması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak hükmün tek başına veya belirleyici ölçüde başvurucunun sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.

24. Testin ikinci aşaması uygulanırken delilin tekliğinden o delilin sanık aleyhine yegâne delil olması, delilin belirleyiciliğinden ise davanın sonucunu ağırlıklı olarak etkileme eğilimi olan delil anlaşılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Baran Karadağ, § 65). Belirtilmelidir ki bir delilin belirleyici olup olmadığı sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati [2. B.], B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Aksi hâlde suçun sübutu tespit edilerek mahkûmiyete karar verilmesi dışındaki sonuçlar yönünden adil yargılanma güvenceleri anlamsızlaşır. Bu bakımdan mahkûmiyet hükmünün yalnızca sorgulanmamış tanığın ifadesine dayandığı veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sadece sorgulanmamış tanığın ifadesine dayanıldığı bir durumda delilin tek olduğu söylenebilir. Buna karşılık mahkûmiyet hükmü kurulurken veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sorgulanmamış tanığın ifadesinin yanında başka delilin/delillerin de bulunduğu ancak bu delilin/delillerin ağırlığının sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha az olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğu ifade edilebilir. Diğer delillerin ispat gücünün sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha yüksek olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğunun kabulü mümkün olmayacaktır.

25. Duruşmada sorgulanmayan tanığın ifadesinin tek veya belirleyici delil olup olmadığı hususu öncelikle mahkûmiyet gerekçesine bakılarak tespit edilir. Bu açıdan mahkemenin sorgulanmamış tanığın ifadesinin ağırlık derecesini gerekçeli kararda tartışmış olması beklenir. Ancak gerekçeli kararında bu tartışmanın yapılmadığı veya mahkemenin yaptığı değerlendirmenin bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içerdiği hâllerde Anayasa Mahkemesinin kendisi bu değerlendirmeyi yapacaktır. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde duruşmada dinlenmeyen tanıkların başvurucu aleyhine verdikleri beyanların ve diğer delillerin ağırlığı hususunda da Mahkemece herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.

26. Yargıtay kişilerin sabit veya ankesörlü hatlarla örgütsel iletişim kurma yöntemi uyarınca FETÖ/PDY'nin mahrem yapılanmasına dâhil olup olmadıklarının hukuki bir kesinlik içinde ortaya konulabilmesi için -somut olayın özelliğine göre- yapılması gerekli görülen araştırma işlemlerini içtihatlarında açıkça belirlemiştir (bkz. Murat Albayrak [GK], B. No: 2020/16168, 8/3/2023, §§ 127-132. Ayrıca bkz. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 20/11/2024 tarihli ve E.2024/705, K.2024/15150; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19/11/2024 tarihli ve E.2022/6992, K.2024/14586; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 21/10/2024 tarihli ve E.2022/3927, K.2024/11894 sayılı kararları).

27. Bu çerçevede Yargıtayın anılan kararlarında; sanıkla birlikte ardışık arandığı tespit edilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığının araştırılması, ardışık aranan diğer şahıslar hakkında soruşturma bulunması hâlinde bu kişilerin tüm aşama ifadelerinin getirtilerek gerekirse tanık olarak dinlenmesinin sağlanması,sanığın kullandığını bildirdiği GSM hattı dışında operasyonel ve/veya patates hat kullanıp kullanmadığına yönelik yetkili kurumlar nezdinde araştırma yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca sanıkların bütün görev yerlerini kapsayan HTS kayıtları getirtilerek üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda “gerçekleştirilen arama sayısı, aramaların ardışık ya da periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği saatler, konuşma süreleri, farklı ankesörlü telefonlardan aranıp aranmadıkları, ardışık aramaya dâhil olan şahısların aynı kuvvete mensup ve aynı rütbede olup olmadıkları, aramaları gizlemek için herhangi bir şifreleme yönteminin kullanılıp kullanılmadığı” hususlarını gösterir analiz inceleme ve tespit raporunun düzenlettirilmesi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminde (UYAP) araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir ifade yahut beyan bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa onaylı örneklerinin getirilerek duruşmada 5271 sayılı Kanun'un 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunması, anılan Kanun'un 210. maddesi kapsamında tek veya belirleyici ifade yahut beyan sahiplerinin duruşmada tanık sıfatı ile dinlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği de ifade edilmiştir (bkz. R.T. [GK], B. No: 2021/47924, 29/5/2025).

