TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
KÜRŞAT EYOL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/665)
Karar Tarihi: 13/6/2013
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Recep ÜNAL
Başvurucu
Kürşat EYOL
Vekili
Av. Kadir KOCALAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, emekliye sevk edilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğinin kesilmesine yönelik işlem hakkında açtığı iptal davasının hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanılarak reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında tanımlanan masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/11/2012 tarihinde Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 19/3/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 30/8/2002 tarihinde astsubay çavuş olarak TSK’da göreve başlamıştır.
6. Başvurucunun sicil notlarının genel ortalaması “tam nota yakın çok iyi” düzeyinde ise de bazı sicil dönemlerinde sicil üstlerince hakkında çeşitli menfi kanaatler bildirilmiş, yedi ayrı kişi ve kuruma karşı toplam 73.476,11 TL tutarında borcunun bulunduğu, bunların bir kısmı nedeniyle hakkında çeşitli icra takiplerinin başlatıldığı, borçlarının 4.842,32 TL’sini ödediği, 68.633,79 TL tutarındaki borcunun icra aşamasında olduğu tespit edilmiştir.
7. Başvurucu, 13/10/2008, 15/10/2008, 27/1/2009 ve 2/3/2010 tarihlerinde yukarıda sözü edilen aşırı borçlanma, 27/4/2007 tarihinde “nöbet yerinde uyumak”, 11/7/2008 tarihinde ise “kılık kıyafeti bozuk olmak” fiilleri nedenleriyle “ikaz” cezaları ile cezalandırılmıştır.
8. Çorlu Ağır Ceza Mahkemesinin 31/3/2010 tarih ve E.2009/338, K.2010/92 sayılı kararı ile başvurucunun 4/7/2008 tarihinde 178 adet 50 TL’lik banknottan oluşan toplam 8.900 TL tutarında parayı İstanbul’dan temin edip birlik içinde özellikle erbaş ve erler vasıtasıyla piyasaya sürdüğü ve bu şekilde “parada sahtecilik” suçunu işlediği gerekçesiyle bir yıl, on bir ay, on gün hapis ve 1.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve buna ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Karar, itiraz yoluna başvurulmaksızın 14/9/2010 tarihinde kesinleşmiştir.
9. Anılan karardan sonra, başvurucunun sıralı sicil üstlerince, 30/12/2010 tarihinde “Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir” ortak kanaati ile sicil belgesi düzenlenmiş ve ayırma süreci başlatılmıştır.
10. Düzenlenen sicil belgesine istinaden Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 61. maddesi uyarınca Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargahında toplanan komisyon tarafından, 6/5/2011 tarihinde başvurucunun durumu görüşülmüş ve 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 94. maddesinin (b) bendi ile Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 60. maddesinin (a), (b), (d) ve (e) bentleri uyarınca disiplinsizlik ve ahlaki durumu nedeniyle TSK’dan ayırılmasının uygun olacağı hususunun Komutan tasvibine sunulmasına oybirliği ile karar verilmiştir. Kararda şu gerekçelere yer verilmiştir:
“Disiplin bozucu hareketlerde bulunduğu, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmadığı, hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyemediği, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olduğu ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık halinde getirdiği, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu…”
11. Komisyon kararı, Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından 12/5/2011 tarihinde tasvip edilerek, 25/5/2011 tarihinde Genel Kurmay Başkanına sunulmuştur. Genel Kurmay Başkanınca Kara Kuvvetleri Komutanlığı kararı doğrultusunda işlem yapılması uygun görülmüş ve başvurucu hakkında hazırlanan 2011/52 sayılı ayırma kararnamesi 13/6/2011 tarihinde Milli Savunma Bakanınca onaylanarak ayırma işlemi tamamlanmıştır.
