TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇETİN DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/943)
|
|
Karar Tarihi: 2/10/2013
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mustafa BAYSAL
|
Başvurucu
|
:
|
Çetin DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail TEPECİK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti olmadığı halde başvuru tarihi itibariyle yaklaşık 21
aydır tutuklu bulunduğunu ve 20 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil
yargılanmadığını belirterek anayasal haklarının ihlâl edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/11/2012
tarihinde İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde eksiklikler
giderildikten sonra Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca,
30/5/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için
Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesinde ifade
edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında 22/2/2010 tarihinde gözaltına alınmış, 26/2/2010 tarihinde
sevk edildiği mahkemece tutuklanmıştır.
6. 23/3/2010 tarihinde tahliye talebinde
bulunmuş ve mahkeme 1/4/2010 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
7. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı bu karara itiraz etmiştir. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 4/4/2010 tarihinde itirazı kabul ederek başvurucu hakkında
yakalama kararı çıkarılmasına karar vermiştir.
8. 23/4/2010 tarihinde başvurucu bizzat
anılan Başsavcılığa teslim olmuş ve çıkarıldığı mahkemece aynı gün
tutuklanmıştır.
9. 10/6/2010 tarihinde yapmış olduğu
tahliye talebi mahkemece 18/6/2010 tarihinde kabul edilerek başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir.
10. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, 6/7/2010 tarihli iddianameyle başvuranın
da aralarında bulunduğu toplam 196 şüpheli hakkında cezalandırılmaları
talebiyle dava açmıştır. İddianamede başvurucu, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat veya vazife görmekten men
etmeye teşebbüs” etmekle suçlanmıştır. Başvurucunun Balyoz Harekat Planı’nın en
önemli hazırlayıcısı ve elebaşı olduğu, bu kapsamda askerlere yapılacak
planları detaylı biçimde hazırlamaları için emir verdiği iddia
edilerek cezalandırılması talep edilmiştir.
11. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesi 19/7/2010 tarihinde iddianamenin kabulüne
karar vermiştir.
12. Mahkeme 23/7/2010
tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiş ve bu amaçla yakalama kararı
çıkartmıştır.
13. 25/7/2010 tarihinde başvurucu kolluğa
teslim olmuş, ancak rahatsızlığı nedeniyle bir hastanede tedavi altına
alınmıştır. Tutukluluğa itirazın kabul edilmesi üzerine 6/8/2010
tarihinde polisler hastaneden ayrılmışlardır.
14. İddianamenin okunması
tamamlandıktan sonra Mahkeme, 11/2/2011 tarihinde
başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Duruşmada hazır olmadığından
hakkında çıkarılan yakalama müzekkeresi nedeniyle başvurucu 14/2/2010
tarihinde teslim olmuş ve müteakiben tutuklanmıştır.
15. Başvurucu yargılama
sürecinde yargılamayı gerçekleştiren 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutukluluğun
devamına ilişkin kararlarına itiraz etmiştir. Mahkeme bu talepleri
reddetmiştir.
16. Davayı gören Mahkeme 21/9/
2012 tarihinde açıkladığı kararda, başvurucunun müsnet
suçtan mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve 61. maddeleri gereğince 20
yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
17. Hükümle birlikte verilen
tutukluluk halinin devamı kararına karşı başvurucu 26/9/2012
tarihli dilekçeyle itiraz etmiş, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 23/10/2012
tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Bu karardan başvurucu 21/11/2012 tarihinde avukatının sağladığı karar suretiyle
haberdar olmuştur.
18. Başvurucu hakkındaki dava
başvuru tarihi itibariyle temyiz aşamasındadır.
B. İlgili
Hukuk
19. İsnat olunan suçun işlendiği
tarihte yürürlükte bulunan 1/3/1926 tarih ve 765
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları
teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezası hükmolunur …”
20. Aynı Kanun’un 61. maddesi,
işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun
teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
21. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve 260. maddeleri şöyledir:
“Tutuklama nedenleri
Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304,
307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
Kanun yollarına başvurma hakkı
Madde 260 – (1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı
Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış
olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları
açıktır.