28. Somut olayda başvurucu, GSM hattına sabit hatlar aracılığıyla yapılan ardışık aramalar ile duruşmada dinlenmeyen A.Ç. isimli tanığın beyanlarına dayalı olarak mahkȗm edilmiştir. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde duruşmada dinlenmeyen tanığın başvurucu aleyhine verdiği beyanın ve diğer delillerin ağırlığı hususunda Mahkemece herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir. Gerekçeli kararda "ardışık arandığı iddia edilen kişilerin sanık gibi astsubay oldukları" şeklinde başvurucunun durumu ile uygun olmayan tespit ve mahkûmiyete esas alınan başvurucuya ait ardışık aramalar Yargıtay kararları çerçevesinde nazara alındığında, duruşmada dinlenmeyen tanık beyanının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte bir delil olduğunun kabul edilmesini gerektirmektedir.

29. Dolayısıyla muhakeme sürecinde elde edilen deliller ve Mahkemenin gerekçesi dikkate alındığında, kişilerin sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden örgütün hücre tipi yapılanmasına ait haberleşme ağına dâhil olup olmadıklarının belirlenmesi açısından ilkesel olarak ortaya konulan ve adli makamlarca yapılması gerekli görülen araştırmaların somut olayda yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

30. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Ancak Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanığı başvurucunun da ona soru sormasına imkân sağlayacak şekilde SEGBİS gibi vasıtalarla neden dinlemediğine ilişkin bir bilgi ve belgeye ulaşılamamıştır. Tanığın yazılı beyanları duruşmada okunmuş ise de başvurucu, tanık beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses ve görüntü nakli yoluyla da olsa onu sorgulayamamış; sorulan sorulara verdiği cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanığın gösterdiği tepkiler konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiş, tanık beyanlarının güvenilirliği test edilememiştir. Mahkeme de tanık beyanda bulunurken gösterdiği tepkilerle ilgili olarak izlenim edinememiştir. Öte yandan hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanı dışında başka delillere de dayanılmış olmasının beyanları belirleyici ölçüde mahkûmiyete temel alınan tanığı sorgulama imkânı tanınmaması nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı sınırlamayı telafi ettiğini söylemek de mümkün gözükmemektedir. Diğer taraftan başvurucunun çeşitli aşamalarda tanık beyanında adı geçen Murat kod adlı kişinin araştırılarak dinlenilmesi talebi de kabul edilmemiş (bkz. § 10), bu yönde Mahkemece yeterli bir açıklama da yapılmamıştır. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanık beyanı belirleyici ölçüde hükme esas alınmış olduğu hâlde savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin sağlanmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tanığın duruşmada veya SEGBİS yoluyla dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.

III. GİDERİM

32. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 250.000 TL maddi, 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

33. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

34. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

35. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmayıp başvurucu da yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin de reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2021/205, K.2022/16) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TLyargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvuru, beyanları belirleyici ölçüde hükme esas alınan tanıkların sanık tarafından sorgulanmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olup, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından, başvurucunun Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği kabul edilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;

Yerel mahkemece, başvurucu tarafından kullanılan GSM hattına ilişkin HTS kayıtları getirtilmiş, İl Emniyet Müdürlüğünden HTS analiz raporu düzenlenmesi istenmiş, İstanbul Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğü’nün 08.06.2021 tarihli ankesör büfe analiz raporunda yer alan ankesörlü telefonlardan aranma bilgisine göre başvurucunun, çeşitli tarihlerde Diyarbakır, Eskişehir ve Muş İllerinde asker olan kişilerle ardışık olarak arandığı, Muş İlinde çeşitli tarihlerde (8.11.2013 ve 29.03.2014 tarihleri arasında) A.Ç. ile çok sayıda ardışık şekilde arandığı, A.Ç. nin de ast subay olduğu, bir kısım aramaların mesai saatleri dışında yapıldığı, A.Ç.’nin 2013 yılında Muş İline tayini çıktığı, bağlı olduğu Murat kod isimli mahrem imamın kendisine sanığın irtibatlı olduğu ve öğretmen olan mahrem imam ile irtibatlandırmaya çalıştığını beyan ettiği, yapılan ardışık aramaların Yargıtay kriterlerine uygun olduğu değerlendirilmiştir. A.Ç.’nin istinabe yoluyla beyanı alınmış, tanık söz konusu beyanında önceki ifadelerini tekrar etmiştir. Başvurucu, ardışık olarak aranılan kişilerden A.Ç.’yi tanıdığını, uzman çavuş olan A.Ç. ile askeri servislerin iptal edilmesi üzerine bir minübüs satın aldıklarını, askerlerin ankesörlerden kendilerini aradıklarını, A.Ç.’nin tutanak tutması ve minübüs nedeniyle aralarında rekabet olması nedenleriyle husumet oluştuğunu ileri sürmüştür.