12. Ayırma kararının tebliği ile 22/6/2011 tarihinde başvurucunun TSK’dan ilişiği kesilmiştir.
13. Başvurucu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesine (AYİM) başvurarak resen emekliye ayırma işleminin iptalini talep etmiştir. AYİM, 22/5/2012 tarih ve E.2012/167, K.2012/167 sayılı kararıyla işlemde hukuka aykırı herhangi bir yön bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
14. Başvurucu, anılan ret kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunmuştur. AYİM, 9/10/2012 tarih ve E.2012/1290, K.2012/1031 sayılı kararla başvurucunun bu talebini reddetmiş ve bu şekilde başvuru yolları tüketilmiştir. Buna ilişkin karar başvurucu vekiline 19/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 31/1/2013 tarih ve 6413 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu’nun 45. maddesinin (6) numaralı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılmış olan 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Kanun’un 94. maddesinin (b) bendi şöyledir:
“…
b) Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle ayırma:
Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmiyen astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.
…”
16. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi şöyledir:
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) … (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
…
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. …;
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 13/6/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/11/2012 tarih ve 2012/665 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, görev süresince disiplin cezası veya herhangi bir adli ceza ile cezalandırılmadığını, görev safahatının disiplin ve başarılarla dolu olduğunu, hakkında “parada sahtecilik” suçundan verilen mahkûmiyet kararına dair hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, bu karar nedeniyle resen emekliye sevk edilerek TSK’dan ilişiğinin kesildiğini, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, mahkûmiyet hükmünün hakkında sonuç ifade etmemesi anlamına geldiğini, bu kararın kesin bir sonuç gibi değerlendirilerek resen emekliye sevk edilmesi ile Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, mahrum kaldığı özlük haklarının ödenmesi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. Anılan kanuni düzenlemeye göre açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret olan ya da temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilecektir.
21. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın, hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün sonuç ifade etmemesi anlamına geldiğini, bu kararın kesin bir sonuç gibi değerlendirilerek resen emekliye sevk edilmesi ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
22. Bireysel başvuru incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girip girmediğinin tespitinde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı esas alınmaktadır (B. No: 2012/1049, § 18, 26/3/2013).
23. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmektedir.
24. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
25. Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fırkası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
26. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
27. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmamaktadır.
28. Buna karşılık hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat “kasten yeni bir suç” işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin, buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi halinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder.
29. Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir.
30. Öte yandan, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Disiplin Hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir.
31. Bireysel başvuruya konu olan AYİM kararının gerekçesi şöyledir:
“... davacının almış olduğu disiplin cezaları, sicil üstlerince hakkında not düşülen menfi kanaatler, aşırı borçlanmaları ve yargılanmasına, mahkumiyetine neden olan suçun vasıf ve mahiyeti dikkate alındığında; dava konusu işlemin sebep unsurunun maddi gerçeklik ile uyumlu olduğu; davacının disiplin durumunun, TSK’nin güvenilirliğini sarsacak derecede kötü nitelik arz ettiği ve hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketler sergilemediği; idarenin, dava konusu işlemi tesis ederken, takdir yetkisini kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengeyi gözeterek, ölçülü ve nesnel olarak kullandığı; davalı idarece, davacının sabit görülen disiplinsizlik eylemleri ve yargılamaya konu fiilleri nedeniyle işlem tesis etmesinde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı; sonuç olarak davacı hakkında ‘Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir’ sicil belgesi düzenlenmesi işlemi ve bu sicil belgesine istinaden Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 94/b ve Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 60 ve 61’inci maddeleri kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin ölçülü ve objektif olarak kullanıldığı ve anılan işlemlerde hukuka aykırı herhangi bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
32. Görüldüğü üzere AYİM kararında, uygulanan disiplin işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak ve diğer nedenlerle birlikte ortaya çıkan disiplin durumu dikkate alınarak işlem tesis edildiğine vurgu yapılmaktadır. AYİM kararında yer alan “yargılanmasına, mahkumiyetine neden olan suçun vasıf ve mahiyeti dikkate alındığında” ifadesi Mahkemenin ceza davasının sonucuna değil, sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile davacının disiplin durumuna atıf yaptığını göstermektedir. Bu çerçevede gerekçenin bütünü dikkate alındığında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar, AYİM kararının dayanağı olmadığından, Mahkemenin ulaştığı sonuç bakımından masumiyet karinesine yönelik bir müdahale olmadığı açıktır.
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddiaları çerçevesinde masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu anlaşılan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 13/6/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.