(2) Asliye ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları,
mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza
mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı
çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde
bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı
kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına
başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 2/10/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
29/11/2012 tarih ve 2012/943 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu;
i. Suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti olmadığı halde sahte dijital delillere dayanılarak tutuklandığını,
klişe gerekçelerle tutukluluğun sürdürüldüğünü, 20 yıl hapis cezasına mahkûm
edildiği davada adil yargılanmadığını, bu nedenlerle anayasal haklarının ihlâl
edildiğini ileri sürmüş,
ii. Masumiyet karinesinin devam etmesi nedeniyle, hükümle birlikte
verilen ve Anayasa’nın 2., 6., 9., 11., 36., 37., 38.
ve 40. maddesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesine aykırı olan
tutukluluk halinin devamına ilişkin kararla bu karara itiraz üzerine verilen
ret kararının temyiz sonuna kadar kaldırılarak tahliyesine karar verilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği
hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının
devamında, başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olmasının şart olduğu, dördüncü fıkrasında ise bireysel başvuruda kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı belirtilmiştir.
1. Tutukluluğa
İlişkin Şikâyetler
25. Başvurucu, hakkında kuvvetli
suç şüphesi olmadığı halde tutuklandığından ve bunun klişe gerekçelerle
sürdürüldüğünden şikâyet etmiştir.
26. 6216 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
27. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla
Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu
düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş
nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/832, § 14, 12/2/2013).
28. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel
başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun, ya
da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespiti ve buna
bağlı olarak serbest kalmaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür. Ancak başvurucu hali hazırda tahliye
olmuş ya da hükümlü hale gelmiş ise bu takdirde serbest kalma ihtimali ortadan
kalkmaktadır. Bu takdirde ancak tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da
devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespiti ve talep
halinde buna bağlı olarak tazminata hükmedilmesine karar verilmesi gerekir. Ne
var ki bu tür talepler için de varsa olağan kanun yolları denendikten sonra ve
gerekiyorsa bireysel başvuru yapılmalıdır. (B. No: 2012/726, §§ 30, 31, 2/7/2013).
29. Ancak, başvurunun kabul
edilebilir bulunabilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem
veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel
kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu
tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür.
30.
Başvuru ve eklerine göre somut olayda başvurucunun 22 Şubat- 1 Nisan 2010, 23
Nisan-18 Haziran 2010, 25 Temmuz- 8 Ağustos 2010 ile 14 Şubat 2011-21 Eylül
2012 tarihleri arasında hürriyetinden mahrum kaldığı anlaşılmaktadır. Buna göre
tutuklulukla ilgili şikâyetlerin bir bütün olarak başvurucu hakkında hüküm
verilmeden önceki dönemde kesinleşen kararlara ilişkin olduğu açıktır.
31. 21/9/2012
tarihinde Mahkeme, davanın esasını karara bağlayarak başvurucunun 20 yıl hapis
cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
Başvurucu kararın tutukluluğun devamına ilişkin kısmına 26/9/2012
tarihli dilekçeyle itiraz etmiş ve itirazı mercii tarafından 23/10/2012
tarihinde reddedilmiştir (§§ 16, 17). Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra verilmiş olsa bile, kişi
hakkındaki tutmanın niteliği üzerinde bu kararın herhangi bir etkisi
bulunmamaktadır. Başvurucunun tutukluluk hali davanın esasına ilişkin kararın
açıklanmasıyla birlikte sona ermiş ve başvurucuya isnat olunan suç sabit
görülerek cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla, hükmen tutukluluğa
itiraz ve incelemesinin 23/9/2012 tarihinden sonra
gerçekleştirilmiş olmasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (B. No: 2012/239, § 35, 2/7/2013).
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararların tamamının
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleştiği
anlaşıldığından, başvurunun “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
33. Başvurucu,
20 yıl hapis cezasına mahkûm edildiği davada adil yargılanmadığından da şikâyet
etmiştir.
34. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
35. Bu hüküm uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
36. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013).
Başvurucu hakkındaki dava derdest olup, temyiz aşamasındadır. Bu şikâyet
bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir (B. No: 2012/726, §41, 2/7/2013).
37. Açıklanan nedenlerle başvurunun
bu kısmının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A.
Başvurunun;
1. Tutukluluğa ilişkin
şikâyetler yönünden “zaman bakımından
yetkisizlik”,
2. Adil
yarılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin olanlar yönünden ise “başvuru yollarının tüketilmemiş
olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
2/10/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.