Anayasa Mahkemesi, Aydın Yavuz ve Diğerleri başvurusunda (Başvuru Numarası: 2016/22169, Karar Tarihi: 20/6/2017, R.G. Tarih ve Sayı: 30/6/2017-30110) darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmaya ilişkin olarak FETÖ/PDY örgütünün özellikleri hakkında kapsamlı açıklamalara yer vermiştir. Söz konusu kararda, yetkili makamlarca ve soruşturma mercilerince 15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'ye ilişkin olarak özellikle son yıllarda yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda bu yapılanmanın özelliklerine ve faaliyetlerine ilişkin birçok tespit ve değerlendirmeye yer verilerek, özetle; FETÖ/PDY'nin yöneticileri ve üyelerinin, faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürüttüğü ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri kullandığı, gizlilik anlayışı, devlet yönetimi bakımından önemli görülen TSK, yargı, emniyet ve mülki idare birimlerinde ayrı bir titizlikle uygulandığı, FETÖ/PDY'nin gerçek amacının devleti ele geçirmek olduğu belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Murat Albayrak (GK, B. No: 2020/16168, 8/3/2023) başvurusunda ise, FETÖ/PDY'nin "Askeri Mahrem" yapılanmasına, bu yapılanma içerisindeki örgütsel iletişim kurma yöntemlerine değinerek, örgütün askeri mahrem yapılanmasına mensup kişilerin örgütsel toplantıları organize etmek amacıyla birbirleriyle belirli gizlilik kuralları içerisinde ankesörlü/sabit hatlarla iletişim kurduklarını belirtmiştir. Mahkeme söz konusu kararında, hem ankesörlü/kontörlü sabit hatlarla (telefonlarla) kurulan, hem de bu hatlarla aranan kişilere ait GSM hattının iletişimlerinin tespiti sonucunda HTS verilerinin elde edilerek kolluk görevlilerince analiz edilmesini ve bu verilerin delil olarak kullanılmasını bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren bir uygulama olarak değerlendirmemiş ayrıca, somut olayın özelliğine göre telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespitine ilişkin kayıtların mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak kullanılmasında adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşmıştır (Murat Albayrak, § 124-146).

Somut olayda başvurucunun, HTS kayıtlarına göre, kullandığı GSM hattı ile değişik tarihlerde değişik İllerde çok sayıda askerî personelle ardışık olarak arandığı, yine hakkında kovuşturma yürütülen A.Ç. ile irtibatta olduğu ve ardışık olarak çok sayıda arandığı tespit edilmiştir. İstinabe yoluyla dinlenen tanıklardan A.Ç.’nin Murad kod adlı mahrem imamın kendisine sanığın irtibatlı olduğu ve öğretmen olan mahrem imam ile irtibatlandırmaya çalıştığına dair beyanları, HTS kayıtları ile birlikte değerlendirildiğinde, tanık delili başvurucu hakkında terör örgütü üyeliğinden verilen mahkûmiyet hükmünün tek ve belirleyici delili niteliğini haiz değildir. Başvurucunun tanık ile husumeti olduğu iddiası bu konuda açılmış bir dava veya başkaca bir delil ile ispatlanamadığı gibi, HTS kayıtları nazara alındığında bu iddianın ardışık aramalara ilişkin delilleri ortadan kaldırıcı bir fonksiyonu da bulunmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, kural olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42). Başvurucu hakkında terör örgütü üyeliğinin sübut bulduğunu kabul eden yerel mahkeme somut olay bağlamında HTS kayıtlarını, bilirkişi raporlarını ve tanık ifadelerini değerlendirmiş, kararını gerekçelendirmiş ve hüküm kurmuştur. Yerel mahkeme gerekçeli kararında tanık delilleri yanında bilirkişi raporları ve HTS kayıtlarını da nazara aldığından sadece tanık deliline dayanmamıştır. Yerel mahkemenin kararında, hukuk kurallarının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de mevcut değildir.

Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

Ömer ÇINAR

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ramazan Aysal [2. B.], B. No: 2022/106446, 11/6/2025, § …)
   
Başvuru Adı RAMAZAN AYSAL
Başvuru No 2022/106446
Başvuru Tarihi 14/12/2022
Karar Tarihi 11/6/2025
Resmi Gazete Tarihi 30/6/2017 - 30110

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanığın duruşmada sanık tarafından sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi