TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA BÜLENT ERTEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/649)
Karar Tarihi: 16/4/2013
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Mehmet ERTEN
Zehra Ayla PERKTAŞ
Burhan ÜSTÜN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Özcan ÖZBEY
Başvurucu
Mustafa Bülent ERTEN
Vekili
Av. Mustafa BİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı başvurunun Milli Savunma Bakanlığınca reddedildiğini, bu işlem aleyhine başvurduğu yargısal yollardan da sonuç alamadığını belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/11/2012 tarihinde Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, muhabere teğmen olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli iken bağlı olduğu idarece 926 sayılı Kanun’un 50. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ve 8/6/1949 tarih ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 39. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi hükümleri gereğince, “disiplinsizlik” nedeniyle 31/8/1972 tarih ve 11279 sayılı karar ile resen emekliye ayırma işlemi tesis edilmiştir.
6. 6191 sayılı Kanunla 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden yargı yolu kapalı olarak ilişiği kesilenlere, yeniden mesleğe kabul edilmek, ekonomik ve diğer özlük haklarını vermek üzere başvuru hakkı tanınmış ve başvurucu bu kapsamda 19/4/2011 tarihinde Milli Savunma Bakanlığına yazılı başvuruda bulunmuştur.
7. Anılan idare tarafından, başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma işleminin yargı yoluna açık olarak yapıldığı, durumunun düzenleme kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle başvuru 8/9/2011 tarihinde reddedilmiştir.
8. Başvurucu, başvurusunun Milli Savunma Bakanlığınca reddedilmesi işleminin iptali istemiyle 3/11/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmış, AYİM Üçüncü Dairesince yapılan yargılama sonucunda “davaya konu edilen hakkın getirilmiş olan kanuni düzenleme kapsamında bulunmadığı” gerekçesiyle 12/4/2012 tarih ve E.2011/2816, K.2012/740 sayılı karar ile dava reddedilmiştir.
9. Bu karara karşı karar düzeltme kanun yoluna gidilmiş ve anılan Mahkemenin 4/10/2012 tarih ve E.2012/1531, K.2012/1908 sayılı ilâmı ile istemi reddedilmiştir. Bu karar, 18/10/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
10. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Mahkemenin 16/4/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 12/11/2012 tarih ve 2012/649 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
12. Başvurucu, kendisi hakkındaki resen emekliye ayırma işleminin esasında bir ilişik kesme işlemi olduğunu ve bu işlemin, kendisi ile ilgili herhangi bir yargı kararı verilmeden tesis edildiğini, işlemin iptali için gidilebilecek şekli anlamda bir yargı yolu olmasına rağmen, o günün şartlarında bu yargısal yola başvurmanın mümkün olmadığını ve bu yolun fiilen kapalı olduğunu, Sıkıyönetim Mahkemesinin tarafsız olmadığını, hukuki yardım almasına imkân tanınmadığını, dolayısıyla hak arama hürriyeti engellenerek, masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
13. Başvurucu ek olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler ile ilgili özlük ve statü haklarının geri verilmesini düzenleyen 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi ile yalnızca şekli anlamda yargısal denetime kapalı işlemlerin değil, etkili başvuru imkânı olmayan ve fiilen yargı denetimine kapalı idari işlemlerin de kastedildiğini, aksi durumu düşünmenin eşitlik ilkesinin ihlali anlamına geleceğini, bu nedenle şekli olarak yargı yolu açık bulunan, ancak bu yargısal yollardan fiilen sonuç alamayacak durumda olan kişilerin de yargı denetimine kapalı işlemler için öngörülmüş ve kişilere sosyal itibar ve ekonomik hakların iadesini öngören bu kanun hükmünden yararlanması gerektiğini, kanun koyucunun amacının da bu yönde olduğunu ifade ederek, kanunu bu şekilde yorumlamayan idare ve mahkemenin talebini reddetmeleri nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
14. Başvurucu, “disiplinsizlik” nedeniyle 31/8/1972 tarih ve 11279 sayılı karar ile resen emekliye ayırma işlemine tabi tutulmasının hak arama hürriyetini engellediğini, masumiyet karinesini ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
15. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın geçici 18. maddesinde, uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvuruların kabul edileceği, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 76. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise Kanun’un 45 ila 51. maddelerinin 23/9/2012 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
16. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
17. Anılan Anayasa ve 6216 sayılı Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Mahkemenin zaman bakımından yetkisine ilişkin bu düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
18. Başvurucunun, temel hak ihlaline sebep olduğunu iddia ettiği 31/8/1972 tarihli idari işlemin, 6216 sayılı Kanun’un 76. maddesi ile geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası dikkate alındığında 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin, bu tarihten önce kesinleşen kamu gücü işlemlerini bireysel başvuru yoluyla denetleme yetkisi bulunmamaktadır.
19. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işlemin bu bölümünün 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
20. Diğer taraftan başvurucu, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi ile yalnızca şekli anlamda yargısal denetime kapalı işlemlerin değil, etkili başvuru imkânı olmayan ve fiilen yargı denetimine kapalı idari işlemlerin de kastedildiğini, düzenlemeyi bu şekilde yorumlamayan idare ve mahkemenin anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
21. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır.
26. Bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ya da açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.
27. Başvurucu, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin düzenleniş amacına aykırı karar veren Mahkemenin anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüş olup, başvurucunun iddialarının esas itibariyle derece mahkemesince anılan Kanun hükmünün değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Yapılan incelemede, yargılamanın derece mahkemeleri tarafından usul şartlarına ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilmediğine ve başvurucunun kendi delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına dair açık bir bulgu saptanmadığı gibi Mahkemenin ilgili hukuku yorumlamasında ve delilleri takdirinde keyfilik de tespit edilmediğinden iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan sebeplerle başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun,
1. Resen emekliye ayırma işleminin anayasal haklarını ihlal ettiği yönündeki iddiaları içeren bölümünün “zaman bakımından yetkisizlik”,
2. Derece mahkemesi tarafından 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesine getirilen yorumun anayasal haklarını ihlal ettiği yönündeki iddialarına ilişkin bölümünün ise “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/4/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.